KENDİ DİLİNDEN ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’NİN HAYATI-4

İRŞAD VE HİZMET HAYATI Bizim Hocamız'ın vefatından sonra kaç kişi şeyhliğe kalktı. "Benim yapmam lâzım, bu bana yaraşır." diyor, kendi kendine yakıştırıyor. Kimisi dedi ki:


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2012-02-15 12:31:34

Ä°RÅžAD VE HÄ°ZMET HAYATI

Bizim Hocamız'ın vefatından sonra kaç kişi şeyhliğe kalktı. "Benim yapmam lâzım, bu bana yaraşır." diyor, kendi kendine yakıştırıyor. Kimisi dedi ki:

"--Hocamız bana Râmûzül-Ehâdîs'i okuma müsaadesi vermişti, ben şeyhlik yapabilirim!"

Râmûzül-Ehâdîs'i okuma müsaadesi vermek, Râmûz'u okut diyedir, şeyhlik yap diye değildir. Kimisi dedi ki:

"--Hocamız bana başka isteklilere ders tarifi selâhiyeti verdi. Yâni mürid olmak isteyene dersi tarif ediver diye selâhiyet verdi, ben şeyhlik yapabilirim!"

Ders tarifi selâhiyeti vermek, hocanın vefatından sonra yerine geçmek mânâsına değildir. Yüzlerce kişiye böyle selâhiyet vermiştir. Hattâ köyde benim teyzeme de vermiştir, şehirde bizim komşu hacı teyzelere de vermiştir. Ders tarif etme selâhiyeti şeyh olma icazetnâmesi değildir. Râmûzül-Ehâdîs okuma müsaadesi şeyh olma icâzetnâmesi demek değildir.

Kendi kendine şeyhliğe kalkıyor. Öyle olunca olmaz. Öyle olunca nisbet kopuk olur, bağlantısız ortaya çıkmak olur. Bağlantısız ortaya çıkanın bir şeyi olmaz. 10. 05. 1997 - Stocholm / İSVEÇ

Allahu Teâlâ'ya hamd olsun, seyahatlerim hem çok olur, hem de hızlı cereyan eder. Daha üniversitede görevli bulunduğum zamanlarda bile, bazan bir hafta tatilinde 6-7 şehir, kasaba dolaştığım olurdu. Emekli olunca, çağrıldığım yerlere gitme imkanım tabii daha fazlalaştı. Aman yanlış anlaşılmasın, memnunum, şikayetçi değilim; nice nice yerler görmeye, dostlar ve dindaşlarla görüşmeğe, yeni yeni kardeşler kazanmağa vesile oluyor; sevaptır, size de tavsiye ederim. KADIN AİLE, NİSAN 89

… Sonra vazife Mehmed Zâhid Kotku (Rh.A) Hocamız'a geldi. Mehmed Zâhid Kotku (Rh.A) Hocamız da, "Evlâdım benden sonra bu vazifeyi sen yapacaksın!" dedi. Biz de bu vazifeyi yapıyoruz. 22. 7. 1995 / Pennsylvania - U. S. A.

Büyük şehirlerde ilim vardır, irfân vardır, medeniyet vardır. Ben hep uzleti isterdim, sakin, küçük yerlerde, yaşamayı isterdim. "Orda bir ev alıp da toplumdan uzak, kitapların arasında okur, yazar, böylece çalışır, ömrümü geçiririm." derdim. Hocamız Mehmed Zahid Kotku Hazretleri, --rahmetullàhi aleyh, makamı âlâ olsun-- her söylediğimde beni engellerdi. Neden razı olmadığını her seferinde söylemiyordu da bir seferinde dedi ki:

"--Evlâdım, küçük yerlerde insanın kıymetini bilmezler." 30. 05. 1997 – ALMANYA

Ben şahsen bir mutasavvıfım; gece uyku uyumuyorum, feleğimi şaşırıyorum, namaza zor kalkıyorum. Dört gün felanca yerde eğitim, beş gün falanca yerde bilmem ne... İflahımız kesiliyor. "Hangi arkadaşımızın davetine icabet edeceğiz, hangi faaliyeti yapacağız diye, zaman yetiştiremiyoruz yâni... 27. 4. 1993 - Marmara Üniversitesi

