ALLAH’I BİLMEK NE DEMEKTİR VE NASIL OLUR?

Allah’ı bilmek, evvelâ, varlığını ve birliğini bilmekle mümkün olur. Bu da ancak afakî ve enfüsî deliller ile Allah’ı şek ve şüphesiz, yakinen, gözle görür gibi bilip inanmak sayesinde mümkün olur ki, Hz. Ali (r.a) Efendimiz de “Perde-i gayb açılsa yakînim ziyadeleşmeyecek” buyururken; bunu vurgulamaktadır.


2013-02-11 00:51:27

Allah'ı bilmek, evvelâ, varlığını ve birliğini bilmekle mümkün olur. Bu da ancak afakî ve enfüsî deliller ile Allah'ı şek ve şüphesiz, yakinen, gözle görür gibi bilip inanmak sayesinde mümkün olur ki, Hz. Ali (r.a) Efendimiz de "Perde-i gayb açılsa yakînim ziyadeleşmeyecek" buyururken; bunu vurgulamaktadır.

Nitekim bu enfüsî ve afakî delilleri yani insanın kendi yaratılışındaki ve alemdeki isimlerin tecellilerini tedkik eden bir mümin, "Allah birdir O'nun şeriki, nazîri, zıddı ve benzeri yoktur ve bu kainat O'nun mülküdür. Hakiki varlık O' dur, zira O Vacibül Vücuttur. Vahid, Ehad ve Samed'dir. Benzeri, şeriki ve yardımcısı yoktur. Cisimden münezzehtir. İlmi her şeyi kuşatmıştır, eşyanın mahiyetini bilir. O Azizdir, Kahhardır, Halimdir ve Kadirdir. Mağfiret edici ve günahları örtücüdür. O, yardım edici ve çok merhametlidir. O, Evveldir, Ahirdir ve bütün mahlukatın Halık'ıdır." der her şeyin üstünde Cenab-ı Hakk'ın sikkesini görür ve her şeyin cephesinde bulunan mührünü, damgasını okur. Ve bu sayede, dalalet ve evhamın taarruzundan kurtulur. Böylece kâmil iman-ı elde eder.

 Evet, Cenab-ı Hakk'ın hayatı ezelî ve ebedîdir. İzzet ve azameti sermedidir. O azizdir ve intikamı şediddir. Bütün hareket ve sükûn O'nun iradesiyledir. Cenâb-ı Hakk'ın bütün sıfatları sonsuz ve mut­laktır.  

Allah Sameddir. Yani, herşey O'na muhtaçtır; O ise, hiçbir şeye muhtaç değildir. Her varlığın, her ihtiyacını bizzat O görür.

Allah Kayyûm'dur. Yani, Zâtında kâimdir. Bütün mevcudat ise, O'nun kudretiyle, ilmiyle... ayakta durmaktadır. Allah, "Ma'bûdün bilhak" tır. Yani, ibâdete lâyık ve müstehak ancak O'dur.

Allah, zâtında mutlak kadir, mutlak ganidir. Allah, maddeden mücerreddir.

Allah-u Teâlâ Hazretleri, yerin ve göğün hem Hâlık'ı, hem Ma'bûd'u, hem Hafîz'i, hem idarecisidir. Kudreti gayr-i mahdut, ilmi gayr-i mütenahî, sıfatları muhittir. O'nun mebde' ve müntehası yoktur. Ezelî ve Ebedî'dir. Allah'ın vücûdu vâcibdir. Yâni, varlığı Zâtındandır; olmaması muhaldir.

O, yeğane yaratıcıdır. Bütün varlıklar O'nun yaratmasıyla vücud sahasına çıkmışlardır. Her şeyin Halık'ı ve Mâlik'i Allah'tır. Gök ve göktekiler, yer ve yerdekiler ancak O'nun irade ve kudretiyle, lütuf ve keremiyle yokluktan varlık sahasına geldikleri gibi, O, dilediği anda bunların hepsine kahretmeye, yok etmeye de muktedirdir. Allah, kahrı irade buyurduğu takdirde, hiçbir mahlûk bundan ne kendisini, ne de başkalarını kurtarabilir.

Sonradan yaratılan, Allah'ın lütfuyla tavırdan tavıra giren, uyuyup uyanma, yiyip içme gibi nice ihtiyaçlara maruz bulunan bu âciz mahlûkların, kâinatın yaratılmasında, arz ve semânın tanziminde, bitkiler ve hayvanların icadında elbette bir te'sirleri yoktur.

Bütün kemâl sıfatlarla muttasıf, kudreti nihayetsiz, ilmi muhît, iradesi mutlak olan Cenab-ı Hakk'ın zatında şeriki olmadığı gibi, fiil ve icraatında, tasarruf ve tedbirinde, terbiye ve idaresinde de şeriki yoktur. Her mahlûk, vücuda gelmesinde, hayatının devamında ve bütün hallerinde her an O'na muhtaçtır.

Allah, vehimlerin tasavvurundan ve zihinlerin takdirinden, yani akıl ve fikrin ihatasından münezzehtir. Zira Cenab-ı Hak, suret ve cisim olarak vasıflandırılamaz ve şekil olarak hayal edilemez.

Mü'minler, Allah'a, maddeden münezzeh, zaman ve mekânla kayıtlı olmayan, ezelî ve ebedî bir Zât-ı Akdes olarak iman ederler. Zira, Hâlık'ın hakikati başka, mahlukatın mahiyeti başkadır. Hiçbir eserin, ustasına benzemediği bilinen bir gerçektir. Meselâ, bir saat ne zâtı, ne mahiyeti, ne sıfat ve fiilleri itibariyle ustasına benzemez. Bunların her ikisi de mahlûk cin­sinden oldukları halde, aralarında büyük bir mahiyet farklılığı vardır. O halde, bütün varlıkların Hâlık'ı olan Cenâb-ı Hakk'ın kudsî mahiyeti, O'nun yarattığı hiç bir mahlûkun mahiyetiyle iltibas edilemez.

Ancak her eser, ustasının ilim, irade ve kudret gibi sıfatlarını göstermesiyle, onun aynasıdır. Binaenaleyh Cenab-ı Hak, kudretinin mucizeleri olan eserleriyle bilinir.

"O'nun hiçbir benzeri yoktur"(1) 

"Yani, ne zâtında, ne sıfâtında, ne ef'âlinde nazîri yoktur, misli olmaz, şebîhi yoktur, şerîki olmaz. Evet, bütün kâinatı, bütün şuûnâtıyla ve keyfiyâtıyla kabza-i rubûbiyetinde tutup bir hane ve bir saray hükmünde, kemâl-i intizamla tedbîr ve idare ve terbiye eden bir Zât-ı Akdese, misil ve mesîl ve şerîk ve şebîh olmaz, muhâldir."(2)

Hz. Ali'ye (r.a) tevhidden sual so­rulduğunda şöyle cevap vermiştir:

"Tevhid, Allah'ı kalbine gelen, tahayyül, tasavvur ve tevehhüm ettiğin bütün ahvâlin maverasında bil­mektir." Yine, bu mânâyı te'yiden şöyle buyurmuştur:

"Allah, fehimlerde tasavvur, zihinlerde tahayyül olunan herşeyin mâverasıdır." Yani, insanın kalbi, zihni, aklı, hayâli, hep mahlûk olduklarından, onlara gelen herşey de mahlûktur. Allah ise, zâtında sıfatlarında, fiillerinde mahlûkata benzemez. Akla, zihne, hayâle gelen herşey de mahlûktur. Allah ise zâtında, sıfatlarında, fiillerinde mahlûkata benzemez. Akla, zihne, hayâle gelen herşey mahluk olduğuna göre, onlara ulûhiyet isnad etmek apaçık şirktir.

Evet, Allah'ın zat, sıfat ve mahiyetini anlama hususunda akl-i beşer aciz kalır. Nitekim Hz. Ebubekir (ra): "Allah'ı bilmede aczini bilmek, Allah'ı bilmektir." buyurmaktadır. Allah'ı hakkı ile ancak kendisi bilir. Cenab-ı Hakkın azamet ve büyüklüğü sonsuzdur. Şu nihayeti olmayan uçsuz bucaksız kâinat, O'nun azamet ve ilmi yanında bir zerre kadardır.

 O her şeyden müstağnidir, ama her şey ona muhtaçtır. Her şeyin mülk ve melekûtu O'nun kabza-i tasarrufundadır. Allah-u Teâlâ, hayat sıfatıyla Hayy, ilim sıfatıyla Âlim, irade sıfatıyla Mürid, kudret sıfatıyla Kâdir, kelam sıfatıyla Mütekellim, emriyle Âmir, nehyi ile Nâhi, hüküm ve icraatında Âdil, in'amında Muhsin, gücü yettiği halde ceza vermeyen ve erteleyen olmasıyla Halîmdir.

O, kalpleri dilediği gibi evirip çevirendir. İstediğini izzetle şereflendirir ve dilediğini de zilletle rezil eder.

Sonsuz kudret sahibi Cenab-ı Hak'ın ilmi, âlemin her tarafını ihata etmiştir. Her an bir çok alemi götürüp başka nice yeni alemleri getirir. Bir anda yazı kışa, kışı yaza çevirir. Yoğu var, varı yok eder. Öyle ise, kudreti ve rahmeti nihayetsiz olan Allah'a iman ve intisap et.

 "Başka şeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temelluk edip boyun eğme onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme… Çünki: Sultan-ı Kâinat birdir, herşey'in anahtarı onun yanında, her şey'in dizgini onun elindedir; her şey onun emriyle halledilir. Onu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun"(3)

Cenab-ı Hakk'ı böyle bir itikatla tanıyan bir marifet sahibi, her şeyde olduğu gibi bir yumurtada ve bir çiçekte de O'nun mührünü okur, onlarda "vehüve alâkülli şeyin kâdir" cümlesinin yazılı olduğunu görür. Yani "her şeye kadir olamayan bu yumurtayı ve çiçeği yaratamaz der" ve bu sayede sarsılmaz bir imana sahip olur.

Dipnotlar

1-Şûrâ Suresi 42/11

2-Lem'alar

3-Mektubat

*Mehmed Kırkıncı Hocaefendi'nin Ruh Nedir adlı eserinden iktibas edilmiştir(Zafer Yayınları)

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?

MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?

İnsanları tenvir ederek cehaletten halas eden, onları atalet ve sefaletin karanlık gecelerinden

HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ

HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ

Dr. Alexis Carrel Her insan keyfine göre yaşamak ister. Bu insanın doğuştan gelen bir dileğid

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

“Annemin memnun bir eda ile: “Bu sabah kahvaltıdan önce ne yaptığımı dünyada tahmin edeme

UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE BİR MUHÂVERE

UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ  İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE  BİR MUHÂVERE

Ubeydullah-ı Afgānî” nâmında bir zât tarafından geçenlerde Kavm-i Cedîd ünvânıyla neş

MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR

MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR

İnanmak yaradılışın bir gereğidir. Din, aklın mâverâsında, zekânın fevkinde bir mürşi

MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP

MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP

Melik Faysal'ın en önemli gayelerinden birisi, Filistin meselesi ve Mescid-i Aksâ'nın hürriyeti

NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER

NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER

Mânevîyatsız ilmin, beşeriyete felâh ve huzur yerine, şüphe, tereddüt, hatta ızdırap verdi

NASIL BİR MAARİF?

NASIL BİR MAARİF?

Yıllardır ilmî ve fikrî çalışmalarım arasında memleketimizin mânevî, ahlâkî, derûnî

GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER

GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER

Diyorlar ki: Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldır

HİCRET VE HAREKET

HİCRET VE HAREKET

Hicret, tâ ezelden ebede, âlem-i vücubdan âlem-i imkâna, daire-i ilimden daire-i kudrete, tâ

ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE

ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE

Ramazan ayının hususiyeti oruç. Orucun hususiyeti de kendisine ait meseleler. Başında; tutan tu

Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur.

Zümre, 41

GÜNÜN HADİSİ

Her kim bir namazı (kılmayı) unutursa (onu) hatırladığında kılsın. Onun bundan başka keffâreti yoktur.

BUHARİ, KİTÂBU MEVÂKÎTİ'S-SALÂT

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI