KENDİ DİLİNDEN ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’NİN HAYATI-5

Güzel bir Cidde gecesinde, ılık bir gecede, yıldızların altında, camiden sonra arkadaşlarla konuşuyoruz. Sekiz on arkadaş, cemaat sonrası kapının önünde konuşuyoruz.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2012-02-22 17:43:53

UMRE VE HAC HATIRALARI

Güzel bir Cidde gecesinde, ılık bir gecede, yıldızların altında, camiden sonra arkadaşlarla konuşuyoruz. Sekiz on arkadaş, cemaat sonrası kapının önünde konuşuyoruz.

Karşıda köşebaşından bir polisiye jeep göründü. Hemen içimizden birkaç uyanık arkadaş, "Selâmün aleyküm!" dediler gittiler. Sohbet sıcakken, yarıdayken, çok tatlıyken gitti arkadaşlar... Biz anlayamadık. Biraz sonra jeep geldi:

"--Neden toplandınız burda?.."

Biz de bu bizim hakkımız diye dik konuşuyoruz:

"--ArkadaÅŸlarla sohbet ediyoruz." dedik.

"--Niye sohbet ediyorsunuz?"

"--Camiden çıktık, muhabbet ediyoruz, yârenlik ediyoruz, birbirimize hal hatır soruyoruz."

"--Siz kimsiniz?.."

"--Biz hacca, umreye gelmiÅŸ kimseleriz."

"--Toplanamazsınız, dağılın!" dediler. 27. 09. 1997 - Creglinberg / ALMANYA

Bir gün uçakta bekliyoruz, kalkış da birkaç dakika gecikti. Rezerve edilmiş ön koltuk boş, birisi gelecek, gelmiyor... "Suudi Arabistan'lı bir bakan gelecek!" dediler, herkes onu bekliyor. Uçak dolu, hazır... En son o geldi. Kapıdan bir girdi ama, Suudlu simasında ve özelliklerinde değil... Çok uzun boylu, beyaz yüzlü, bir başka hoş bir insan... Ön kapıdan, pilot tarafından uçağın içine şöyle bir girdi ama, doldurdu kapıyı... Artık kaç kişilik uçaktı bilmiyorum ama, herkes görünüyordu.

"--Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!" dedi.

Herkes aval aval bakıyor. Adam selâm veriyor işte kendi usûlüyle...

"--Ve aleyküm selâm ve rahmetullah..." dedim ben.

Adamın pervâsızlığı hoşuma gitti. Yâni umursamıyor karşısındaki insanları... Entari giyinmiş. Bakın şu kıyafetlerin hepsi batı kıyafeti... İçimizde kendimize özgü bir kıyafetle giyinmiş insan yok.

Entari giyinmiş, etekli, beyaz, uzun bir entari... İşte Suudlu, sakallı bir bakan... "Ben müslümanım!" diyor. Neden?.. Parası var, mevkii var, makamı var, itibarı var...

Şimdi o gelmeden önce diyordu ki hostes:

"--Aman ses çıkartmayın; petrolleri var bunların, sonra petrol vermezler!" diyor, uçaktaki yolculara şaka yapıyor. Temmuz 1995 – İNGİLTERE

MUHTELÄ°F HATIRALAR

…Almanya'ya bir finiş market diye, gıda maddeleri satan büyük bir yerden alışveriş yaptım, senelr önce... Biliyorum, yanlış yazıyor kasiyerler, hesabı kontrol ediyorum. Aldığım şeyleri kontrol ettim, yanlış... Yanlışlığı buldum, kasiyerin yanına gittim. Dedim ki:

"--Yanlışlık var!.."

"--Nayn, nayn, nayn!.. Olmaz, ben seninle meÅŸgul olamam!" dedi.

Kasiyer haklı... Yâni, "Ben seninle münakaşaya giremem, benim işim başka, sen bunu sorumlu görevliye anlat!" demek istiyor. Hemen başımıza bir adam geldi, "Nedir mesele?" dedi. Dedim ki:

"--Hesap yanlış!"

"--Olamaz!.."

"--Olamaz diyorsun ama, bak şu 2.25 yazılmış, bu yanlış; bu 22.5 olacaktı. Bir sıfırı basmamış, yirmi mark daha eksik alıyorsun benden; yanlış bu!.." dedim.

Adam şaşırdı. Ben adamla kavga ediyorum ama, daha çok para vereceğim diye kavga ediyorum. "Yanlış anladınız, benim paramı çok aldınız diye değil, ben daha çok para vereceğim diye itiraz ediyorum!" dedim. Adam afalladı, yüzü güldü, şaşırdı. Ömründe hiç herhalde öyle bir şey görmemiştir. Benim gibi saf bir müşteri, gelip de ille daha fazla para vereceğim diye tepinen müşteri hiç görmemiştir herhalde...

"--O parayı senden almayız." dedi, helâl ü hoş olsun demeye getirdi, onu almadı benden

Bir de gitti, kitap kadar bir kalın çukulata getirdi, onu da hediye olarak bizim küçük kıza verdi. Yâni, benim dürüstlüğüme hayran kaldı, bir de ödüllendirdi. Parayı almadı, üstüne ayrıca bir de çukulata ödlü verdi. 11. 05. 1997 - Stocholm / İSVEÇ

…Bu gibi olayları ben bir kaç sefer yaşadım. İnsanın en son anlarını tattım yâni... Singapur'dan uçağa bindik. Bizim uçak kaza geçirdi, güp başladı aşağı gitmeye... Yere vurdu mu, hayatımız bitecek, tamam. Yâni yere çakıldıktan sonra yolcusunun yaşama imkânı ne kadardır?..

Böyle doğrudan doğruya gidiyorduk, düz gidiyorduk, yatay gidiyoruk. Uçağımız bir duvara çarpmış gibi bir gümbürtü oldu, gümm diye... Herkes koltuklarından öne fırladı. Benim önümde bir koltuk vardı. Ondan sonra busines classın duvarı vardı. Biz garibanlar yerindeydik, arka tarafta... Ben önümdeki koltuktan da havaya uçup duvara çarptım, o duvarın önündeki sıradaki adamın ensesine düştüm. Benim önümdeki adam, daha ön tarafa uçacak bir yeri olmadığından üst tarafa çarptı.

Uçağın biliyorsunuz üst tarafında ışıklar vardır, hava ayarı yerler filân vardır, hostesi çağırma düğmeleri vardır... Vallàhi güm diye orayı kafası kadar deldi ve kafası kanlar içinde yere yığıldı. Arkadan ölenler oldu. Bizim uçak aşağı gidiyor. Böyle gidiyoruz aşağı, "Hayat bu kadarmış, ne yapalım?" diye düşünüyoruz.

Benim aklıma bizim hatun geldi. Dedim:

"--Bu hatun benim Hocamın bana emaneti, gideyim şunun yanına, kelime-i tevhid telkin edeyim!" dedim.

Sürünerek yanına kadar gittim. Hanıma diyorum ki:

"--Eşhedü en lâ ilâhe illallah..."

O da benim dediğimi demiyor, "Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed..." diyor. Tutturmuş o da öyle söylüyor. Bu da fena değil. O da Peygamber Efendimiz'e salâvat getiriyor. Ben "Eşhedü en lâ ilâhe illallah..." diyorum, o da "Allahümme salli alâ seyyidinâ muhammed..." diyor.

Bir gümbürtü daha koptu, bir yere daha toslamış gibi olduk. Çok büyük bir ses de çıkıyor, sarsılıyoruz da. Yâni bir kamyon veya bir otobüs duvara çarpsa, o kadar ses çıkar. Düşünün ki bir insan yerinden kalkıyor, öbür tarafa uçuyor. Arkadan boynu kırılanlardan ölenler filân oldu, sedyelerle götürdüler... Bir daha çarptık düzeldik. Ben şöyle camdan baktım. Yine yatay gitmeye başladık. Yâni aşağıya denize veya dağa çakılmadık. Kanatlara baktım, uçağın kanatları sağlam... Ne olduğunu anlayamadık. Kimse de izahatta bulunmadı.

Aşağı indik. Kimisi hastaneye, kimisi mezara, kimisi bizim gibi otele gitti... Ben hâlâ yaşıyorum, karşınızdayım, görüyorsunuz ama, o zaman ölebilirdik. İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciun. Hayatın son anını yaşadığımı hissettim. En son dakikası, aşağıya çarptığın zaman iş bitecek. Ölümden üç-beş saniye önceki duyguları tattım. Olabilir, her şey olabilir. 01. 09. 1997 - Newcastle / İNGİLTERE

… Biz Mado dondurması yemeğe gitmiştik Levent'e... sahibi arkadaşımız. Dondurmacıya giderken, ben kara sakallı, kara yüzlü, kara gözlü Es'ad Coşan; yanımda da bizim sekreter, sakallı... Biz böyle yürüyoruz, karşıdan da zamane gençleri geliyor. Blue-jean pantolonlu, elleri cebinde zamane gençleri... Levent'te, lüks semtte gençler... Ne yaparsınız? Geç aslanım dedik. Gençler geliyor, biz de çağ dışı, ne zamandan kalmışsak?.. Bir grup genç karşıdan gelirlerken, benim gözüm hiç tutmadı; şöyle baktılar bize, "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!" demesinler mi?.. Hayret ettik.

Dördüncü Levent'te, çok modern giyimli kuşamlı gençler, Yirminci Yüzyıl'ın çağdaş gençleri bizi gördüler, bizi sevdiler; kara yüzümüzü, kara sakalımızı, takkemizi sevdiler, bir de "Esselâmü aleyküm!" dediler. "Tevbe tevbe, bundan sonra kimseye kem gözle bakmayalım!" dedik. Kimin ne olduğu belli olmuyor. "Para ile imanın kimde olduğu belli olmazmış." derler büyüklerimiz. Belli olmuyor, bazan iyi çıkıyor. Hele gençlerden çok iyi insanlar çıkıyor. 01. 09. 1997 - Newcastle / İNGİLTERE

Biz İspa Turizm olarak yetmiş seksen kişilik bir Mısır gezisi yaptık. Çok orijinal bir geziydi. Nilde üç gece, beşyıldızlı yüzer otelde seyahat ettik. Asuan barajından, tâ eski Firavunların koca saraylarının olduğu yere kadar, rüya gibi, binbir gece masalları gibi seyahat ettik. Ama en son gün hepimiz diyare olduk. Hepimiz hasta olduk, zehirlendik, tıbbî bakımdan gıda zehirlenmesine uğradık. Mısır dönüşümüzde uçaktan hastaneye gittik, Yeşilköy Havaalanı'ndan Hayrünnisâ Hastanesine gittik. Kimisi sedyeyle gitti. Bir eczacı kardeşimiz vardı, uçakta yatırdılar, doktorlar başına geldi, sedyeyle gitti.

Hepimiz zehirlendik. Neden?.. İçilen su, yenilen et, yıkanılan kullanma suyu, eller vs. bunların hijyen dediğimiz sağlığı koruyucu şartlara uygun olması lâzım! Bu olmadığı zaman, böyle toplu yerler toplu felâketler getirir. Yâni tohptan zehirlenme olur, toptan hastalanma olur, hastalık yayılır. Bir takım tatsız, bahtsız şeyler olur. Elhamdü lillâh burda o bakımlardan bir ciddiyet gördüm, o da güzel bir şey...

Meselâ Mısır seyahatinden öyle bir izlenimle döndük ki, seyahat çok güzel, Nil çok güzel, manzara çok güzel, etkileyici; "Ama bir daha Mısır'a gider misin?" deseler, Mısır'a gitmekten, böyle bir seyahati bir daha tekrarlamaktan biraz korkacağım. Neden?.. Şartlar uygun değil. Temmuz 1995 – İNGİLTERE

Bazen sivrisinek kaldırıyor insanı... Eyvah kaşınıyor filân derken, bakıyorum tam teheccüd vakti... O zaman sivrisineğe kızmıyorum bile... O vakitte kalkamayacakken kaldırdı ya, o bile iyi oluyor. 22. 7. 1995 / Pennsylvania - U. S. A.

Bolu'nun dağlarına gittik, bir arkadaşın köyüne vardık, evine vardık. Bakıyoruz saate, ezan okunmadı. Dedik niye?.. İmam emekli olmuş, yeni imam gelmemiş, köyde ezan okunmuyor... Dedim ki: Çok fenâ olursunuz!.. Köyde cami var, minare var, insanlar var; namaz kılınmıyor. Herkes evinde kılıyor ama, camide namaz kılınmıyor cemaatle... Yok mu bir ezan okuyacak insan?.. Güzel olması şart değil ki, güzellik müsabakası yapılmıyor ki... Güzel olma şartı yok... Çık oraya; bağırabildiğin kadar, ihlâs ile "Allahu ekber" de, sesini dört tarafa duyur!..

Orada ev sahibine dedim ki: "Ezanı sen okuyacaksın, imamlığı sen yapacaksın! Kendin okuyacaksın, kendin imamlık yapacaksın; şu köyü ezansız bırakmayacaksın!.. Hadi bakalım camiye gidelim!" dedim. Camiye gittik, minareye çıktı ezan okudu arkadaşlar... Ondan sonra içerde namaz kıldık. Sonradan duyduk; köyde kadınlar ağlaşmışlar, "Çok şükür köyümüzde ezan okundu." diye... 23. 11. 1995 Regaib Gecesi – Alanya

Not: Esad Efendi merhumun eserlerinden derlediğimiz hatıraların sonuna geldik. 11. Vefat yıldönümünde kendisini bir kere daha rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun..

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et!

Nahl, 125

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu nedenle, kiminle dost olacağına dikkat etsin!"

Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud.

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI