DUYULARINIZI SEVGİ İÇİN KULLANIN
Sevdiğiniz biriyle karşılaştığınızda ona sevginizi hissettirin. Bakışınız sevgi ve kardeşlik mesajı versin ve sizden kalbini ve ruhunu celbedecek sözler duysun. Sonra elini tutun ki, aranızda büyük bir sevgi akışı olsun. Başkaları tarafından sevilmek istiyorsanız, onlara yakınlaşmak için bütün duyu organlarınızı kullanın.
Allah (sübhanehû ve teâlâ) Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur: "…şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi."(1)
İnsan denince akla işiten, gören, tat ve koku alan ve hisseden bir varlık akla gelir. Bu duyular olmadan insan çevresiyle etkileşim içine giremez. Görmeyen, duymayan ve hissetmeyen bir insanın nasıl bir durumda olacağını düşünün.
Başkalarının sevgisini kazanmak isteyen kişi onlarla ilişkilerinde saydığımız bütün bu duyularını kullanmak durumundadır. Ancak bu surette onların sevgisini üzerine çekebilir. Sevilmeye layık olan kişi insanlara sevgi ve şefkatle bakabilen kimsedir.
Allah Resûlü (aleyhisselâtü vesselâm) şöyle buyurur: "Kim kardeşine sevgi ile bakarsa Allah ona mağfiret eder."
Bu gelişigüzel bir bakış mıdır? Yoksa anlamlı, bilinçli, kalplere tesir eden hisli bir bakış mı? Tebuk gazvesinden geri kalan üç sahâbenin kıssasına bakıldığında bir bakışın önemine dair güzel bir örnek görmek mümkündür. Ka'b bin Mâlik (radıyallahu anh) şöyle der: "İnsanlar bizimle konuşmaktan kaçındılar. Hatta bana göre yeryüzü bile değişti. Sanki burası benim memleketim değildi. "Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah'tan (O'nun azabından) yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı."(2) Elli gün böyle geçti. İki arkadaşım boyunlarını büktüler; ağlayarak evlerinde oturdular. Ben ise onlardan daha genç ve dayanıklı idim. Dışarı çıkarak cemaatle namaz kılar, çarşılarda dolaşırdım. Fakat kimse benimle konuşmazdı. Namaz bittikten sonra Resûlullah (aleyhisselâtü vesselâm) yerinde otururken yanına gelir, kendisine selâm verirdim. Kendi kendime "Acaba selâmımı alırken dudaklarını kıpırdattı mı kıpırdatmadı mı" diye sorardım. Sonra ona yakın bir yerde namaz kılar ve fark ettirmeden kendisine bakardım. Ben namaza dalınca bana doğru döner, kendisine baktığım zaman da yüzünü çeviriverirdi."(3)
Onlarla irtibatın kesilmesi Allah (sübhanehû ve teâlâ) nın emriyleydi. Buna rağmen âlemlere rahmet olarak gönderilen Allah Resûlü (aleyhisselâtü vesselâm) Ka'b bin Malik'e bakmaktan kendini alamıyor, Ka'b (radiyallahu anh) da gizlice ona bakmadan edemiyordu.
İşte biz bu şuurla bakmayı yitirdiğimiz an hayat nurunu yitirmiş oluruz.
İnsan bakışıyla düşüncelerini ifade edebilir. Aynı şekilde başkalarının bakışından ne düşündüklerini sezebilir.
Semanın bakışları sırlarını ifşa eder ,
Gözler açıklamaya hacet bırakmaz
Kalplerde duygular canlanır
Gözler ise dile hacet bırakmadan duyguları açığa vurur.
"Nice işaretler tabirlerden daha manalıdır."
Allah (sübhanehû ve teâlâ) şöyle buyurur: "Hele korku gelip çattı mı, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün."(4)
Şair der ki:
Gözler, sahibinin kalbindeki öfke ve kini açığa vurur.
Bir diğeri ise şöyle der:
Gözler, sahibinin kalbindeki nefreti ya da sevgiyi açığa vurur
Öfkeli kimseyi bakışları tasdik eder
İçindekini gizlemesine fırsat vermez
Gözler konuşur, ağız susar
Kalbin derinlikleri ayan beyan gözüksün diye.
Bakışlar bu denli önemlidir. Peki ya duymak?
Cerir bin Abdullah (radıyallahu anh) anlatıyor: Allah Resûlü (aleyhissalâtu vesselâm) birini gönderip beni yanına çağırttı. Bana niçin geldiğimi sordu. 'Senin önünde müslüman olmak için Ey Allah'ın Resûlü!' dedim. Elbisesini bana uzattı. Sonra ashabına döndü ve şöyle buyurdu: 'Bir kavmin efendisi geldiğinde ona ikramda bulunun.' Sonra 'Ey Cerir! Seni Allah'tan başka ilah olmadığına, benim O'nun resûlü olduğuma şehâdet etmeye, Allah'a, kıyamet gününe, kadere iman etmeye, beş vakit namazı kılmaya, farz olan zekâtı vermeye davet ediyorum.' dedi. Ben de denileni yaptım. O zamandan sonra Allah Resûlü ne zaman beni görse tebessüm ederdi."(5)
Allah Resûlü (aleyhisselâtü vesselâm) Cerir bin Abdullah'ın kalbini İslam'a ısındırmak için ikramda bulunmakla yetinmeyip "Bir kavmin efendisi geldiğinde ona ikramda bulunun." diyerek onun gönlünü hoş etmeye çalıştı, onu güzelce İslam'a davet etti ve daha sonra her karşılaşmada ona tebessüm etti.
Sonra dokunma duyumuzla insanların kalbine nasıl nüfûz edebileceğimize bir bakalım.
Ebu Zerr (radıyallahu anh) a şöyle sorulmuştu: "Allah Resûlü'yle karşılaştığınızda sizinle musafahalaşır mıydı? Şöyle dedi: 'Her karşılaşmamızda benimle musafahalaşmıştır. Bir gün beni çağırttığında evimde değildim. Geldiğimde Allah Resûlü'nün beni çağırdığını söylediler. Yanına gittim. Divanda oturuyordu. Kalkıp bana sarıldı. Bu, musafahadan daha güzeldi.'(6)
Musafahalaşma (tokalaşma) yalnızca mekanik bir hareket olmayıp, bedene ve ruha yansıyan yönleri bulunan bir iletişim aracıdır. Parmaklarla birlikte el temas anında karşı tarafa bir takım sinyaller gönderir ve aynı şekilde bir takım sinyaller alır. El ile olan bu iletişimin etkilerini karşı tarafın yüzünde açıkça görmek mümkündür. Tokalaşma ile kurulan temas iki tarafın arasındaki mesafe açısından önemli ipuçları verir; kimi güzel bir şekilde tokalaşır, kimi elini uzatır ve hemen çeker, kimi ise sağa sola bakarak tokalaşır. Yine bazıları karşı tarafın elini sıkıca kavrayıp, göz teması kurar. Öyle ki kendinizi onun gözbebeğinde görürsünüz.
Allah Resûlü (alehyisselâtü vesselâm) bir kimseyle musafahalaştığında karşısındaki kişi elini çekmedikçe O elini çekmezdi.
Bir gün Allah Resûlü (aleyhisselâtü vesselâm) Muaz bin Cebel (radiyallahu anh) ın elini tutup şöyle dedi: "Ey Muaz! Allah'a yemin olsun ki seni seviyorum. Sana her namazın ardından 'Allahım! Senin zikrin, şükrün ve sana güzelce ibadet etmem hususunda bana yardım et.' demeni tavsiye ederim."(7)
Sahabe (radiyallahu anhum) musafahalaşmanın önemini bildiğinden, hadisi rivayet eden râvî Allah Resûlü (aleyhisselâtü vesselâm) ın Muaz bin Cebel (radiyallahu anh) ın elini sıktığını özellikle ifade eder.
Ancak seven kalplerin elleri birbirine kenetlenebilir. Bir el diğer bir ele gelişigüzel uzanmaz. Ancak akıl ve kalp süzgecinden geçerek uzanır. Sevdiğiniz bir kişiye elinizi uzatmazdan önce iyi düşünün ve bunun etkili bir duygu aktarım aracı olduğunu unutmayın.
Tirmizi (rahmetullahi aleyh) Hz. Aişe (radıyallahu anha) dan şöyle rivayet eder: "Zeyd bin Harise Medine'ye geldiğinde Allah Resûlü evimde idi. Zeyd eve gelip kapıyı çaldı. Allah Resûlü elbisesini çekerek onun yanına gidip boynuna sarıldı ve alnından öptü."(8)
Bir sahâbe Allah Resûlü (aleyhisselâtü vesselâm) a karşı olan hislerini şöyle açıklar: "Yeryüzünde yaşayan canlılar arasında bana en sevimsiz gelen O idi. Ancak bir süre sonra bana çocuğumdan, babamdan ve tüm insanlardan daha sevimli geldi."
Acaba kin ve öfkeden sonsuz bir sevgiye doğru uzanan bu büyük değişimin sırrı ne idi?
Sahabe sözünü şöyle tamamlıyor: "Allah Resûlü (alehyisselâtü vesselâm) ın çarşıda şöyle dediğini duydum: 'Alışverişi, borç vermeyi, borç istemeyi kolaylaştıran kimseye Allah rahmet etsin.' İçimden 'Bunu başkalarına anlatacağım, güzel söylüyor.' dedim. Sonra O'nu takip edip 'Ey Muhammed!' diye seslendim. Bana tüm bedeniyle döndü."
Allah Resûlü (aleyhissalâtu vesselâm) bu kişiye yaklaşmak için bedeninin tamamını kullandı. Böylece kalbine ve hislerine hükmetti. Neticede o kimsenin kalbi aralanmış oldu ve onun kin ve öfke duyguları sevgi ve hürmete dönüştü.
