ALİ EMİRİ EFENDİ-2. BÖLÜM
Memuriyet ve Emekliliği Ali Emiri Efendi Lübnan’dan sonra Elazığ, Erzurum, Yanya, İşkodra ve Yemen’de memuriyetlerde bulunur. Dikkat ederseniz o dönemdeki coğrafyamızın hemen hemen tamamını dolaşmış; farklı iklimlerden farklı âlimlerden istifade etmiş; gittiği her iklimden yeni bir kitap ile dönmüştür. Sanki bir istihdam-ı rabbani, bir sevk-i ilahi…
Memuriyet ve EmekliliÄŸi
Ali Emiri Efendi Lübnan'dan sonra Elazığ, Erzurum, Yanya, İşkodra ve Yemen'de memuriyetlerde bulunur. Dikkat ederseniz o dönemdeki coğrafyamızın hemen hemen tamamını dolaşmış; farklı iklimlerden farklı âlimlerden istifade etmiş; gittiği her iklimden yeni bir kitap ile dönmüştür. Sanki bir istihdam-ı rabbani, bir sevk-i ilahi…
Maaşının kitap almaya yetmediği veya kitap almaktan bitmesi üzerine kitapları elle istihdam edem kadim medeniyetin yılmaz bekçisinin bu sevki elbette ilahi bir hikmete mebnidir.
Ali Emiri Efendi'nin 1924'te irtihalinden dört yıl sonra harf inkılâbı yapılır ve Türkler'in bin yıldır kullandığı harfler yasaklanır. Geçmişe ait her ne varsa yok edilir. Kimisi yakılır kimisi de çuval çuval Bulgaristan'a satılır.
İşte Ali Emiri Efendi'nin hayatını vakfederek topladığı, aç kalarak satın aldığı, parası bittiği elle istihdam ettiği o kitaplar; 1916 yılında kendi elleriyle kurduğu Millet Kütüphanesinde korunmaya alınır. Ali Emiri Efendi'nin o gayretleri, çabaları olmasaydı o herc-ü mercte kim bilir nice eşsiz eser yok olup gidecekti. Az önce kullandığım sanki istihdam-ı rabbani cümlesinde sanki fazla, muhakkak bir istihdam-ı ilahi…
Yıl 1908'dir…Osmanlı Devletinin çatırtılarının üst perdeden duyulduÄŸu bir yıldır. Ceziret'ül Arab ve Rumeli CoÄŸrafyasında kaynamalar doruÄŸa çıktığı senedir ki meÅŸrutiyet ilan edilir. 1908 yılında Ali Emiri Efendi emekliliÄŸini ister. GittiÄŸi her ÅŸehirde dindarlığı ile dürüstlüğü ile ve en önemlisi de tarafsızlığı ile halkın takdirine ve duasına mazhar olan Emiri Efendi tüm vaktini kitaplara ayırmak üzere Ä°stanbul'a çekilir. Artık ilim dünyamızın kutup yıldızı parlamaya baÅŸlamıştır.Â
"Hocanın/âlimin emeklisi olmaz, rahmetlisi olur" düsturundan hareket eden Ali Emiri Efendi emekliliÄŸinden sonra arÅŸivlere dalar. Millî Tetebbûlar Encümeni, Tasnîf-i Vesâik-i Târihiye Encümeni BaÅŸkanlığı ile Târih-i Osmânî Encümeni üyeliklerinde bulunur. GeçmiÅŸimizin en önemli vesikalarını tasnif eder.Â
Gündüzlerini arşiv tozu yutarak geçiren Ali Emiri Efendi, akşamları Divanyolu'ndaki Diyarbakır Kıraathanesine gider ve dostları ile sohbet eder. Akşamları kurulan bu sohbet meclisinde Asya'nın kadim isimlerini yâd edilir, Doğu Edebiyatının en nadide şiirleri terennüm edilir, Arapça'nın, Farsça'nın, Türkçe'nin en esrarengiz dehlizlerinde ilmin, aşkın, vahdetin karlı ufuklarında adeta sema edilirdi. Kıraathanenin müdavimleri arasında kimler yoktur ki; Yahya Kemal'den Kilisli Rıfat Efendi'ye kadar o devrin İstanbul'unun ilim çevreleri diyelim ki, varın kıraathanedeki sohbet meclisinin feyzini ve lezzetini siz takdir edin…
Kaşgarlı Mahmud ve Türkçe'nin En Eski Lugatı
Kaşgarlı Mahmud "Kitab-u Divan-u Lugati't Türk" isimli eserini Araplara Türkçe'yi öğretmek amacıyla 1071-1073 yılları arasında yazmış ve Abbasi Halifesi'nin oğlu Ebul Kasım Abdullah'a takdim etti. Türkçe'nin Batı/Oğuz lehçesine dair en eski sözlük olan bu eser sadece anladığımız manada lügat değildir. Türklerin bilhassa Oğuz boylarına ait bilgiler, boylara ait damgalar, atasözleri, coğrafi bilgileri de içeren muazzam bir eserdi.
