SÃœNNETÄ° Ä°NKAR FÄ°TNESÄ°
Oryantalistler, uzun bir süre edebiyat, tarih vb. alanlarda araştırmalar yaptılar. Ancak onların hadislere yönelmesi son dönemlere denk gelmektedir. Bu konuda kayda değer ilk ve son denebilecek çalışma ünlü oryantalist Goldziher'in ger-çekleştirdiği çalışmadır. Goldziher, çalışmasını 1890'da "İslamî Araştırmalar" adı altında Almanca olarak yayımladı. Yazıldığı günden bu yana Goldziher'in kitabı oryantalist çevrede araştırmacıların hidayet kaynağı, daha doğru bir ifadeyle dalâlet kaynağı olmuş ve Kutsal İncil gibi algılanmıştır.
ORYANTALİSTLERİN SÜNNETİN HÜCCET DEĞERİNE DİL UZATMASI VE MODERN DÖNEMDE BUNU İLK YAPANLARIN ORYANTALİSTLER OLUŞU
Şüphesiz hadis kaynakları Sünnetin en güvenilir koruyuÂcularıdır. Nebevi Sünnet, Ä°slamî teÅŸriin ikinci kaynağı olmasının yanı sıra akide, hukuk ve medeniyet gibi bütün Ä°slamî konularda özellikle de bu konuların ilk dönemde arz ettikleri durumun tetÂkikinde baÅŸvurulan temel referanstır.
Ä°ÅŸte nebevî hadisleri araÅŸtırmanın önemi de burada ortaya çıkmaktadır. Zira hadislerin etkisi, Ä°slam Medeniyeti kurumlaÂrından herhangi biriyle sınırlı deÄŸildir. Aksine bu etki genel olup Ä°slam Medeniyetinin esaslarını kapsamaktadır.
Nitekim oryantalistler, uzun bir süre edebiyat, tarih vb. alanlarda araÅŸtırmalar yaptılar. Ancak onların hadislere yönelÂmesi son dönemlere denk gelmektedir. Bu konuda kayda deÄŸer ilk ve son denebilecek çalışma ünlü oryantalist Goldziher'in gerÂçekleÅŸtirdiÄŸi çalışmadır. Goldziher, çalışmasını 1890'da "Ä°slamî AraÅŸtırmalar" adı altında Almanca olarak yayımladı. Yazıldığı günden bu yana Goldziher'in kitabı oryantalist çevrede araÅŸtırÂmacıların hidayet kaynağı, daha doÄŸru bir ifadeyle dalâlet kayÂnağı olmuÅŸ ve Kutsal Ä°ncil gibi algılanmıştır.
Kitabın yayımlanmasından yaklaşık altmış yıl sonra Prof. Schacht on yılı aÅŸkın bir süreyle fıkhî hadislerin kaynağıyla ilgili uzun uzadıya bazı araÅŸtırmalar yaptı. AraÅŸtırmalarının sonuçlaÂrını ünlü The Origins Of Muhammedan Jurisprudence adlı eseÂrinde yayımladı. Schacht'ın vardığı sonuç özetle ÅŸuydu: HadisÂler arasında özellikle de fıkhî hadisler arasında tek bir sahih haÂdis yoktur. Bu andan itibaren Schacht'ın kitabı oryantalist dünÂyada ikinci Ä°ncil mesabesine çıktı ve selefi olan Goldziher'i geÂride bıraktı. Zira Schacht, Goldziher'in sıhhatle ilgili şüpheci tuÂtumunu hadislerin kesinlikle sahih olmadığı ÅŸeklindeki bakışıyla deÄŸiÅŸtirmiÅŸti.
Schact'ın kitabı, Ä°slam Medeniyeti araÅŸtırmacıları üzerinde derin etkiler bıraktı. Hatta Prof. Gibb, kitapla ilgili ÅŸu öngörüde bulunmaktadır: "Bu kitap, gelecekte Ä°slam Medeniyeti ve Ä°slam Hukuku alanında yapılacak bütün araÅŸtırmalara en azından baÂtıdaki çalışmalara esas teÅŸkil edecektir."
Yüzyılın dörtte üçlük bölümünde hadisi, konu edinen birkaç makale ve bazı kitapları istisna ederse bu iki kitap dışında oryantalistlerce Sünnete ilişkin başka bir eser yayımlanmamıştır.
Burada Ä°ngilizce olarak yazılmış tek bir kitaptan, yani Alfred Guillaume'un The Traditions Of Ä°slam adıyla yayımlanmış kitaÂbından da bahsedilebilir. Yazar, bu kitabında tamamen Goldziher'in açıklamalarına dayanmaktadır. Kitap herhangi bir orijinallik taşımadığı için ilmî deÄŸere haiz deÄŸildir.
Batılı bütün araÅŸtırmacılar, Schacht'ın kitabını sevinç duygulanyla övmüş ve gereÄŸinden fazla önemsemiÅŸlerdir. Ancak övgüler, Schacht'ın izlediÄŸi metodun ince bir analizine ve onun vardığı sonuçların doÄŸruluk ve geçerlilik derecesini öğrenmek için onların orijinal kaynaklarla karşılaÅŸtırılmasına dayanan övÂgüler deÄŸildir.(1)
MODERN DÖNEMDE ORYANTALİSTLERİN TAKİPÇİLERİNİN SÜNNETİN HÜCCET DEĞERİNE DİL UZATMASI
Dr. Mustafa el-A'zamî "Dirasat fi'l-Hadisi'n-Nebevî" adlı kiÂtabında(2) ÅŸunları kaydediyor:
"Tarih, hicri ikinci asırdan sonra Ä°slam'a mensup hiçbir fert veya topluluÄŸun Nebevî Sünneti terk etmeyi savunduÄŸunu kayÂdetmiÅŸ deÄŸildir. Hicrî ikinci asırda bunu savunanlara gelince, onlar varlıklarını sürdüremeyip tarihte kalmışlardır. Yaklaşık on bir asır boyunca durum bu ÅŸekilde devam etmiÅŸtir. Ancak daha sonra zaman deÄŸiÅŸmiÅŸ, Müslümanların devleti ve hâkimiyeti gitmiÅŸ, sömürge ve köleleÅŸtirme dönemi gelip çatmıştır. SömürÂgeciler Ä°slam'ın dinamiklerini ortadan kaldırmak için habis fikirÂlerini yaymaya baÅŸlamıştır. Ä°ÅŸte bu sırada Irak bölgesinde Sünneti terk etmeye çağıran bazı kimseler zuhur etmiÅŸtir.(3)
A. Mısır
Mısır'a gelince, ÅŸayet Ebu Reyye'nin anlattıkları ve çıkarsamaları doÄŸru ise -ki kendisi aslında güvenilir biri deÄŸildir-"Sünnet'i terk" fitnesi Muhammed Abduh dönemine dayanÂmaktadır.
Şöyle der Ebu Reyye: "Üstad Muhammed Abduh der ki: "Çağımızda Müslümanların Kur'an'dan başka bir rehberi yoktur. Gerçek İslam, fitne olaylarının zuhurundan önce ilk kuşak Müslümanlarının takip ettiği İslam'dır."
"Ãœstad (rh.a) şöyle der: Bu kitaplar -dipnotta belirtildiÄŸi üzere el-Ezher'de okutulan kitapları kastediyor- ümmet içinde olduÄŸu sürece ümmet ayaÄŸa kalkamaz. Ãœmmet, ilk asırdaki ruhÂla yani Kur'an'la ancak ayaÄŸa kalkabilir. Bunun dışındaki her ÅŸey ümmetle ilim ve amel arasına gerilmiÅŸ bir perdedir."(4)
Daha sonra Tevfik Sıdkî aynı yolu takip ederek el-Menâr dergisinde "İslam, Sadece Kur'an'dan İbarettir" başlığıyla iki makale yazdı. Bu makalede Sünnete ihtiyaç olmadığı iddiasını isbat için bazı ayetlerle istidlal etmeye çalıştı.
Reşîd Rıza, Dr. Tevfik Sıdkî'nin makalesi üzerine yazdığı yoÂrumda şöyle diyordu: "Geriye tartışmaya açık baÅŸka bir konu daha kalıyor. O da ÅŸudur: Acaba Sünnetler denen hadisler -ilk dönemlerde herkesin ameline ve ittibaına mazhar olmaÂmakla birlikte- din, ÅŸeriat ve genel din olarak kabul edilebilir mi? Bu soruya evet dediÄŸimizde Peygamber (S.A.V.)'in Kur'an dıÂşında kendisinden duyulan ÅŸeylerin yazılmasını yasakladığı, saÂhabenin hadis yazmadığı, sahabeden alim simaların ve halifeler gibi önde gelen kimselerin hadise önem vermediÄŸi hatta bu iÅŸÂten yüz çevirdiklerine dair rivayetler büyük bir şüphe olarak önümüze çıkar. Nitekim bunları henüz konuyla ilgili bir ÅŸey yazÂmadığı bir dönemde Tevfik Sıdkîyle yaptığım bir müzakerede kendisine söylemiÅŸtim."(5)
Reşîd Rıza, Dr. Tevfik Sıdkî'nin yazdıklarını büyük oranda desteklemektedir. Zira o da nebevi hadisleri-mütevatir ve gayr-i mütevatir olarak ikiye ayırmaktadır. Namazın rekâtları ve oruç gibi tevatürle bize aktarılan hadislerin kabul edilmesi gerektiğini savunuyor ve bunlara genel din (ed-Dinu'l-Âmm) diyordu. Bu nitelikte yani tevatürle bize aktarıllmayan hadisleri de özel din {ed-Dinu'l'Hâss) olarak isimlendiriyor ve bunları kabul etmek zorunda olmadığımızı savunuyordu.
Reşîd Rıza, hadis yazımını yasaklayan rivayetleri verdikten sonra şöyle diyor: "Ä°bni Abdilber ve benzerlerinin aktardığı Hz. Ebubekir'in yazdıklarını yakması, sahabe sahifelerinden tabiuna bir ÅŸeyin ulaÅŸmaması, tabiunun yöneticilerin direktifi haricinde hadisi neÅŸretmek üzere tedvin etmemesi gibi hususlar gösterÂmektedir ki, sahabe sadece bir ÅŸeyi ezberlemek için yazar, sonra da onu silerdi. Sahabeden büyük zatların hadis rivayetine raÄŸÂbet etmediklerini hatta bu iÅŸten yüz çevirip bunu nehyettiklerini de göz önüne aldığımızda, onların bütün hadisleri Kuran gibi 'genel din' yapmak istemedikleri ihtimali güçlenmektedir."(6)
Ancak Mustafa Sibâî (rahimehullâh)'nin de belirttiği gibi Reşid Rıza'nm ömrünün son dönemlerinde bu görüşlerinden vazgeçtiği anlaşılıyor.(7)
Daha sonra 1929'da Ahmed Emin Fecru'l-Ä°slam adlı kitaÂbını yayımladı. Nebevî Sünnetle ilgili yazdığı bölümde doÄŸru ve yanlışları birbirine karıştırdı. Ölünceye kadar görüşleri üzerinde kaldı.(8) Esefle belirtmek gerekir ki, Ahmed Emin, ilim ehli olÂmayan hatta ilmî güvenilirliÄŸi şüpheli bir kimsedir.
Daha sonra h. 1353'te Ä°smail Ethem Sünnet'in tarihiyle ilÂgili bir risale yayımlar ve ÅŸunları ifade eder: "Sahiheynin hadisÂleri de dâhil olmak üzere hiçbir hadisin aslı ve esası sabit deÄŸildir. Aksine bunların nisbeti şüphelidir. Geneli uydurma nitelikliÂdir."(9)
Kitabına karşı büyük tepkiler gösterilince el-Feth dergisinde yayımladığı makalesinde, söylediklerine birçok edebiyatçı ve âlimin de katıldığını ve bu cümleden olarak Ahmed Emin'in kendisine bir mektup gönderdiÄŸini söylüyordu. Ahmed Emin ise bu yazıyı tekzip etmedi. Hatta bazı dergilerde çıkan yazılarında arkadaşının başına gelenlerden duyduÄŸu acıyı dile getirip, buÂnun fikir özgürlüğüne karşı bir savaÅŸ ve bilimsel araÅŸtırmalara karşı bir köstek olduÄŸunu yazdı.(10)
Adı geçen bu ÅŸahıslardan sonra sancağı Ebu Reyye devÂraldı. Ebu Reyye, araÅŸtırmasının sonuçlarını "Advâun ale's-Sünneti'l-Muhammediyye" adlı kitabında yayımladı.
Gerçekte Ebu Reyye, yeni bir düşünce veya orijinal bir isÂtidlal ortaya koymuÅŸ deÄŸildir. Aksine o; Ä°smail Ethem, Tevfik Sıdkî ve Reşîd Rıza'nın söylediklerini karıştırarak derlemiÅŸtir. O, ReÅŸid Rıza'dan çok farklı bir sonuca varmamıştır. Bilakis ictihad davasını güttüğü halde Sünnet kelimesini açıklarken ReÅŸid Rıza'yı taklit etmiÅŸtir. Şöyle diyor Ebu Reyye: "O gün [Peygamber dönemini kastediyor] Sünnet denince sadece amelî sünnetler anlaşılıyordu."(11)
Advâun ale's-Sünne adlı kitabında da görüldüğü gibi Ebu Reyye'ye göre amelî sünnet, amelî ve mütevatir olan sünnetlerÂdir: "Peygamberin mütevatir sünnetleri -kî bunlar amelî olan ve ilk dönem Müslümanlarının üzerinde ittifak ettiÄŸi ve onlar taraÂfından bedahetle bilinen sünnetlerdir. Hiç kimsenin inkâr edeÂmeyeceÄŸi ya da tevil veya içtihatla reddetme yetkisine sahip olmadığı sünnetlerdir. BildiÄŸimiz farz namazların beÅŸ olduÄŸu, sabah namazının iki, akÅŸam namazının üç ve geri kalan diÄŸer vakitlerin dört rekât olduÄŸu, her rekâtın kendi içinde kıyam, kıÂraat, rükû ve iki secdeye ÅŸamil olduÄŸu gibi Peygamber (S.A.V.)'den günümüze kadar amel edilegelen ve bilinen hususları buna örnek vermek mümkündür. Ä°ÅŸte Peygamber (S.A.V.)'in Sünneti buna denir. Sünnetin hadisleri de kuÅŸatacak ÅŸekilde kullanılması sonradan oluÅŸmuÅŸ bir ıstılahtır.(12)
Ahad hadisler hakkında da şöyle diyor: "Herkes kendisine göre rivayet ve delâlet bakımından sahih olan âhâd haberlerle amel eder. Ancak bütün ümmetin, haberi kabul eden şahsı taklid ederek onun bütün ümmet için bağlayıcı genel bir teşri olduğu söylenemez."(13)
B. Hint Kıtası
19. yüzyılda İngilizler Hindistan'ı tamamıyla sömürgeleştirdiler. Müslümanlar -başarısızlıkla da sonuçlansa da- ülkelerini sömürgecilerin elinden çıkarmak için İngilizlere karşı cihad ilan ettiler. Ancak İngilizler silahlı cihadın arz ettiği tehlikeyi sezip ulemadan silahlı cihadı inkâr eden bir grup oluşturdular. Bunu da cihad hadislerini inkâr ederek gerçekleştirme yoluna gittiler.
Çerâğ Ali ve peygamberlik taslayan Gulâm Ahmed Kâdiyânî bu akımın öncü isimleri arasında yer aldı.
Öte yandan çöküş ve mağlubiyet psikolojisi Seyyid Ahmed Hân, Abdullah el-Çekrâlevî ve Ahmeduddîn el-Amritsâri gibi isimlerin çıkmasına neden oldu.
Son olarak Gulâm Ahmed Pervîz çıkıp Ehl-i Kur'an adında bir cemiyet kurdu. Bunun yanı sıra aylık bir dergi çıkardı ve bu doğrultuda bazı kitaplar yayımladı.(14)
Gulâm Ahmed Pervîz içtihad ve istiklâl davası güttüğü halÂde tamamıyla Tevfik Sıdkî'yi taklid edip, hadislerin teÅŸri' deÂÄŸerini tamamen inkâr ediyordu. Sadece âhâd hadisleri reddetÂmekle kalmıyor; beÅŸ vakit namazı, namazların rekât ve ÅŸekilleri gibi tevatürle bize intikal eden sünnetleri de reddediyor ve şöyle diyordu: "Kur'an bize sadece namaz kılmayı emretmektedir. Namazın eda ÅŸekline gelince bu devlet baÅŸkanına bırakılmış bir husustur. Devlet baÅŸkanı, zamana ve mekâna göre istiÅŸarede bulunarak bunu belirler."
Bunlar daha önce Tevfik Sıdkî'nin "Ä°slam Sadece Kur'an'dan Ä°barettir" isimli makalesinde ileri sürdüğü, ancak sonradan vazÂgeçtiÄŸi görüşlerin aynısıdır.
C. Türkiye
Ä°nkâr boyutunun Türkiye ayağı ile ilgili olarak ÅŸunları söyÂlemek mümkündür.
Günümüzde homojen bir hadis karşıtlığından bahsetmek mümkün deÄŸilÂdir. Mutlak maÂnada hadis inkârı ve sünneti, sünnet olması yönüyle, inkâr etmek bir müÂminde olması gereken îman vasfıyla baÄŸdaÅŸmaz. Ancak buna raÄŸmen geÂrek Türkiye'de gerekse Ä°slam CoÄŸrafyasının diÄŸer bölgelerinde deÄŸiÅŸik renk ve tonlarda hadis aleyhtarlığının olduÄŸunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir yakÂlaşımın sünnet karşıtlığı kapsamına girip girmediÄŸini belirlemek için söz koÂnusu yaklaşımın fikrî ve amelî konularda sünnete ne derecede yer verdiÄŸi, sünneti belirleyici görüp görmediÄŸine bakmak yeterlidir.
Dehlevî'nin genel manada; yani "bidat" mukabilinde kullanılan "Sünnet" ile ilgili söylediklerinin burada söz konusu ettiğimiz özel manadaki "Sünnet" için de geçerli olduğu kanaatindeyiz. Dehlevî'ye göre Sünnet konusundaki yaklaşımları iki şıkta toplamak mümkündür:
1-Kur'an ve sahih sünneti olduÄŸu gibi kabul eden sünnet ve cemaat menÂsubu kimselerin tavrı. Buradaki "sünnet mensubu" vasfının aslında belli bir çevrenin özel ismi olmadığı, temel bir vasıf olduÄŸu halde, zamanla bu vasfı taşıyan kimselerin özel ismi haline geldiÄŸine dikkat edilmelidir.
2- KarşılaÅŸtıkları hadisleri sırf oluÅŸturdukları aklî ilkelere uymuyor diye te'vil veya inkâr eden bidatçı kimselerin tutumu. Kabir hayatı, amellerin tartılÂması, sırattan geçiÅŸ, rüyetullâh, evliyanın kerameti gibi Kitap ve Sünnetin delaletiyle sabit olan ve selef-i salihînîn olduÄŸu gibi kabul ettiÄŸi konuları, bazıları sırf akıl anlamakta zorlanıyor diye inkâr veya tevil etmiÅŸlerdir. (Bkz. Huccetullahi'l-BâliÄŸa, 1/26)
Kanaatimizce bu özlü ifadeler, bir tavrın bidat kapsamına girip girmediÄŸini açıkladığı gibi herhangi bir tutumun hadis/sünnet karşıtı olup olmadığı koÂnusunda da net bir kriter sunmaktadır.
Çağımızda Türkiye'de de bazı kimseler, bu akımın bayrakÂtarlığını yapmışlardır. Bu kimseler iddialarında fikrî bağımsızlık görüntüsüne bürünseler de aslında oryantalistlerden ve onların yerli takipçilerinden özellikle de Advaun ale's-Sünnete'l Muhammediye adlı kitabın müellifi Mısırlı yazar Ebu Reyye'den beslenmektedirler. Hâlbuki bu kitap yayımlandığı günden itibaÂren birçok muhakkik âlim tarafından tenkid edilip çürütülmüşÂtür. Mezkûr cereyanın bayraktarları içtihad ve bağımsız düÂşünme davası güttükleri halde, üstü kapalı bir tarzda bu kitabı referans alıp, harfiyen taklid etmiÅŸlerdir.
Bunların haricinde Türkiye'de baÅŸka bir gurubun da varlıÂğından bahsedilebilir. Bunlar, mevcut konjonktür karşısında ruÂhen sarsıldıkları gibi Sünnetin hüccet deÄŸerini inkar edenler karÂşısında da psikolojik çöküntüye uÄŸramış kimselerdir. Bunlar vüÂcûtta meydana gelen ÅŸiÅŸikleri kabartan tabib gibi konjonktürü meÅŸrulaÅŸtırmaya çalışmaktadırlar. Bu grup Sünneti reddetmese de ona tamamıyla itimad da etmemektedir. Sünnetin hüccet deÂÄŸerini inkâr edenlerle ümmetin ittifakla benimsediÄŸi sünnet anÂlayışı arasında gidip gelmektedirler.
Esefle belirtmek gerekir ki, Türkiye'de durum budur. Bu ülÂke Ä°slam dünyasında tüketilip dışlanan görüş ve eÄŸilimlerin reÂvaç bulduÄŸu bir pazar haline gelmiÅŸtir. Söz konusu fikirler Ä°slam dünyasında çürütüldükten sonra Türkiye'de birileri çıkıp onları benimsiyor ve yaymaya çalışıyor. Bu da birçoÄŸunun yeniliÄŸe ve muhalefete aşırı derecede düşkün olmasından kaynaklanÂmaktadır. "Muhalefet et, meÅŸhur olursun." (hâlif tu'ref) cümleÂsinde ifade edilen duruma benziyor. Bu kiÅŸiler muhalif görüşleri gündeme getirmeselerdi, gündemde olmaz ve tanınmazlardı.
Sözün özü
Hicrî ikinci yüzyılda az sayıda bazı kimseler, Sünnetin teÅŸriî deÄŸerini inkâra kalkıştılar. Bu tutumun temelinde cehalet yatÂmaktaydı.
Bunun haricinde mütevatir dışındaki hadisleri de inkâr eden baÅŸka bir güruh daha türedi. Ancak bunlar da ikinci yüzÂyıldan sonra inkıraza uÄŸrayıp, ortadan kalktılar.
Çok sonraları -belki de batılı sömürgecilerin etkisiyle- bu akımlar tekrar ortaya çıktı. Bunlardan bir kısmı sadece cihad hadislerini inkâr ederken, bazıları hadisleri tamamıyla (mütevatir, meşhur ve âhâd) hepsini inkâr ettiler.
Her halükarda modern akımların Sünneti inkârı hicrî ikinci yüzyıldaki inkardan farklı deÄŸildir. Modern inkarcıların selefleÂrine ilave ettiÄŸi bir argüman bulunmamaktadır. MeÅŸhur deyiÅŸle ifade etmek gerekirse "bu gün, ne kadar da düne benziyor"
Allah'a ve Ahiret gününe inanan bir Müslümanın SünÂnetin hüccet deÄŸerini inkar etmesi mümkün deÄŸildir. MeÄŸer ceÂhalet ya da şüphecilerin telkinleri sonucu meseleleri karıştırarak aldatılmış olsun.
Bu konuyu Dr. Abdulganî Abdulhalık, Hücciyyetu's-Sünne adlı kitabında güzel bir şekilde tasvir edip özetlemektedir. Allah kendisine rahmet etsin ve Ümmet-i Muhammed namına onu en güzel şekilde mükâfatlandırsın. Onun açıklamalarını sözümüze misk-i hitâm kılmak istiyoruz.
Şöyle diyor Abdulganî Abdulhalık:
"Kendilerini ilim adamı olarak lanse edip Sünneti bizatihi inkâr eden bazı kimseler bulunmaktadır. Ancak bunların duruÂmunu inceleyip gerçek amaçlarını deÅŸifre ettiÄŸimizde üç tipten birine dâhil olduklarını görürüz.
Bunların ilki, dinle alakası olmayan inançsız ve zındık kimÂsedir. Bu tipler, Ä°slam'ı yıkmak ve Müslümanları yok etmek amacıyla Ä°slam'ın esasları etrafında şüphe uyandırmak için küfÂrünü gizleyip Müslüman olarak görünürler. Bunlar dine ve dinin esasını teÅŸkil eden Kur'an'a açıkça saldıramadıkları için baÅŸka bir zaviyeden yani Sünnet cephesinden saldırıyorlar. Zira Sünnetin ortadan kalkmasıyla Kur'an anlaşılmaz hale gelir ve Kur'anî hükümler de iÅŸlevsiz kalır. Böylece Kur'an'ın varlığı, yokluÄŸuna eÅŸdeÄŸer olur. Sonuçta Kur'an'ı, arzu ve isteklerine göre yorumlayıp tevil edebilecekleri bir oyuncak haline getirÂmeye çalışırlar. Onlar ÅŸu ayetlere baÄŸlı görünmeye çalışarak Kur'an'ı anlayabileceklerini sanıyorlar.
"Biz Kitapta hiçbir ÅŸeyi eksik bırakmadık."(15) "Biz Kitabı herÅŸeyin açıklayıcısı olarak sana indirdik."(16) Bu ifadeler haktır fakat bunlarla batıl bir hedef amaçlanÂmaktadır. Kuran, ÅŸeriatın tamamını kapsar; ÅŸer'î bütün hüküm ve kanunları esasıdır. Ancak bu husus, söz konusu kimselerin hedeflediÄŸi batıl amacı yani Sünnetin hüccet deÄŸerini inkâr etÂme sonucunu doÄŸurmaz.
Ä°kincisi, küfrünü açıkça ilan edip maskesini çıkaran kimseÂdir...
Üçüncüsü ise, hakka ve hakikate kavuÅŸmayı uman inançlı, ancak aldatılmış kimsedir. DeÄŸiÅŸik temayüller aklını çelip onu farklı yönlere çeker. Dine baÄŸlı, din konusunda duyarlı gibi göÂrünen ve dini savunma kisvesine bürünen dinsizler ve zındıklaÂrın ileri gelenleri, keskin dilleriyle ve sahte dinî görüntüleriyle bozuk görüşlerini ve batı mezheplerini bu gibi zavallılara süslü gösterirler. Hüccet ve delil namına bir takım ÅŸeyler derleyip hakkı batılla karıştırırlar. Karşılarındakiler de onların dini koruÂduklarını zannederek iyi niyetlerinden ötürü söylenenleri alırlar. Bunların sahih ve güçlü görüşler olduÄŸuna inanarak insanları buna davet ederler. Bunların içerdiÄŸi hata ve dalâletin, doÄŸurÂduÄŸu fitne ve fesadın farkında olmaksızın olanca gücüyle bunÂları savunur. Bundan dolayı "akıllı düşman, cahil dosttan daha Ä°yidir" denilmiÅŸtir.
Şüphesiz bu gibi insanların muhalefeti, müçtehidlerin SünÂnetin hüccet olduÄŸu ve kendisiyle amel edilmesi gerektiÄŸi ÅŸekÂlindeki icmaına halel getirmez. Nitekim bu konu, dinin bedâhetle bilinen {malûmun mine'd-din bi'z-zarûre) meseleleri araÂsında yer almıştır. Daha önce de belirtildiÄŸi gibi dinin bedîhî meselelerinden pek çoÄŸu da bu konuya dayanmaktadır.
Dipnotlar
1-Mustafa el-A'zamî, Dirasat fi'l-Hadisi'n-Nebevî, Giriş kısmı
2-El-A'zamî, Dirâsât fi'1-Hadisi'n-Nebevî, 26-29
3- Mevdûdî, Sünnet ki A'ini Haysiyet , 16
4-Ebu Reyye, Advâun ale's-Sünne, 405-406
5-Mecelletu'l-Menâr, 9: 929-930
6-Mecelletu'l-Menâr, 10:511
7-es-Sünne ve Mekânetuha, 42. Seyyid Süleyman Nedvî'nin "Tahkîku Ma'na's-Sünneti ve Beyânu'l-Hâceti Ä°leyna" adlı eserine bir takdim yazması da onun eski göÂrüşlerinden vazgeçtiÄŸini gösteriyor.
8- Ä°kinci baskıda Ahmed Emin'in GiriÅŸine bakınız. Burada kitabın ilk baskısıÂnın 1929'da yapıldığını belirtilmektedir. Åžu an elimizde bulunan 1969'a ait onuncu baskısında da aynı tutarsızlıklar var.
9-Sibâî, es- Sünne ve Mekânetuha, 213
10-Sibâî, es-Sünne ve Mekânetuha, 214
11-Ebu Reyye, Advaun ale's-Sünne, 404
12-Ebu Reyye, Advaûn ale's-Sünne, 406-407
13- Ebu Reyye, Advûn ale's-Sünne, 407
14-Mevdûdî, Sünnet Ki Aînî Haysiyet, 16
15-En'âm, 38
16-Nahl, 89
Â
Â
Â
Â
Â
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
Kim Allah'a güvenip dayanırsa, Allah ona yeter.
Talak,3
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
Hikmetli söz, müminin yitiğidir. Onu nerede bulursa almaya en layıktır.
Tirmizi, Ä°lim, 19.
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...