CEMAAT
İnsanı şu dünyada yalnızlıktan ne kurtarır? Sevincini ve hüznünü kiminle paylaşır? Bir yakını öldüğünde acısını kim teselli eder? Hiçbir çıkar ve beklenti duymadan kiminle oturup sohbet edebiliriz? Kimlerin yanında huzur bulabilir insan? Mesleğimiz, maaşımız, yaşımız, hastalığımız, ırkımız ne olursa olsun kim kucaklar bizi? Eğer cevabımız "aile" ise ve daha öteye gidemiyorsak, seküler modern dünyanın hayat tarzı bizi de ele geçirmiş demektir.
Cemaat ruhu ilâhî bir sır, bir kudret ve rahmet mucizesidir. Üç ayrı 1'in omuz omuza verip sayısal değerlerin kat kat fazlasına mazhar oluşu bu sırrın meyvesidir.
İnsanı şu dünyada yalnızlıktan ne kurtarır? Sevincini ve hüznünü kiminle paylaşır? Bir yakını öldüğünde acısını kim teselli eder? Hiçbir çıkar ve beklenti duymadan kiminle oturup sohbet edebiliriz? Kimlerin yanında huzur bulabilir insan? Mesleğimiz, maaşımız, yaşımız, hastalığımız, ırkımız ne olursa olsun kim kucaklar bizi?
Eğer cevabımız "aile" ise ve daha öteye gidemiyorsak, seküler modern dünyanın hayat tarzı bizi de ele geçirmiş demektir.
Son yılların gözde pop filozof yazarı Alain de Botton, Ateistler İçin Din (Sel) isimli son kitabında inançsızların bir dine mensup olmamakla neler kaçırdığına dikkat çekiyor ve "İnanmasanız da dinin dünyevî nimetlerinden yararlanmasını bilmelisiniz" şeklinde özetlenebilecek bir taktik öneriyor.
Botton'a göre dinin sunduğu ve seküler modern insanın mahrum kaldığı birinci nimet, "cemaat!" ("Community" kelimesini Türkçe'ye tuhaf ve seküler biçimde "topluluk" şeklinde çeviren yayınevinin, yazarına ve onun mesajına sadık kalmadığını buradan belirtmek gerekiyor.)
Evet, modern insan yalnız. Gökyüzündeki yıldızlar bile kümeler ve cemaatler halinde geziyor, ama büyük şehirlerde bireyler yapayalnız yaşıyor. Ne sokakta karşılaştığı tanımadığı birine güvenle "Merhaba!" diyebiliyor, ne de bir yabancıyla rahatça sohbete başlayabiliyor.
Botton'un ifadesiyle "Issız kumlar üzerinde yüz kilometre boyunca uzanan Bedevi çadırlarında yaşayanlar, yabancıları sıcak bir hoş geldin ile karşılamak için gerekli psikolojik güce sahip" ama şehirli "medeni" bedeviler bırakın yabancıları, bir kaç metre ötedeki komşusunun varlığına bile yabanlaşmış ve yabancılaşmış durumda.
Şehir denilen medeni çölün bir köşesinde ördüğü kozasında, neredeyse kimseye değmeden, kimseyi dünyasına sokmadan, kimseyle hakikaten birşeyler paylaşmadan yaşıyor ve ölüyor insanlar. Seküler modern insanın kurduğu ilişkiler çıkara dayanıyor ve insan sıcağının uzağında kalıyor.
Facebook listesinde yüzlerce arkadaşı olup da gerçekte hiç dostu olmayanların sayısı giderek artıyor. Kardeşlik ve çıkarsız paylaşım duygusu bir serap modern insan için.
Yalnızlık derdine modernlik elbette ki devalar sunuyor. Aşk gibi meselâ. Ama yalnızlığının hıncını tek bir kişiden çıkarmaya, onun her şeyi olmaya ya da onu her şeyi yapmaya kalkan ve sonunda onu bunaltıp kaçıranların veya hak ettiği "büyük" sevgi ve şefkati göremeyince mâşukundan yüz çevirenlerin sayısını siz tahmin edin.
Veya meslekî başarı. Sohbetlerin "Ne iş yapıyorsunuz?" sorusuyla başlayıp işler ve meslekler üzerinden sürüp gitmesi bu zamana özgü olsa gerek. Makbul bir işi yapmayanların hor görülüp, iyi bir mesleğe mensup olanların sevgiyle bağra basılması, geleneksel toplumdaki "takva sahipleri"ne duyulan saygıya ne kadar da benziyor.
Ya da aile. Gelgelelim, modern aile çoktan çöktü. Batıdaki büyük şehirlerde yalnız yaşayan veya tek ebeveynli aileler giderek artıyor. Yüceltilen çekirdek aile ise, gündüzleri iş ya da okulda zaman geçirip ev denilen otellerin ayrı odalarında belki de aynı kanalları izleyen bireylerin toplamından başka bir şey değil.
İşte bu sevgisiz, şefkatsiz ve duygusuz yaşamdan bir çıkış yolu olarak, Botton inanmayı ve dindarlığı değilse de, inancın ve dindarlığın zahirî görüntülerinden yararlanmayı öneriyor.
Pop filozofun "Arada bir mabede gidin, oradaki manevî kardeşlik havasını soluyun" türünden naif nasihatlarını bir yana bırakalım. Gözleri görmeyenin da Vinci'nin tablolarından, kulakları işitmeyenin Mozart'ın senfonilerinden nasibi ne ise, Yaratıcı'ya ve bir dine inanmayanların bir mabedden ve oradaki cemaat ruhundan istifadesi de o kadardır.
Ama yazarın, seküler modernlerin ihtiyaç duyduğu cemaat ruhunun ancak bir dine mensubiyette bulunabileceği noktasının altını çizmek gerekiyor.
Cemaat denildiğinde, Ayasofya gibi büyük bir camiiyi doldurmuş omuz omuza duran mü'minler geliyor akla. Yaşı, mesleği, statüsü, serveti, ırkı, hastalığı ne olursa olsun Yaratıcı'ya kulluk noktasında eşitlenen ve kardeşliğini bu eşitlikten alan insanların topluluğu.
Ayasofya Camiindeki bu insanları cemaat eyleyen sır, fiziksel olarak bir mabedde bulunmalarından öte bir şey: omuz omuza bir hizada durup birlikte ibadet etmeleri. O cemaate hükmeden sır, birlikte tâbi oldukları ibadetin mânâsı ve erkânı.
Fetih suresindeki "Her halde sana biat edenler ancak Allah'a biat etmiş olurlar. Allah'ın eli (kudreti) onların elleri üstündedir. Onun için her kim cayarsa yalnızca kendi aleyhine caymış olur" mealindeki âyet-i kerimenin tefsiri sayılabilecek bir hadis-i şerifte "Allah'ın rahmet ve inayet eli cemaat ile beraberdir" (Tirmizi, Fiten 7) denmesi, cemaat ruhunun önemini öne çıkarıyor.
Hak ehlinin cemaati bu yönüyle ilâhî bir rahmet ve kudret mucizesidir ve bireylerden bağımsızdır. Görünür düzlemde bireyler ve bir topluluk vardır belki, ama bireyler ortaya çıkan cemaatin ruhu ile değer kazanır. Topluluk suret, cemaatin ruhu ise öz ve mânâdır.
Bu yönüyle, cemaat ruhu ilâhî bir sır, bir kudret ve rahmet mucizesidir. Üç ayrı 1'in omuz omuza verip sayısal değerlerin kat kat fazlasına mazhar oluşu bu sırrın meyvesidir. Bu sır ise ancak benliğinden öte bir yol bulabilmekle tecelli etmektedir. Ve ancak benliğinden, bencilliğinden vazgeçebilenler, tıpkı Ayasofya'daki cemaatin bireyleri gibi, omuz omuza verip ittifak edebilirler. Hesapçılık yerine hasbilik ancak bu sırla hükmedebilir.
İslâm'ın hediye ettiği kardeşlik ruhu sayesinde, meselâ bir "Selamun aleyküm!" sözü mucize gibi iki yabancıyı kaynaştırır, aynı dili konuşmasalar bile kardeşliklerini fark ettirir. En mütevazı yemek sofraları, en lüks restoranlardaki yemeklerden fazla lezzet verir.
Ve ancak inananlar kardeş olabilir birbirine.
Seküler modern birey işte bu sırdan, bu kardeşlikten ve bereketten mahrum. Benliğinde hapsoluyor, yalnızlığın soğukluğuyla üşüyor, cemaatin sıcaklığını arıyor. O yüzden Botton gibi yazarlar ürkek bir dille dinin kapısında dolanıyor.
Ne diyelim? Nasipleri çok olsun!
Murat Çiftkaya
Haber 7
2011
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?
İnsanları tenvir ederek cehaletten halas eden, onları atalet ve sefaletin karanlık gecelerinden
HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ
Dr. Alexis Carrel Her insan keyfine göre yaşamak ister. Bu insanın doğuştan gelen bir dileğid
ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR
“Annemin memnun bir eda ile: “Bu sabah kahvaltıdan önce ne yaptığımı dünyada tahmin edeme
UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE BİR MUHÂVERE
Ubeydullah-ı Afgānî” nâmında bir zât tarafından geçenlerde Kavm-i Cedîd ünvânıyla neş
MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR
İnanmak yaradılışın bir gereğidir. Din, aklın mâverâsında, zekânın fevkinde bir mürşi
MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP
Melik Faysal'ın en önemli gayelerinden birisi, Filistin meselesi ve Mescid-i Aksâ'nın hürriyeti
NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER
Mânevîyatsız ilmin, beşeriyete felâh ve huzur yerine, şüphe, tereddüt, hatta ızdırap verdi
NASIL BİR MAARİF?
Yıllardır ilmî ve fikrî çalışmalarım arasında memleketimizin mânevî, ahlâkî, derûnî
GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER
Diyorlar ki: Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldır
HİCRET VE HAREKET
Hicret, tâ ezelden ebede, âlem-i vücubdan âlem-i imkâna, daire-i ilimden daire-i kudrete, tâ
ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE
Ramazan ayının hususiyeti oruç. Orucun hususiyeti de kendisine ait meseleler. Başında; tutan tu
- HEKİM VE FİLOZOF GÖZÜ İLE RAMAZAN
- HÜZÜNLÜ BİR HAYVANAT BAHÇESİ GEZİSİ
- YİRMİNCİ ASRIN BAŞINDA ANADOLUDA PAZARIN NAMUSU
- BİZ DE RAHATSIZIZ
- "BANA KUR’AN YETER!”
- MEALCİ KARDEŞLERİME KUR’AN’DAN MİSAFİRPERVERLİK DERSİ
- MEZHEPLERE TÂBİ OLMAYANLAR
- ‘KADİR GECESİ BİN AYDAN HAYIRLIDIR’ NE DEMEKTİR?
- İKİ PEYGAMBERİN DOĞUM GÜNLERİ
- “BİR ALLAHSIZA CEVAP”
- YEDİ YAŞIN ÖNEMİ
- DÜŞÜLEN MÜHİM BİR HATA
- YALANCININ MUMU
- BEN OLACAKTIM Kİİİİİ
- AĞIRLIĞINI DUYMAK
- SON ASIRDA TASAVVUFTA TECDİD YAPAN ÜÇ ŞAHSİYET
- KURBAN KESMEK KİMLERE VÂCİPTİR?
- KURBAN
- DİLİMİZE BİR ŞEY OLDU
- NERDE O ESKİ GÜNLER
- YALAN DOLAN SONRASI YAPILAN ASKERÎ DARBELER
- BAYRAMLA İLGİLİ SÜNNET VE ADABLAR
- BİR KOLERA SALGINI HATIRASI; NURİYE ABLA
- “GUSL-İ İÇTİMÂİ”
- İMANIN ÇİÇEĞİ RAMAZAN ORUCU
- EVLİYA
- BERAAT GECESİ İLE ALAKALI ÜÇ YANLIŞ MESELE
- ALLAH’IN AHLAKIYLA AHLAKLANANLAR
- ATEİST, DEİST ve BİLİME DİN GİBİ İNANANLARA SORULAR
Onu(Kuranı) Ruh-ul Emin(Cebrail), inzar edenlerden olasın diye, kalbine apaçık Arapça olarak indirmiştir.
Şuara:193-195
GÜNÜN HADİSİ
İnsanların en fenası, birine ayrı, diğerine de ayrı görünen iki yüzlü insanlardır.
Seçme Hadisler, 101
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...