KÄ°TAP OKUMA SERÃœVENÄ°

…Ben komünizmi iyi bilmiyorum. Hep duyarım ama, materyalizmi okumadım; okumak da istemiyorum, midem bulanıyor. İslâm'dan gayri bir şey okumamaya da prensip olarak karar verdim. Başka bir fikri okuyunca, zihnimde o fikirden bir kalıntı kalır da, İslâm hakkındaki öz düşünceme belki etki eder diye düşünüyorum. İstiyorum ki bilgilerim sadece İslâmî olsun. 24. 03. 1996 – İstanbul

HAYATA VE HADÄ°SELERE BAKIÅž

…Ben eskiden hasımlarımızı gözümde büyütürmüşüm; o noktaya geldim. Yâni, bize hasım olup düşman olan grupları hayalimde onların hakîkî ağırlıklarından çok daha fazla ağır gördüğümü anladım, o noktaya geldim, o kanaate ulaştım. 12. 07. 1996 - Elvan T. K. / İZMİR

Ben her zaman şöyle düşünüyorum:

"--Yâ Rabbi, bana öyle bir ömür sürmeyi nasib et ki, son demimde ömrümü düşündüğüm zaman, pişmanlık duymayayım!"

Yâni, yatağa yattın. Doktorlar diyor ki, "Artık senin çaren yok, öleceksin, ölmek üzeresin!.." Eş dost geliyor, kelime-i şehâdet getiriyorlar, Yâsin okuyorlar... Ömür bitmiş yâni... İnsan o zaman nasıl bir durumda olmalı?.. Pişman olmayacak bir ömür geçirmiş olmalı! Arkasına baktığı zaman, "Tüh be, keşke ömrü böyle geçirmeseydim!" dememeli!.. Ben böyle düşünüyorum,

En son andaki değerlendirme çok mühim!.. "Keşke şunu şöyle yapmasaydım... Keşke filânca ile hiç uğraşmasaydım... Keşke işimi şu taraftan tuttursaydım..." vs. İnsan keşke der. Ahlar vahlar olmadan insan ömür sürmeli, işin gerçeği bu, doğrusu bu...

Bunu biz şimdiden yapmalıyız. Ecel gelip insanın kapısına dayandığı zaman, Azrâil geldiği zaman değil; şimdi gençken, sıhhatliyken, akıllıyken, elimizde fırsat varken, hayatı değiştirmek, yönlendirmek, değerlendirmek imkânımız varken bunu düşünmeliyiz. Aklımızı, mantığımızı ortaya koymalıyız. Dünya işlerinde başarımızı düşündüğümüz gibi, işten işe koştuğumuz gibi, firmamızı daha başarılı bir hale getirmeğe çalıştığımız gibi; Allah'ın huzurunda iyi bir kul olmayı başarmayı da düşünmeliyiz. Hattâ önce onu düşünmeliyiz, öteki işleri ona göre ayarlamalıyız. 5. 8. 1996 - Çankaya / ANKARA

Altı aydır yurtdışındayım, niçin?.. Yirmi birinci Yüzyıl'a giriyoruz diye yurtdışındayım. Yirmibirinci Yüzyıl'a hazırlanalım diye yurtdışındayım. Yurtdışının teknik imkânlarından, ileri imkânlarından, zenginliklerinden faydalanalım ve bunları halkımızın lehine kullanalım, kardeşlerimiz için kullanalım, ülkemize taşıyalım diye buralardayım. 07. 11. 1997 - ALMANYA

Ben bir ara kendim Amerika'ya yerleşmeyi düşündüm. Ama baktım ki, onlara İslâm'ın inceliklerini nükteleri ile anlatacak kadar ileri bir İngilizcem yok. O zaman dedim ki: "Ben İngilizceyi öğrenene kadar beş sene geçer. Beş sene öyle vakit geçireceğime, gideyim Türkiye'de beni dinleyen milyonlarca insan var, onlara anlatayım İslâmı..." dedim, geri döndüm. Temmuz 1995 – İNGİLTERE

…Şimdi, buraya geliyoruz akşam... Önden bir araba gidiyor ama, yolun üstündeki bütün çukurlardan kaçıyor. Kanalizasyon çukurundan gitmiyor, bir çukur olsa dolaşıyor; beğenmediği yerden gitmiyor, beğendiği yerden gidiyor. Üç şeritli yolun üç şeridini birden keyfine göre kullanıyor.

Bizim arabadakiler dediler ki,:

"--Aman dikkat et! Öndeki sarhoş mu, ne?.."

E biz de giderken, hizâsına geldik onun... O yine keyfine göre bir sağa sağladı. Bir hareket yaptı, nerdeyse bizi yandan omuzlayacaktı, şöyle... Vuracaktı bizim arabamıza... Ben de şöyle, "Nedir bu yaptığın?" diye elimle işaret ettim.

Delikanlı çocuk... Anlaşılan ehliyeti daha cebine yeni koymuş, babasının arabasını almış, sürüyor. Öyle bir tatlı güldü ki; affettim. Herhalde benim başımda takke, çenemde sakal... Kızmadı ben elimle böyle yapınca... Çok tatlı bir güldü. Tamam, affettim, delikanlıdır diye... 29 Eylül 1994 - Özelif / ANKARA

Konya'ya gidiyorduk. Şöyle bir yokuştan şöyle döneceğiz, aşağı gideceğiz. İki şerit var, karşıdan geliş; bir şerit var bize... Aşağıdan gelen bir vasıta ötekisini geçmiş, iki şeritten geliyorlar. Üçüncüsü de bizim şeride çıkmış, bizim önümüzden geliyor... Tabii, ben şöyle köşeyi dönüp onunla karşılaşınca, midem altüst oldu, aklım başımdan gitti. O da midesine tesir ediyor insanın... Şöyle bir cızz diye bir şey oluyor. Asit mi salıyor insanın midesi, ne oluyorsa...

Fesübhânallah!.. Yâhu be adam, burasında çifte çizgi var, yasak işte; burdan buraya geçilmez! Senin için tehlikeli... Gelen için de tehlike, senin için de tehlike... Önünü göremiyorsun, çarpışırsınız burda...

Hem de Anadol kamyonet... Hızlı bir araba olsa, hani BMW olsa, Mercedes olsa da, fırt diye geçerim diye güvense motorunun gücüne... Öyle de değil... Neyse ben, toza toprağa bulanıp geçtim ama, bir müddet böyle heyecanım yatışmadı, midem biraz karıştı. 29 Eylül 1994 - Özelif / ANKARA

Tabii şimdi benim de vidalarımı, civatalarımı sıkıştırmam lâzım galibâ... Ben de kendime dikkat ediyorum; sinirleniyorum bazan...

Dünyanın her yerinden üzülüyoruz. Şimdi diyorlar ki:

"--Hocam, senin midenin hastalığı normal!.."

"--Neden?.."

"--Sinirleniyorsun her şeye, üzülüyorsun!"

Midem böyle burkuluyor. Ona üzül, buna üzül... Bir haber duyuyorum, birisi bir şey söylüyor; hakîkaten üzülüyorum. Bizim evdekiler de farkediyor, benim sinirlendiğimi... Hadi, tamam, bitti artık... Mide başlıyor asit salgılamaya... Neden?.. Falanca adam şöyle edepsizlik yapmış, filânca insan şöyle yapmış... Birisi şöyle yalan söz söylemiş, birisi bilmem ne yapmış... İşte müslümanlar falanca yerde şöyle zulme uğramış, falanca yerde böyle mağdur olmuş... Üzülüyoruz tabii... 29 Eylül 1994 - Özelif / ANKARA

Sessiz, sâkin, asûde bir hayatın özlemini çekiyorum; İstanbul'da, evimde oturmayı seviyorum; kütüphanemi, kitap okumayı, metodlu çalışmayı; yazılarım ve konuşmalarım, konferanslarım için iyi hazırlanmayı; bol doküman toplamayı, okuyucu ve dinleyicilerim için faydalı olacak orjinal, yepyeni bilgiler hazırlamayı candan temenni ediyorum. Aklımda pek çok mühim konu var; yazacağım, çok acil ihtiyaç duyulan kitaplar; cevaplandırılacak nice nice meseleler sırada... Yapmamız çok zaruri ve çok hayati olan çalışmalar bizi beklemekte...

Gel gör ki, günler benim dilediğim tarzda geçmiyor; zaman ve olayların akışı çok daha başka türlü... Rüzgarın önünde hafif bir kuş tüyü gibiyim; kader beni Şark'tan Garb'a, Garb'dan Şark'a, şimâle, cenûba... sürükleyip duruyor.

Şikâyet değil; (Elhayrü fî ma'htarehullah) "Hayır Allah'ın takdiri ve tercihindedir." Allah'a sonsuz hamd ü senâlar olsun! Diyar diyar gezip, türlü türlü hallerde karşılaşıp, çeşit çeşit insanlarla tanışıp, nice nice, yeni yeni bilgiler, görgüler, eşler, dostlar kazanıyorum. Şüphesiz bunda da yüce Rabbimin binbir nimeti, hikmeti var. N'eylerse hoş, hepsi güzel! Kadın ve Aile, Ağustos 1995

Ben uçakta kaç sefer lavaboya girdiysem, oraları temizledim sildim, kuruladım, harabe gibi olan şeyi, benden sonra gelen insana çiçek gibi bıraktım. Çok kötü kullanıyorlar, kullanan insanlar bizim kardeşlerimiz, Cidde'den uçağa binmiş olan Arap kardeşlerimiz. Çok kötü kullanmışlar. Kaç sefer girdiysem, benden sonra gelene temiz bir lavabo bırakmak için, tertemiz sildim, kuruladım öyle bıraktım.

Bu bir görgü meselesi. Rahmetli annem bana bu temizlik görgüsünü aşılamış. Onlara aşılanmamış, her şeyi sağa, sola atıyorlar. Her şey perişan, doğru düzgün kullanmamışlar. "Elinizdeki kağıtları, jilet makinesini, bardakları klozete atmayın!" diye yazı var orada; atmışlar. Naylon atmışlar, muşamba atmışlar... vs.

Meselâ Cidde havaalanında yüznumaraya gittim. Bir bakıcı var, ortalığı sildiği halde yerler fevkalâde ıslak. Ben böyle ıslanmasın diye paçalarımı kaldırarak, ihtimam ede ede yürüdüm. Yüz numaraya girdim, yüz numaranın teşkilatı bozuk. Halbuki zengin havaalanın yüz numarası. Suyu kaçıyordu, devamlı akıyordu, ben düzelttim, akmasını engelledim. Temizlik için, kurulanma için kağıt aradım, yok; cebimden çıkarttım. Zengin bir ülke olan Suudî Arabistan'ın havaalanında o manzara... 01. 08. 1997 - Hamburg / ALMANYA

SEVDİĞİ YİYECEKLER

…Ben acıyı çok seviyorum, Arnavut biberine bayılıyorum. Akşama kadar, ertesi güne kadar dudaklarım yanıyor ama seviyorum. 15. 03. 1997 - Münih / ALMANYA

…Ben de bir ziyafette bir erik görmüştüm masanın üstünde... Hiç elimi uzatmak istememiştim ona... Bir ramazanda, Erenköy'de, bahçede bir ziyafette... Kocaman bir masa... Masanın üstündeki her şeyden almak istedim de köşede bir erik vardı, ondan almak istemedim. Çünkü, dışı ceviz gibi yeşil görünüyordu. Ama acıdım eriğe... "Bu kadar nimetin hepsini yiyorum, tadına bakıyorum, şu zavallı eriğin de bir hatırını sorayım, bir de onun tadına bakayım!" dedim, aldım. Bir ısırdım ki, içi bir kere şeftali gibi kırmızı... Tadı şeker gibi tatlı, fevkalâde güzel... Bana dervişi hatırlattı; dış görünüşü yok ama, içi çok güzel...

Sonra araştırdım, sordum, "Bu eriğin cinsi nedir?.. Aman bu eriği hangi ağaçtan almışsanız bir aşısını alalım! Bizim bahçedeki eriğe de onu aşılayalım!" dedim. Bulamadım, bulamadım, nihayet bizim Çanakkale'deki köyde birisine, bir köylüye anlattım. Dedim:

"--Böyle bir erik biliyor musunuz?"

"--Haa, ona hırsız almaz eriği derler." dedi. Dış görünüşü güzel olmadığı için hırsız almıyor ama, alsa iyi ederdi; çünkü çok tatlı, çok güzel... Mayıs 1993 - Boğaziçi Üniversitesi

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

"Ey inananlar! Rabbinizden korkun.Çünkü kıyametin saatinin depremi cidden korkunç bir şeydir.”

Hac:1

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

“Âdemoğlu, kurban bayramı gününde kan akıtmaktan daha sevimli bir amelle Allâh’a yaklaşabilmiş değildir.

İ. Mâlik, Muvatta’, Kur’an 24; Tirmizî, Edâhî, 1; İbn-i Mâce, Edâhî, 3)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI