İSMAİL HAKKI ZEYREK HOCAEFENDİ’DEN HATIRALAR-4

ÜSTADI İKİNCİ ZİYARETİM Daha sonra 1955’de Üstadı bir kere daha ziyaret ettim. O da şöyle oldu. Burada babam da oğlu okuyan birisi vardı. Kendisi Halk partili idi. Hoca geçiniyordu, ama aynı zamanda


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2012-04-22 11:09:38

ÃœSTADI Ä°KÄ°NCÄ° ZÄ°YARETÄ°M

Daha sonra 1955'de Üstadı bir kere daha ziyaret ettim. O da şöyle oldu. Burada babamda oğlu okuyan birisi vardı. Kendisi, hoca geçiniyordu, ama aynı zamanda Halk partili idi.

-O zaman o tür hocalar vardı değil mi?

-Tabii tabii çoktu..Bu adam bana "ille beni ziyarete götür" diyordu. Biz "götürürüz" filan diyoruz, ama çok sıkıştırdı. Bunun üzerine gittik.

Üstad hazretleri Isparta'da yoktu. "Barla'da" dediler. Bunun üzerine Eğirdir'e gittik. Ondan sonra yol yok. Vasıta da yoktu. Eğirdir'de Van'ın Erciş kasabasından Mevlüt Aydın adında bir fotoğrafçı ile tanıştık. O da Van'dan Üstadı ziyarete gelmiş.

Üç kişi altmış liraya külüstür bir araba kiraladık. Barla'da'da Çınar'ın yanındaki ev değil de, yukarıdaki camiye yakın başka bir yer vardı. O evin sahibi İstanbul'da imiş. Üstadın orada oturmasına müsaade etmiş. Oraya gittik.

Üstadın kaldığı üst kata 15-20 basamak var. Ben merdiveni çıktım, kapıyı çaldım. Zübeyir ağabey çıktı. Ziyaret etmek istediğimizi söyledim. Üstad'a gitti, söyledi. Üstad hazretleri o merdivenin başına kadar çıktı. Bizim iki arkadaşın başında da kasket vardı. Üstad bunları görünce hemen hiçbir şey söylemeden içeri döndü. Sonra Zübeyir ağabey geldi, bunların başındaki kasketleri aldı, merdivenin altına attı.

Üstad tekrar merdivenin başına çıktı. Üstad başka şeyler konuştu, kasketlerden bahsetmedi. On dakika kadar ayakta sohbet edebildik. Arkadaşlar tekrar kasketlerini aldılar, ayrıldık. Manisa'ya döndük.

EMÄ°N EFENDÄ° HOCA'NIN ÃœSTADI ZÄ°YARETÄ°

 O zaman artık babam risaleleri okumaya başlamış ve artık geceleri dersler yapmaya başlamıştı. "Nasıl ziyaret edebildiniz mi?" diye sordu. "On dakika kadar ziyaret edebildik" dedim. "Ya on dakika olur mu? Ben gitseydim bir saat yanında kalırdım" dedi.

Burada Mestçi Nuri denilen, çok safiyyü'l kalb bir nur talebesi vardı. Onunla bir dahaki sene Üstadı ziyarete gitmek üzere anlaştılar. Babam o sıralar hadis-i şeriflerde geçen işaretleri topluyordu. Bunları tahkik etmek üzere gitti.

Üstadı ziyaret gidiyor, ama bir türlü kabul edilmiyor. Hatta Zübeyir ağabey "Hocam, siz gidin, otelde istirahat edin. Üstad bazen böyle yapıyor, ama sonra yine kabul ediyor" diyor. Otele dönüyorlar, ama babamın çok canı sıkılıyor.

Bir de şu husus var. Kendisi Manisa'da yirmi iki sene vaizlik yaptı. Bu süre zarfında sadece on beş gün izin kullandı. Her zaman izin almadığı için Isparta'ya gitmişken, oradan Konya'da Mevlana'yı da ziyaret edip dönmeyi düşünüyordu.

Kabul edilmediği zaman ki üzüntüsünü anlatırken "dünya başıma yıkıldı" diyordu. İmkân olsa hemen dönüp gelecek, ama vasıta da ancak ertesi gün var.

Zübeyir ağabey bir saat sonra geliyor. "Hocaefendi, Üstad hazretleri sizi talebeliğe kabul etti. Hususi dualarını da dâhil ediyor. Ama hikmet böyle iktiza ediyormuş. Görüşmeniz mümkün değil" diyor.

Geri döndü. "Görüşebildiniz mi" diye sordum. "Maalesef görüşemedik. O kara Bayram mâni oldu, görüştürmedi beni" dedi. (Gülüşmeler)

Bayram ağabey içeri sokmadı zannediyordu. Muzaffer Arslan ile ben "ama sen kapalı kapıdan gitmişsin" dedik. Mektubat'ta, ziyaretçilerle alakalı kısmı ona okuduk. Daha önce o kısmı görmemişti. "Yahu bana bunu daha önce niye söylemediniz" dedi.

Not: Mektubat'taki o kısmı nakletmek istiyorum(Salih Okur)

"Malûm olsun ki: Bizi ziyaret eden, ya hayat-ı dünyeviye cihetinde gelir; o kapı kapalıdır. Veya hayat-ı uhreviye cihetinde gelir. O cihette iki kapı var: Ya şahsımı mübarek ve makam sahibi zannedip gelir. O kapı dahi kapalıdır. Çünkü ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum." (Mektubat s: 344 )

ÃœSTADI BAÅžKA BÄ°R ZÄ°YARETÄ°M

Babamla birlikte gidip de, üstadla görüşemeyen Nuri ağabey çok samimi, safi kalpli bir insandı. Görüşemediğine çok üzülüyordu. Ona "merak etme bir daha gidişimde seni götüreceğim" diyordum.

Onunla beraber ertesi sene Üstadı Emirdağ'ında ziyaret ettik. Önce yine üstad çok hasta olduğunu bildirerek ziyarete almadı. Biz de Ceylan ağabeylerin dükkânına gittik, oturduk.

Biraz sonra Zübeyir ağabey geldi, "üstad sizi istiyor" dedi. Üstad hazretleri ziyarette bize çok iltifat etti. Hatta "yol paralarınızı vereyim" dedi. "Yok üstadım, yol paralarımız var" dedik. Her ikimizin de alnımızdan öptü, öyle ayrıldık. Artık o Nuri ağabeyin gülleri tabak tabak oldu, o kadar sevindi..

OSMANLI VAZÄ°FE AHLAKI

-Hocam, babanızın daha sonra bir ziyaret teşebbüsü oldu mu?

-Vazifesine çok hassastı, izin almayı düşünmüyordu..

-Bu Osmanlı ahlakı değil mi hocam?

-Tabii.. İslam ahlakı aynı zamanda..Hatta şunu anlatıyordu; Bizim köyün arka tarafında büyük bir köy var. O köyün aşağı mahallesinde babamın bir akrabası bir zaman imam olarak durmuş. Tabii o zaman maaş filan yok. Köylüler mahsul kaldırdığı zaman belli bir mikdarını veriyorlar. Sekiz sene orada duruyor. Sekiz sene zarfında sadece bir ikindi namazına gidememiş ve onun karşılığını iade etmiş.

O zat vefat etmeden önce hastalanmış. Hanımına demiş ki; "Hanım sen bu gün beni güzelce bir yıka. Yarın imam belki beni güzel yıkayamaz" demiş. Ertesi gün de vefat etmiş.

EMİN EFENDİ VE ÜSTADIN HİZMETKÂRLARI

-Üstadın hizmetkârlarının da babanızı çok sevip ziyaret ettiklerini biliyoruz. Kimler gelir giderdi.

- Sungur ağabey çok gelir giderdi. Bayram ağabey de gelirdi. Babam, Bayram ağabeye "Ya o zaman ben seni çok kara görmüştüm. Sen o kadar değilmişsin" diyordu. Çok sevmişti kendisini.. (Gülüşmeler)

Zübeyir ağabey de gelirdi. Zübeyir ağabeyin romatizmaları olduğu halde, babamın yanında edebinden hep diz üstü otururdu. 

AHMED FEYZÄ° KUL AÄžABEY VE EMÄ°N EFENDÄ°

-Babanız rahmetlinin Ahmed Feyzi ağabeyin ilk tanışmasını hatırlayabiliyor musunuz?

-Evet. Ahmed Feyzi ağabey babamın vazife yaptığı Yeni Camiye gelmişti. Bir yaz günüydü. Bir ikindiden sonra orada tanıştılar. Sonra da çok zaman geldi gitti Ahmed Feyzi ağabey.

Babamla birbirlerini çok sevdiler. Hatta babam onun mahkeme müdafaalarını çoğu zaman okutturuyordu.

-Ahmed Feyzi ağabey Arabî ilimlerde kendi kendini mi yetiştirmişti?

-Dâr'ul Muallimin'in son sınıfından ayrılmıştı. O zamanlar Rüşdiye'de yani ortaokulda bile Arapça az çok okutuyorlarmış. Kendisinin Arapçası olmadığını ifade ediyordu ama yazdığı Maidetü'l Kur'an'ın metni Arapçadır.

-Bir de babanızla bir latifeleşmesi vardı. Onu da anlatır mısınız?

-Şimdi şöyle..Bir gün bizim evdeyiz. Sungur ağabey de var. Namaz kılınacaktı. Sungur ağabey Ahmed Feyzi ağabeye, Ahmed Feyzi ağabey de Sungur ağabey'e "imamete sen geç" diyor. Onlar birbirine ısrar ederken, babam "hayır" dedi. "Siz ikiniz de tecvid bilmiyorsunuz, ben geçeceğim" dedi. Herkes gülüştü..

Bazen ilmi münakaşalar yaptıkları zaman, söz uzadığında Ahmed Feyzi ağabey, "bir dakika! Ben senden bir yaş büyüğüm" diyordu.. (Gülüşmeler)

-Babanızın hitabeti de Ahmed Feyzi ağabey gibi üstün müydü?

-Hayır, Ahmed Feyzi ağabey gibi değildi. Ama tabii senelerce vaizlik yapmış, rahatlıkla konuşuyordu.

-Siz babanızdan ne kadar okumuştunuz?

-Hafızlık hariç on bir sene.. Benim senede üç gün Ramazan bayramı, dört gün Kurban bayramı olmak üzere yedi gün tatilim vardı.

HALK PARTÄ°SÄ°NÄ°N ZULÃœMLERÄ°

 -Hocam, Halk partisi döneminde özellikle ulemayı çok korkutmuşlar değil mi?

-Hocalardaki havf(korku) damarı halkta yoktur. Çünkü onlara çok işkence yapmışlar. Mesela burada Menemen vak'ası için, vak'anın şahitleri anlatıyorlardı. Hocanın birisi evinin önünde oturuyormuş. Sorgu sual yapmadan adamı almışlar, gidiş o gidiş. Kendisini ipte bulmuş. Bu tarzda bir devlet terörü estirilmiş.

Babam anlatıyordu; 1931 senesi olması lazım. Reis-i Cumhur İzmir'e geçiyormuş. Ulucak'ta treni durdurmuş. O zaman Menemen mahkemesi cereyan ediyor. Mahkeme heyeti kendisini Ulucak'ta karşılamış. Onlara ifadesi; "Üç yüz kelle istiyorum" olmuş. Babam mahkeme heyetinden birisinin kendisine "Üç yüzü otuza indirebilmek için akla karayı seçtik" dediğini naklediyordu.

MANÄ°SA'DA Ä°KÄ°NCÄ° DERSHANE-Ä° NURÄ°YE

Manisa'da ilk dershane Yeni Camii medreselerinin meşrutasında idi ve altmış ihtilali sonrası kapatılmıştı. Ben askerden döndüğümde arkadaşlarla görüştük. "Bir yer tutalım" dedik.

Yer tutacağız ama verecek paramız da yok. Herkes ancak üç kuruş- beş kuruş verebilir. Bir kardeşimiz, "benim tanıdığım bir muhasebeci var, o bir yer yapmış, küçük bir yer ama ben ona bir söyleyeyim. Verirse, orayı tutalım" dedi.

Gitmiş söylemiş. 125 liraya kirayla orayı tuttuk. Dershanenin tuvaleti yoktu. Ahmed Feyzi ağabey bir gece yalnız olarak orada kaldı. Eve gelmesi için çok ısrar ettim. Zaten geldiğinde bizde misafir olurdu. Ama o gece ısrar etti; "Ben bu gece gelmeyeceğim, burada kalacağım" dedi. Bağırsakları bozulmuş. Gece sabaha kadar dershanenin yanındaki Çeşnigir Camiinin tuvaletine gitmiş, gelmiş.

-devam edecek-

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Allah kendisinden başka ilah olmayandır. En güzel isimler O'na mahsustur.

Tâ Hâ, 8

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Kim, rızkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın.

Müslim, 2318

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI