İŞÂRİ TEFSİR METODU

İşârî Tefsirin Tanımı Zâhir mânâsının dışında, bir kısım ehl-i sülûk veya ehl-i ilim kimselerin kalbine doğan ve âyetin zâhiri ile çelişmeyen gizli işaretlerin ve ilhâmın eseri olarak Kur'an âyetlerini açıklayan tefsir metoduna


Niyazi Beki(Prof. Dr.)

niyazibeki@gmail.com

2012-05-14 22:12:49

İşârî Tefsirin Tanımı

Zâhir mânâsının dışında, bir kısım ehl-i sülûk veya ehl-i ilim kimselerin kalbine doğan ve âyetin zâhiri ile çelişmeyen gizli işaretlerin ve ilhâmın eseri olarak Kur'an âyetlerini açıklayan tefsir metoduna işârî tefsir denilir.(1)

Kaynaklarda İşârî Tefsir

İşârî tefsir, sonradan ortaya çıkmış bir tefsir çeşidi değildir. Kur'an'ın indiği dönemden itibaren bilinmektedir.(2) Kur'an'ın zâhir mânâsından başka bir mânâ taşımadığını iddia eden Zâhirîlerin dışındaki bütün İslâm âlimleri, işârî tefsir anlayışını kabul etmişlerdir.(3)

İbn Teymiye'ye göre, İslâm hukukunda kıyas ne ise, tefsirde de işârî metot odur. Gerek kıyas, gerek işârî metot olsun, her ikisinden de lafzın delâletinden çok, kıyaslama ve tanzir metodu ile mânâ çıkarılır.(4)

"Bu adamlara ne oluyor ki laf anlamıyorlar."(5) "Hâla Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o/Kur'an, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı, onda birçok tutarsızlık bulurlardı."(6) "Onlar, Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?"(7) gibi âyetler Kur'an'ın âyetleri üzerinde derinlemesine bir tefekkür ve tedebbürün yapılmasını emretmektedir.

Kur'an, muarızlarını söz anlamamakla itham ve bir kere daha düşünmeye teşvik ederken, onların âyetlerın zâhir mânâlarını bilmediklerini kasdetmemiştir. Çünkü onlar da araptır. Ve onlardan bazıları, arapçayı belki bir çok müminden daha iyi bilmektedir. O halde emredilen tefekkür, âyetlerin zâhir mânâsına değil, bâtın mânâsının ve İlâhî muradın bilinmesine yöneliktir.(8)

Nitekim " (Resûlüm!) Biz sana bu mübarek kitabı, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik."(9) âyeti gibi daha bir çok âyet, Kur'an'ın anlaşılması için özel bir çabanın gösterilmesini istemektedir. Demek ki, sonsuz ilimden gelen Kur'an'ın ilk etapta anlaşılabilen zâhir mânâsı yanında, özel bir zihnî temrin veya bir ilhâm, bir mevhibe ilim ve bir feraset gerektiren bâtın mânâları da vardır.

Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "Şüphesiz Kur'an'da değişik ilim dalları ve bölümleri vardır. Onda zâhirî ve batınî hususlar vardır. Kur'an'ın harikaları bitmez ve -sonsuz ilminin- sonuna ulaşılamaz. Onun içine (mânâ okyanusuna) bilerek ve ihtiyatlı olarak dalanlar kurtulur. İhtiyatsız dalanlar ise helak olur. Onda haberler-meseller, helal-haram, nâsih-mensuh, muhkem -müteşâbih, zâhir-bâtın vardır. Zâhiri tilâvet, bâtını ise te'vildir. Onu âlimlerin meclisine götürün; câhil ve sefih kimselerden uzak tutun."(10)

Adı geçen hadis-i şerife dikkat çeken Âlûsî, işârî tefsire karşı çıkanları tutarsızlıkla itham etmiş ve konu ile igili olarak şu görüşlere yer vermiştir: "Bir nebze aklı, hatta zerre kadar imanı olan bir kimse, Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın dilediği kullarının kalbine koyacağı batın mânâların var olduğunu inkâr etmez. Mütenebbî gibi bir şairin divanında yer alan şiirlerinde çok değişik mânâlarının bulunduğunu kabul ettikleri halde, "Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık"(11) (Bu Kur'an) uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat o, kendinden öncekileri tasdik eden ve her şeyi açıklayan (bir kitaptır)."(12) âyetlerinde ifade edildiği gibi, her şeyi açıkladığını bildiren ve sonsuz ilim sahibi olan yüce Allah'ın, Kur'an'ın ayetlerine zâhir mânâların yanında, değişik işârî mânâları da yerleştirdiğini nasıl inkar edebilirler?(13)

Kur'an'ın tefsir ve tevile ihtiyaç duymasının, onun apaçık bir arapça olarak gelmiş olmasıyla çelişmediğine dikkat çeken Suyûtî, şu görüşlere yer vermiştir: "Açık bir gerçektir ki, kitap yazan her insan, eserini başka açıklamalara ihtiyaç duymaksızın okuyucuları tarafından anlaşılsın diye yazar. Bununla beraber, bu kitapların yine de açıklanmaya ihtiyaçları olur. Bunun üç sebebi vardır:

Birincisi: İfadelerin veciz olmasıyla birlikte derin mânâların ve güçlü bir ilmin sözkonusu olması. Ki bu husus, müellifin fazilet ve kemalini gösterir.

İkincisi: Bir konunun ihtiyaç duyduğu detaylı bilgilerin bulunmaması.

Üçüncüsü: İfadelerin değişik mânâlara açık olması.

Bunun gibi, Kur'an'ın indiği asırda sahabelerin açıkca anladıkları zâhir hükümlerin yanında, bilmedikleri veya farklı anladıkları, yahut Hz. Peygamber (a.s)'e sorma ihtiyacını hissettikleri ince bir tefekkür ve tetkik isteyen konular da vardı. Nitekim, "İnanıp da imanlarına herhangi bir zulüm karıştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır."(14) meâlindeki âyet nazil olduğunda, sahâbeler "Ey Allah'ın Resûlü! hangimiz zulme bulaşmamış ki," diyerek âyetin zâhir ifadesi karşısında içine girdikleri mânevî sıkıntılarını dile getirmişlerdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s),"Şüphesiz şirk büyük bir zulümdür." meâlindeki Lokman sûresinin 13. âyetini delil getirerek sözkonusu "zulüm" kavramını şirk olarak açıklamıştı.(15)

Bu da Kur'an'ın zâhir mânâsının yanında herkesin bir çırpıda anlayamayacağı bâtın denilen derin mânâlarının da var olduğunu göstermektedir.

Bununla beraber, eğer her şey sanıldığı şekilde apaçık olsaydı, Kur'an'ın "İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur'an'ı indirdik."(16) âyetinin anlaşılmasında zorluk çekilirdi. Âyetteki "Tebyin"i tebliğe hasretmek doğru değildir. Çünkü, "kendilerine indirilen" tâbiri, tebliği yapılmış âyetlerin açıklanmasının istendiğini gösteriyor. Nitekim görebildiğimiz kadarıyla müfessirlerin hepsi buradaki "Tebyin"den Kur'an'ın izaha muhtaç bölümlerinin tefsir ve açıklaması şeklinde anlamışlardır.(17)

İbn Mes'ud'un: "Öncekilerin ve sonrakilerin ilmini öğrenmek isteyen Kur'an'ı araştırsın."(18) şeklindeki ifadesi de Kur'an'ın zâhir mânâlarının yanında ancak tefekkür ve tedebbürle anlaşılabilen mânâlarının da var olduğunu göstermektedir.

İşârî Tefsirin Kabul Şartları

İbn Kayyim el- Cevzi'ye göre tefsirler genel olarak üçe ayrılır: 

1- Kur'an'ın lafızlarının açıklamasını esas alan tefsir anlayışı (Lafzî tefsir). Müteahhir âlimlerin metodu budur.

2- Kur'anın vermek istediği mesajı esas alan tefsir anlayışı (Mânevî tefsir). Bu, daha çok Selef âlimlerinin kullandığı metottur.

3- İşârî tefsir: Sûfilerin çoğu ve daha başkalarının kullandıkları bu metot dört şartla kabul edilir:

a- Çıkarılan işârî mânâ, âyetin sarih mânâsı ile çelişmemelidir.

b- Çıkarılan mânâ kendi zatında da şer'i delillere göre doğru olmalıdır.

c- Âyetin ifadesinde, çıkarılan mânâyı gösteren bazı işaretler bulunmalıdır.

d- Çıkarılan işârî mânâ ile sözkonusu âyet arasında bir münasebet bulunmalıdır. Bu dört şart meydana geldiği taktirde çıkarılan işârî mânâ, makbul ve güzel bir istihraç olur.(19)

Bu dört şartı şöyle de değerlendirmek mümkündür:

a-İşârî yolla çıkarılan bâtın mânânın Kur'an'ın zâhir mânâsına aykırı olmaması.

b- Başka bir yerde bu mânânın doğruluğunu teyid eden şer'î bir şahidin bulunması.

c- Verilen bu mânâya şer'î veya aklî bir muarızın bulunmaması

d- Verilen bâtın mânânın tek mânâ olduğu ileri sürülmemesi.(20)

Şâtibî'ye göre, işârî tefsirin kabul şartları iki tanedir:

Birincisi: Çıkarılan işârî mânânın, arapça dil kurallarına uygun olması. Çünkü Kur'an arapça olarak indirilmiştir.

İkincisi: Çıkarılan mânânın doğruluğunu gösteren şer'i bir şâhidin bulunması.(21)

İşârî Tefsirle İlgili Misâller

1. Hz. Peygamber (a.s)'in Vefatı

Müslim'in rivâyetine göre, Hz. Âişe, Peygamber Efendimiz (a.s)'e son zamanlarında tesbih, tahmid, tevbe ve istiğfarı çoğaltmasının sebebini sormuş, O da "Rabbim, ümmetim içinde Nasr sûresinde zikredilen alâmetleri gördüğüm zaman bu zikirleri çoğaltmamı istedi. Ben de onları gördüm." demiştir.(22) Ebu Ya'la'nın yaptığı rivâyete göre, İbn Ömer şunları söylemiştir: "Bu sûre (Nasr), Vedâ haccında ve teşrik günlerinde indi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, artık vedalaşma zamanının yakın olduğunu anladı."(23)

Bu hadisler, Kur'an'ın zâhirden başka bâtın mânâsının da bulunduğunu göstermektedir. Çünkü bu sûreden öncede tesbih ve istiğfarı emreden âyetler inmiş, ancak Hz. Peygamber (a.s), burada daha farklı bir tutum sergilemiştir.

Abdullah İbn Abbas anlatıyor: Hz. Ömer Bedir gazvesinde bulunmuş büyük sahabeler ile birlikte beni de meclisine alıyordu. Bazıları (Abdurrahman b. Avf) bunu hazmetmeyip "çocuğumuz yaşında olan bunu niye bizimle beraber bulunduruyorsun.?" dediler. Hz. Ömer de onun kim olduğunu göreceksiniz dedi. Ve birgün beni çağırdı. Beni bu kez sırf onlara göstermek için çağırdığını hisettim. Nihâyet mecliste onlara sordu: "Nasr sûresi için ne düşünüyorsunuz, bu sûre neyi anlatıyor?" Bazıları "Allah'ın yardımı ve Mekke fethi olduğunda tesbih, tahmid ve istiğfar yapmakla emrolunduk" dediler. Bir kısmı da cevap vermeyip sukût ettiler. Bunun üzerine Hz. Ömer bana dönüp: "Sen de böyle mi düşünüyorsun?"dedi. Hayır, dedim. "Bu sûre Hz. Peygamber (a.s)'in vefatını haber veriyor. Yüce Allah bununla şunları buyuruyor :"(Resûlüm!) Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman -ki, bu senin ecelinin alâmetidir.- Rabbini hamd ile tesbih et ve bağışlanmanı dile. Şüphesiz Allah tevbeleri kabul edendir." Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ben de şu dediklerinden başka bir şey bilmiyorum." dedi.(24)

İbn Hacer, bu hadise dayanarak işârî tefsirin câiz olduğunu, bunun ilimde derinleşen kimselerin yapabileceğini söylemiş ve Hz. Ali'nin "Allah'ın bir kimseye verdiği Kur'an'ı anlama kabiliyeti" şeklindeki sözüne dikkat çekmiştir.(25)

2. Dinin Kemâle Ermesi

"Bu gün size dininizi ikmâl ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim." âyeti indiği zaman, sahâbeler sevinmeye başlamışlardı. Ancak, Hz. Ömer, her kemâlin bir zevâli var olduğunu düşünerek, Hz. Peygamber (a.s)'in yakında vefat edeceğinin sinyallerini almış ve ağlamıştı. Hz. Ömer'in bu istinbatı, şüphesiz bir işârî mânâya göre olmuştur.(26)

3. Dört Halife

"Kendileriyle savaşılanlara (müminlere), zulme uğramış olmaları sebebiyle (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak sûrette kâdirdir. Onlar, başka bir şey değil, sırf "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir."(27) şeklindeki âyetlerde, muhacir müminler övülmekte ve bunları takip eden âyette ise, "Onlar (o müminler) ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namaz kılar, zekât verir, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah'a varır." şeklindeki ifadelerle muhâcirlerden bazılarının yeryüzünde iktidar olacakları vurgulanmıştır.

Ünlü Hanefî fıkıh âlimlerinden Cessas, genel olarak muhâcirlerden bahseden bu âyetlerin, dört Râşid Halifeye işaret ettiklerini söylemiştir.(28) Yine Cessas, "Allah, sizlerden îman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri halef/hükümran yaptığı gibi, onları da yeryüzünde halef (hakim-halife) yapacağına, onlar için beğendiği dini temelli yerleştireceğine, korkularını güvene çevireceğine dair söz vermiştir"(29) mealindeki âyetin, Hz. Peygamber (a.s)'in nübüvvetinin sıhhatine delâlet ettiği gibi, dört halifenin hilafetlerinin sıhhatine de işaret ettiğini ifade etmiştir.(30)

Dipnotlar

1-Bk. Es-Sabûnî, Tibyân, 171; ez-Zehebî, Muhammed Hüseyin, et-Tefsir ve'l-Müfessirûn, II/352.; el-Kuşeyrî, Abdulkerim b. Hevâzin, Letâifu'l-İşârât (Hasan Abbas Zeki'nin mukaddimesi), I/5.

2-Bk.. CerrahoÄŸlu, Tefsir Tarihi, II/10.

3-Bk. CerrahoÄŸlu, a. g .e, II/11.

4-Bk. CerrahoÄŸlu, Tefsir Tarihi, II/12.

5-Nisâ, 4/78.

6-Nisâ, 4/82.

7-Muhammed, 47/24.

8-bk. ez-Zehebî, II/353.

9-Sad, 38/29.

10-bk. el-Âlûsî, Şehabuddin Seyyid Mahmud, Ruhu'l-Meânî fi Tefsiri'l-Kur'ani'l-Azîm ve's-Seb'a'l-Mesân'ı, I/7; ez-Zehebî, II/354.

11-En'am, 6/38.

12-Yûsuf, 12/111.

13-bk. el-Âlûsî, a.g.y.

14-En'âm, 6/82.

15-bk. Ä°tkan, II/223.

16-Nahl, 16/44.

17-Misal olarak bkz. et-Taberî, VIII/111; el-Kurtubî, X/109; el-Beydavî,III/604; en-Nesefî, III/604-605; el-Hâzin,III/604-605; el-Firûzabâdî, Ebu Tahir Muhammed b. Yakub, Tenviru'l-Mikbas min Tefsiri ibn Abbas, III/604-605; es-Sâbûnî, Safve, II/128.

18-Bk. ez-Zehebî, a.g.y.

19-bk. el-Kattan, Mennâ', el-Mebahis fi Ulumi'l-Kur'an, 357-58.

20-Bk. CerrahoÄŸlu, Tefsir Tarihi, II/12; Turgut, 287.

21-Bk. eş- Şâtibî, Ebu İshak İbrahim b. Musa, el-Muvâfakat fi Usuli'ş-Şaria, III/394; Ayrıca bkz. ez-Zehebî, II/358.

22-Müslim b. Haccac el-Kuşeyrî, Sahihu Müslim, Salat, 218-220.

23-İbn Hacer, Ahmed b. Ali el-Askalanî, Fethu'l-Bârî bi Şerhi Sahihi'l-Buharî, VIII/736.

24-El- Buhârî, Tefsir, 110, 4.

25-Ä°bn Hacer, a.g.y.

26-bk.el- Kurtubî, VI/61;es- Sabunî, Muhtasaru İbn Kesir, I/482; ez-Zehebî, II/355.

27-Hac, 22/39-40.

28-Bk.el- Cessas, Ebu Bekr Ahmed b. Ali er-Râzî, Ahkâmu'l-Kur'an, III/246.

29Nur, 24/55.

30-bk. a.g.e., III/329; ayrıca bk. ez-Zehebî, II/442-43; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/83.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

O gün Allah onların hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir saymıştır. Onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şahittir.

Mücadele,6

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İçinde Allah'ın anıldığı ev ile içinde Allah'ın anılmadığı ev diri ile ölüye benzer.

Müslim

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI