UMUDUN YİTİRİLİŞİYLE OLUŞACAK ZARARLAR
Umudun Yitirilmesiyle Ferdin Uğrayacağı Zararları Şöyle Özetleyebiliriz: 1-Gevşeklik ve tembellik: Ümitsizlik ferdi hareketsiz
Umudun Yitirilmesiyle Ferdin Uğrayacağı Zararları Şöyle Özetleyebiliriz:
1-Gevşeklik ve tembellik:
Ümitsizlik ferdi hareketsiz hale getirir. Nefsi ona, "Neden kalkıp kendimi yorayım? Belki hedefime ulaşamayacağım" dedirtir. Kendisiyle zorluklar aşılıp yükseklere çıkılabilecek olan umudu yitiren nefis, en küçük zorluklarda bile kaçacak yer arar. Nefis, başarmanın mümkün olmadığını telkin eder.
Aynı şekilde Allah yolunun davetçisi de ye'se düştüğünde "Faydasız" der. Yerinde oturur; ne iyiliği emreder, ne kötülükten sakındırır. Lisân-ı haliyle şöyle der: "Dünyayı ben mi kurtaracağım? Nasıl olacak bu iş? Mümkün değil." Bin bir türlü rezaletler, musibetler alır başını gider, ancak o hâlâ yerinden kımıldamaz, ilmi bir çalışma yapmaz, toplumu ıslaha kalkışmaz, ortaya bir ürün koymaz, Allah yoluna kimseyi davet etmez. Peki, tüm bunların sebebi nedir? Elbette umudun yitirilmesi.
Bazen umutsuz ve miskin biri nefsinin ve etrafını saran şeytanların telkiniyle Cennet'e girme ümidini kaybeder. Böylece miskin bir halde oturur, öyle ki farz ve vacipleri bile yerine getirmez olur. Nihayetinde helak olur gider. Sebep yine ümitsizliktir.
2-Uzlet:
Ümitsiz kimse başkasına güvenmez ve İslamî çalışmaların boşa çıkacağına inanır. En iyisi topluma karışmamak, insanlardan uzak durmak diye düşünür. Felsefesi: "Kapını kapa, evinden çıkma" dır. Allah -sübhanehu ve teâlâ- nın şu kavli şerîfini yanlış anlamıştır:
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
(Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!)(1)
3-Ye'se düşmek:
Umutsuz kimse dünyaya ayrı bir gözle bakar. Yeryüzünü uçsuz bucaksız bir orman, insanları da vahşi yaratıklar olarak görür. Hayatta kalmanın çok zor olduğuna inanır. Umudun yok olmasıyla içine düşülen ye's, insanın yaşama sevincini yok eder, onu hayata küstürür.
4-Verimsiz bir hayat:
Ümitsiz kimse çalışıp çabalamaz. Kendince elde edilmesi mümkün olmayan şeyleri istemez. Neden çalışıp didinsin ki? Zaten elde edemeyeceğini ta baştan bilmektedir.
İbn-i Mesud -radiyallahu anh- şöyle der: "İki şey kaybettirir; ümitsizlik ve ucub."
Ümitsizlik ye's halidir. Ucub ise, kişinin kendisiyle ve yaptığı işlerle gurur duymasıdır.
İmam Gazalî -rahmetullahi aleyh- İbn-i Mesud -radiyallahu anh- ın yukarıdaki sözü hakkında şöyle der: "İbn-i Mesud'un ümitsizlik ve gururu birlikte zikretmesinin sebebi şudur: genelde hedeflenen bir şeye ancak onu istemekle ve o uğurda çalışmakla varılır. Ümitsiz kimse ise ne ister ne de çalışır. Çünkü isteyeceği şey onun nazarında elde edilmesi mümkün olmayan bir şeydir. Kibirli kimse ise, çalışıp çabaladığına ve zaten muradına nâil olduğuna inanır. Hâsıl olan bir şey bir daha tahsil edilemeyeceğinden, onu tekrar elde etmeye çalışmaz. Aynı şekilde elde edilmesi mümkün olmayan bir şey de istenmez. Netice itibariyle maksûd olan şey kibirli kimsenin nazarında zaten mevcuttur, hâsıl olmuştur. Ümitsiz kimseye göre ise elde edilmesi mümkün değildir. Neden boşuna elde etmeye uğraşsın ki? Bundan dolayı ikisini birlikte zikretmiştir."
Umudun Yitirilmesiyle Ailenin ve Toplumun Uğrayacağı Zararlar:
1-Başkalarına kötü örnek olmak:
Ümitsizlik içinde miskinleşen kişi başkalarının, özellikle henüz hayat tecrübesi kazanmamış, yeni yetişen neslin çalışma gayretini yok eder, şevkini kırar. Bu durumda iki vebali birlikte yüklenmiş olur. Birincisi; kendi devrinde tembelce oturup üzerine düşeni yapmamasının vebali, ikincisi ise, başkalarına engel olmasının vebali.
2-İlahi yardımdan mahrumiyet:
Sünnetullaha göre Allah -subhanehu ve teâlâ- nın yardım ve desteğine ancak O'nunla -subhanehu ve teâlâ- sıkı bir bağ kuran, O'na karşı hüsn-ü zan besleyen ve ancak O'nun mağfireti ve rızası doğrultusunda yılmadan yola devam edip çaba gösteren kimseler ulaşır. Üzerine düşeni yapmadan karamsarlık içinde yaşayanlara ise Allah -subhanehu ve teâlâ- nın yardımı gelmez. Şayet gelirse bu tam manada bir yardım ve destek olmaz.
3-Zillet içerisinde bir hayat:
Umutlar yitirilip sorumluluklar yerine getirilmez, bunun neticesinde ilahî destek ve yardım kesilirse, Allah düşmanları iktidarı ele geçirir. Artık sonu gelmez karanlık gecelere girilmiş olur, zelil bir hayat başlar. Bu gün Müslümanların içerisine düştüğü durum da budur; içimizdeki karamsarlar hiçbir şey yapmadan oturdu, başkalarına da mani oldu. Bu sebeple ilahî destekten mahrum kaldık. Düşman boynumuza halkasını geçirdi, karanlık gecelere girdik, zilletin bağrına düştük, alçaldıkça alçaldık.
4-Bedenlerin felce uğraması:
Ümitsiz olan kimseler kendilerini gayrete getirecek bir şeyler bulamazlar. Onların anlayışı Kuran-ı Kerîm'in kendilerinden bahsettiği şu kimselerin anlayışıyla benzeşir:
وَإِذْ قَالَتْ أُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا اللَّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا
(İçlerinden bir topluluk: "Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?" dedi.)(2)
Ancak bizim anlayışımız şöyle diyenlerin anlayışı gibidir:
قَالُوا مَعْذِرَةً إِلَى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
(Öğüt verenler) dediler ki: Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz).(3)
Sonuç önceden biliniyorken neden çalışıp çabalasınlar ki?
Nitekim Uhud Savaşı'nda bazı sahabeler kendilerini bu fikre kaptırmıştı. Ancak Enes bin Nadr -radiyallahu anh- onların bu hatalı düşünceden dönmelerini sağladı. Olay şöyle gerçekleşmişti: Uhud çarpışmasında Müslümanlar hezîmete uğramıştı. Ancak Enes bin Nadr yenilgiyi kabullenmemişti. O, Muhacir ve Ensardan bazı kimselerle, Ömer bin Hattab -radiyallahu anh- ve Talha bin Ubeydullah -radiyallahu anh- ile karşılaştı. Hepsi de silahlarını bırakmıştı. Enes bin Nadr -radiyallahu anh-, "Ne yapıyorsunuz?" dedi. "Allah Resûlü -sallallahu aleyhi ve selem- öldürüldü." dediler. Bunun üzerine o, "Ondan sonra yaşayıp da ne yapacaksınız. Kalkın ve O'nun gibi ölün" dedi. Sonra kalkıp şehid olana kadar çarpıştı. Bu hareketiyle inananların kalbine bir heyecan, bir canlılık katmıştı. Kalktılar ve yeniden yok edilmemek üzere çarpıştılar.
Dipnotlar
1-Hicr: 99
2-Araf: 164
3-Araf: 164
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
Doğrusu Allah katında din, İslâm'dır; o kitap verilenlerin anlaşmazlıkları ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taşkınlık ve ihtirastan dolayıdır. Her kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı çabuk görendir
Âl-i İmran:20
GÜNÜN HADİSİ
Allah'ın en sevdiği isimler
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah'ın en ziyade sevdiği isimler Abdullah ve Abdurrahman'dır." Müslim-Edeb:2 Ebu Davud-Edeb:59
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...