En son Katip Çelebi'nin gördüğü bu eser uzun asırlar boyunca kayıptı. Meraklıları eseri arıyor ama bir türlü ele geçirilemiyordu. Kaşgarlı Mahmud'un Türkçe'nin gramer kurallarını anlatan Kitabu Cevahirun Nahv fi Lugati't Türk isimli(1) diğer eseri ile birlikte pek çok kimse umudunu kesmişti. Kitap adeta bir saklı inci hüviyetine bürünmüştü.
Saklı İnci Emin Ellere Geçiyor
Gelin bu saklı incinin nasıl olupta Ali Emiri Efendi'ye ulaştığını bizzat kendisinin ağzından okuyalım : " Âdetim veçhile haftada iki, üç kere Sahaflar çarşısına uğrar, yeni bir şey var mı? diye kitapçılara sorarım. Dünde uğradım. Kitapçı Burhan beyin dükkânında oturdum.
"Bir şey var mı?" dedim. Kitapçı:
"Bir kitap var ama sahibi otuz lira istiyor. Bu kitap bana geleli bir hafta oldu. Ben bunu yüksek bir fiyatla alır, diye Maarif Nazırı Emrullah Efendiye götürdüm. O da ilmiye encümenine havale etti. Encümen tetkik için bir hafta müsaade istedi, ben de kabul ettim. Bir hafta sonra uÄŸradım. On lira teklif ettiler. Ben de "Kitap benim deÄŸil, baÅŸkasınındır. Otuz liradan bir para aÅŸağıya vermiyor" dedim. Cevaben "Biz otuz liraya bir Kütüphane satın alırız. Al, kitabını istemiyoruz" diye kitabı iade ettiler. Kitap sahibi ile tayin ettiÄŸimiz müddet yarın bitecektir. Yarın kitabı vermeÄŸe mecburum. Bakınız, eÄŸer iÅŸinize gelirse siz alınız:" dedi. Â
Kitabı elime alınca bayıldım. Otuz lira değil, otuz bin lira değeri var. Dünyada eşi, benzeri görülmemiş bir kitap, hicri 466 da telif edilmiş, bir Türk Kamusu ve grameri. Fakat kitapçıyı şımartmamak, fiyatı artırmaya bırakmamak, için nazlı davrandım.
"Dağınık bir eser. Acaba tamam mı? Değil mi? Hem de müellifi Kaşgarlı bir adam imiş. Kimdir, necidir? Belli değil, sarı çizmeli Mehmet Ağa. Mamafih ne de olsa bir eserdir. Maarif on lira teklif etmiş ise ben on beş lira veririm" dedim.
Kitapçı: "Hayır, arz ettiğim gibi benim değildir. Benim olsaydı verirdim. Fakat sahibi mutlak otuz lira istiyor. Almayacak olursanız sahibine iade edeceğim dedi.
Sordum:"Sahibi kimdir? Dedim. Cevaben dedi ki:
"Yaşlıca bir hanımdır, eski maliye nazırı Nazif beyin mahsubatından. Paşa, bu kitabı ona verirken: "Bak sana bir kitap veriyorum. İyi sakla. Sıkıldığın zaman kitapçılara götür. Altın para otuz lira eder, aşağıya verme" emiş. İşte bu otuz lira kadının kulağında küpe olmuş, Yoksa kendisi aceze bir kadındır. Alacak isen, bir kadına iyilik etmiş olursun" dedi.
Bunun üzerine:
"Evet, şimdi işin şekli değişti: Bir kadına muavenet bir vazifedir. Peki, kabul ettim, dedim ve kitabı aldım. Fakat o dakika şöyle düşündüm. Yanımda ancak 15 lira var, eve gidecek olsam kitap dükkânda kalacak mümkün ki, başka birisi gelir, kitapçı tamahkârlık ederek ona da gösterir, o da alır. Paranın üstünü yarına bırakayım desem, olmaz. Başladım içimden Allaha yalvarmaya " Allahım bir dost gönder, bana yardım etsin. Beni şu kitaptan ayırma."
İki dakika sonra baktım ki dostlarımdan eski Darülfünun edebiyat muallimi Reşat Faik Bey oradan geçiyor. Hemen çağırdım Gizlice: "Varsa aman bana yirmi lira ver" dedim.
Çantasını açtı, on lira varmış. Onu verdi. "Üst tarafını da şimdi acele eve gider, getiririm" dedi. Ben de kitapçının dükkânında kısmen huzur-u kalp ile oturdum. Birkaç dakika sonra Reşat Bey geldi, parayı getirdi. Otuz lirayı Burhan beye verdim.
Burhan bey. "Pekâlâ, ya benim bahşişim yokmu? " dedi.
Üç lira da ona verdim, vedalaştım. Dükkândan kalktım, Reşat beyle konuşa konuşa çarşıdan çıktık. Fakat arkamıza baktım: "Acaba Burhan bey pişman olup da arkamızdan koşmasın" diye korku içindeyim. Neyse, baktım ki gelen yok: "Oh, Elhamdülillah " dedim. Kitabı aldım, eve geldim. Yemeği içmeyi unuttum. (4)
İşte Ali Emiri Efendi, İsmail Sahib Sencer, Babanzade Ahmed Naim Efendi gibi kitap kurtlarının kitap aşkı. Allah bizlere de böyle bir aşk nasib etsin.
-Devam Edecek-
Dipnotlar
(1) Kaşgarlı Mahmud'un bu eseri hâlâ kayıptır.
(2) A.H Notu: İşte bizim bürokrasimizin azizliği. Aradan yüz sene geçmiş olmasına rağmen bürokrasimizdeki bu anlayış hâlâ değişmedi. Ali Emiri Efendi olmasaydı, Kaşgarlı Mahmud'un kıymetli eseri bir oryantalist vasıtasıyla yurt dışına gidecekti. Prof. Fuat Sezgin'i üniversiteden atıp yurt dışına gitmeye mecbur eden 27 Mayısçıların anlayışı ile Divan-u Lugati't Türk'e otuz lirayı çok gören anlayış arasında ne fark var?
(3)A.H Notu: Kaşgar kadim bir Türk yurdu ve İslam memleketidir. Talas Savaşından hemen sonra İslam feyizleri Kaşgar Diyarına ulaşmıştır. Kaşgar'ımız şimdi Komünist Çin İşgalindedir. Doğu Türkistan'daki bu kadim İslam memleketinin halâsı ve Müslüman Uygur Türklerinin çektiği çilelerin sona ermesi için hususi dua edelim.
(4) Bu anekdotu eserin naşiri Kilisli Rıfat Efendi; Ali Emiri Efendi'nin ağzından nakletmektedir.
Â
Â
Â
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
EMİR ŞEKİB ARSLAN (1869-1946)-2. BÖLÜM
1927 yılında Emir, Kuzey Amerika'ya gitti. Orada Detroit beldesinde göçmenlerin sorunları için
EMİR ŞEKİB ARSLAN (1869-1946)-1. BÖLÜM
O, Emir Şekib Bin Hamud bin Hasan Yunus Arslan. Hire hükümdarlığı kurucusu olan Tenuhiler sül
NEDVİ’NİN KALEMİNDEN KUDÜS MÜFTÜSÜ EMİN EL HÜSEYNİ-2
Bundan sonra araya yeni bir fasıla girdi, ama bu ilki kadar uzun sürmedi. Ve onunla Mekke-i Müker
NEDVİ’NİN KALEMİNDEN KUDÜS MÜFTÜSÜ EMİN EL HÜSEYNİ-1
Kıymetli ziyaretçilerimiz, sizlere Filistin istiklal hareketinin mimarı, büyük aksiyon insanı,
İMAM MUHAMMED KASIM EN NÂNOTEVİ- 3. BÖLÜM
Papazlarla Ve Hindu Bilginleri İle Münazaraları Şeyh, Meerut şehrinde ikamet ederken, papazlar
İMAM MUHAMMED KASIM EN NÂNOTEVİ- 2. BÖLÜM
İngilizlere Karşı Cihadı 1857 yılında İngiliz yönetimine karşı Hindistan'da büyük bir a
ÖMER MUHTAR GRAZİANİ’NİN KARŞISINDA
... Graziani hatıratında diyor ki; “Ofisimin girişine geldiği zaman bana öyle geldi ki, ell
İMAM MUHAMMED KASIM EN NÂNOTEVİ- 1. BÖLÜM
Büyük imam, islam filozofu, rabbani alim, büyük ıslahçı, mücahid bir kahraman, İslam düşm
KURRA HAFIZ MEHMET GÃœRGÃœR HOCA EFENDÄ° (1937-2020 )
Mehmet GÜRGÜR Hoca Efendi 2 Mart 1937 yılında Dumlu Nahiyesine bağlı Akdağ köyünde dünyaya
ÅžEYH MUHAMMED HAFÄ°D (1928-2001)
Şeyh Muhammed Hafid hazretleri, dedesi ‘Hazret’ namıyla bilinen Muhammed Ziyauddin hz.'nin ve
ABDULÄžAFUR HAS EFENDÄ°(1936-2007)
Abdulgafur HAS Hocaefendi 1936 yılında Çat ilçesi Babaderesi köyünde dünyaya geldi. Soyu sils
- BABADERELÄ° SEYYÄ°D AHMED EFENDÄ°(1890-1977)
- MEHMED KIRKINCI HOCAEFENDÄ°
- MOLLA MUHAMMED CELALÃŽ
- MOLLA MUHAMMED KASORÃŽ
- MOLLA ABDÃœLKADÄ°R NADÄ°R AZÃŽZÃŽ
- SEYDA MOLLA HASÄ°P SEVEN (KS)(1917-1994)
- MÜDERRİS MOLLA MUSA CELÂLÎ (GEÇİT) HOCA
- ÅžEYH ASIM EFENDÄ°
- ÅžEYH HALÄ°D-Ä° OHÄ°NÄ°
- ÅžEYH MAZHAR EFENDÄ°
- ÅžEYH ALAUDDÄ°N-Ä° OHÄ°NÄ°
- ÅžEYH FETHULLAH-I VERKANÄ°SÄ°
- EBU’L HASAN EN NEDVİ HAKKINDA NE DEDİLER?-2
- MUHAMMED EMÄ°N ER HOCAEFENDÄ°
- ÇAN ŞEYHLERİNİN TASAVVUFTAKİ YERİ VE KONUMU-2
- EBU’L HASAN EN NEDVİ HAKKINDA NE DEDİLER?-1
- ÇAN ŞEYHLERİNİN TASAVVUFTAKİ YERİ VE KONUMU-1
- ÅžEYH SAFFETULLAH-I OHÄ°NÄ°(1939-1989)
- EBU’L-HASEN ALİ EL-HASENÎ EN-NEDVÎ (1333-1420/1914-1999)
- DOSTUM NEDVÄ°
- BEDÄ°ÃœZZAMAN'IN HAYATI VE ESERLERÄ°-2
- BEDÄ°ÃœZZAMAN'IN HAYATI VE ESERLERÄ°-1
- M. AKİF'İN GÖZÜYLE BATICILIK-2
- M. AKİF'İN GÖZÜYLE BATICILIK-1
- AHMET NECÄ°P FAZIL KISAKÃœREK-3
- AHMET NECÄ°P FAZIL KISAKÃœREK-2
- AHMET NECÄ°P FAZIL KISAKÃœREK-1
- ÅžEYH MUHAMMED DÄ°YAUDDÄ°N/HAZRET (K.S.)
- ŞEYHU'L-HİND MAHMUD HASAN DİYOBENDÎ (1851-1920)-2. BÖLÜM
Öğüt ver, hatırlat! Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.
Gâşiye, 21-22
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
"Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu nedenle, kiminle dost olacağına dikkat etsin!"
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud.
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...