MARGARET MARCUS - (MERYEM CEMİLE) (1934-2012) 4. BÖLÜM

Beşeri akrabalık bağlarının temelini sarsan, sosyal yapıda baştan aşağıya devrim yapan en köklü hareket “kadınların kurtuluşu” adı altındaki “Feminizm” hareketidir. İşte bu noktada düşünürümüz feminizmin modern çağa mahsus olmadığını ifade ederek ince bir ayrıntıya temas ederek tarihten örnekler verir...


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2013-06-24 10:18:49

 

İSLÂM, UYGARLIK VE SANAT

Cemile, bazı yazılarında İslâm, uygarlık ve sanat konularına da değinir:

"Hadis'te belirtildiğine göre, Resûlullah (s.a.s.) Allah'ı güzel olduğunu, güzeli sevdiğini ifâde etmiştir. Onun için her işimizi de güzel kılmamız gerektiğine işaret buyurmuştur. Bu nedenle İslâm, sanata değil "sanatın suistimaline" karşıdır. Güzelliğe karşı duyulan hasret, doğuştan hemen her insanda az ya da çok vardır. İslâm bu masum iç güdüyü köreltmek değil, onu mümkün olduğu kadar hayırlı bir biçimde kullanmak, bozulmasını önlemek taraftarıdır."

Bunları söyleyen Cemile ayrıca, bu konuda her uygarlığın kendi sanatı kendi değerlerinin ifadesi olduğunu, İslâm kültürünün de bu şekilde olduğunu söyler. Doğu ile Batının kültürel değerlerinin birbiri ile bağdaşmayacağını ve dini hassasiyetleri olan gerçek bir mü'minin Batı sanatına değer vermesi ile imanının zedeleneceğini anlatır.

Ve bu konuyu şu sözlerle özetler: "Meseleye hakiki İslâmî değerler açısından bakacak olursak, sanatın en yükseği, insan karakterinin olgunlaşıp, âhiret hayatına hazırlanması yolunda durmaksızın sarf edilen çabalardır. Ve insanı bu gayeden uzaklaştıran her türlü uğraş, bâtıldır."

SANAT VE İNANÇ ARASINDAKİ MÜNASEBET

Öteden beri sanatla inanç arasında bir münasebet kurmaya çalışan Cemile, muazzam camilerin, hat ve şaheserlerinin, seccadelerin, cam ve çini işlemelerinin İslâmî ruhun ifadesi olduğunu düşünür ve şu hadis-i şerifi hatırlatır: "Allah güzeldir ve güzeli sever". Cemile, İslâm medeniyetinin hâkim olduğu zamanlardaki sanatla, Batı medeniyetinin sanatını kıyaslar ve şu çarpıcı tesbiti yapar:

"İslâm medeniyetinin yürürlükte olduğu devirlerde sanat, müzelerde sergilenen bir olay değildi. Müslümanın günlük hayatının bir parçası idi. Oysa batılının günlük hayatında sanatla bir ilişkisi yoktur. Bu eskiden de böyle idi, şimdi de böyle. Zaten bugünkü batılı giyim tarzı ve ultra-modern heykelcilik gördüğüm en çirkin şeyler. Soyut resim denen bugünün çok moda olan çalışmaları, ruhun ve duygunun, inceliklerinin eşyaya dökülmesiden çok, tımarhanelerdeki şizofrenik hastaların duygu karmaşasının şekillenmesini andırıyor. Bu resimlerde ifade edilen fikir şu: "Hayatın anlamı ve amacı yoktur. Tanrı yoktur. Her şey yokluk ve kaostan ibarettir." Bugünkü modern sanat da, "değişim felsefesi" denen zihin kargaşasının bir eseri olmaktan ibarettir. Bu felsefeye göre, madem ki hayat devam ediyor hiçbir şey kalıcı olmamalı, her şey de sürekli bir değişim içinde olmalıdır. Her şey belli bir zaman için değer taşımalı, Hiçbir şey kalıcı ve sürekli bir değer taşımamalıdır. Her sanat ateist inanç çerçevesinde kesin bir anlam ifade etmelidir. Kanaatime göre modern sanat, diğer bütün kültürel alanlarda olduğu gibi üstün fikirlere bir tepkinin sonucudur. Mutlak inanç ve fikir kavramı olmadan kişinin iyiyi başarması mümkün değildir. Oysa bugün değerli olup, yarın değersiz olan bir sanattan soyluluk ve karakter nasıl beklenir."

FEMİNİZM

Beşeri akrabalık bağlarının temelini sarsan, sosyal yapıda baştan aşağıya devrim yapan en köklü hareket "kadınların kurtuluşu" adı altındaki "Feminizm" hareketidir. İşte bu noktada düşünürümüz feminizmin modern çağa mahsus olmadığını ifade ederek ince bir ayrıntıya temas ederek tarihten örnekler verir:

"Ünlü filozof Platon bir eserinde, aile müessesesinin kaldırılmasını, sosyal görevlerin seks tarafından belirlenmesini savunur. Edebiyatta eski Yunan klasik komedisi Lysistrata'da ve daha yakın zamanlarda, Henrick Ibsen (1828-1906) in "Bir Oyuncak Bebeğin Evi" adlı dram türü eserinde, feminist fikirler öğütlenmektedir.

Viktorya devrinin ekonomist filozofu John Stuart Mill 1869'da yazdığı "Köle Kadınlar" makalesiyle Friedrich Engels, fenimizmin teorik esaslarını açıkladılar. Engels 1884'de evliliği, "köleliğin hazin bir başka şekli" diye tarif ederek, bu müessesenin kaldırılıp çocuk yetiştirme sorumluluğunun topluma verilmesini ısrarla ileri sürdü."

Kadın konusuna iş hayatı açısından da bakan Meryem Cemile, her kadının mümkün olan en iyi eğitimi alması gerektiğini savunurken, kadınların iş hayatında erkeklerle yarışmalarına ise karşı çıkar.

İSLÂMÎ DEĞER AÇISINDAN KADIN

Cemile; çağdaş değerlerin üstünlüğünü savunanların, Müslüman bir hanımefendinin sosyal mevkiinin düşük olduğunu ileri sürdüklerini ve buna sebep olarak da İslâm ahlâkına ait bazı özellikleri gösterdiklerini anlatır. Bu özellikler şunlardır:

1- Evlilikte vesâyet(*) 

2- Çok kadınla evlilik 

3- Talâkın (boşanmanın) düzenlenişi 

4- Purde (perde, yani kadınla erkeğin arasındaki kapalılık)

Meryem Cemile, bütün İslâm ülkelerinde Müslüman topluma hâkim olan, İslâmî yaşayışın temellerini teşkil eden değerleri "gayr-i İslâmî" ilân eden ve gayr-i Müslim ülkelerde hâkim bulunan yasalara benzer kurallar koymak isteyen reformcu bir hareketten de bahseder. İslâm'ın kadınlara ait ahkâmının ne derece üstün olduğunu ve bu ahkâmı değiştirmeye kalkışmanın ne tür zararlar getirip toplumu bozarak ifsad ettiğini anlatır ve şunları söyler:

"'Kadın Hakları!', 'Hürriyet!', 'İlerleme!' gibi ucuz sloganlar sadece asıl amacı gizlemek için kullanılan duman perdesidir. Kadın Hakları Hareketi'nin Müslüman ülkelerdeki akıbeti diğer ülkelerde olduğundan değişik olamaz; yani en azgın hayvanları şaşırtacak bir şehvanilik, yuvaların yıkılması, ahlâkın ve cemiyetin çöküşü, suların artması, gençlerin suça itilmesi, kısacası, şiddet huzursuzluk ve kanunsuzluk dolu bir yaşantı. Yok olup gitmiş medeniyetler, ahlâk çöküntüsünün sonucunun ne olduğunu bize göstermektedirler."

BATININ TESİRİYLE AİLENİN PARÇALANMASI

Meryem Cemile, tarih öncesi devirlerden tâ zamanımıza kadar ailenin toplumun temel yapı taşı olduğu fakat akrabalık bağlarının zayıflamasıyla hiçbir medeniyetin uzun ömürlü olmadığını belirtir. Ona göre modern çağ medeniyet organizasyonu, akıl, ruh ve sinir hastalıklarına sebep olacak şekilde aileyi parçalamıştır. Sonuç ise topyekün bir intihardır.

SOSYAL BİR REALİTE OLARAK GENÇLİK VEYA KAYBOLAN GENÇLİK

Gençliği, kendine has büyük ekonomik kalkınmanın ve Batı tarihinin oluşturduğu, dünya çapında sosyal bir realite olarak gören Meryem Cemile, bugün dünyada kültür diyemeyeceğimiz, yaygın millî değerlere şaşılacak derecede karşı çıkan, birbirine sıkı sıkıya bağlı, toplumun 25 yaşa kadar olan fertleri arasında ortaya çıktığını belirtir.

Gençlik kendi öz değerlerinden koparak psikolojik bir buhran geçirir. Bunun en önemli sebebi ise çağdaş endüstriyel toplumlarda eğitim-öğretim süresinin uzun oluşudur. Gençlik dönemi bir bakıma ekonomik bağımlılıkla geçer. Bu ise gençlere herhangi bir sorumluluk üstlenme fırsatı vermez. Halbuki genç, biyolojik ve psikolojik bir yeterlilik kazanmıştır fakat içinde bulunduğu durum ve çevresel faktörler bunun ortaya çıkmasına engel olur. Genç, özgürlük adı altında her türlü sorumsuzluğu meşru görmeye başlar…

Cemile, biyolojik ergenlik çağının son yarım asır içinde süre itibarıyla iyice azaldığını, 50-60 yıl öncesine nisbetle kız ve erkek çocukların 2-3 yıl önceden büluğa erdiklerini belirtir. Bu durum erkenden büluğa giren gençler üzerinde ise –maalesef- büyük bir etki oluşturur. İşte bu yüzden Meryem Cemile, gençlik çağının tamamen psikolojik bir buhran çağı olduğu görüşünü savunur.

 (*) Vesâyet: Başkası adına karar alma, onun işlerini idâre etme.

 

...devam edecek...

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-5. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-5. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR’IN SİRET VE SURETİ Merhum Ali Ulvi Kurucu beyin ifadesiyle; “Malûm ya, her şah

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-4. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-4. BÖLÜM

PERDE KAPANIRKEN İnsiyatif artık İtalyanların eline geçmişti. 23 Eylül 1930'da İtalyan bi

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-3. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-3. BÖLÜM

GRAZİANİ Graziani, sömürgelerde özel olarak yetiştirilmiş komutanların en tecrübeli ve en

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-2. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-2. BÖLÜM

“GECE HÜKÜMETİ” İtalyan araştırmacı Giorgio Rochat bu durumu bize veciz olarak şöyle

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-1. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-1. BÖLÜM

Merhum şehid Ömer el-Muhtar’la alakalı bir çalışmayı seneler önce hazırlamış ve sitemiz

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-4. BÖLÜM

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-4. BÖLÜM

ACIMASIZ YIKIM İspanya’nın Madrid kentinde toplanan konferans sonrası Fransa ve İspanya, Rif

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-3. BÖLÜM

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-3. BÖLÜM

UMUDUN SEMBOLÜ ADAM O sıralar Emir Abdülkerim dünyada en popüler direniş liderlerinden biri h

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-2. BÖLÜM

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-2. BÖLÜM

ANNUAL ZAFERİ Babasının vefatından sonra savaşın idaresini uhdesine alan Hattabi’nin ısla

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-1. BÖLÜM

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-1. BÖLÜM

“Kadı, müderris, gazeteci, mücahid, emir, devlet reisi.. Evet, bu sıfatlar bütünüyle Emir

SEYYİD AHMED ŞERİF ES SENUSİ(1873-1933)-4.Bölüm

SEYYİD AHMED ŞERİF ES SENUSİ(1873-1933)-4.Bölüm

Mersin’e Yerleşmesi Cumhuriyet’in ilânından sonra sessiz kalmayı tercih eden Ahmed Şerîf

SEYYİD AHMED ŞERİF ES SENUSİ(1873-1933)-3.Bölüm

SEYYİD AHMED ŞERİF ES SENUSİ(1873-1933)-3.Bölüm

Birinci Dünya Savaşı Ve Libya Birinci Dünya Savaşı başladığında İtalya -ülkedeki savaş

Kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa güzel bir amel işlesin ve Rabbine kullukta hiç bir ortak koşmasın.

Kehf, 110

GÜNÜN HADİSİ

Geçmiş peygamberlerin sözünden (hiç eksiksiz) nâsın eriştiği haberlerden birisi de: Utanmazsan dilediğini işle! (sözü) dür.

Abdullâh b. Mes'ûd (r.a)'dan

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI