MUSTAFA SABRİ EFENDİ’YE İFTİRA
İslâm’ın Mustafa Sabri’sine azim iftiralarda bulunanlar! Cemadat bile hamakatinize(ahmaklığınıza) gülüyor.
TUHFETÜ'R-REDDİYE BROŞÜRÜ
1960 ihtilâlinden sonra, Risale-i Nur'un fütuhatını engellemek isteyen gizli zındıka komiteleri, milletimizin Nur'a olan teveccühünü kırmak niyetiyle Risale-i Nur'a karşı sahte bir broşür neşrettiler. Kendilerine kimsenin inanmayacağını bildikleri için bu broşürü, son Osmanlı Şeyh-ül İslâmı Mustafa Sabri Efendi'ye izafe ettiler. Güya Mustafa Sabri Efendi böyle bir broşür hazırlamış ve ölümünden sonra yayımlanmasını vasiyet etmişti. Bu uydurma broşürde, Risale-i Nur hizmeti yeni bir mezhep gibi takdim ediliyor ve zihinleri bulandırmak için Nur hizmeti bir ırkçılık hareketi gibi gösterilmeye çalışılıyordu.
Bunun için de broşüre, "Tuhfetü'r-Reddiye alâ Mezhebi'l-Said-i Kürdiye" adını vermişlerdi. Broşürde en çok tenkit ettikleri kısımlar, Nur talebelerinin Üstad hakkında yazdıkları şiirlerdi. İşin enteresan tarafı bu şiirlerin yer aldığı Tarihçe-i Hayat adlı eser 1957'de basılmıştı. Mustafa Sabri Efendi ise 1954 yılında Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu.
Hatta bu broşürün yayılması ve kabul görmesi için aynı zihniyet muhterem Osman Demirci Hocamızın da içinde bulunduğu bir grup merkez vaizini Ankara'ya celb ederek 45 günlük bir kursa tabi tutmuşlar, fakat çağrılan muhterem hoca efendilerden gereken cevabı almışlar.
Zübeyr Gündüzalp Ağabey bu broşüre karşı bir cevap hazırlanmasını zaruri görmüştü. Bu maksatla benden de bir yazı yazmamı istedi. İstenen yazıyı kaleme aldım. Ve Zübeyir Ağabey'e gönderdim.
Broşürün masraflarını Nur Talebeleri karşıladılar ve cevabî broşürümüz memleketin en ücra köşelerine kadar ulaştırıldı. Hamd olsun bu broşür, bütün iftiraları çürüttüğü gibi, Nur düşmanlarının gayeleri hilafına Nur'un daha çok inkişafına vesile oldu.
MUSTAFA SABRİ EFENDİYE İFTİRA*
İslâm'ın Mustafa Sabri'sine azim iftiralarda bulunanlar! Cemadat bile hamakatinize(ahmaklığınıza) gülüyor.
Münafıkların ayrı ayrı cinayetleri ve muhtelif sıfatları arasında nifakın en birinci cinayeti olan hilelerini beyan eden usul-ü münazara, fenn-i mantık ve kanun-u edebiyeden uzak, sadece mukabere ve mugalata ile kaim, safsatadan ibaret bir varakpare elime geçti.
Bu müfteri, nifaka hücum eden münafıkları tevbih, takbih, tehdit ve ta'yip etmekle techil eden şu Meal-i Şerifin hücumuna maruz kalmış;
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُواْ كَمَا آمَنَ النَّاسُ قَالُواْ أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاء أَلا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاء وَلَـكِن لاَّ يَعْلَمُونَ
– "Onlara: İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit "Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!" derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler (veya bilmezlikten gelirler)."(1)
(Zira fiillerinde menfaat değil, zarar vardır, bu ise cehaletin en edna ve en aşağı bir derekesine düştüklerine işarettir.)
Veyl olsun o kimseye ki, Müslümanlar nezdindeki derekesini bildiği için, o dessasane cinayetlerini nasiyesi pek parlak, hile ve iftiradan müberra, İslâm'ın son asırda medar-ı iftiharı, son Şeyh-ül İslâm, Tokatlı Mustafa Sabri Efendi'nin gölgesinde çöreklenmiş... Fakat o bedbaht kendisini kaplayan kara cehalet bulutları altında fark edememiş ki: O müstesna sima, cehalet gölgesinden müberradır, aridir. Bundan dolayı gölgesine çörekleneni, değil aklı olan, zerre kadar hisse sahibi olanlar dahi, derhal fark eder, görür ve gördüler. Çünkü Peygamberimiz iki cihanın güneşi, Hatem-ül Enbiya mevki-i muallasını ihraz etmiş, kâinatın ilk ve son Efendisi, bir hadis-i şeriflerinde: "Müminlerin ferasetinden sakınınız: zira onlar, Allah'ın nuruyla nazar ederler." diye ferman ediyor.
Gülünç müfteri! Ulum-u nakliye ve akliyeyi havi azamî şecaat ve cesaret sahibi, etkiya-i ulemadan İslâm'ın Mustafa Sabri'sini korkaklıkla itham ve cehaletine alet ediyor. Hâlbuki O zat, hayatta hiçbir haksızlığa tahammül edip göz yummamıştır.
Mesela, Manastırlı İsmail Hakkı Efendi ile "Teşri" meselesi üzerinde uzun ve müselsel, ilmî ve edebî münazaralar yapmış, hakkı izhar ederek İsmail Hakkı'nın hatasını yüzüne karşı, "Beyan-ül Hak" mecmuasında beyan etmiştir.
Sonra Moskova Müftüsü Musa Carullah Efendi'nin "Bürhanlarımız" namındaki eserinde ki bazı hatalarına karşı tahammül etmeyip reddiyeler yazmış, daha sonra inandığı bir fikri Cumhuriyetin ilânı zamanında yüzde doksan dokuz ölüm tehlikesine karşı, pervasızca müdafaa ettiği için Mısır'a sürülmüş, aynı zamanda Moskova'dan Mısır'a sürülen Musa Carullah ile "Ruh" meselesi üzerinde azim münazaralar yapmış ve hepsinde de Mustafa Sabri Efendi haklı çıkmıştır.
Keza, Mısır'da telif ettiği "Mevkif'ul akl ve'l ilim min Rabbil Alemin" adlı üç ciltlik fevkalade ehemmiyetli eserinin üçüncü cildinde, an'anelerini unutup irtidad ederek kendilerini Avrupa'ya bedava satan mürtedlerin başlarına azim tokatlar indirmiştir.
Asr-ı ahir fuzalasından olan böyle bir Zat, yazmış olduğu her hangi bir reddiyenin ölümünden sonra neşrini isteyebilir mi? Senin şu iftiran, bu asr-ı medeniyette hiçbir ferdin havsala-ı idrakine sığmayan bir hal-i aciptir.
Evet, eyne's-sera minessüreyya? Haşa ve kella! O zat nerede, senin gibi böyle sahifeleri iftira, mugalata ve mükabere ile mülevves eden erzel ve eçhelin varakparesi nerede?...
Kâzip kaziyelerden terekküp eden mugalata ve kıyaslarınızın küsufu, "Mağlata-i cezr ül esemi kelamı" gibi sizi tezatlar kâbusu altında koyup, güneşten ışık alamaz olduğunuzdan, kâinata müdhike oldunuz. Cemadat bile hamakatinize gülüyor.
Zira, 1954 senesinde vefat eden bir zatın, 1957 de tabedilen bir esere reddiye yazdığını iddia ediyorsunuz. Reddiye diye uydurduğunuz uydurmaya da yüzlerce ciltlik eser külliyatından bir cümle bile alamıyor, sadece, bu eserin müellifi hakkında yazılan şiirlerden birer cümle alıp ve bu cümleleri de kavaid-i beyandan olan teşbih, mecaz ve kinaye kanunlarından habersiz olarak, menba-ı hakikat ve kamus-u hikmet, maden-i belagat, bahr-ı hüccet, içi iman dışı, bürhan, sağı evveliyat, solu yakiniyat, her bir kaziyesi birer necm-i naci, her bir kıyası birer seyf-i kati, her satırı birer nüzhetgah, her sahifesi birer bostan-ı cinan, her bahsi fezay-ı iman, her teşbih ve temsili hakikatli bir rasathane olan Risale-i Nur'a perde çekilmez, çekemezsin, çekemedin.
Ey müfteri! Âlem-i zulümatta yaşayabilirsin. Fakat nur âlemine perde olamazsın. Ey ahmak-ı hümaka! Ahmaklıkta tarihte meşhur Hebenneka'yı geçtin. Dalalette Sofestailerin laedriye taifesinin üstadı oldun. Kezzaplıkta Müseylimet'ül Kezzab'ı unutturdun. İslâmiyet'in rüknü olan iman hakikatlerini aklî ve naklî bürhanlar ile güneş gibi gösterip hatta kalp ve hislere de hisse vererek bütün duygu ve letaife izanî bir şekilde yerleştiren, ulvî hisleri doyurup heyecana getiren on binlerce sahifeyi görmedin de, bir iki cümlelik şiiri bahane ederek o güneşi balçıkla sıvamak istedin.
Risale-i Nur'dan Onuncu Söz, bu alem-i şehadet perdesi arkasında bir mahkeme-i kübra ve bir dar-ı mükafat ve ihsan ve bir dar-ı mücazat ve zindan menzilleri olduğunu cüz külden küçük olduğu kat'iyyetinde ispat eder.
On birinci Söz, hikmet-i kâinatın ve şecere-i hilkatin sırrını çözüp, şu memleket-i Rabbaniye'de kurulan menziller, açılan sergiler, o şecereye takılan salkımlar, asılan maslahatlar nelerdir? O sahifelerde yazılan ayetler ve basılan mühürler ne vecihle kâinatın mimar ve ustasına delalet ettiğini şüphe götürmez bir şekilde ispat eder.
Yirmi İkinci Söz, bu muntazam memleket ve acip alem şehrinde şu kâinat bostan ve bağında semanın yıldızlarla yaldızlanmış güzel yüzünde tanzim, tezyin ve tanzif lisanlarıyla yazılmış Rabbanî ayetleri okutup her şeye şamil bir ilim ve kudretin sahibini tanıttırır ve bildirir.
İşarat-ül İcaz ve Yirmi Beşinci Söz ise, Kur'an-ı Azimüşşan'ın kırk vecihle i'cazını ispat ederek, kelam-ı İlahî olduğunu kör olmayanlara gösterir.
Allame Zemahşeri ve Kadı Beyzavi gibi ekabir-i müfessirinin ulum-u beyan ve belagatta bahr-i bî payan olan Abdulkahir-i Cürcani ve Sekkaki gibi dahi imamların dest-i efkârlarının erişemediği icaz ve i'caz noktalarını beyan eylemesi ehl-i insaf olan takdir erbabı nezdinde müsellemdir.
Elhasıl: Dünya sarayının Anadolu kürsüsünde, ekseri enbiya, evliya, urefa yatağı ve İlahi konferans salonu olan şark yaylası ve yirminci asrın sahnesinde asr-ı haziriyyunun huzurunda "El-ulema-i veraset-ül Enbiya" "Alimler, Peygamberlerin varisleridir." sırrının zirvesine yükselen ve "Bediüzzaman" lakabıyla dünyada şöhret yapan bir zat, Rahmanî ve fikrî bir nutuk okuyor. O nutkun aslı ve kökü, ne içerde ve ne de dışarıdadır. Doğrudan doğruya Kur'an'a bağlıdır. Bu nutkun sesi Avrupa, Amerika, Asya, hâsılı dört kıt'ayı ihtizaza getirip, insaniyet semasında çınladı. Nutkun mahiyeti ve natıkın maksadı ise, her zerre ve mürekkebatı bir fonograf misüllü dile getirerek, varisi bulunduğu iki cihanın fahri Muhammed-ül Arabi (asm.)ın davasını ilân ve istima ve ispat idi.
Bizler de, mezkûr nutku gelecek nesillere ulaştırmak için azm-ü sebatın kırılmaz silahları, delil ve bürhan atomları ile bu nöbetin dönmez, yılmaz ve asla geri çekilmez birer nöbetçileriyiz.
Dipnot:
(1)Bakara Sûresi, ayet; 13.
Mehmet KIRKINCI
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?
İnsanları tenvir ederek cehaletten halas eden, onları atalet ve sefaletin karanlık gecelerinden
HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ
Dr. Alexis Carrel Her insan keyfine göre yaşamak ister. Bu insanın doğuştan gelen bir dileğid
ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR
“Annemin memnun bir eda ile: “Bu sabah kahvaltıdan önce ne yaptığımı dünyada tahmin edeme
UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE BİR MUHÂVERE
Ubeydullah-ı Afgānî” nâmında bir zât tarafından geçenlerde Kavm-i Cedîd ünvânıyla neş
MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR
İnanmak yaradılışın bir gereğidir. Din, aklın mâverâsında, zekânın fevkinde bir mürşi
MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP
Melik Faysal'ın en önemli gayelerinden birisi, Filistin meselesi ve Mescid-i Aksâ'nın hürriyeti
NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER
Mânevîyatsız ilmin, beşeriyete felâh ve huzur yerine, şüphe, tereddüt, hatta ızdırap verdi
NASIL BİR MAARİF?
Yıllardır ilmî ve fikrî çalışmalarım arasında memleketimizin mânevî, ahlâkî, derûnî
GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER
Diyorlar ki: Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldır
HİCRET VE HAREKET
Hicret, tâ ezelden ebede, âlem-i vücubdan âlem-i imkâna, daire-i ilimden daire-i kudrete, tâ
ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE
Ramazan ayının hususiyeti oruç. Orucun hususiyeti de kendisine ait meseleler. Başında; tutan tu
- HEKİM VE FİLOZOF GÖZÜ İLE RAMAZAN
- HÜZÜNLÜ BİR HAYVANAT BAHÇESİ GEZİSİ
- YİRMİNCİ ASRIN BAŞINDA ANADOLUDA PAZARIN NAMUSU
- BİZ DE RAHATSIZIZ
- "BANA KUR’AN YETER!”
- MEALCİ KARDEŞLERİME KUR’AN’DAN MİSAFİRPERVERLİK DERSİ
- MEZHEPLERE TÂBİ OLMAYANLAR
- ‘KADİR GECESİ BİN AYDAN HAYIRLIDIR’ NE DEMEKTİR?
- İKİ PEYGAMBERİN DOĞUM GÜNLERİ
- “BİR ALLAHSIZA CEVAP”
- YEDİ YAŞIN ÖNEMİ
- DÜŞÜLEN MÜHİM BİR HATA
- YALANCININ MUMU
- BEN OLACAKTIM Kİİİİİ
- AĞIRLIĞINI DUYMAK
- SON ASIRDA TASAVVUFTA TECDİD YAPAN ÜÇ ŞAHSİYET
- KURBAN KESMEK KİMLERE VÂCİPTİR?
- KURBAN
- DİLİMİZE BİR ŞEY OLDU
- NERDE O ESKİ GÜNLER
- YALAN DOLAN SONRASI YAPILAN ASKERÎ DARBELER
- BAYRAMLA İLGİLİ SÜNNET VE ADABLAR
- BİR KOLERA SALGINI HATIRASI; NURİYE ABLA
- “GUSL-İ İÇTİMÂİ”
- İMANIN ÇİÇEĞİ RAMAZAN ORUCU
- EVLİYA
- BERAAT GECESİ İLE ALAKALI ÜÇ YANLIŞ MESELE
- ALLAH’IN AHLAKIYLA AHLAKLANANLAR
- ATEİST, DEİST ve BİLİME DİN GİBİ İNANANLARA SORULAR
et-Teğabün: 3
Gökleri ve yeri yerli yerince yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş ancak O'nadır. (Mürşid 3.1 adlı yazılım-Turan Yazılım-(www.turan.com.tr) )
GÜNÜN HADİSİ
Gerçek Müslüman
Müslüman, dilinden, elinden müslümanlar selâmette kalan kimsedir. (Buhari, Kitabü'l İman -Abdullâh b. Amr b. Âs)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...