Ä°SLAM HUKUKUNDA ZARURÄ°YAT-1

İslâm, insanın mutlu olmasını sağlamak amacıyla çeşitli hükümler koymuştur. Hükümleri vaz’ ederken mutlaka insanın yararına olmak üzere birtakım gaye ve hedefleri gözetmiş, gerekçesiz ve amaçsız hiçbir hüküm bina etmemiştir.


Ali Pekcan

alipekcan65@hotmail.com

2013-02-23 09:01:01

Hazırlayan: Dr. Ali Pekcan

DİB. Konya-Selçuk İhtisas Merkezi

İSLÂM FIKHINA GÖRE ŞARİİN AMACI YÜKSEK İNSANİ DEĞERLERİ KORUMAKTIR(1) 

İslâm, insanın mutlu olmasını sağlamak amacıyla çeşitli hükümler koymuştur. Hükümleri vaz' ederken mutlaka insanın yararına olmak üzere birtakım gaye ve hedefleri gözetmiş, gerekçesiz ve amaçsız hiçbir hüküm bina etmemiştir.

İslâm hukuk literatüründe, kanun koyucunun, vaz' ettiği hükümlerde gözettiği bu hedef ve gayelere "Makâsıdu'ş-Şerîa" denilmektedir. Biz bu yazımızda, İslam hukuk bilginlerince, zarûrî (zorunlu), hâcî (gerekli) ve tahsînî (tamamlayıcı) diye üç kategoride ele alınan makâsıd düşüncesinin ana ekseni sayılan zarûriyyât düzeyindeki tümel değerleri kısaca açıklayacak bu esasların İslâm dinini de aşan evrensel bir nitelik taşıyıp taşımadığını değerlendireceğiz. 

I. ZARÛRİYYÂT HAKKINDA GENEL BİLGİLER

 "Zarûriyyât" diye bilinen, insanın kendisine zarûret derecesinde ihtiyaç duyduğu maslahatlar, maslahatların en önemli ve vazgeçilmez kısmını oluştururlar.(2) Tahir b. Aşûr ise zarûriyyât'ı şu şekilde tarif eder:

"Zarûrî maslahatlar: Çiğnenmeleriyle, var olan düzenin sağlanamayacağı şekilde, ümmetin birey ve toplum olarak, elde edebilmesine zorunlu olarak ihtiyaç duydukları yararlardır. Öyle ki bu maslahatlar ortadan kaldırıldığında, ümmetin hali bozulmaya ve dağılmaya yüz tutar." (3)

 'Zarûriyyât' dediğimiz beş unsurun tespitinde ise, hem istikrâ yöntemi kullanılmış hem de bu beş ilkeyi bir arada ya da ayrı ayrı bir biçimde zikreden Kitap ve Sünnet nasslarından söz edilmiştir. Burada biz sırasıyla, Kur'ân ve Sünnet'te bu beş unsurun tamamına yer verdiği belirtilen âyet ve hadislerle bunlarla ilgili yorumlara değinecek, daha sonra istikrâ (tümevarım) yönteminin rolünden, en son olarak ta diğer dinî ve ahlâkî öğretilerde 'beş unsur' nasıl yer almıştır, bunlardan bahsedeceğiz.

1. Kur'an-ı Kerim'de Zarûriyyât(4)

Bazı usûl bilginleri(5), zarûriyyât'a işaret eden âyetin, Peygamber Efendimizin, Ashabından bey'at alırken onlarla bir takım ilkelere bağlı kalacaklarına dair söz aldığından bahseden bey'at âyeti olduğunu söylemişlerdir.

"Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana bey'at etmeye geldikleri zaman, bey'atlarını kabul et!..."(6)

Âyetteki 'bey'at' yapılan unsurlara baktığımızda beş temel zarûrî ilkeden "aklın korunması" dışında dört zarûrî esası içine aldığını görüyoruz. Bunlar:

a. Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak. (din'in korunması),

b. Hırsızlık yapmamak. (mal'ın korunması),

c. Zinâ etmemek. (neslin korunması),

d. Çocuklarını öldürmemek. (hayatın korunması),

e. İftira etmemektir. (ırzın korunması)

Bu âyetin zahirinin de açıkça delalet ettiği üzere Mekke döneminde İslâm'ın genel ilkeleri belirlenmiş, Medine döneminde ise bu ilkeler tafsilatlı olarak işlenmiş ve hükme bağlanmıştır.(8)

b) İbn Âşûr'un da belirttiği gibi(9), İslâm hukukunun temel hedefleri, bu dinin en önemli niteliği sayılan 'fıtrat'a dayanır. Allah Teâlâ, insanın doğal yapısından bahsettiği 'fıtrat' âyetinde şöyle buyuruyor:

"(Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dîne, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur..."(9)

İbn Âşûr ve diğer bilginlerin 'fıtrat' değerlendirmelerinden de anlaşılan şudur ki, İslâm hukukunda 'zarûriyyât' dediğimiz beş temel ilkenin bütünüyle 'insan doğasına' uygun olduğudur. Bu yüzden zarûriyyât'a, 'tabîiyyât' yani, insan doğasına ve yapısına uygun değerler de denilmiştir.(10) Bütün bu izahlardan çıkan neticeye göre zarûriyyât'ı, 'insanın doğasına ve yapısına uygun zorunlu temel ihtiyaçlar ve maslahatlar' diye tanımlamak mümkündür.

2-Sünnet'te Zarûriyyât

Âyet-i kerimelerde, beş zarûrî ilkeye yapılan atıfları gördükten sonra şimdi de Peygamberimiz'in hadislerinde konu nasıl ele alınmıştır? Bunlardan bahsedeceğiz. Kur'an-ı Kerim'de zarûriyyât'ın nasıl toplu halde anıldığı ayetleri zikrettiysek, sünnet konusunda da aynı yolu izleyeceğiz. Yani beş zarûrî ilkeden tek tek ya da bir kaçı bir arada anılan hadislerden kendi bölümlerinde genişçe bahsedeceğimizden burada bu beş hususun -varsa- hep birlikte yer aldığı hadislere yer vereceğiz.

Nasıl ki medenî ayetler, mekkî âyetlerin küllî esasları detaylandırarak ve pekiştirerek hükümler getiriyorsa, sünnet de Kur'an-ı Kerim'in getirdiği genel ilke ve prensipleri ayrıntılı olarak beyân etmektedir. Beş zarûrî ilke mekkî âyetlerde, farklı yerlerde ve bağlamlarda yer alırken, medenî âyetlerde ise, mekkî âyetlerde temeli atılan bu esaslar, teferruatlıca ele alınmaktadır. Bu konuda Şâtıbî, "Nasıl ki beş zarûrî esas kitapta genel ilkeler halinde yer almışsa, Sünnet'te de detaylarıyla açıklanmıştır" der(11). Daha sonra bu konudaki örneklerini sıralar.

Sünnet'te beş zaruri esasın korunmasını ifade eden birçok hadis bulunmaktadır. Ancak çoğunlukla bu ilkelerin hepsi bir arada anılmazlar, bir ya da birkaçı hadislerde geçmektedir. Bu ilkelerin hepsinin bir arada zikredildiği hadisleri, incelediğimizde Kur'ân'da olduğu gibi hadislerde de beyat konusunda verilen "sözleşme ilkeleri" göze çarpmaktadır. Ayrıca, ünlü evrensel prensiplerin bildirildiği Veda Hutbesi'nde de bu unsurların hemen hemen tamamı yer almaktadır. Buhârî(12), Müslim(13), Tirmizi(14), Nesâî (15) ve Ahmed b. Hanbel(16)'in, Ubâde b. Sâmit (r.a)den rivâyet ettikleri hadise göre o şöyle demiştir:

"Bir gün Rasûlullah , etrafında ashabı olduğu halde otururken (Kadınlara:)

"Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacağınıza, hırsızlık etmeyeceğinize, zinâ etmeyeceğinize, çocuklarınızı öldürmeyeceğinize, elleriniz ve ayaklarınız arasında bir iftira uydurup getirmeyeceğinize, iyi işlerde bana isyan etmeyeceğinize" dair beya't ediniz!" demiştir.

İmâm Mâlik ise el-Muvatta'da(17) yukarıdaki hadisin bir benzerini rivâyet eder. "Ümeyme binti Rukayka şöyle demiştir:

"Rasûlullah'ın  yanına gittiğimde etrafında kadınlar vardı ve İslâm üzerine kendisine bey'at ettiler ve şöyle dediler: Yâ Rasûlallah! Sana, Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmamak, hırsızlık etmemek üzere bey'at ediyoruz."

Bu ve benzeri rivâyetlere baktığımızda, Rasûlullah en temel prensipler olan zarûrî ilkelerin de arasında bulunduğu hususlara bağlılık konusunda, kadınlardan ve erkeklerden söz almaktaydı. Bey'at âyetindeki atıf yapılan hususlar aynen, Rasûlullah 'ın hadislerinde de yer almaktadır. Bu prensipler, dinin, canın, malın, ırzın, neslin korunmasına öncelik verme şeklinde ortaya çıkmaktadır.

3.Zarûriyyât'ın Tespitinde İstikrâ' (=Tümevarım) Yönteminin Rolü

Şâtıbî, beş unsurun temellendirilmesinde de bu metoda sıkça başvurur. Öyle ki, ona göre istidlâl biçimlerinden kesin bilgiyi sağlayan biricik metot ve yöntem istikrâ (tümevarım)dır.(18) Şâtıbî, beş zarûrî ilkenin nasıl sabit olduğu sorusuna şöyle cevap verir.

"İslâm ümmeti ve diğer milletler, dinin/şeriatın zarûrî beş esasın korunması için konulduğunda birleşmişlerdir. Bunlar: din, nefis, nesil, mal ve akıldır. Bütün ümmete göre bunlar, dinden olduğu zorunlu olarak bilinen şeylerdendir. Hâlbuki bunlar, ne belli bir delil ile sabit olmuşlardır, ne de kendisine dönülebilecek bir asıl bize şahitlik etmektedir. Ancak, bunların şeriate uygunluğu, tek bir konuya sığmayacak kadar çok delillerin toplamından çıktığı bilinmektedir..." (19)Şâtıbî, zarûriyyât'ın sabit oluşunu, birçok delilin ortak bir manaya ve konuya işaret ettiğini bunun ise kesin bilgi ifade eden bir tür 'manevî tevâtür' olduğunu böyle bir metotla elde edilen bilginin ise esas alınacak kesin bir bilgiyi ifade ettiğini söylemektedir.(20)

C. Zarûriyyât'ı Oluşturan Unsurların Mahiyeti hakkında

İslâm hukukçularının genel uzlaşısına göre zarûriyyât, -hepsinin korunması zorunlu ve gerekli- beş tümel ve genel unsurdan meydana gelmektedir. Usûlcüler arasında 'ed-darûrâtu'l-hamse=Beş zorunlu ilke'(21), 'el-Usûl el-hamse=Beş tümel ilke'(22)şeklinde ifade edilen korunması öncelikli amaçlar şunlardır.

1. Dinin korunması

2. Hayatın korunması

3. Aklın korunması

4. Neslin korunması

5. Malın korunmasıdır.

Örneğin Gazzâlî, 'el-Mustasfâ' adlı usûl eserinde(23), 'şeriatın maksadının: İnsanın, dinini, hayatını, aklını, neslini ve malını korumak' olduğunu belirterek, maslahat ve mefsedeti de bu beş temel değeri göz önünde tutarak şöyle tarif der:

"Beş temel ilkenin korunmasını içeren her şey maslahat: Bu beş temel unsuru ortadan kaldıran her şey de mesfedet olup, bu mefsedetin giderilmesi de maslahattır." (24)

Râzî, Âmidî, İbnü'l Hâcib, Izz b. Abdisselâm ve Karâfî gibi usul bilginleri de -Gazzâlî gibi- zarûriyyât'ı, beş temel unsurla sınırlı tutarlar. Âmidî, zarûri nitelikli temel değerlerin niçin beş ilkeyle sınırlı olduğu sorusuna: "Zarûriyyât'ın beş temel unsurla sınırlı olması, 'vakıaya (realiteye)' ve 'beş unsurun dışında zorunlu bir maksadın bulunmadığı şeklindeki tümevarım bilgisine dayanır." diyerek yanıt verir.(25)

Çağdaş Müslüman düşünürlerden Fazlurrahman'a göre, İslâm hukukçularının nassların tümünden çıkarım yoluyla elde ettikleri beş tümel değer, aynı zaman da İslâm'ın 'insan hakları teorisi'nin zemini oluşturan hak ve hürriyetleri de ifade eden son derece yerinde bir belirlemedir. Ona göre bu tümel değerler, İslâm geleneğinde bireyden daha ziyade 'devletin sorumlulukları' olarak adlandırılmışsa da, meseleye tersinden bakıldığında bunlar, insanın temel hak ve hürriyetlerini ifade ederler.(26)

Bu değerler çerisinde en kuşatıcı olanı, insanlık haysiyet ve onurunu korumak demek olan ırz'ın korunmasıdır. Ona göre bu değer, daha önceden de ahlâkî bir erdem olarak bilinmesine rağmen Kur'ân bunu alarak dînî bir içerik kazandırmıştır. Dolayısıyla hayata, mala, dine ve akla karşı tehdit ve tehlike, yani diğer dört temel hakkın ihlali, aslında 'insan onuru ve varlığı'na yönelik bir ihlaldir!(27)

Dipnotlar

1-Bu yazı, sözü edilen alana dair yaptığımız doktora çalışmamızdan özetlenmiştir. (Ali Pekcan, Konya 1999)

2-Cüveynî, Ebû'l-Meâlî Abdûlmelik b. Abdillâh, el-Bûrhân fî Usûli'l-fıkh, (thk. Abdülazîm Mahmûd ed-Dîb), Katar 1992, III. Baskı, II/602.

3-İbn Âşûr, Muhammed et-Tâhir, Makâsıdü'ş -Şerîati'l-İslâmiyye, Tunus 1978, s. 79.

4-Kur'ân'ın önem atfettiği temel ve ikincil düzeydeki değerlerin genel bir özeti için bkz. Hasan Güleç, İslâm Hukukunun Kur'ân'daki Genel Prensipleri, İzmir 1996; Mustafa Yıldız, Kur'ân ve İnsan Hakları, Gaziantep 1997; Ali Kaytancı, Kur'ân'daki Hukûkî Hükümler, Niğde 1995.

5-İbn Âşûr, a.g.e., s.80 (İbn Âşûr, bunların kimler olduğunu belirtmez.).

6-el-Mümtahine, 60/12.

7-Şâtıbî, a.g.e., c.III. s.304. vd, Kattân, Mennâ', 'Târihü't-Teşrîi'l-İslâmî', Beyrut 1993, XI. Baskı, s. 61-63; Hudarî, Tarîhu't-Teşrîi'l-İslâmî, s.12-13; Hallâf, Abdülvehhâb, Hulâsatü Târihit-Teşrîi'l-İslâmî, Kahire 1956, VII. Baskı, s. 283 [Aynı müellifin İlmü Usûli'l-Fıkh adlı eseriyle birlikte.].

8-İbn Âşûr, a.g.e., s. 56.

9-Er-Rûm, 30/30.

10-Uludağ, Süleyman, İslâm'da Emir ve Yasakların Hikmeti, Ankara 1989, s.42.

11-Şâtıbî, el-Muvâfakât, IV/20.

12-Buhârî, el-Câmiu's-Sahîh, İlim, 49, İstanbul 1992, VIII/124.

13-Mûslim,, es-Sahîh, Hudûd, hd. 41, İstanbul 1992, II/1333.

14-Tirmizî, Hudûd, 12, es-Sünen, İstanbul 1992, IV/44.

15-Nesâî, es-Sünen, [Bey'at, 9], İstanbul 1992, VII/140.

16-İbn Hanbel, el-Müsned, İstanbul 1992, V/314.

17-Mâlik b. Enes, el-Muvatta, Bey'at, hd. 2, İstanbul 1992, II/982.

18- Şâtıbî, el-Muvâfakât, I/19; Raysûnî, a.g.e.,  s.284.

19-Şâtıbî, a.g.e., I/26.

20-Şâtıbî, a.g.e., 1/26.

21-Mes. Bkz. Gazzâlî, el-Mustasfâ, I/287; İbn Âşûr, a.g.e., s.79.

22-Mes. Bkz. Âlim, a.g.e., s.163.

23-Gazzâlî, a.g.e., I/287.

24-Gazzâlî, a.g.e., 1/287.

25-Âmidî, a.g.e., II/240.

26-Fazlurrahman, Ana konularıyla Kur'ân, [ç. Alparslan Açıkgenç ], Ankara Okulu y. Ankara 1998, s.89 vd.; A. müellif, İslâm Geleneğinde Sağlık ve Tıp, [ç. A.Bülent Baloğlu-Adil Çiftçi ], Ankara 1997, s.147 vd.; Çifçi, Adil, Fazlurrahman ile İslâm'ı Yeniden Düşünmek, Ankara 2000, s.241 vd.; Ayrıca bkz. Fazlurrahman, Tarih Boyunca İslâmî Metodoloji Sorunu, [ç. Salih Akdemir], Ankara 1995, s.155 vd.

27-Fazlurrahman, İslâm Geleneğinde Sağlık ve Tıp, s.147; Çiftçi, a.g.e., s.242 vd.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.

Kevser:2

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Sahabilerim yıldızlar gibidir. Hangisine uysanız doğru yolu bulursunuz."

Rezin

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI