MUSTAFA ÖZTÜRK

Nazilli İlçesi Risale-i Nurların erken dönemlerde parladığı yerlerden birisidir. Bu şirin ilçenin ilk Nur Talebesi de Hacı Mustafa Öztürk’tür. Mustafa Öztürk geçen asrın tam başında, 1900 tarihinde Nazilli’nin Yazırlı Köyünde doğmuştur. 1943’de Risale-i Nurları tanımakla şereflenmiş olup, büyük hizmetlere vesile olmuştur… Uzun ve bereketli bir ömürden sonra 1989’da vefat etmiştir. Kabri Nazilli mezaristanındadır.


Ömer Özcan

ozcannurs@hotmail.com

2013-06-08 10:47:09

Nazilli İlçesi Risale-i Nurların erken dönemlerde parladığı yerlerden birisidir. Bu şirin ilçenin ilk Nur Talebesi de Hacı Mustafa Öztürk'tür. Mustafa Öztürk geçen asrın tam başında, 1900 tarihinde Nazilli'nin Yazırlı Köyünde doğmuştur. 1943'de Risale-i Nurları tanımakla şereflenmiş olup, büyük hizmetlere vesile olmuştur… Uzun ve bereketli bir ömürden sonra 1989'da vefat etmiştir. Kabri Nazilli mezaristanındadır.

Hacı Mustafa Öztürk'ün torunu Ertuğrul Öztürk Bey iyi tanıdığımız bir sîmâdır... Fedakâr, cevvâl bir nur talebesidir… Kendisi Ege Üniversitesi mezunu olup kimya mühendisidir. Dedesi Hacı Mustafa Öztürk ise; hakkında küçük duyumlarımız olan… sisli, perdeli bir şekilde; adı, zaman zaman uzaklardan kulaklarımızda yankılanan bir zât idi. Vakta ki 2007 yılında Muzaffer Arslan ağabeyin hâtıralarını alıncaya kadar…

Anadolu tarlasına nur tohumlarını binbir fedakârlıklarla serpen rahmetli Muzaffer Arslan Ağabeyimize Mustafa Öztürk'ün söylediği şu sözünü: "Arkadaş! Sen kimseden bir kuruş isteme, şarka çıkacağın zaman benim yanıma gelirsin, ben senin yol paralarını karşılarım, ama bunu kimseye de söyleme. Bir sen, bir de Allah bilsin" sözünü dinleyinceye kadar, bu sis devam etti. Hacı Mustafa Öztürk'ün bu ihlâsı, hasbiliği içimdeki muhabbet ve takdir selini coşturmuştu… "…kimseye söyleme. Bir sen, bir de Allah bilsin" sözleri beni çok etkiledi… O zaman ki şartlar çok ağırdı. Zerresi bile bugün ki dağ gibi hizmetlere mukabil gelebilirdi… Hizmetlere kol kanat gerenler pek azdı… Duygularım kabarmıştı… Ve içimden şöyle haykırmak geldi: "Mustafa Ağabey; siz kendinizi ihlâs perdesi altında gizlediniz… Fakat bu milletin ahfadı sizleri kıyamete kadar unutmayacaktır… unutmamalıdır… unutturulmamalıdır…" Şimdi bana düşen şuydu: İhlâs kahramanı bu zâtı olabildiği kadar araştırmalıydım. Düşündüm, bana kim yardımcı olabilirdi?.. Elbette ki torunu Ertuğrul Öztürk ve Hacı Mustafa ağabeyi çok yakından tanıyan, Nazillinin Kadim Ağabeyi (Teyp) Tâhir Gürdere. Yardımcı oldular... Kendilerine teşekkür ediyorum. Neticede çok güzel bilgi ve hatıralara ulaşmak nasip oldu… elhamdülillah.

Hacı Mustafa Öztürk, Bediüzzaman Hazretlerini üç defa ziyaret etmiştir. Ve Denizli Mahkemesinden sonra, yani 1943'den itibaren Nazillinin ilk nur talebesidir… saffı evveldir… hem de Türkiye'de ilk dersane-i Nûriyeyi Nazillide açanlardandır… Yeni öğrendiğimiz başka şeyler de oldu: Üstad Hazretlerinin son devirlerde Ankara'ya ziyaretleri sırasında kaldığı evin kirasını Hacı Mustafa'nın gönderdiğini… 1960 ihtilalinde çok sıkı takip edilen, Bayram Yüksel ağabeyi himaye ettiğini.. ve başka lâtif hatıraları…

 

MUZAFFER ARSLAN ANLATIYOR

Muzaffer Arslan ağabeyimizin hatıraları bu kitapta vardır. O, iki tahta bavulu ile, senelerce Anadolu'yu dolaşıp, Risale-i Nurları bütün Türkiye'ye yayanlardandır. Rahmetli Muzaffer Arslan ağabeyden kaydettiğim hatıraların arasında Nazillili Hacı Mustafa Öztürk hakkında şu şekilde bahisler geçmektedir:

 

HACI MUSTAFA'NIN İHLÂSI VE FEDAKÂRLIĞI

"Ertuğrul Öztürk'ün dedesi, Hacı Mustafa bizi Nazilli'ye davet etti. 1950'lili senelerin başları olabilir. Tam böyle bir bayram günüydü. Oranın Müftüsü ile de tanışıyoruz, Tavaslı Hüseyin Hoca. Ahmed Feyzi ağabeyle beraberiz. Müftü Efendi dedi ki: "Muzaffer Efendi, sen Hacıethem'de konuş, Ahmed Feyzi de Koca Cami'de konuşsun. Nazillide Büyük Camiye Koca Cami diyorlardı. Ahmed Feyzi Ağabey o camide, ben de Hacıethem'de Bayram'da konuştuk. Hacı Mustafa Öztürk: "Arkadaşlar Allah razı olsun, bizi cahillikten kurtardınız. Nurculara hep cahil diyorlardı…" diye pek memnun kaldı. Ahmed Feyzi ağabey'de beylik laflar çoktur, biliyorsunuz çok büyük bir hatipti o.

O zaman Hacı Mustafa Ağabey bana: "Arkadaş! Sen kimseden bir kuruş isteme, şarka çıkacağın zaman benim yanıma gelirsin, ben senin yol paralarını karşılarım, ama bunu kimseye de söyleme. Bir sen, bir de Allah bilsin" dedi. İşte 1960'a kadar kimseye arz-ı hâcet etmeden, bu şekilde her sene 5-6 ay şark'a gidiyordum. Hacı Mustafa'nın bir oğlu vardı, hâkim. Ertuğrul'un babasıdır, bir çırçır fabrikası kurdu, imkanları arttı. Ondan sonra, Denizli'li kardeşler, Atıcı'lar filan bize destek oldular, hiçbir zaman da yolda kalmadık…"

"…Anlattığım gibi Bursa'da onbeş gün kalmıştık, ben yine gelirim diye de söz vermiştim. Fakat baktım yol param yok. Hacı Mustafa'nın verdiği iyi bir kumaş vardı. Onu 50 liraya satarak yol parası yaptım ve Bursa'ya ikinci sefer gittim. Bursa'da bir müddet kaldım, aynı cemaatla ilgilendik, semtlere gittim…"

 

TEYP TÂHİR (GÜRDERE) ANLATIYOR

Teyp Tâhir Ağabey de Nazillinin ilklerinden. 1955 senesinden beri hizmetlerin içindedir... Davudî sesiyle hiç durmadan bir gün boyunca ezbere Risale-i Nurlardan okuyabiliyor. -Bunu kendisine sorduğumda söyledi- Bu sebeble nur camiasının, iyi tanıdığı bir sîmâdır Tâhir ağabey.. Çok kimse soyadının 'Gürdere' olduğunu bile bilmez. Herkes ona 'Teyp Tâhir Ağabey' olarak bilir ve tanır. Kendisi konumuz olan Mustafa Öztürk'ün çok yakınında bulunmuş birisi… Onu çok iyi tanıyor. Bu sebeble bizim için mühim bir kaynak oldu. Hatıralarını kamera ile kaydetmeden önce notlar hazırlamış olduğunu gördük.

 

MUSTAFA ÖZTÜRK NAZİLLİNİN İLK NUR TALEBESİDİR

-Mustafa Öztürk Risale-i Nurları ilk defa nasıl ve kimden tanımış?

-Hacı Mustafa Öztürk ile ilgili çok hatıralarım var. Kendisi ile iyi görüşürdük ve samimiydik. Risale-i Nurları ilk defa tanıması şöyle oluyor:

Sene 1943… Denizli Mahkemesinden hemen sonra, Nazilli'ye Denizliden bir ağabey geliyor. Nazilli Koca Camiye (Büyük Cami) iniyor. Adı Şevket Kahraman. Orada bazıları diyorlar ki: "Bu zât Bediüzzamanın talebesidir." Hakikaten Şevket Ağabey Üstadla beraber hapishanede yatmış... Hapisten sonra da evini dersane yapmış birisidir. Ben de Şevket ağabeyin evinde çok kalmışımdır. Hacı Mustafa Öztürk, orada, Şevket Ağabeye: "Ben de sizin tarikata girmek istiyorum" diyor. Şevket ağabey: "Biz tarikatçı değiliz" diyor. "Nesiniz peki?" "Biz hakikatçıyız. Bizde el vermek yoktur. Ben sana bizim tesbihatı vereyim… Bu dua peygamberimizin sünnetidir. Onu oku." Diyor. Mustafa Öztürk alıyor ama: "Bu az!.." diyor. Şevket Kahraman: "Bu, sana hem dünyada, hem de âhirette yeter" diye cevap veriyor ve onunla ilgilenmeye başlıyor. İşte Hacı Mustafa Öztürk bu vesile ile ilk defa Risale-i Nurları Nazillide tanımış oluyor.

 -Ondan önce Nazillide Risale-i Nurları tanıyan kimse var mıydı?

-Ondan önce tanıyan yok. Sonra Mehmet Büker, Mehmet Ali Özdin, Yusuf Özdin Ağabeyler tanıyor. Aynacı Mehmet falan 1955'de bizimle beraber sonradan tanıdı… Nazilli'de en eski Hacı Mustafa'dır.

 

MUSTAFA ÖZTÜRK'ÜN ÜSTADA ÜÇ ZİYARETİ

-Üstad Hazretlerine ziyaretlerini size anlatır mıydı? Bildiğiniz kadar anlatırmısınız?

-Hacı Mustafa üç defa Üstadı ziyarete gittiğini biliyorum. Bunlardan aklımda kalan kısımlardan anlatayım size:

İlk ziyaret: Hacı Mustafa'nın Köyü Yazırlı'da, Polis Mehmet Bey vardı. Demokrat Partili ve nur talebesi… Köyün muhtarı ise Halk Partili… Muhtar, Halk partiye rey verelim diyor. Polis Mehmet Bey ise, "Demokrat Parti.." diyor. Sonra, 'en iyisi Üstada soralım' diyorlar. Ve hep beraber Üstada gidiyorlar. Hacı Mustafa bu meseleyi bize şöyle anlatırdı: "Ben daha konuşmadan, bir şey sormadan Üstad kalbimizi okudu, hemen ağzımı kapattı. 'Demokrat Parti dost, Halk parti düşmandır…' diyerek, Demokrat Partiye işaret etti." Bu hadise ilk gidişinde oluyor.

Hacı Mustafa ikinci gidişini şöyle anlatırdı: "Ankara'ya gitmiştim. Orada Üstadın çok eski dostlarından eski Alay Müftülerinden Osman Nuri Efendi vardır. İşte O Osman Nuri Efendi, dedi ki: 'Siz Üstadın makamını bilmezsiniz. Bediüzzaman'da dört makam vardır. Hem Gavs-ı Azamdır… Hem Kutb-u Azam, hem Ferd-i Azam, hem de Mehdi-i Azamdır.' 'Ben Üstadın yanına gideceğim' deyince. 'Ben sana bal vereyim Üstada götür. Kimseden almaz, ama benden alır' dedi. Üstada gittiğimde Osman Nuri'nin selâmını söyledim. Hediyeyi verdim… Üstad: 'sana Külliyatı veriyorum, para verme…' dedi. 'Benim param var Üstadım' dediysem de Üstad katiyen almadı. Bir kuruş almadan, bir bohça kitap verdi Üstad bana. Otobüsle Nazilliye döneceğiz... Kitapları otobüsün rafına koyarken, kravatlı bir beyefendi Risaleleri gördü. 'Ne bunlar?' dedi. 'Risale-i Nur' dedim. 'Siz azsınız, onları pek okuyan yok' dedi. Ben dedim ki: 'Güneş kaç tane? Bir tane... Ama bak dünyayı aydınlatıyor.' Ben böyle deyince adam bir kitap aldı benden." İkinci gidişi de böyle oluyor. Hacı Mustafa Efendi bunları anlatırdı bize.

Üçüncü gidişini de şöyle anlatırdı: "Anam olmasa ben daha çok imana ve Kur'âna hizmet ederdim. Anam bana mani oluyor…" diye düşünüyordum. Bunu Üstada soracaktım… Gittim. Üstad dedi ki: 'Kardeşim herkes ruhunu feda eder; anasını, babasını feda edemez. Bu Sungur var ya hem anasını hem babasını feda etti. Ananı bahane etme…' Bu şekilde Üstad'dan dersimizi aldık" diyordu Mustafa Öztürk Ağabey.

Sene 1955. Benim Risaleleri tanıdığım sene. Üstad'dan Nazilliye bir mektup geliyor. "İlk defa dersane açmak size nasip oldu. Tebrik ediyorum…" diye. O zaman Camcı Ahmet Ağabey vardı. Onun camcı dükkanının üzerine dersane açıyorlar. Zannedersem Türkiye'de ilk defa Nazillide dersane açıldı.

 

ÃœSTADIN ANKARA'DA KALDIÄžI EVÄ°N KÄ°RASI

Üstad Hazretleri Ankara'da kısa müddetler ile kalırken dairenin kirasını Mustafa Öztürk ağabey gönderiyordu. Hali vakti iyiydi…

-Tâhir Ağabey, biz bunu hiç duymamıştık. Bunu size kendisi mi söyledi?

-Hayır! Kendisi söylemez böyle şeyleri. Ben bunu Zübeyir ve Bekir Berk ağabeylerden duydum.

-Zübeyr ağabey nasıl söylemişti size?

-Zübeyr Ağabey şu vesile ile söylemişti bunu: Zübeyr Ağabey bana hep tembih ederdi; "Mustafa Efendiyi sık ziyaret edin. O gelemezse bile, siz yanına gidin, mutlaka arayın onu" derdi. Bir gün ben: "Niye ağabey bu kadar çok tembihliyorsunuz?" diye sordum. Zübeyr Ağabey o vesile ile şunları söyledi o zaman: 'Kardeşim! Çünkü Mustafa Efendi böyle bir zamanda Üstada sahip çıkmıştır… Hatta Üstad Ankara'ya gittiğinde, kaldığı evin kirasını göndermişti o…' demişti Zübeyr Ağabey.

Bekir Berk Bey de Nazilliye mahkemeler için geldikçe aynı şekilde söylemişti. Mahkemelerin masrafını da Mustafa Efendi karşılardı. Bir gün Muzaffer Arslan Ağabeyle Balıkesir'de imişler. Mustafa Efendi hocalara para vermek istiyor. Muzaffer ağabey de vermesini istememiş. Mustafa Efendi, "sen karışma ben vereceğim" diyor ve veriyor. Hayır işleme konusunda kimseyi dinlemezdi.

 

BAYRAM AÄžABEYÄ°N NAZÄ°LLÄ°DE KALMASI

-Bayram Yüksel ağabeyin bir müddet Nazillide kaldığını biliyoruz. Bu nasıl ve neden olmuştu?

-1960'da ihtilal olunca; Zübeyr ağabey, Bayram Yüksel Ağabeye: 'Kardeşim bizi takip ediyorlar. Bize zarar verecekler. Nazillide Mustafa Öztürk ağabey var. Onun traktörü var... Sen ona git. Onu sürüver… pamuk tarlası var, sulayıver. Ben de köylerde saat tamiri yaparım…' demiş.

Bayram ağabey Zübeyr Ağabeyin teklifi ile Nazilliye Mustafa Efendinin yanına geliyor. Hacı Mustafa, orada, üç ay müddetle Bayram ağabeyi kolluyor. Bayram Ağabey de ona yardım ediyor. Onun için Bayram ağabey Mustafa Efendiye, "benim patronum" diye latife ederdi.

Ben Bayram ağabeyin bizzat kendisinden şöyle dinlemiştim: "Bir gün tarlayı sularken beni arayan başçavuş geldi. Menderes kenarında traktörün başında duruyordum. Başçavuş gele gele bana geldi… sordu: 'Burada bir nurcu varmış, ben onu arıyorum… bulamıyorum. Sen böyle birini tanıyor musun buralarda?' Bayram ağabey diyor ki: 'Ben ne bileyim? Nurcu falan ne demek ki?' Başçavuş: 'Ben de bilmiyorum ne demek!' Bayram Ağabey: 'Senin bilmediğini ben nasıl bileyim Başefendi?…' diyor. Bayram ağabey gülerek derdi ki: 'Halbuki beni arıyordu…' desem, beni alıp götürecekti…"

TEYP TÂHİR, HACI MUSTAFA ÖZTÜRK'TEN

MUHTELÄ°F HATIRALAR ANLATIYOR

-Başka ne gibi hatıralar konuşurdunuz kendisiyle?

-Kendisinin bize anlattıklarından bahsedeyim:

Hacı Mustafa Öztürk şöyle anlatmıştı: "1952 senesinde Üstadın İstanbul Gençlik rehberi Mahkemesi vardı. Oraya gittik. Mahkeme çok kalabalıktı… içeriye kimseyi almıyorlardı. Biz de zorla girebildik içeriye. Üstad orada müdafaasını yaptı. Mahkeme bittikten sonra dışarıda oturduk. Üstadın yanında Abdullah Yeğin , Abdülmuhsin, Sungur, Bayram, Zübeyr Ağabeyler vardı.. Yanındaki talebelere Üstad: 'Şunlar şunlar komiser, şunlar polis…' dedi. Herhalde mânevî açıdan söylemişti Üstad Hazretleri. Sonra ikindi ezanı okundu. Fakat namaza giderken beni çağırmadılar. 'Peygamberimiz olsa böyle yapmazdı' dedim içimden. Üstad birden fark etti; 'gel kardeşim Mustafa, sen de gel' dedi ve beni de çağırdı. Beraberce namaza gittik."

Hacı Mustafa Efendiden latîf bir hatıra: "Bir gün Nazilli Büyük Parkta oturuyordum… Orada bazı gençler vardı. 'Siz kimsiniz?' dedim. 'Biz üniversite talebesiyiz hacı amca' dediler. 'Siz nasıl üniversite talebesisiniz?.. Hem buradasınız?..' 'Biz burada ders çalışıyoruz. Ankara'da İstanbul'da imtihana giriyoruz…' dediler. Sonra: 'Ben de talebeyim…' dedim. 'Hacı amca sen nasıl talebesin? 75 yaşında talebe mi olur? Hem sen nerde okuyorsun? Nerede imtihan oluyorsun?..' gibi sorular sormaya başladılar. Onlara dedim ki: 'Biz şöyle imtihan oluruz: Biz de toplanır bir araya geliriz… Kur'ân ve tefsirini okurken; Polisler gelir bize baskın yaparlar. Ertesi gün tekrar derse gelenler veya gelmeyenler olur… İşte bizim imtihanımız da böyle olur' dedim."

Hacı Mustafa Amca anlatırdı: "Türkiye'nin ve dünyanın muhtelif yerlerinden; Bana mektuplar gelirdi. Bulgaristan'dan… Yunanistan'dan… Beni Komünist olarak yakalamak istiyorlardı. Ben ise Risale-i Nur talebesi olarak yakalanmak isterdim. Onun için gelen mektupları hiç okumadan yırtardım. Mektupları sorsalar, 'bilmiyorum…' demek için.

Hacı Mustafa'dan bir başka hatıra: "Bir bahane ile, neredeyse her gün bizi mahkemeye götürüyorlardı…. Birisi bir gün sordu: 'Hacı amca sizi her gün polis götürüyor, siz korkmuyor musunuz?' Ben dedim: 'Yok biz korkmuyoruz. Zaten polisler de bizim korkmayacağımızı bilirler.' 'Peki o zaman niye sizi götürüyorlar hep böyle?' 'Maksatları sizin bize yaklaşmanıza mani olmak. Onlar aslında sizi korkutuyorlar…' dedim."

Başka hatıra: "Bir gün de birisi: 'Şu Mehmet Büker'i içinizden atarsanız ben de size geleceğim' dedi. -Mehmet Büker takvâda biraz ifrat hareket ederdi. Dört Mehmetlerden birisidir- 'Sen, camiye gelen birisine gelme diyebilir misin?' 'Yok Allah razı olmaz tabi' dedi. 'Allah bizim içimize de Mehmet Büker'i katmış. Biz nasıl git diyelim ona. Çıkaramayız kardeşim. Sen ister gel, ister gelme…' dedim."

Hacı Mustafa Amca: "Bir gün beni savcılığa çağırdılar. Savcı dedi ki: 'Bir Hasan Atıf Hoca var. Onu tanımıyor musun?' 'Tanıyorum savcı bey.' Savcı hayretle: 'Biz bu Atıf Hocaya; Nazilli'de Mustafa Öztürk var, tanıyor musun?' Dediğimizde, 'tanımıyorum' demişti bize?' 'Efendim, o bakkaldır… bakkala; Ankara'dan, İstanbul'dan, Konya'dan müşteri gelir. Bakkal onları tanımaz. Ama müşteri bakkalı tanır.' Diye cevap verdim."

Güzel bir hatırası daha: "Bir gün tren ile giderken Cevşen okuyordum. Bir yüzbaşı bunu gördü: "Sen bunun mânâsını anlıyor musun ki okuyorsun?" dedi. Ben de, o sırada dışarıda traktörle çift süren bir çiftçiyi göstererek dedim ki: Çifti süren, traktörün imalatından değil, neticesi olan tarlanın hazırlanmasından anlar. Sen bunu biliyor musun?.. Bu Cevşen'dir. Peygamberimizin duasıdır ve vahiyle gelmiştir. Harpte iken Peygamberimize, 'zırhını çıkar bunu oku' diye Allah tarafından gönderilmiştir. 'Bunu oku' diyor. İşte biz de okuyoruz. O kadar…" der. O yüzbaşı da bu güzel misale karşı: 'Öyle ise bir cevşen de bana ver' der.

Hacı Mustafa Öztürk Ağabey ile konuştuğumuz hatıralar böyle. Bir de şu var. Hacı Mustafa Öztürk bana: 'Sen müspet şekilde herkesle konuş. Menfi hareket etme. Hiç kimseyle küsme" diye tembih ederdi. Ben de öyle yapmaya çalışıyorum.

 

MEHMET ERTUĞRUL ÖZTÜRK ANLATIYOR

Hacı Mustafa Öztürk'ün torunu, Ertuğrul Öztürk Bey, ısrarlı sorularım üzerine aşağıdaki mektubu yazmak lütfunda bulunmuştur. Kendilerine teşekkür ederim:

Muhterem Ömer Özcan Bey,

Sorularınıza aşağıdaki gibi kısaca cevap veriyorum. İnşallah size yardımcı olur.

1950 Aydın-Bozdoğan doğumluyum. Babamın Hâkimliği dolayısıyla ilkokulu muhtelif şehirlerde, liseyi Nazillide, üniversiteyi İzmir'de okudum. Fakülteyi, Kimya Mühendisi olarak 1973 yılında bitirdim. İlk olarak Nurları ortaokulda dedem Mustafa Öztürk'ten işittim. 1971'de Üniversite ikinci sınıfta iken, Risale-i Nurları daha yakından tanıdım. 1974'te Nazillideki ağabeylerden tahsil ettim. Cenab-ı Hak bizleri bu hizmette muhafaza ve istihdam eylesin. Amin.

Babam Fuat Öztürk: 1927 doğumludur. 1991'de vefat etti. Hakimlik ve avukatlık yaptı. Üstadı bir kere ziyaret etmiş. Üstad ona: 'Babana söyle, (Dedem Mustafa Öztürk için) çekinmesin, korkmasın. Küfrün belini kırdık' demiş. Babamdan böyle duymuştum.

Dedem Hacı Mustafa Öztürk: 1900'de Nazilli Yazırlı Köyünde doğmuş. 1989'da 89 yaşında iken vefat etti. 1943 yıllarında hizmeti Nazillide tanımış ve defaatle Üstadı ziyaret etmiş. Nazilli havalisinde Risale-i Nur'u ilk tanıyan ve Ege Bölgesinde de ilklerden olduğunu Muzaffer Arslan (R.H) ağabeyden işitmiştim. Dedem Hacı Mustafa Öztürk hakikaten cömert ve misafirperver bir insandı. Eskiden köye gelen misafirleri hemen dedem ağırlarmış. Bir gün köyün zengini dedeme soruyor: "Sen her geleni evine götürüyorsun. Senin evinde her zaman yemek oluyor mu?" Dedem de cevaben: "Ben, hocalardan, 'gelen misafire evde olanı vermek sünnettir' diye işitmiştim. Onun için, ben kendim ne yiyorsam misafirlere de aynısını ikram ediyorum" diyor.

Dedem 80 yaşında iken, Nazilli'de bizzat yaşadığım mühim bir hatıra: 12 Eylül 1980 ihtilali oldu. Nazilli cemaati olarak dedemin evinde toplandık. Ağabeyler o zaman ki idarenin yetkilerini ve tavrını anlatarak; tedbir alınması lazım geldiğini söylediler. Ve; 'Hükümet, şüphelendiği şahısları 3 ay içeriye atıyor… ondan sonra mahkemeye çıkarıyor…' şeklinde izahlarda bulundular. Dedem: 'Ya! öyle mi?.. Ya! öyle mi?..' diyor, fakat bir türlü tasdik etmiyordu... Anlamaz gözüküyordu… Sonunda dayanamadım, torunu olarak, bir de ben anlattım. Dedem birden celalli bir şekilde bana dönerek: "Tuh! Size... Biz ölüme karşı durduk... Siz 3 aya karşı duramıyor musunuz?.. Yazıklar olsun!.. Tedbir; hizmetimize her halükarda nasıl devam edebiliriz diye araştırıp gerekeni yapmaktır… tedbir dağılmak değildir…" şeklinde sitemlerde ve tavsiyelerde bulundu. Bu sözlerden sonra; elhamdülillah, cemaatin tamamı olarak hiç bir fire vermeden hizmetlere devam ettik.

Muhterem hocam Allah'tan hizmette muhafaza ve istihdam olmanızı niyaz eder , selam ve dualarımı arz ederim. Mehmet Ertuğrul Öztürk. 22.11.2007 Nazilli

 

NAZÄ°LLÄ°'NÄ°N Ä°ÅžARET TAÅžLARI

Nazilli önemli bir hizmet merkezidir ve Nazilli adı bilhassa şu hâdiselerle daima hatırlanır:

Türkiye'de ilk dersanelerden birinin Nazillide açılmış olması.

Dört Mehmetleri ve bu Mehmetlerden birinin; karakolda işkence ile şehit edilmesidir ki, Türkiye'nin ilk ve tek nur şehididir.

1958 Ankara Davasının ucunun Nazilliye dayanması.

1960 ihtilalinde Bayram Yüksel Ağabeyin Nazilli'de muhafazası.

Ve, bir gün süre ile hiç durmadan, ezbere, Risale-i Nur okuyabilen Teyp Tâhir'i...

Bu kişiler ve hadiseler konuşulduğunda Nazillinin adı mutlaka geçer.

 

1958 ANKARA DAVASI VE NAZÄ°LLÄ°

1958 Ankara Davasının ucu Nazilliye dayanır. Bu mahkeme aynı zamanda Av. Bekir Berk ağabeyimizin aldığı ilk nur davasıdır. "Ağabeyler Anlatıyor" un 1. cildinde yayınladığımız bu hatırayı Merhum Mustafa Türkmenoğlu Ağabeyimiz bize şu şekilde aktarmıştı:

"1958 de Nazilli'de bir hâdise cereyan etti, dersane basılmıştı. Gazeteler aleyhte yazdılar. Üstad'dan bize Risale-i Nur'un mâhiyetini anlatan bir mektup geldi. Nazilli hâdisesi münasebeti ile Isparta'dan gelen bu mektubu neşretmiştik. Onu matbaada biz bastırmıştık. Mektupta "Tâhirî, Sungur, Bayram, Zübeyr, Ceylan, Rüşdü" –Rüşdü ismi yoktu sonradan ben yazdım- altı kişinin ismi olduğu için onları tutukladılar, bizi de neşrettiğimiz için tutukladılar, bazıları da tevzî ettiği için... O zaman 65 gün kadar yattım Ankara'da."

 

DÖRT MEHMETLER VE ŞEHİT MEHMED OĞUZ

Nazilli'nin Dört Mehmetleri meşhurdur. Bugün hiç birisi hayatta değildir. Ama hepsi de aynı dönemde yaşamışlardır. İsimleri ise şöyledir: Mehmed Büker, Mehmet Ali Özdin, Mehmet Tokyay, Mehmed Oğuz.

En sonda ismi geçen Mehmed Oğuz şehittir. 1961'de karakolda dövülerek şehit edilmiştir. Bundan sonra Hacı Mustafa ağabeyimiz devreye girer ve hadisenin peşini bırakmaz. Bu hüzünlü hadiseyi "Salih Okur Bey" araştırmış ve "Cevaplar.Org" sitesinde şu şekilde vermektedir:

"Mehmed Oğuz merhum, Nazilli'li bir nur talebesi idi. Nazilli'de iman ve Kur'ân hizmetine gönül verenlerin saff-ı evvellerinden olan bu mübarek insanın 1961'de zorla götürüldüğü karakoldan cesedi çıktı.

Kendisinin yakın arkadaşlarından Bedri Doğru ağabey bu hadiseyi bize şöyle anlattı:

"Şehid Mehmed Oğuz ağabeye savcılıktan kâğıt gelmiş; "Kitaplarınız beraat etti, gel teslim al" diye. Ağabey kitapları teslim alıyor.

Bir çuvalla arkasına yükleyip götürüyor. Hükümet konağının merdivenlerinden inerken baş komiser Şükrü ile karşılaşıyor. Şükrü soruyor; "Ne o Mehmed?" Mehmed ağabey de sevinçle; "Kitaplarımız beraat etti, savcılık iade etti, götürüyorum" diyor. Şükrü de; "Getir o kitapları, onlar hakkında yeniden takibat var" diyor. Oğuz ağabey de; "Ben götüreyim, sen gel al" cevabını veriyor. Onun da acele işi vardı herhalde, konağa çıkıp gidiyor.

Mehmed'in kalfası vardı. Mehmed ağabey gitmiş, kitapları onun terzi dükkânına koymuş. Sonra eve gitmiş. Eve bir baskın.. Polisler, bekçiler… Mehmed ağabey'e "Çıkar kitapları" diyorlar. "Yok" diyor. Tutup karakola götürüyorlar. O gün de tevafuk olacak, iki çocuk dövüşmüş, birisi bıçak çekmiş. Bıçak çeken çocuk bekçiyi görünce kaçmış, Öbür çocuğu yakalamış, tutmuş getirmişler karakola.. Karakolda da o sırada Mehmed Ağabeyi dövüyorlarmış. O çocuk en kuvvetli delilimiz oldu. Tabi, Mehmed ağabeye ellerindeki coplarla vuruyorlar. Hâkim o çocuğa soruyor; "Neresine vuruyorlardı?" O da "Kafasına, koluna vuruyorlardı, tekme atıyorlar, yumruk atıyorlardı" diyor.

Bir aralık kafasına çok kuvvetli bir darbe gelmiş ki, beyin kanaması olmuş, düşmüş. Hemen bunu almış, götürmüşler hastaneye.. Hastanede vefat etti.

Nazilli'nin ileri gelen nur talebelerinden Yazırlı Hacı Mustafa Öztürk Efendi; "Şehidimizin kanı yerde kalmasın" diye buradan bir avukat tutuyor. Bu avukata baskı yapıp, davadan vazgeçiriyorlar. Tekrar bir avukat tutuyor. O da baskılar sonucu davayı bırakıyor. En nihayet Aydın'dan bir avukat tutuyor. Hatta Hacı Mustafa Efendi; "Aydın'dan bir avukat tuttum. On bin lira teklif ettim. Bu davayı inşaallah o alacak" demişti. Ona da baskı yaptılar, o da davadan çekildi. O zaman Hacı amca çaresiz kaldı. Doğru Çamlık'a Ahmet Feyzi ağabeye gidip, durumu anlattı.

Ahmed Feyzi ağabey cevaben; "Kardeşim, ben şimdi hemen İstanbul'a, Bekir Beyin yanına gidiyorum. Bekir Beyin talimatı üzerine ne gerekiyorsa onu yapın" demiş. Gidiyor, Bekir Beye durumu anlatıyor. Bekir Berk; "Acele Nazilli'de bir vekâletname hazırlayın, ben geliyorum" diyor." Bedri Doğru Ağabeyin 'Cevaplar.org' sitesine verdiği bilgiler böyle.

Hadisenin devamını ise Av. Gültekin Sarıgül'den sorduk. Şu bilgileri vermiştir:

"Nazilli'de Terzi Mehmet Oğuz ağabeyimiz: Kitapları iade ediliyor, götürüyor evine; akabinde polisler tekrar geliyor, kitaplarla beraber alınıyor, karakola götürülüyor ve… işkence ile orada şehid ediliyor. Üstelik bunun vefatına sebeb olan komiser, terfi ettirilerek Antalya'nın Elmalı kazasına tayin ediliyordu. Bu komiserin davası takip edildi, fakat ufak tefek cezalarla geçiştirildi. Terzi Mehmed işkence ile şehid olan tek ağabeyimizdir, Allah rahmet eylesin. İnşallah şehittir."

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

YUSUF ÜNLÜ(1936 -)

YUSUF ÜNLÜ(1936 -)

Cübbeli Ahmed Ünlü hocaefendinin babası Yusuf Ünlü 1936’da Giresun’un Göreli İlçesinde

YILMAZ DUMAN(1938 -)

YILMAZ DUMAN(1938 -)

Denizlili Emekli Lise Öğretmeni Yılmaz Duman, 1951’de Türkiye’de ilk açılan yedi İmam Hat

ÜMMÜHAN ERGÜN(1913 – 1976)

ÜMMÜHAN ERGÜN(1913 – 1976)

Nur Fabrikası sahibi, Denizli şehidi, İslamköylü Hafız Ali Ergün’ün akıl sınırlarını

ÛLVİYE SÜMER (1895 – 1974)

ÛLVİYE SÜMER (1895 – 1974)

Ûlviye Sümer, Risale-i Nur’un Kastamonulu hanım kahramanlardandır… “Âsiye, Ulviye, Lütfi

TACEDDÄ°N TOPAL(1927-2020)

TACEDDÄ°N TOPAL(1927-2020)

Taceddin Topal ağabeyimiz Isparta/Yalvaçlıdır. Yalvaçlılar O’na Taci Dede diye biliyor ve ö

ŞÜKRÜ ALTUĞ(1914 – 1984)

ŞÜKRÜ ALTUĞ(1914 – 1984)

Isparta’nın Sav köyü bin kalemle Risale-i Nur eserlerini yazarak çoğaltan, Hz. Üstadın ifad

ÅžEVKET AKIN(1923 -2021)

ÅžEVKET AKIN(1923 -2021)

Batmanlı Şevket Akın, Bediüzzaman hazretlerini 1952 yılında Isparta’da ziyaret ediyor. Aynı

ŞAHABEDDİN ÜNLÜ (1945 -2021)

ŞAHABEDDİN ÜNLÜ (1945 -2021)

Bolvadinli Emekli Edebiyat öğretmeni Şahabeddin Ünlü ile Ankara’da halef selef oluyoruz. Biz

ŞAHABEDDİN GARGILI(1924 – 2017)

ŞAHABEDDİN GARGILI(1924 – 2017)

Molla Şahabeddin Gargılı, 1924 yılında Bingöl’ün Kığı ilçesinde doğmuştur. Erzurumlu

SÜLEYMAN ÇAĞAN(1930 - )

SÜLEYMAN ÇAĞAN(1930 - )

Malatya/Doğanşehirli Süleyman Çağan ağabeyimiz üç arkadaşıyla beraber Hz. Üstad’ı Ispa

SAİD NUR ÇELEBİ (1948 -)

SAİD NUR ÇELEBİ (1948 -)

Risale-i Nur hizmetkârlarından iki bahtiyar hanedanın silsilesi Said Nur Çelebi’de buluşuyor.

Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.

Kevser:2

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Sadakaların en efdali, iki kişi arasını düzeltmektir.

Seçme Hadisler, s.237

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI