SÜT FABRİKALARI
İşte, her bir koyun, Cenâb-ı Hakk’ın böyle bir fabrikasıdır. Bu fabrika ottan süt yapmaktadır. Şeker pancarından şeker yapan fabrikaya göre büyüklüğü mukayese edilmeyecek kadar küçüktür. Mezkûr fabrika, hammaddesi olan otu kendisi toplamakta ve bu otlar fabrikanın ağız denilen giriş kısmından geçtikten sonra bir taraftan süt yapılmakta, diğer taraftan da fabrikadaki umum âlet ve cihazlar bu otla yenilenmektedir. Bu ilâhî fabrikanın bir vazifesi de ottan yün yapmaktır. Bütün bu hârika keyfiyetler yanında, bunların hepsini gölgede bırakacak en mühim husus; koyunun kuzu vermesi, yani bir kuzu fabrikası olmasıdır.
Şeker fabrikası, şeker pancarından şeker imal etmektedir. Yani, o koca fabrikanın vazifesi sadece "şeker pancarı"ndaki pancar kelimesini silmekten ibarettir. Bu iş için yüzlerce metrekarelik bir saha üzerine inşa edilmiş büyük bir fabrikaya ve bu fabrikada çalışacak yüzlerce tahsilli kimselere ve işçilere ihtiyaç vardır.
Şimdi bu fabrikanın tekâmül ettiğini ve şeker pancarından şeker elde edilmesi yanında, fabrikanın bütün müştemilâtının da bu pancarla yenilendiğini farz ediniz. Şöyle ki: Şeker pancarı imalâta girdikten sonra fabrikanın motorlarından, kazanlarından ta en küçük bir çiviye ve fabrika binasının duvarlarına kadar her şeyin bu pancardan hisse aldığını ve tedricen yenilendiğini kabul ediniz. Bu takdirde karşımıza bugünkü tekniğin hayâl dahi edemediği acayip bir fabrika çıkar.
Faraziyemizi bir kademe daha ilerletelim: Söz konusu fabrikanın yukarıda bahsedilen hususiyetleri taşımakla beraber, küçülerek bir bostan kulübesi kadar olduğunu düşününüz. Böyle bir fabrikaya baha biçmek imkânsız olur.
Faraziyemize şu noktaları da ilâve edelim:
Bu fabrika, içindeki faaliyetler yanında kendisi de topyekûn bir hareket halinde bulunsun ve kendi hammaddesini kendisi arayıp bulsun. Ve nihayet; bu fabrikamız bir taraftan şeker verirken, diğer taraftan da birkaç tane kendisi gibi şeker fabrikası imâl etsin.
Yukarıda tarif ettiğimiz fabrika, insanın hayâlinin katiyyen anlayamayacağı kadar hârika ve beşer takatinin çok fevkindedir.
İşte, her bir koyun, Cenâb-ı Hakk'ın böyle bir fabrikasıdır. Bu fabrika ottan süt yapmaktadır. Şeker pancarından şeker yapan fabrikaya göre büyüklüğü mukayese edilmeyecek kadar küçüktür. Mezkûr fabrika, hammaddesi olan otu kendisi toplamakta ve bu otlar fabrikanın ağız denilen giriş kısmından geçtikten sonra bir taraftan süt yapılmakta, diğer taraftan da fabrikadaki umum âlet ve cihazlar bu otla yenilenmektedir. Bu ilâhî fabrikanın bir vazifesi de ottan yün yapmaktır. Bütün bu hârika keyfiyetler yanında, bunların hepsini gölgede bırakacak en mühim husus; koyunun kuzu vermesi, yani bir kuzu fabrikası olmasıdır.
Şeker fabrikasının bir ustası olduğu hakikatını bir çocuğa dahi inkâr ettirmek mümkün değilken, böyle hârika bir fabrikanın sâniini inkâr edecek kadar gafilleşen kimselere ne isim verilecektir?
Burada bir hususa ayrıca işaret edelim: Bugün memleketimizin birçok yerlerinde süt tozu fabrikaları vardır. Bu fabrikaların vazifesi sütü kurutmaktır. Bu iş için özel ihtisas görmüş mühendislerden işçilere kadar, büyük bir kadro, faaliyet göstermektedir. Ayrıca, ziraat fakültelerimizde de sütçülük kürsüleri bulunmaktadır. Birçok profesörlere, doçentlere ve asistanlara sahip olan kürsülerin kuruluş gayesi sütün anlaşılmasıdır.
Sütün İlâhî bir san'at eseri, koyunun ise Cenâb-ı Hakk'ın insanların hizmetine verdiği Rahmânî bir fabrika olduğu kabul edildiği takdirde, süt tozu fabrikasında çalışan mühendislerden sütçülük profesörlerine kadar bütün bu zatlar birer mütefekkir olarak bu İlâhî san'atı incelemekle meşgul olur ve bir kıymet kazanırlar. Yok eğer sütün yapılması koyuna verilirse, bu yüksek tahsilli zatlar, koyunun yaptığını anlamaya çalışan câhil ve âciz kimseler derecesine düşerler.
Yukarıda verdiğimiz misâl, denizden bir damladır. Bütün fenler bu gerçekle ölçüldüğünde, mütefennin kimselerin tevhid yolunda mütefekkirlik makamı kazandıkları; tabiat yolunda ise kendilerinin çok aşağısında bulunan mahlûkların yaptığını anlamaya çalışan câhiller durumuna düştükleri görülür.
Mehmed Kırkıncı
Hikmet Pırıltıları
Yeni Asya Yayınları
İst. 1980
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?
İnsanları tenvir ederek cehaletten halas eden, onları atalet ve sefaletin karanlık gecelerinden
HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ
Dr. Alexis Carrel Her insan keyfine göre yaşamak ister. Bu insanın doğuştan gelen bir dileğid
ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR
“Annemin memnun bir eda ile: “Bu sabah kahvaltıdan önce ne yaptığımı dünyada tahmin edeme
UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE BİR MUHÂVERE
Ubeydullah-ı Afgānî” nâmında bir zât tarafından geçenlerde Kavm-i Cedîd ünvânıyla neş
MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR
İnanmak yaradılışın bir gereğidir. Din, aklın mâverâsında, zekânın fevkinde bir mürşi
MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP
Melik Faysal'ın en önemli gayelerinden birisi, Filistin meselesi ve Mescid-i Aksâ'nın hürriyeti
NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER
Mânevîyatsız ilmin, beşeriyete felâh ve huzur yerine, şüphe, tereddüt, hatta ızdırap verdi
NASIL BİR MAARİF?
Yıllardır ilmî ve fikrî çalışmalarım arasında memleketimizin mânevî, ahlâkî, derûnî
GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER
Diyorlar ki: Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldır
HİCRET VE HAREKET
Hicret, tâ ezelden ebede, âlem-i vücubdan âlem-i imkâna, daire-i ilimden daire-i kudrete, tâ
ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE
Ramazan ayının hususiyeti oruç. Orucun hususiyeti de kendisine ait meseleler. Başında; tutan tu
- HEKİM VE FİLOZOF GÖZÜ İLE RAMAZAN
- HÜZÜNLÜ BİR HAYVANAT BAHÇESİ GEZİSİ
- YİRMİNCİ ASRIN BAŞINDA ANADOLUDA PAZARIN NAMUSU
- BİZ DE RAHATSIZIZ
- "BANA KUR’AN YETER!”
- MEALCİ KARDEŞLERİME KUR’AN’DAN MİSAFİRPERVERLİK DERSİ
- MEZHEPLERE TÂBİ OLMAYANLAR
- ‘KADİR GECESİ BİN AYDAN HAYIRLIDIR’ NE DEMEKTİR?
- İKİ PEYGAMBERİN DOĞUM GÜNLERİ
- “BİR ALLAHSIZA CEVAP”
- YEDİ YAŞIN ÖNEMİ
- DÜŞÜLEN MÜHİM BİR HATA
- YALANCININ MUMU
- BEN OLACAKTIM Kİİİİİ
- AĞIRLIĞINI DUYMAK
- SON ASIRDA TASAVVUFTA TECDİD YAPAN ÜÇ ŞAHSİYET
- KURBAN KESMEK KİMLERE VÂCİPTİR?
- KURBAN
- DİLİMİZE BİR ŞEY OLDU
- NERDE O ESKİ GÜNLER
- YALAN DOLAN SONRASI YAPILAN ASKERÎ DARBELER
- BAYRAMLA İLGİLİ SÜNNET VE ADABLAR
- BİR KOLERA SALGINI HATIRASI; NURİYE ABLA
- “GUSL-İ İÇTİMÂİ”
- İMANIN ÇİÇEĞİ RAMAZAN ORUCU
- EVLİYA
- BERAAT GECESİ İLE ALAKALI ÜÇ YANLIŞ MESELE
- ALLAH’IN AHLAKIYLA AHLAKLANANLAR
- ATEİST, DEİST ve BİLİME DİN GİBİ İNANANLARA SORULAR
"Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" dediler.
Âl-i İmrân; 173
GÜNÜN HADİSİ
Ey Allah'ın Resulü," dedim, "şayet Kadir gecesine tevafuk edersem nasıl dua edeyim?" Şu duayı okumamı söyledi: "Allahümme inneke afuvvun, tuhibbu'l-afve fa'fu anni. (Allahım! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet.)
Tirmizi, Da'avat 89,
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...