İSMAİL HAKKI ZEYREK HOCAEFENDİ’DEN HATIRALAR-3

ESERLERLE İLK TANIŞMAM -Hocam, risalelerle ilk tanıştığınız günleri anlatır mısınız? -Daha önce belirttiğim gibi babam Sebilürreşad’a aboneydi. Sebilürreşad dergisinde Üstadın tarihçe-i hayatından kısımlar tefrika ediliyordu.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2012-04-09 00:55:33

ESERLERLE İLK TANIŞMAM

-Hocam, risalelerle ilk tanıştığınız günleri anlatır mısınız?

-Daha önce belirttiğim gibi babam Sebilürreşad'a aboneydi. Sebilürreşad dergisinde Üstadın tarihçe-i hayatından kısımlar tefrika ediliyordu.

Burada Mehmet Esmer diye bir terzi vardı. Terzi dükkânının arka tarafına koca koca kitapları getirip koyarken görürdüm, ama bana bir şey bahsetmemişti. Zaten o sıralar yaşım küçüktü.

Yarhasanlar camiinin imamlarından eski medrese hocası bir zat vardı. Beni çok severdi. Bir gün çarşıdan camiye doğru beraber geliyoruz. "Sana bir kitap versem okur musun" diye sordu. "Hay hay, okurum" dedi. Meğer Ziya Nur'un elle yazdığı tarihçe-i hayat imiş.

Bunlar bir zaman halk partisi zihniyetli bir adamla kalkmış, üstadı ziyaret etmişler. Üstad hazretlerine giderken bal, peynir, zeytin vs. gibi bazı hediyeler götürmüşler. Üstad demiş ki; "benim hediye kabul etmediğimi duymadınız mı? Ben bunları kabul edemem" demiş. Israr etmişler. Bunu üzerine Üstad "bunların bedelini sorduralım. Kaç paraysa bedelini ödeyeyim. Ancak o zaman yanımda kalan talebelere bırakabilirsiniz" demiş. E tabi geri getirmektense, razı olmuşlar. Üstad hazretleri çarşıdan fiyatlarını sordurmuş. Bedellerini vermiş. Ayrıca bir takım kitaplar hediye etmiş. İşte hediye ettiği kitaplardan bir tanesi de bu.

Tarihçe-i hayat ama harflerin yarısı çıkmış, yarısı çıkmamış. Zor okunuyor yani. Doksan sekiz sayfalık bir kitap. Hoca kitabı verdi, ama kitabın ne olduğunu ve üstadı ziyaret edip onun verdiğini söylemedi. Camiyle bizim evin arası bir kilometreye yakındı. Okumaya başladım. Aşkla şevkle, eve gelene kadar kitabı bitirdim. İlk defa risalelerle tanışmam, üstadın o tarihçe-i hayatıyla oldu. Yavaş yavaş bazı risaleler elimize geçmeye başladı.

ABDULLAH YEĞİN AĞABEYİN GELİŞİ

-Herhalde o sıralar Abdullah Yeğin ağabey Manisa'ya gelmiş.

-Evet, Abdullah Yeğin ağabey burada, 1954'de yedek subaylığını yaptı. Göktaşlı mahallesinden bir ev tuttu. O evden her pazar yanıma gelirdi. Ben o sırada zaman zaman Yeni Cami medreselerinde kalıyordum.

O da biliyorsunuz, genelde hiç anlatmaz, kitabı eline alır, sırf okur. Bir saat, bazen iki saat okur. Hatta ben ilk zamanları "ya bu hafta gelmese" diye içimden geçirdiğim olmuştur. Ama o bizde esas, çekirdek oldu. Onun ihlâsı tesir etti yani.

ÜSTADI ZİYARET KARARIMIZ

Onunla tanıştıktan sonra, bizde üstadı ziyaret merakı oluştu. O zaman kadar üstadın da hayatta olup olmadığını tam olarak bilmiyorduk. Hayatta olduğunu öğrenince görme iştiyakı belirdi.

Üç kişi üstada beraber gitmek üzere anlaştık. Birisi Hacı Yaşar isimli ehl-i tarikat bir zattı. Risalelere muhabbeti vardı. Diğeri de İbrahim isminde bir bakkaldı. Molla Şaban camiinin yakınındaydı dükkânı. Onun dükkânına gittiğimde, kendisini devamlı büyük risaleleri okurken görürdüm.

Üç kişi beraber ziyaret etmeye karar verdik. Tabii ilk önce İzmir'e gidip bir gece kalmamız gerekiyordu. Zira ancak sabah vakti İzmir'den Isparta'ya tren vardı. O da ancak gece vakti Isparta'ya varabiliyordu.

Hacı Yaşar, "Benim İzmir'de bir işim var. Gündüzden gideceğim. Akşam İzmir'de buluşalım" dedi. O bizden önce gitti. O bakkal dediğim, ben istasyona vardıktan biraz sonra geldi. "Ya, bizim torun hastalanmış, ben gelemeyeceğim" dedi. "Öyle torun hasta, morun hasta diye gitmemek yok. Biz üçümüz karar verdik. Üçümüz beraber gideceğiz. Torun hastalanmışsa, babası var" dedim. Bu söz üzerine adam benimle beraber gelmeye mecbur oldu.

İZMİR'DE BİR GECE DERSİ

İzmir'e gittik. Mustafa Birlik'in Fettah camiinin ön tarafında küçücük bir dükkânı vardı. Merkez orasıydı. Dışarıdan gelen nur talebeleri orada buluşuyordu. İlk defa Atıf Egemen ağabeyi orada gördüm. "Akşam toplantı var. Siz de oraya gelin. Biz sizi Fettah camiinden alalım" dedi.

Akşam derse gittiğimiz ev halen hayatta olan Ali Demirel'in evi imiş. Tabii o zaman toplantılar gizli yapılıyor. Atıf ağabey geldi. Muzaffer Arslan geldi. İlk defa görüyordum kendisini. En sonunda da Ahmed Feyzi ağabey geldi. Onu da ilk defa görüyorum. Köylü kıyafetinde bir adam. Herkes kendisine büyük hürmet gösterdi. Başköşeye oturttular. Konuşmaya başladı. Ama müthiş bir hatip. Saatlerce konuştu, üstadı anlattı. 

SULTANIN HUZURUNA DOĞRU

Sabahleyin trene bindik. Yola koyulduk. Gittiğimiz gün pazartesi günü idi. Salı günü de Isparta'nın pazarı imiş. Her taraf dolu. Geceleyin Isparta'ya vardık. Otellerde yer yok. O zaman gece bekçileri vardı. Bir gece bekçisi beni gördü; "Otel mi arıyorsunuz" dedi. "Evet" dedik. "Şuradaki küçük otelde yer varsa vardır, yoksa başka yeri aramayın" dedi.

Gitti, otelin kapısını çaldı. Kapıyı açan vazifeliye "üç kişilik yerin var mı" diye sordu. "Hayır, bir kişilik yerim var. Bir kişi de yere yatak serebilir" dedi. Zaten sabaha az kalmıştı. "Biraz istirahat etsek kâfi" dedik. Otel görevlisi; "Hocaefendiyi(Üstada öyle hitap ediyordu) ziyarete mi geldiniz?" dedi. "Evet" dedik. "Ben de bir zaman ona hizmet ettim. Odun modun taşıyıverdim. Benim komşu bir köyde babalığım var. O kuşluk vakti gelir. Sizi onunla tanıştırırım. Size yardımcı olur" dedi.

Gerçekten kuşluk vaktinde nurani yüzlü, sakallı bir zat geldi. Meğer Mustafa Gül ağabey imiş. Orada kendisiyle tanışmış olduk. O bizi aldı, önce Hüsrev ağabeyin yanına götürdü.

HÜSREV AĞABEYİ ZİYARETİMİZ

Bir saat kadar Hüsrev ağabeyin yanında kaldık. Hüsrev ağabey otuz sene hiç dışarı çıkmadan risaleleri yazmış bir zat. Altıyüz tane mecmuayı eliyle yazmış bir kimse.

-Nuraniyet kesbetmişti değil mi hocam?

 -Tabii..Çok nurani bir çehresi vardı. Sonra böyle latif konuşur, ama çok düzgün konuşurdu.

ÜSTADIN KAPISINDA

Mustafa Gül ağabey oradan bizi aldı, üstadın evine kadar götürdü. Fakat kendisi içeri girmedi. Bizi kapıda bıraktı, döndü. Biz kapıyı çaldık. Ziyaret etmek istediğimizi söyledik. Kapıya çıkanları da tanımıyoruz. Bir Bayram ağabey çıkıyor, bir Ceylan ağabey çıkıyor, bir Zübeyir ağabey çıkıyor.

"Üstad çok rahatsız. Kimseyi ziyarete almıyor." Dediler. Biz birkaç sefer ara ara ısrar ettik. Baktık olacak gibi değil, otele döndük. Yani ümidi kestik. Geri dönecek olsak, geriye dönmek için vasıta yok. Mecburen kalacaktık.

Bu hadise öğleden sonra oluyor. Bahsettiğim otelin çok küçük ve dar, pazar yerine bakan bir balkonu vardı, ancak üç kişi sığabiliyordu. Balkona sıkıştık. En köşeye de ben geçtim. Oturuyoruz. Diğer arkadaşlar-herhalde canları sıkıldığı için-uyumaya başladılar. Benim gözüme uyku filan girmiyor. Çok canım sıkıldı. Pazar yerine doğru bakıyorum.

O esnada baktım ki, demin bize kapıya çıkanlardan biri, fırıl fırıl birilerini arıyor. Ben "herhalde bu bizi arıyor" dedim. Meğer o Zübeyir ağabey imiş. Yanımdakileri uyandırdım. "inelim bakalım. O kapıda gördüklerimizden biri tahmin ederim bizi arıyor" dedim. Arkadaşlardan biri aşağıya indi. Zübeyir ağabeyin yanına vardı ve bize aşağıya inmemizi işaret etti.Zübeyir ağabey "Üstad içinizden ancak birini kabul edecek" dedi ve benim koluma girdi. Öteki arkadaşlara "siz gelmeyin" dedi. Ama onlar kırk elli metre geriden bizi takip ettiler. Süratli bir şekilde yürümeye başladık.

Bu sefer tabii rahat içeri girdik. Arkadaşlar kapıda beklemişler. Ama her köşede bir sivil polis varmış. Biz tabii o zaman polis filan olduğunun farkında değiliz.

Üstad hazretleri basit bir karyolada oturuyordu. Duvarda "Dost istersen Allah yeter.." diye başlayan bir levha asılıydı. Yerde basit bir iki kilim vardı. Gerçekten de çok rahatsızdı. Zehirlenmeden dolayı çok rahatsızlanmış. Konuşmaları bile tam anlaşılmıyordu.

Yarım saat kadar şifahi olarak ders yaptı. "O arkadaşlarına da söyle, seni onların yerine kabul ettim. Onları da dualarıma dâhil ediyorum. Kusuruma bakmasınlar" dedi. Ben odadan ayrılırken üstad "senin o arkadaşların namaz kılıyorlar mı?" diye sordu. "Evet, kılıyorlar üstadım" dedim. Ben çıktım, aşağıya indim. Onları da çağırdı. Beş dakika kadar onlar da ziyaret ettiler. İlk ziyaretim böyle..

-devam edecek-

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-3

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-3

Bursa’da Bursa’ya Ayın 15 inde, Çarşamba günü gittik. Bu şehir, İstanbul'un güneyinde

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-2

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-2

Türk’ün Gücü, Hindin Aklı, Arabın Mantığı Pazar günü saat 10’da edebiyatçılar ve

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-1

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-1

Kıymetli ziyaretçilerimiz geçen asrın son günü aramızdan ayrılan allame merhum Ebul Hasan e

MUSTAFA POLAT HOCAMIZDAN HATIRALAR

MUSTAFA POLAT HOCAMIZDAN HATIRALAR

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli bir alimimizin bir seydamızın bazı hatıralarını

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-13

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-13

HOCAMIN VEFASI Hocamın çok dikkat çeken bir özelliği de vefa duygusu idi. Buna dair bir misal

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-12

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-12

HOCAMIN İBADET YÖNÜ Bana desen ki; “hocam, ibadette nasıldı.” Derim ki; “namaz adamıy

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-11

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-11

VAKIFLARLA BİR MÜZAKERE Hatırlıyorum, bazen Türkiye genelinden vakıflar “vakıf okuması

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-10

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-10

HOCAMIN DERSLERİNDEN Diyanet İşleri eski başkanı Mehmed Görmez bey hocamı ziyarete gelmişti

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-9

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-9

MUHTELİF HATIRALAR HAKİKATLARI HURAFELERLE ZAYİ ETMEMEK LAZIM "Benim bir arkadaşım bir şeh

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-8

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-8

ŞERCİL POLAT AĞABEY Merhum Şercil Polat ağabey Erzurum’da nurları hocamla birlikte ve belki

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-7

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-7

BABAM HACI MUSA EFENDİ Babam hayatı boyunca hocama hep destek olmuş, aynı davanın ızdırabıy

Zulüm (ve haksızlık) edenlere de sakın meyletmeyin! Sonra size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur, sonra size yardım da edilmez.

Hûd, 113

GÜNÜN HADİSİ

"Şekavet sahibi Allah'a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Cahil şekavet sahibini Allah, cimri ibadet düşkününden daha çok sever."

Tirmizi, Birr 40, (1962)

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI