Ä°SLAM HUKUKUNDA ZARURÄ°YAT-5
III. DEĞER: AKLIN KORUNMASI Tanım Akıl lügatte:
III. DEÄžER:
AKLIN KORUNMASI
Tanım
Akıl lügatte: bir şeyden alıkoyma, yasak olma, kavrama, diyet, sığınak, kale, işi sağlam yapma, bilgili olmak gibi anlamları ifade eder(1). Istılahta ise, filozoflar, kelamcılar ve sûfîler aklı çeşitli açılardan ele alarak tarif etmişlerdir(2). İmam Şâfiî, 'akıl, ayırt etme aracıdır.'(3) derken, Ebü'l-Abbâs el-Kâlânisî ise, aklın, 'ayırt etme gücü'(4) olduğunu söyler. İbn Manzûr ise, 'akıl, insanı diğer canlılardan ayıran ayırt etme gücü'(5) olduğunu belirtir.
Yapılan tariflerden de anlaşılacağı gibi akıl, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden eğriyi doğrudan ayırt edici bir güç ve araçtır ki, onunla insan diğer canlılardan ayrılmaktadır. Akıl sadece insana özgü bir özellik olup, insanı insan yapan en önemli unsurdur.
Aklın Değeri ve Önemi
İslâmiyet, insan'a ruhu olan bir varlık olması sebebiyle değişik nazarla bakmıştır. Onu diğer varlıklardan ayıran ve üstün kılan Allah'ın kendi emrinden ona üflediği 'ruh'a sahip olmasıdır(6). Yani insan ruhu, ilâhî ve ulvî bir mahiyete sahiptir. Bu özelliğiyle o, diğer canlıların sahip olduğu özelliklerden ayrılmaktadır. Sadece insana has olan bu ruha 'nefs' , 'kalb' ve 'akıl' ismi de verilmiştir. İnsanı sorumlu kılan akıldır, hak ve vazifelere sahip olmasını temin eden de odur(7).
İmâm Gazzâlî, aklın 'din ve dünya işlerinin temel öğesi' olduğunu belirtir(8) ve aklın üç fonksiyonundan bahseder(9).
1.[âletü'l-fehm]: Kavrama, anlama aracı,
2.[hâmilu'l-emâne]: Emâneti yüklenici,
3.[mahallü'l-hıtâb ve't-teklîf]: Hitap ve yükümlülüğün mahalli olmak,
Gazzâlî'nin bu tanımlamasıyla aklın, İslâm'daki işlevinin nedenli büyük ve önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. İslâm'daki bütün sorumluluk ve yükümlülüklerin muhatabı "akıllı insan"dır. "Aklı olmayanın dini yoktur" sözü de buna işaret eder.
Kur'ân-ı Kerim, aklı pasif konumdan aktif konuma geçirmeyi sıklıkla emreder. Aklını kullanmayan kimseleri şiddetle yerip, kınar. Akıl sahiplerinden, bir yerde (uli'n-nuhâ) (10)on altı yerde (ulu'l-elbâb) (11)diye bahseder. İşte ayetlerden bazıları:
"Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere ayetleri açıkladık"(12)
"(Sana karşı çıkanlar) hiç yeryüzünde dolaşmazlar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu"(13)
Diğer yandan Kur'ân aklını kullanmayanları kınayarak onları, hayvanlardan daha aşağı yaratıklara benzetmiştir. Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen, sağır ve dilsizlerdir"(14)
"Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yol bakımından daha da sapıktırlar."(15)
Ayrıca Allah Teâlâ aklı çalıştırmamayı, ahiret azabının sebeplerinden saymıştır.
"(Onlar ahirette) "Keşke dinleyip, akıl etseydik, cehennem ehlinden olmazdık" derler."(16)
AKLIN KORUNMASINI SAÄžLAYAN DÄ°NAMÄ°KLER
İmâm Şâtıbî, 'yemek, içmek, giyinmek, barınmak v.b. konularla ilgili beşerî (biyolojik) davranışların varlık kazandırma açısından nefsin ve aklın korunmasına yönelik şeyler, olduğunu'(17) söylemektedir. Aklın ve hayatın biyolojik yönden korunması, ona 'varlık kazandırma' açısından korumayı ifade etmektedir. Ancak burada korumayı sağlayan miktar, sadece 'zaruret' derecesindeki ölçüyü içine almaktadır.(18)
Ayrıca, İslâm, bilgi edinmeyi Müslüman erkek ve kadınlara farz kılmıştır. Peygamberimiz : "İlim (öğrenmek) bütün Müslümanlara farzdır"(19) diye buyurmuştur. İlim öğrenmeyi farz kılan İslâmiyet, ilimde derinleşmeyi de öğütlemiş, ilimde derinlik sahibi âlimleri övmüştür.
Öte yandan İslâm, herkesin aklını kullanarak, gerçeği ve doğruyu bulmasını ister ve taklidi reddeder. Kesin nass'ların dışında, gerekli ehliyete sahip olan kimseleri "içtihat" yapmaya teşvik eder. İçtihadında yanılan kimsenin bile ecir alacağını beyan eder. Peygamberimiz bu hususta şöyle buyurur. "Bir hâkim hükmettiği zaman içtihat eder isabet ederse, ona iki ecir vardır. (fakat) içtihat eder, içtihadında hata ederse ona bir ecir vardır."(20)
Vehbe Zühaylî 'bilgi ve kültür'ü, aklın pozitif yönden korunmasının araçları sayar(21).Ebû Zehra ise, aklı korumanın üç amaca yönelik olduğunu söyler. Birinci olarak zikrettiği hedef, aklın korunmasına 'vücut verme' açısından ele alınabilir. O şöyle der:
'Aklın korunmasından güdülen birinci amaç, insanın toplum içinde sağlam bir üye olmasını, etrafa iyilik edip, faydalı olan bir kişi olmasını sağlamaktır. Çünkü toplum içinde yaşayan her insanın sahip olduğu akıl, sadece o kişinin özel hakkı değildir. Tam tersine o kimse faziletli toplum sarayını oluşturan bir kerpiç olması dolayısıyla o bina duvarındaki bir boşluğu doldurmayı üslenmiş demektir. O halde toplumun kendi selâmetini göz önünde bulundurması en doğal hakkıdır.'(22)
Bütün bu söylenenleri değerlendirdiğimizde iki önemli sonuç çıkmaktadır.
1.Aklın 'kendisine varlık kazandırma' açısından korunması, onun fizikî ve biyolojik olarak kendisi için gerekli unsurların (yeme, içme v.b) sağlanmasıyla olur ki bu açıdan 'aklın korunması' ruh-beden bütünlüğüne sahip olarak hayatın korunması kapsamına girmektedir.
2.Aklın korunmasından asıl maksat, biyolojik olarak korunmasından daha çok esas fonksiyonu olan 'düşünme' yönünden korunup, geliştirilmesidir. 'Düşünme' yeteneğini kaybetmiş bir akıl, aslî işlevini yitirdiğinden, şer'î (-hukûkî) yükümlülüklerle sorumlu değildir. Dini teklif ve emirlerin muhatabı 'akıl'dır.
KENDİNE YÖNELİK ZARARLAR GİDERİLEREK AKLIN KORUNMASI
Aklın korunmasının ikinci yönü ve şekli, ona yönelecek, onu kısmen ya da tamamen işlemez ve kullanılamaz hale getirecek unsurların ortadan kaldırılması biçiminde olmaktadır. Aklın korunmasına yönelik zararların önlenmesi için çeşitli tedbirler alınmıştır.
Alkollü İçkilerin Ve Uyuşturucu Kullanımının Yasaklanması
Usulcülerden 'makâsıd' konusuna temas edenlerin tamamına yakını 'içki yasağı'nı aklın korunmasının en önemli aracı saymışlardır(23). Alkollü içecekler, insanı sarhoş ederek, normal bir şekilde düşünmeyi engeller, hukuki tasarruflarını olumsuz yönde etkiler. Akıl ise, insana Allah'ın en büyük ihsanı ve lûtfudur. İnsan onunla insandır. Sorumlulukların ve dinî/hukuki işlerle yükümlü tutulmanın kaynağı akıldır(24). Aklî fonksiyonları kısmen ya da tamamen kaybeden kimseler, dinî/hukuki yönden yükümlü değildirler(25).
Kur'an-ı Kerim, tedricen de olsa sonuçta içki içmeyi kesin bir biçimde yasaklamıştır. Bu yasağı ifade eden ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur.
"Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir, bunlardan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak: sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister."(26)
Peygamberimiz  birçok hadis-i şerifte, içki yasağından bahsetmiştir. Bu hadislerden ikisi şöyledir. "Her sarhoş edici, şarap (içki)dir. Ve her içki haramdır."(27) Diğer bir hadiste ise "Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır." (28)
İslâm içki kullanmayı yasakladığı gibi, uyuşturucu kullanmayı da yasaklamıştır. Bu yüzden morfin, afyon, kokain, eroin, esrar v.b. uyuşturucular, kesinlikle haramdırlar. Uyuşturucu kullanmak, sadece aklı ve düşünceyi işlemez hale getirmekle kalmaz, insanın sinir sistemini, akli dengesini ve beden sağlığını da bozar. Kendisinde doğuştan var olan tabii hasletleri ve güzellikleri yok eder.(29) Uyuşturucu bağımlılığı başka kötülüklere de yol açar. Aklî dengesi bozulan ve iradelerine sahip olamayan esrarkeşler çalışamaz, para kazanamaz, ellerindeki mal ve mülke sahip çıkamaz, her şeylerini elden çıkarırlar. Neticede hırsızlık yapmaya hatta türlü ahlaksızlıkla ihtiyaç duydukları parayı ellerine geçirmeye çalışırlar. Bahsedilen sebeple İslâm, tıbbî maksatla ve hekim denetiminde alınan morfin ve narkoz hariç bütün uyuşturucu maddelerini, azıyla çoğuyla, haram kılmıştır.(30)
İçki İçenlere "Celde" (=Sopa) Cezası Verilmesi
İslâm hukuku içki kullanan kimselere celde (=sopa) cezası öngörmüştür. Haberlerde sabit olduğuna göre, Rasûlullâh  içki içme hakkında ceza tayin etmiştir. Bu konuda Rasûlullah : "İçki içene celde vurunuz."(31) buyurmuştur.
Bir başka rivayete göre Rasûlullah 'e içki içmiş bir adam getirilmiş, Rasûlullah  ona iki hurma çubuğuyla kırka yakın sopa vurmuş(32), Hz. Ebûbekir  de aynı cezayı uygulamıştır. Daha sonra Hz. Ömer'e  böyle bir adam getirilince, o içki içme cezası hakkında âlimlerle istişarede bulunmuş, Abdurrahman İbn Avf'ın , "hadlerin en azı seksendir" demesi üzerine, Hz. Ömer  de seksen sopa vurmuştur(33).
Hz. Ali  ise, içki cezası hakkında şöyle demiştir: "Bir kimse sarhoş olursa, iftira eder. İftira edenin cezası da seksen sopa olmalıdır."(34)
Müçtehit İmamlar celde'nin sayısında ihtilaf etmişlerdir. Cumhûr-ı fukahaya göre, içkinin cezası seksen sopadır. İmam Şâfiî, Ebû Sevr ve Davud ez-Zâhirî'ye göre ise kırk sopadır(35).
Dipnotlar
1-Cevherî, a.g.e., V/1769; İbn Manzûr, a.g.e., XI/458 vd.; İbn Düreyd, a.g.e., Haydarâbâd (Deken). H.1345, c.III, s.128.
2-Tehânevî, a.g.e., II/1029, vd., Fatıma İsmâil, el-Kur'ânû ve'n-Nazaru'l-Aklî, ABD (Virjinya) 1993, I. Baskı, s.50-59.
3-Kurtubî, Ebû Abdillah, (v.671/1273); el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur'ân, Beyrut, 1993, c.I, s.252.
4-Kurtubî, a.g.e., s.252.
5-İbn Manzûr, a.g.e., c.IV, s.458.
6-es-Secde, 32/9; Sâd, 38/72.
7-UludaÄŸ, a.g.e., s.139.
8-Ğazzâlî, Şifâü'l-Ğalîl, s.164.
9-Ğazzâlî, a.g.e., s.160; el-Mustasfâ, c.I, s.267.
10-Tâhâ, 20/54.
11-el-Bakara, 2/179, 197, 269; Âl-i İmrân, 3/7, 190; el-Mâide, 5/100; Yûsuf, 12/111; er-Râd, 13/19; İbrahim, 14/52; Sâd, 38/29, 43; ez-Zümer, 39/9, 18, 21; el-Ğafir, 40/54; et-Talâk, 65/10.
12-el-Bakara, 2/118.
13-el-Hacc, 22/46.
14-el-Enfâl, 8/22.
15-el-Furkân, 25/44.
16-el-Mülk, 67/10.
17-Şâtıbî, a.g.e., c.II, s.8.
18-Şâtıbî, a.g.e., c.II, s.8, (Abdullah Dıraz'ın açıklaması, Dipnot 1).
19-Dârimî, a.g.e., Mukaddime, 17.
20-Buhârî, a.g.e., el-İ'tisâm bi's-Sünne, 21 (c.8, s.157).
21-Zühaylî, a.g.e., c.II, s.1021; el-Vecîz fî Usûli'l-Fıkh, Dımeşk 1995/1425, II. Baskı, 220.
22-Ebû Zehra, el-Ukûbe, s.35; Târihu'l-Mezâhibi'l-İslâmiyye, s.308.
23-Mes. Bkz. Ğazzâlî, el-Mustasfâ, c.I, s.289; İzz Abdisselâm, Kavâidü'l-Ahkâm, c.I, s.163-164.
24-İzz Abdisselâm, a.g.e., c.I, s.164.
25-Zeydân, el-Medhal, s.265-266.
26-el-Maide, 5/90.
27-Müslim, a.g.e., Eşribe, 73; Ebû Davud, a.g.e., Eşribe, 5.
28-Ebû Davud, a.g.e., Eşribe, 5; Tirmizî, a.g.e., Eşribe, 3; Nesâî, a.g.e., Eşribe, 25; Dârimî, a.g.e., Eşribe, 8.
29-UludaÄŸ, a.g.e., s.145.
30-UludaÄŸ, a.g.e., s.146.
31-Ebû Davûd, Hudûd, 32; Tirmizî, Eşribe, 42; Nesâî, Hudûd, 17-18; Darimî, Eşribe, 10.
32-Müslim, Hudûd, 8. (Hd. No;1706).
33-Müslim, Hudûd, 8, (Hd. No; 1706).
34-Ebû Davûd, Hudûd, 36. (Hd. No; 4489); İbn Münzir, el-İşrâf, c.III, s.58; Şâ'rânî, Abdülvehhâb (v.973/1565), Keşfü'l-Ğumme an Cemîi'l-Umme, Beyrut ts., c.II, s.186.
35-İbn Rüşd, Bidayetü'l-Müçtehit, c.II, s.371.
Â
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun.
Bakara, 185
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
Her insan hata yapar. Hata edenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir."
Tirmizi
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...