Sevdiğiniz biriyle karşılaştığınızda ona sevginizi hissettirin. Bakışınız sevgi ve kardeşlik mesajı versin ve sizden kalbini ve ruhunu celbedecek sözler duysun. Sonra elini tutun ki, aranızda büyük bir sevgi akışı olsun. Başkaları tarafından sevilmek istiyorsanız, onlara yakınlaşmak için bütün duyu organlarınızı kullanın.
Dipnotlar
1-Nahl; 78
2-Tevbe: 118
3-Sahih-i Buhari: 14/4418
4-Ahzab: 19
5-Sünen-i Kübrâ (Beyhakî): 2/17132
6-Sünen-i Ebu Davud: 2/5214
7-Sünen-i Ebu Davud: 1/1522
8-Sünen-i Ebu Davud: 10/2951
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
BAŞKA GÖRÜNDÜ
Bir gün bir göletin arkasında bir vadinin yamacında oturmuş karşı yamaçtaki ağaçları seyr
DİZ ÜSTÜ OTURMAK
Bundan elli yıl önce köyde otururduk. Ekmeğimizi annem tandırda pişirirdi. Önce diz üstü
EDEPSİZLİĞİN ADI ERGENLİK
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla... Hacı hacıyla Mekke’de, derviş dervişle tekkede, e
ANNE KARNINDAKİ BEBEĞİN RABBİYLE DİYALOĞU
Anne karnındaki bir bebeğin ağzı vardır, gözü vardır, kulağı vardır, eli vardır, ayağı
SİGARALI GENÇ VE BEN
Yolcu minibüsünün içindeyim. Çarşıdan Fakülteye gidiyorum. Bir durakta kahvehaneden çıkan
EY HER YERDEN GÖRÜNEN VE HER YERDEN GÖREN! SENİ İSTİYORUM!
Namaz için kalkmıştım. Kıyamda durdum, kâinatı kıyamda gördüm. Rükûa vardım, kâinatı
YOLA ÇIKMAK
Biraz sonra yola çıkacağız. On bin metre yükseklikten, üç bin kilometre yol kat edeceğiz. Bu
KAPTANLIK KOLAY BİR ŞEY DEĞİLDİR
Stuttgart Hava Limanı’nın alt katında bütün dinler için ayrılan ibadethanede namaz kılarke
ARABAYI UNUTTUM
Unutmak çok kötü bir şeydir. Bu gün çarşıdan gelirken bir yerde arabayı park edip bir iki
İŞTE KOLAY KÂRDA ÇOK
İşte cemaatle namaz kılma hareketi, kaptanı imam olan mescit botuna binerek en emin arkadaşlarl
GÖKÇEADA DEPREMİ
Belirtilen tarihte bütün Ege’de ve dolayısıyla Tavşanlı’da çok şiddetli bir deprem oldu.
- 24 SAAT MİSAFİR KALDIĞIM ANKARA
- İMTİHAN SADECE BİR “TIK”LAMAKTIR
- GENÇLER İÇİN HAYAT REÇETESİ
- KILDAN İNCE KILIÇTAN KESKİN
- HATALAR ÜÇ ÇEŞİTTİR
- ARILAR SADECE BAL YAPMAZ
- ANADOLU ANNELERİNİN BİR “YAVRUM” DEYİŞİ VAR Kİ!
- BİR PAZAR YORGUNLUĞU
- DÜN GECE GÖKYÜZÜNDEN BAKTIM SANA ANKARA
- BİR TİCARET
- MARS GEZEGENİ İLE HASBİHAL
- NİÇİN BAKTIN BANA ÖYLE?
- RÜYADA NÜBÜVVET MÜHRÜNÜN HATEMİ OLAN ZATI GÖRSEM
- KUR’AN’A GÖRE BEŞ BİLİNMEYEN
- KAFASI ZEKÂ FIŞKIRAN ÇOCUĞUN SORULARI
- HİKMET
- HZ. İBRAHİM’İN, HZ. MUHAMMED’DEN İSTEDİĞİ
- MEYVEYİ AĞAÇ, AĞACI ÇEKİRDEK, ÇEKİRDEĞİ DE ALLAH YAPIYOR; PEKİ, (HÂŞÂ), ALLAH’I KİM YAPIYOR?
- SÜBHANALLAH, ELHAMDULİLLAH, ALLAHUEKBER
- GÜZEL İNSAN
- BİR KARADENİZLİNİN PEYGAMBER SEVGİSİ
- ASMA, ÜZÜM - İKİ GÖZÜM
- EŞREF-İ MAHLÛKAT
- HER AN KAZANMAK VEYA KAYBETMEK
- NAMAZDAKİ GİZEM
- ÇIKIŞI OLMAYAN SON YOL
- KİRAZ ÇİÇEKLERİ
- “GİTTİ GİDİYOR”DAN BİR NAMAZ ALMAK
- “BİÇARE GENÇLER”
Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez.
Necm,28
GÜNÜN HADİSİ
"Üç defa kapıyı çalın. İzin verilirse girin; aksi halde dönün."
Riyazü's Salihin, 2/874
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...