ÂLÛSÎ'NİN RÛHU’L-MAANÎ’SİNDE İŞARİ TEFSİR-1

Kur’an’ın zahirinin yanında bir de batını yani işârî yönü vardır. Bundan dolayıdır ki muhakkik müfessirlerden bir kısmı da bu işârî yönde kalem oynatmaya heveslenmiş, gücü oranında da işârî tefsir adına bir şeyler ortaya koymaya çalışmışlardır. Onlardan biri de müfessirimiz Âlûsî’dir. Âlûsî, Rûhu’l-Maanî adındaki büyük tefsirinde işarî tefsire de yer vermiştir. Bu makalemizde biz, Âlûsî’nin bu tefsirini incelemeye çalışacağız. Ancak Âlûsî’nin işârî tefsirini ele almadan önce genel anlamda işarî tefsir hakkında bilgi vermek istiyoruz.


Vehbi KarakaÅŸ

vehbikarakas@hotmail.com

2013-02-11 01:06:44

GiriÅŸ

Bu âlemde görünen her varlık, tül perde gibidir. Sathî bakışla perdenin kendisi, derin ve dikkatli bakışla da perdenin arkasındaki görünür, yani onun bir ustası olduğu anlaşılır. Kur'an-ı Kerim de böyledir. İlk bakışta onun harfleri, kelimeleri, ilk anlamı ve zâhiri görünür; derin ve dikkatli bakışla da onun bâtını ve işârî manaları olduğu anlaşılır.

Zâhir sarahattir, açıktır; her basar sahibi onu görmekte zorlanmaz. Bâtın ise işarettir; işareti de ancak basiret sahipleri ve arifler anlar. Bunun içindir ki, Hz. Peygamber (s.a.v): "Eğer siz benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız. Döşekte kararınız kalmaz, dağlara çıkardınız"(Buhari, Küsuf, 2, Nikah, 107, Rikak 28; Müslim, Küsuf, 1; Nesaî, Küsuf, 11; İbn Mace, Babu'l-Hüzn, 1) buyurmuştur.

Yine "Onu belleyen bir kulak bellesin" (Hakka 69/12) ayeti nazil olunca Peygamber (s.a.v): "Ey Ali! Ben Allah'tan seni ona bir kulak yapmasını istedim" buyurmuştur. Hz. Ali de demiştir ki: "Hz. Peygamberin bu duasından sonra artık hiçbir şeyi unutmadım."(Râzî, (t.y.): XXX/160-162) Yine Hz. Ali Fatiha'yı kastederek: "Ben isteseydim Ümmü'l-Kur'an tefsiri için yetmiş deve yükü kitap yazardım." (Suyûtî, II: 1223-1224) demiştir.

Hz. Peygamber (s.a.v.) Abdullah ibn Abbas için "Allah'ım İbn Abbas'a hikmeti ver ve ona Kur'an'ı (zahiri ve batınıyla) yorumlamayı öğret"(İbn Hanbel, I: 268; İbn Mace, I: 11) diye dua etmiştir. Eğer kitabın bütün esrarı herkese açılmış ve anlatılmış olsaydı, Abdullah için, (Ali için) böyle dua etmiş olması boş olurdu.(1974: 33)

İbn Hacer, işârî tefsiri ancak ilimde derinleşenlerin yapabileceğini söylemiş, Hz. Ali'nin (r.a.): "Allah'ın mümin bir kimseye verdiği Kur'an'ı anlama kabiliyeti" şeklindeki sözüne de dikkat çekmiştir.(Askalânî, (t.y.) VIII: 736)

Bu izahlardan da anlaşılmaktadır ki Kur'an'ın zahirinin yanında bir de batını yani işârî yönü vardır. Bundan dolayıdır ki muhakkik müfessirlerden bir kısmı da bu işârî yönde kalem oynatmaya heveslenmiş, gücü oranında da işârî tefsir adına bir şeyler ortaya koymaya çalışmışlardır. Onlardan biri de müfessirimiz Âlûsî'dir. Âlûsî, Rûhu'l-Maanî adındaki büyük tefsirinde işarî tefsire de yer vermiştir. Bu makalemizde biz, Âlûsî'nin bu tefsirini incelemeye çalışacağız. Ancak Âlûsî'nin işârî tefsirini ele almadan önce genel anlamda işarî tefsir hakkında bilgi vermek istiyoruz.

A. Genel Anlamda İşârî Tefsir

İbn-i Kayyım, tefsiri üç kısma ayırır:

1-Kur'an'ın lafızlarını açıklamaya yönelik lafzî tefsir. Bunu müteahhir müfessirler yapar. 

2-Kur'an'ın mânâsını açıklamaya yönelik manevî tefsir. Bunu da selef âlimleri yapar.

3-İşârî tefsir ki, bu da sûfîlerin yaptığı tefsirdir.( Kattan, 1408/1998: 357).

İşarî tefsir, işarete dayalı tefsir demektir. Peki öyleyse işaret nedir?

İşâret: Tecelli ve müşahedelerden kalbe düşenlere bir tercüman, Allah'ın hem kendi hem de Resûlünün kelâmındaki sırlardan sûfilerine ve sevdiklerine akıttığı şeyler için bir sinyaldir. (Kuşeyrî, (t.y.) I: 5.) Diğer taraftan işareti, "az lafzın çok manaları içermesidir."(Kaysî, (t.y) II: 229.) şeklinde tarif edenler de olmuştur.

İşârî Tefsir: Zâhir mânâsının dışında bir kısım ehl-i sülûk veya ehl-i ilim kimselerin kalbine doğan ve âyetin zâhiri ile çelişmeyen, gizli işâretlerin ve ilhâmın eseri olarak Kur'an âyetlerini açıklayan tefsir tarzına "işârî tefsir" denilir.(1416/1996, II, 381; Yüce, 1996: 45; Beki,1999: 314.)Bir başka ifade ile: "İlk anda akla gelmeyen, fakat tefekkürle âyetin gizli bir işâretinden sülûk erbâbının kalbine doğan mânâların muktezâsınca yapılan te'vil ve tefsirdir."(1416/1996, II, 381; 1996: 45; 1974: 19.) Gazzali'ye göre bunun adı "mükâşefe ilmidir." O da bâtın ilmidir. Bâtın ilmi, kötülüklerden temizlenmesi ve arınması halinde kişinin kalbinde görünen bir nurdan ibarettir.(Gazâlî, 1985: I, 34.)

Başlangıçta sahabe ve tâbiin açıklamalarından oluşan naklî tefsire, daha sonra Aklî=Re'y Tefsiri de eklenmiş oldu. Fırkaların görüşlerini yansıtan tefsir ekolleri doğdu. Bu arada mutasavvıflar da, kendi kanaatlerine uygun düşen görüşleri, bilgileri bir araya toplamaya başladılar. Özellikle yaşadıkları zevk ve vecd haline göre âyetlerden bir takım ince mânâlar çıkarıyorlardı. Bu çeşit tefsire, ilk anda akla gelmeyen, fakat âyetin işâretinden tefekkürle kalbe doğan mânâ anlamında "İşârî Tefsir" adını verdiler. Böylece diğer tefsir ekolleri yanında, mutasavvıfların görüşlerini aksettiren Tasavvufî=İşârî Tefsir ekolu de doğmuş oldu.(1974: 19)

Yukarıdaki ifadeden de anlaşıldığı gibi, İşârî Tefsir'in bir adı da "Tasavvufî Tefsir" dir. Söz buraya gelmişken Tasavvuf ve Tasavvufî Tefsir'den de kısaca bahsetmek yerinde olacakatır.

Tasavvuf, nazarî ve amelî olmak üzere temelde ikiye ayrılır.

Nazarî tasavvuf: Teorik olarak tasavvufun ne olduğunu araştırmak ve incelemektir. Amelî tasavvuf ise: Allah adına mâsivâyı terk ve Allah'a tâat ve ibadette fâni olmaktır. Tasavvufî Tefsir'e, Sûfî Tefsir de denir. Sufi tefsir de tıpkı tasavvuf gibi iki kısma ayrılır. Nazarî sûfî tefsir, feyzî yahut işârî sûfî tefsir. (1416/1996: II, 368)(1)

Nazarî Sûfî Tefsir: Kur'an âyetlerini bir takım nazariyelere, felsefî görüşlere uygun düşecek biçimde anlamaktır. Bu şekilde anlayanlar, genelde Allah'ın kelâmını kendi görüşlerine uyacak şekilde asıl mecrasından saptırarak te'vil ederler. Bundan dolayı, Kur'an'ı bu çeşit tefsircilerin indî görüşlerine uydurmaya çalışan nazarî sûfî tefsirlere, ilmî mânâda îtibar edilmez. (1416/1996: II, 369; Zerkânî, 1372: II, 78; 1974: 19,1969: 12; Cerrahoğlu, 1988: II, 8.)

Zehebî, İbn-i Arabî'nin (ö.638/1240) Futuhât-ı Mekkiyyesi ile Fusûsu'l-Hikem'inde bulunan ayetlerden birçoğunun tefsirini buna misal olarak göstermiştir.(1416/1996: II, 369) İbn-i Arabî'nin sistemini benimseyerek tefsir yazan iki ünlü kişiden biri Sadreddin Konevî (ö. 637/1274), diğeri ise, Abdurrezzak Kaşânî (ö. 730/1330) dir. Konevî'nin kitabının adı "Kitâbu İ'cazi'l-Beyân", Kaşânî'ninki ise, "Te'vilat"tır." (Aydüz, 2000: 47)

İşârî Sûfî Tefsir, bu tefsir, yalnız seyr-ü sülûk erbabına açılan ve zâhir mânâ ile bağdaştırılması mümkün olan bir takım gizli mânâlara ve işâretlere göre Kur'an'ı tefsir etmekten oluşur. Esas itibariyle bu tefsir, sûfînin bulunduğu makama göre kalbine doğan ilham ve işaretlere dayanır. (1372, II, 81; 1974: 19; 1988: II, 8-9; 1969: 18.) Sûfîler, yaptıkları ibadetler ve riyazat sonunda, kazandıkları gizli bilgilerle insanları yanlış anlayışa sevk etmekten kaçınmak için kalplerine doğan bu gizli bilgiyi kapalı bir üslup ile remiz ve işaret yoluyla ifade ettiler. Yaptıkları tefsirlere de tefsir değil, işaret adını verdiler. Bunun için tasavvûfî tefsire "işârî tefsir" adı verilir. (1988: II, 9; 1969: 13.) Bu tefsir, bazı şartlara binaen hüsn-ü kabul görmüştür.

Her iki tefsiri Bâtınîlerden ayıran bir hususu burada belirtmek icab eder. O da şudur: Gerek nazarî sûfî tefsir ve gerekse işârî sûfî tefsir, her ikisi de ibarenin zâhir mânâsını kabul ederler. Bâtınîler ise zâhir mânâyı kabul etmezler.( Yüce, 1996: 54). Onun içindir ki, Bâtınîlerin tefsiri hüsn-ü kabul görmemiş, hatta sahanın otoriteleri tarafından ilhadlıkla itham edilmişlerdir.(Suyûtî, II, 1416/1996: 1218-1219)

-Devam edecek-

Dipnotlar

1-Bunu nazarî tasavvufî tefsir, işârî tasavvufî tefsir şeklinde taksime tâbi tutanlar da vardır. ( Yüce, 1996: 53).

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O, üstündür, hikmet sahibidir.

HAÅžR, 1

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Harb bir hiledir.

Buhari, Cihad 157; Müslim, Cihad 18, (1740)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI