İMAM EBU HANİFE-HAYATI VE ŞAHSİYETİ-3
E. FIKIHTA İZLEDİĞİ YÖNTEM Ebû Hanîfe’nin fıkhî muhtevalı çalışma ve içtihatlarında izlediği yol ve yöntem hakkında özetle şunları söylemek mümkündür
E. FIKIHTA İZLEDİĞİ YÖNTEM
Ebû Hanîfe'nin fıkhî muhtevalı çalışma ve içtihatlarında izlediği yol ve yöntem hakkında özetle şunları söylemek mümkündür.(44)
1-İmâm Ebu Hanîfe, herhangi hukuki bir problemle karşılaştığında ya da kendisine arz edildiğinde, önce meselenin hükmünü Kur'ân-ı Kerîm'de arar, orada herhangi bir cevap bulamazsa, -kendisinin belirlediği sıhhat şartlarına uyan- hadislere başvururdu. Rivayet edilen hadislerde, meşhur olma (kullanımda yaygın kabul) şartını ileri sürmekteydi. Bunun nedeni, içinde yaşadığı Irak (Kûfe-Bağdat-Basra) bölgesi, sosyal ve kültürel şartlar bakımından diğer İslâm beldelerine göre daha karmaşık ve çeşitlilik arz ediyordu. Dolayısıyla önceleri bu bölgede bulunmayıp, daha sonradan buraya ulaşan rivayetlere karşı çok temkinli ve ihtiyatlı davranıyordu. Bu ihtiyat ve duyarlılık onun haber-i vâhid'ler konusunda sıkı şartlar ileri sürmesine neden olmuş, yaygınlık kazanmamış (garîb-şâzz) haberlere itibar etmemiştir.(45)
2-Hadis konusunda, -sanılanın ya da iddia edilenin aksine- olumlu bir çizgi takip etmiş, ilke olarak, Kur'an'dan sonra teşri'de ikinci hukuk kaynağının Sünnet/hadis olduğunu kabul etmiştir.
3-Verilen rivayetlerde de görüldüğü üzere, onun 'nass'ları-özelde ise hadisleri- bir tarafa bırakarak, salt kendi arzu ve isteklerine dayanarak kıyas, istihsân, hat, örf v.b nass dışı yöntemlere başvurduğu' şeklinde -bilhassa kendilerini Ehl-i hadis ismini veren- kimi çevreler tarafından oluşturulduğunu sandığımız bir İmam Ebû Hanîfe varlığı göze çarpmaktadır. Bu durum, bazı diyalogların muhtevasına da yansımaktadır. Ancak başta arkadaşları ve üç büyük mezhebin imamlarından aktarılanlardan da anlaşılacağı üzere; O, İslâm'ın temel ilke ve amaçlarını kavramış, eşsiz bir hukukçudur. Bu tespiti, karşıtı olduğu bilinen diğer uzman âlim ve fakihlerin itiraflarında da bulmak mümkündür.
4-İmam Ebû Hanîfe, hadislerde aradığı çözümü bulamazsa, Sahabe'nin konu ile ilgili görüşlerini dikkate almaktaydı. Sahabe bir konuda ittifak (icma) etmişlerse bunu bağlayıcı sayıyor, eğer ittifak söz konusu değilse, bunu fıkhî bir zenginlik kabul ediyordu.
5-Tâbiîn'den herhangi bir görüş rivayet edilirse, bu durumda, kendisinin de- çekinmeden belirttiği üzere- onlar gibi ictihat edeceğini söylemekteydi.
6-Ayrıca O, kendi yöresinde bulunan hukuk bilginlerinin görüş ve uygulamalarına da büyük önem vermekteydi (yöresel icma ya da sahih örf).
7-İmam, yaygın bir istinbat metodu olarak kullanılmasına rağmen kıyası, çoğu zaman terk etmektedir. Bunun nedeni ise, artık kıyas'ın monoton ve verimsiz hale gelmesi, artık kendisinden amaçlanan yararı sağlamamasıdır. Yapılan kıyas; maslahata, örfe, zaruret ilkesine aykırı oluyorsa bu durumda istihsân metodunu devreye sokuyor. Böylece kıyasın daralttığı dar içtihat alanını genişletiyor, hukukun esnek bir yapıya kavuşmasını sağlıyordu.
ONUN FIKHÎ DÜŞÜNCESİNİN TEMEL PARAMETRELERİ
Biz bu bölümde, İmam Ebu Hanîfe'nin fıkhî düşüncesinin dayandığı temeller ile onun hukuk mantığını oluşturan asli zemin hakkında değerlendirmelerde bulunacak, bunları maddeler halinde sıralayacağız.
1-Vera ve Takvasının Hadis-Fıkıh Anlayışına Yansıması:
Onun fıkhi hüküm çıkarma yöntemini Yahya b. Düreys şöyle açıklar:
"Süfyân es-Sevrî'nin yanında iken ilim ve ibadetiyle tanınan bir şahıs onun yanına gelerek: "Ey Ebû Abdillâh! İmam Ebû Hanîfe'ye niçin bu kadar düşmanlık besliyorsunuz?" deyince: "Ne olmuş ona?" dedi. O adam da: "Onu, özü itibariyle insaf ve hüccet içeren şu sözleri ifade ederken işittim:
"Ben, bir meselenin hükmünü Kur'ân'da bulursam hemen alırım. Şayet onda bir hüküm bulamazsam, Rasûlullah (s.a.s.)'ın Sünnetini -sika râvilerin yine kendileri gibi sika kimselerden yaptıkları yaygın sahih eserleri/haberleri- alırım. Eğer hükmü, ne Kur'an'da ne de Sünnet de bulamazsam; ashabın görüşlerinden dilediğimi alırım, dilediğimi bırakırım. Fakat onların görüşlerini bırakıp başkalarının görüşlerine itibar etmem. Nihayet iş; İbrahim en-Nehaî, Şa'bî, İbn Sîrîn, Hasan Basrî, Atâ b. Ebî Rabâh, Sa'îd b. el-Müseyyeb gibi kimselere gelince, onlar içtihat eden bir topluluktu. Ben de onların içtihat ettikleri gibi içtihat ederim!"(46)
İmam Ebû Hanîfe yaşadığı dönemde sünnet ve hadise gereken önem vermediği hatta sünnet düşmanı(47) olduğu suçlamasıyla karşı karşıya gelmişti. İmam Ebû Hanîfe, Hz. Peygamberin dindeki yeri ve konumu hakkında şöyle demektedir:
''Eğer bir kimse: "Peygamber (s.a.s.)'in her söylediğine inanıyorum, ancak Nebi (s.a.s.), haksız yere konuşmaz ve Kurân'a muhalefet etmez." derse: Bu, onun peygamberi tasdik ettiğini ve Peygamberi Kur'an'a muhalefetten tenzih ettiğini gösterir. Şayet Peygamber (s.a.s.) Kurân'a muhalefet etse ve Yüce Allah'a karşı haktan başka bir şey söyleseydi, Yüce Allah: "Eğer Muhammed, bize karşı o (Kur'ân)'a bazı sözler katmış olsaydı, biz onu kuvvetle yakalardık, sonra da onun şah damarını koparırdık, hiç biriniz de onu koruyamazdınız!" (Hâkka, 44-47) kavline uygun olarak, onu kuvvetle yakalar ve şah damarını koparırdı.
Allah'ın Rasûlü, Yüce Allah'ın Kitabına muhalefet etmez. Yüce Allah'ın Kitabına muhalefet eden de Yüce Allah'ın Rasûlü olamaz! Dolayısıyla Nebi (s.a.s.)'den Kur'ân'a aykırı olarak hadis rivayet eden kimseyi reddetmek, Hz. Peygamberi ret ve yalanlamak anlamına gelmez. Bu, ancak Peygamber (s.a.s.)'den batıl rivayette bulunan kimseyi ret etmektir. İtham bu kimseyedir, Peygambere değil! Bu nedenle Hz. Peygamberin söylediği her şey, işitelim- işitmeyelim başımızın gözümüzün üstündedir. Buna iman eder ve Yüce Allah'ın Rasûlünün söylediğine olduğu gibi şahadet ederiz.
Ve yine şahadet ederiz ki, O; Yüce Allah'ın nehyettiği bir şeyi emretmez. Allah'ın bağladığı bir şeyi koparmaz. Yüce Allah'ın tavsif ettiği bir şeyi ona aykırı bir şekilde tavsif etmez. Şahadet ederiz ki O, bütün işlerde Yüce Allah'a muvafıktır. Bid'at olabilecek hiçbir şey yapmamıştır, Yüce Allah'ın söylediği sözlere hiçbir ekleme yapmamış, zorlayıcılardan olmamıştır. İşte bu yüzden Yüce Allah: "Kim Peygambere itaat ederse, Yüce Allah'a itaat etmiş olur!" (Nisâ, 80) buyurmuştur." (48)
İmam Ebû Hanîfe, Osman el-Bettî (v.143/760)'ye yazdığı ünlü risalesinde Sünnet'in gerekliliği hakkında şunları söylemiştir: "Bil ki sizin bildiğiniz ve insanlara öğrettiğiniz şeylerin en faziletlisi (Rasulullah'ın) Sünnetidir. Sana düşen, Sünneti öğrenmeleri gereken ehil kimseleri bulup tespit etmendir…"(49) Bir başka defasında şöyle demiştir:
"Benim sadece reye dayalı fetva verdiğimi iddia ediyorlar. Hâlbuki ben sadece hadis/eserle fetva veririm!"(50)
Zamanının hadis otoritesi A'meş, onun fıkıh ilmindeki maharetini teslim eder, sünnet konusundaki tutumunu takdir ederdi. Bir defasında Ebu Hanife'nin, kendi rivayetine dayanarak fetva vermesine şaşırır ve şu itirafta bulunur:
]ةلدايصلا ننح و ءابطلاا متنا ءاهقفلا رشعم اي[ "Ey fakihler topluluğu siz doktorsunuz biz ise eczacıyız!"(51)
2-Onun verâ' ve takvası hadis rivayetinde de titiz ve hassas davranmasına yol açmıştı.
Muhammed Murtaza ez-Zebidi (v.1205/1791) bu hususta şoyle der:
"Müçtehit İmamlar içerisinde hadis rivayeti konusunda en titiz ve ihtiyatlı olan zat Ebu Hanife'dir. Hadisleri alırken ve değerlendirirken ileri sürdüğü ağır şartlar onun vera'sından kaynaklanmaktadır."(52)
İbn Hacer el-Askalani (v.852/1447), İmam Ebu Hanife'nin sünnet/hadis konusunda çok titizlik gösterdiğini, onun rivayetin sahih olması için, ilgili hadisi rivayet eden ravinin hadisi tahammül ettiğinden itibaren eda edinceye kadar aynen hıfzında tutması gibi ağır şartlar ileri sürmesinden dolayı rivayetlerinin az olduğunu belirtir.(53)
Şemsuleimme es-Serahsi (v.483/1090) de bu meyanda: "Ebu Hanife, döneminin en iyi hadis bileniydi. Zapt şartlarındaki sıkı ve titiz tutumundan dolayı hadis rivayeti az olmuştur" der.(54) Alauddin el-Kasani (v.587/1191), onun bu yönüyle tam bir hadis sarrafı olduğunu belirtir.(55)
3-İmam Ebû Hanîfe, fıkhî bir konuda fetva verirken son derece dikkatli ve titiz davranır, olayın manevi sorumluluğunu sürekli üzerinde hissederdi.
İmam Malik (v.179/795)'ten yapılan nakle göre, İmam Ebu Hanife, altmış bin fıkhi meseleyi hükme bağlamıştır. Bir başka rivayete göre ise, çözüme kavuşturulan mesele sayısı seksen bine ulaşır.(56) Rivayete göre, kendisine cevaplaması istenen bir soru yöneltildiği zaman uzun uzun düşünür, derin derin nefes alır sonra da: )انذخآؤت َلا مهللا( "Allah'ım bizi muaheze etme!" derdi.(57)
Malik b. Miğvel anlatıyor: "Ebu Hanife'nin ilim meclisine çok katıldım. Bir gün kendisine bir mesele soruldu. Konuyu orada bulunan arkadaşlarına arz etti. Fakat onlar bir cevap veremediler. Ebu Hanife soruyu cevapladı. Ardından uzunca bir sure başını öne eğip, duşundu. Sonra başını yukarı doğru kaldırdı, bu sırada gözleri dolu dolu oldu ve şöyle dedi: ]كهجو هب ديرا انما نيا ملعت كنا مهللا[
"Allah'ım, böyle yapmakla sadece senin rızanı amaçlıyorum!"(58)
İmam Ebu Yusuf konuyla ilgili şöyle bir hikâye nakleder:
"Bir gün İmam Ebu Hanife'nin yanına girdim, üzüntülü idi. Ona soru sormaktan çekindim. Biraz sonra başını kaldırdı ve:
"Ey Ebu Yusuf! Baksana, Yüce Allah içinde bulunduğumuz bu durumdan dolayı bizi sorguya çekecek!" dedi Ben de: "Müçtehide düşen sadece içtihat etmektir" dedim. Bunun üzerine, başını kaldırıp: "Yüce Allah'ım! Ne olur bizi ağır sorguya çekme!" diye dua etti.(59)
İmam bu sözüyle gelişi güzel fetva vermenin sorumsuzluğuna vurgu yapmaktadır.
4-O, Fetva verirken, fıkhî bir konuda içtihat ederken kendi görüşünün kabulü konusunda herkesi serbest bırakır, hür davranırdı.
Hasan b. Ziyad el-Lu'lui (v.204/819)'nin söylediğine göre İmam Ebu Hanife şöyle demiştir: "(60)
Bir defasında da şöyle demiştir: "Bu, bizim görüşümüzdür. Kimseyi bu görüşü almaya zorlamayız. 'Herkes bu görüşü mutlaka kabul etmelidir.' de demeyiz. Kimin yanında bizim görüşümüzden daha güzeli varsa, onu ortaya koysun!"61
5-Ona Göre Fıkıh İlmiyle Uğraşmak Zor ama Onurlu Bir İştir.
İmam Ebu Hanife'ye göre, kimi zaman, 'kendisiyle zor dostluk kurulan kimselerin fıkhın ve fakihlerin kadru kıymetini bilemeyeceğini' söyler ardında da şu beyitleri terennüm ederdi62:
ليقث لكل رفغتلا بر ايف - ةدلب لك في سانلا لاقث انمدع
Her beldenin olgun insanlarından mahrum kaldık.
Ey Rabbim! Kaba-haşinlerin hiçbirini bağışlama!
-devam edecek-
Dipnotlar
44-Daha fazla detay için aynı adlı makalemize bakılabilir. İslami Araştırmalar Dergisi, Ankara 2002, c.15., s.131-142; İmam-ı Azam'ın fıkıh ve hadis yönünden değerlendiren şu çalışmaları da burada anmak yerindedir. Muhammed Hamidullah'ın İmam-ı A'zam ve Eseri adıyla çevrilen eseri (İstanbul 2004) bkz. s.51 vd., s.72-74; Mustafa Uzunpostalcı, Ebu Hanife Hayatı ve İslam Fıkhındaki Yeri, Konya 1986 (Basılmamış doktora tezi); A.mlf., 'Ebu Hanife', DİA, İstanbul 1994; X/131-140; A.mlf., Ebu Hanife ve Nassları Değerlendirmesi, İslami Araştırmalar Dergisi, (Ebu Hanife Özel Sayısı), Ankara 2002, c.15; sy.I (sh.19-50); İsmail Hakkı Unal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Ankara 1994.
45-Geniş bilgi icin bkz. (Kevseri, Muhammed Zahid, Fıkhu Ehli'l-Iraq ve Hadisuhum, (Hanefi Fıkhının Esasları), [c.Abdulkadir Şener -Cemal Sofuoğlu, Ankara 1991] , ek kısım s.88-90)
46-Saymeri, a.g.e., s.24; İbn Abdilberr, el-İntıqa, s.261-265; Mekki, Menakıb, s.80; Zehebi, Menakıb, s.34; Kerderi, Menakıbu Ebi Hanife, s.163 vd.; Mizzi, Tehzibu'l-Kemal, 29/443; Askalani, Tehzibu't-Tehzib, 10/451; Şa'rani, el-Mizanu'l-Kubra, 1/56; Salihi, Muhammed b. Yusuf eş-Şafii, Uqudu'l-Cuman fi Menakıbi'l-İmam el-Azam en-Nu'man (v.942/1535), 1394 Medine-i Munevvere, s.172; Suyuti, Tebyiz, s.109
47-Maalesef şurası bir gercektir ki, hadis ilmiyle meşgul olan kimi alimler arasında, İmam Ebu Hanife'nin hadis/sünnet konusunda zayıf ve gevşek olduğu, hatta onun hadis ve hadisçilerle alay ettiği (!) gibi temelsiz iddialar yaygın olarak dolaşmaktadır. Hâlbuki hadis konusunda özellikle cerh ve ta'dilde görüşlerinin bizzat hadis otoritelerince kabul edildiği, hatta bu ilmin ilk kurucuları arasında yer aldığı bizzat bu işin uzmanlarınca belirtilmektedir. Bu hususta şu çalışmalara bakılmasını özellikle tavsiye ederiz. Takıyyuddin et-Temimi (v.1005/1596), et-Tabakatu's-Seniyye fi Tabakati'l-Hanefiyye, thk. Abdulfettah Muhammed el-Hılv, Riyad 1993, III/59 vd.; Luknevi, Abdulhayy (v.1304/1886), er-Raf'u ve't-Tekmil fi'l-Cerhi ve't-Ta'dil, thk. Abdulfettah Ebu Ğudde, Beyrut 1987; el-Harisi, Muhammed Kasım Abduh Mekanetu'l-İmam Ebi Hanife beyne'l-Muhaddisin, c. Ahmet-Yucel-İbrahim Tufekci, İstanbul 2004, (c.I-II); Muhammed Abdurreşid en-Nu'mani, Mekanetu'l-İmam Ebi Hanife fi'l-Hadis c. Enbiya Yıldırım, İstanbul 2004; Zekeriya Guler, "İmam Ebu Hanife'nin Hadis İlminde Zayıf Olduğu İddiasının Tahlili", KURAV tarafından 16-19 Ekim 2003 de düzenlenen sempozyuma sunulan tebliğ, Bkz. İmam Azam Ebu Hanife Musnedi, ceviri ve tahric: Ali Pekcan, Konya 2005. [Mukaddime bolumu]
48- Ebu Hanife, el-Alim ve'l-Muteallim, s.26; (Benzeri bir rivayet icin bkz. Kerderi, Menakıb, s.159-160; Mekki, Menakıb, s.87, 88)
49-Ebu Hanife, Risale ila Osman el-Betti, s.65.
50- Suyuti, Tebyizu's-Sahife fi Menakıbi'l-İmam Ebi Hanife, s.118.
51- Mekki, Menakıbu Ebi Hanife, s.141;
52- Zebidi, Murtaza, Ukudu Cevahiri'l-Munife, thk. Vehbi Suleyman Ğavci el-Elbani, Beyrut 1985, I/22.
53-İbn Hacer ve diğer hadis hafızlarını goruşleri icin bkz. Nu'mani, Muhammed Abdurreşid, Mekanetu'l-İmam Ebi Hanife fi'l-Hadis, nşr. Abdulfettah Ebu Ğudde, Beyrut 1416, s.126 vd. Benzeri değerlendirmeler icin bkz. İbn Abdilberr, el-İntiqa, s.257; Kuraşi, el-Cevahiru'l-Mudıyye, 1/61; Zehebi, Tarihu'l-İslam, 6/310; Temimi, et-Tabakatu'-Seniyye fi Tabakati'l-Hanefiyye, I/62.
54-Serahsi, Usul, Daru'l-Kutubi'l-'Arabi 1372, s.350,
55-Kasani, Alauddin, Bedaiu's-Sanai' fi Tertibi'ş-Şerai' Mısır 1328, V/188.
56-Bkz. Kerderi, Menakıb, s.161-163.
57-Mekki, Menakıbu Ebi Hanife, s.100
58-Mekki, a.g.e., s.102.
59- Mekki, a.g.e., s.105.
60- Mekki, a.g.e., s.71; Salihi, Uqud, s.174; Kerderi, Menakıbu Ebi Hanife, s.162.
61-İbn Abdilberr, el-İntiqa, s.258
62-Saymeri, Ahbaru Ebi Hanife ve Ashabih, 24.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun.
Bakara, 185
GÜNÜN HADİSİ
"Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeksizin, oruçlunun sevabı gibi sevap alır."
Tirmizî.
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...