TEYP TAHİR AĞABEY

1997 yılının yaz mevsimindeyiz. Evimizin şeref misafiri olan Tahir Ağabeyle sohbet ediyoruz. Torunu öğrencimiz olduğu için Ağabey, yakın aile dostumuz. Risale-i Nur’un o mübarek abisi önce bize ezberden birkaç metin okuyarak söze başlıyor. Hayatından, ailesinden ve gündelik konulardan bahsederken konuları hep Risale-i Nur’daki ezber okuduğu metinlerle özdeşleştirerek


İbrahim Köse

ibrahimkose60@gmail.com

2013-08-31 19:28:21

1997 yılı'nın yaz mevsimindeyiz. Evimizin şeref misafiri olan Tahir Ağabeyle sohbet ediyoruz. Torunu öğrencimiz olduğu için Ağabey, yakın aile dostumuz. Risale-i Nur'un o mübarek abisi önce bize ezberden birkaç metin okuyarak söze başlıyor. Hayatından, ailesinden ve gündelik konulardan bahsederken konuları hep Risale-i Nur'daki ezber okuduğu metinlerle özdeşleştirerek, tahlil ederek izah ediyor. O anlatırken anlıyoruz ki onun ve ailesinin hayatı işte bu ezber okuduğu metinlerin ifadesi gibi bir şey. İnandığını okuyan, okuduğunu bilhassa işe gidip gelirken ezberleyen, ezberlediğini ise mukteza-i hale göre hayatta tekrar okuyan ve uygulayan bir inanmış insan. 

Biz onun maharetini risale ezberleme ve ezbere risale okuma bilirdik. Oysa bu akşam gördük ki o ezberlediği metinlerin nerede nasıl ve kime ne zaman okunacağını da en iyi bilen bir şahsiyetmiş.

O akşam, geç saatlere kadar sanki kendimizi Üstad'ın yanında ders dinler gibi hissettik. O, en son ölümün küçük kardeşi olan uykuya yatmadan önce çoğu zaman, çoğu yerde okuduğu şu ezberi de okuyarak bize elveda, geceye merhaba dedi:

ONBİRİNCİ KELİME:وَ اِلَيْهِ الْمَصِيرُ Yani: Ticaret ve memuriyet için, mühim vazifelerle bu dâr-ı imtihan olan dünyaya gönderilen insanlar; ticaretlerini yapıp, vazifelerini bitirip ve hizmetlerini itmam ettikten sonra, yine onları gönderen Hâlık-ı Zülcelaline dönecekler ve Mevlâ-yı Kerim'lerine kavuşacaklar. Yani, bu dâr-ı fâniden gidip dâr-ı bâkide huzur-u kibriyaya müşerref olacaklar. Yani, esbab dağdağasından ve vesaitin karanlık perdelerinden kurtulup, Rabb-i Rahîmlerine makarr-ı saltanat-ı ebedîsinde perdesiz kavuşacaklar. Doğrudan doğruya herkes, kendi Hâlıkı ve Mabudu ve Rabbi ve Seyyidi ve Mâliki kim olduğunu bilecek ve bulacaklar."

Yukarıda bir kısmını verdiğimiz onun okuduğu bu ezber bizi on yıllar önce vefat eden Nazillili (Ertuğrul Bey'in) Dedesi Mustafa Ağabey'in cenaze merasimine götürdü. En baskıcı dönemlerde, en sıkı ihtilal günlerinde, çiftliğinde ve evinde başta Bayram Ağabey olmak üzere birçok nur talebesine sahip çıkan o değerli ağabeyimizin cenaze merasimindeydik. Belki de Teyp Tahir Ağabeyi ilk görüşümüzdü. O gün Tahir Ağabey gelen misafirlere Yirminci Mektup'un kelimelerini ezber okumuştu. Böyle Risale-i Nur'un ezberlenip herkese ezber ders okunması ilk defa o zaman dikkatimizi çekmişti. Demek ki Risale-i Nur'un böyle ezber okunan şiir gibi ahenkli, dua gibi yalvarıcı bir yönü vardı. Ağabey, Bilhassa Sekizinci Kelime olan "…vehüve hayyun layamut" bölümünü okurken çok etkilenmiştik. Yirminci Mektup'un Birinci Makamı'nın böyle ezber okumaya uygun bir yer olduğunu da o zaman anlamıştık.

SEKİZİNCİ KELİME:وَ هُوَ حَىٌّ لاَ يَمُوتُ Yani: Bütün kâinatın mevcudatında görünen ve vesile-i muhabbet olan kemal ve hüsün ve ihsanın hadsiz bir derece fevkinde bir cemal ve kemal ve ihsanın sahibi ve bütün mahbublara bedel, birtek cilve-i cemali kâfi gelen bir Mabud-u Lemyezel, bir Mahbub-u Lâyezal'in ezelî ve ebedî bir hayat-ı daimesi var ki; şaibe-i zeval ü fenadan münezzeh ve avarız-ınaks u kusurdan müberradır. İşte şu kelime, cinn ü inse ve bütün zîşuura ve ehl-i muhabbet ve aşka ilân eder ki:

Sizlere müjde! Mahbublarınızdan nihayetsiz firakların yaralarını tedavi edip merhem süren bir Mahbub-u Bâki'niz var. Madem o var ve Bâki'dir, başkaları ne olursa olsun merak çekmeyiniz. Belki o mahbublarda, sebeb-i muhabbetiniz olan hüsn ü ihsan, fazl ü kemal, o Mahbub-u Bâki'nin cilve-i cemal-i bâkisinden çok perdelerden geçip, gayet zayıf bir gölgenin gölgesidir. Onların zevalleri, sizleri incitmesin. Çünki onlar bir nevi âyinelerdir. Âyinelerin değişmesi şaşaa-i cemalin cilvesini tazeleştirir, güzelleştirir. Madem o var, herşey var."

Ağabey'in gece boyu lambası kapanmadı. Zannımızca o gece hep ya yeni risaleler ezberledi, ya eski ezberleri tekrarladı veya Kuran, Cevşen ve Risale-i Nur okudu.

Birçok meşverette, birçok cenaze ve hafızlık cemiyetinde, sünnet ve düğün merasiminde dinlediğimiz Teyp Tahir Ağabeyle bir hususi görüşmemiz de Nazilli'deki evinde oldu. Lise yıllarında Hınıs'ta nur sohbetlerine birlikte gittiğimiz matematik öğretmeni Yılmaz Kaplanla, Ağabey'in evine gittik. Bizim niyetimiz ağabeyin risalelerdeki derin bilgisinden istifade etmekti. Onun için risalelerden birkaç soru sorarak konuşmasını istedik. Fakat o yüzeysel cevaplar vererek soruları geçiştirdi. Anlaşılan yanımdaki öğretmenin kafasına takılan ve yıllarca cevap bulamadığı çok ciddi soruları vardı ve asıl onların cevabını almak istiyordu. Nihayet arkadaş sormaya başladı. Ağabey de ezberden okuduğu metinlerle Üstad'ın cevaplarını haykırdı.

Haykırdı diyorum, çünkü karşılıklı soru ve cevaplar biraz da tartışma zemininde geçiyordu. Konu genellikle Mehdi ve Deccal olmak üzere ahir zaman vukuatları üzerineydi. Ağabey konuştukça arkadaş heyecanlanıyor ve Üstad'ın herkesten farklı yorumuna hayran kalıyordu. Zaten Üstad'ı çok seven Yılmaz Bey, Tahir Ağabey'in sanki bir Üstad gibi tok bir sesle yiğit bir edayla haykırarak verdiği cevaplara bayılıyordu. Konuşma uzadıkça uzadı. Sanki artık orada biz yoktuk da Üstad vardı. Ve Üstad bütün bir asra kim olduğunu ve merak edilenlerin de kimler ve neler olduğunu sanki Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden tek tek anlatıyordu.

Tahir Ağabey'e doyum olmuyordu. Vakit gece yarısını geçmişti. Biz müsaade alıp ayrılırken hâlâ kulaklarımızda ağabeyin ezbere okuduğu şu metinler çınlıyordu:

Üstadın Türki'ye Millet Meclisi'nin açılışında meclise hitaben millet vekillerine yaptığı konuşma:

Ey mücahidîn-i İslâm ve ey ehl-i hall ü akd!..

 Bu fakirin, bir mes'elede on sözünü, birkaç nasihatını dinlemenizi rica ediyorum.

1- Şu muzafferiyetteki hârikulâde nimet-i İlahiye bir şükür ister ki devam etsin, ziyade olsun. Yoksa nimet böyle şükür görmezse, gider. Madem ki Kur'anı, Allah'ın tevfikiyle düşmanın hücumundan kurtardınız. Kur'anın en sarih ve en kat'î emri olan salât gibi feraizi imtisal etmeniz lâzımdır. Tâ onun feyzi, böyle hârika suretinde üstünüzde tevali ve devam etsin.

2- Âlem-i İslâm'ı mesrur ettiniz, muhabbet ve teveccühünü kazandınız. Lâkin o teveccüh ve muhabbetin idamesi, şeair-i İslâmiyeyi iltizam ile olur. Zira müslümanlar, İslâmiyet hasebiyle sizi severler.

... Şu inkılab-ı azîmin temel taşları sağlam gerek...Şu meclisin şahsiyet-i maneviyesi, sahib olduğu kuvvet cihetiyle, mana-yı saltanatı deruhde etmiştir. Eğer şeair-i İslâmiyeyi bizzât imtisal etmek ve ettirmekle mana-yı hilafeti dahi vekaleten deruhde etmezse; hayat için dört şeye muhtaç, fakat an'ane-i müstemirre ile günde lâakall beş defa dine muhtaç olan şu fıtratı bozulmayan ve lehviyat-ı medeniye ile ihtiyacat-ı ruhiyesini unutmayan milletin hacat-ı diniyesini Meclis tatmin etmezse; bilmecburiye mana-yı hilafeti tamamen kabul ettiğiniz isme ve resme ve lafza verecek ve o manayı idame etmek için kuvveti dahi verecek. Halbuki Meclis elinde bulunmayan ve Meclis tarîkiyle olmayan öyle bir kuvvet, inşikak-ı asâya sebebiyet verecektir. İnşikak-ı asâ ise, وَ اعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَمِيعًا âyetine zıddır.

Zaman, cemaat zamanıdır. Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevî daha metindir ve tenfiz-i ahkâm-ı şer'iyeye daha ziyade muktedirdir. Halife-i şahsî, ancak ona istinad ile vezaifini deruhde edebilir. Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevî eğer müstakim olsa, ziyade parlak ve kâmil olur. Eğer fena olsa, pek çok fena olur. Ferdin iyiliği de, fenalığı da mahduddur. Cemaatın gayr-ı mahduddur. Harice karşı kazandığınız iyiliği, dâhildeki fenalıkla bozmayınız. Bilirsiniz ki; ebedî düşmanlarınız ve zıdlarınız ve hasımlarınız, İslâm'ın şeairini tahrib ediyorlar. Öyle ise zarurî vazifeniz, şeairi ihya ve muhafaza etmektir. Yoksa şuursuz olarak, şuurlu düşmana yardımdır. Şeairde tehavün, za'f-ı milliyeti gösterir. Za'f ise, düşmanı tevkif etmez, teşci' eder. حَسْبُنَا اللّٰهُ وَ نِعْمَ الْوَكِيلُ

Risale-i Nur'u ezbere okumak, nur camiası içerisinde çok tasvip gören bir hizmet şeklidir. Bilhassa eski dershanelerde kurulan yer sofralarında yemek esnasında malayani şeyler konuşulmasın diye, zamanı değerlendirmek için herkes sıra ile risaleden ezberlediği veya hoşuna giderek unutmadığı bir cümleyi söyleyerek güzel bir Risale-i Nur eğitimi yapılırdı. Yine kırlarda, bahçelerde yapılan gezilerde ve okuma programlarında ezberlenen vecizeler ya tek tek sıra ile veya hep birlikte koro ile söylenirdi.

Ayrıca Teyip Tahir ağabey ve Risale-i Nurları kendi beyninde şifreleyerek karşıdakinin bir rakam söylemesiyle hemen ezber bir yer okuyan Hasankaleli Zeki Korkmaz Ağabey gibi Türkiye'nin birçok yerinde birçok ağabey ve kardeş Risale-i Nur'dan hoşuna giden yerler ezberler ve onları uygun yerlerde ve zamanlarda okurdu. Fakat bu işin piri ve en ustası ise Tahir Gündere Ağabeydi.

Hani Goethe bir sözünde der ki: "En büyük silah zamanı gelmiş fikirdir." İşte Nurcular da "bilhassa eski Nurcular" bütün konuşmalarında yeri ve zamanı gelince taşı gediğine koyarcasına Risale-i Nur'dan orijinal bir cümle veya bir metin okuyarak tam kaynağından söylenmiş belge gibi bir ifadeyle fikirlerine ve konuşmalarına kuvvet kazandırırlar.

Teyip Tahir Ağabey gibi bilhassa eski nur okuyucuları Risale-i Nur vecizelerini veya metinlerini yeri zamanı gelince bir silah gibi kullanırlardı. Mesela:

*"Medenilere galebe çalmak ikna iledir…"

* "Dünya bir misafir hanedir, insan ise onda az bir miktar duracak ama vazifesi çok bir misafirdir."

*Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.

*İman hem nurdur hem kuvvettir.

*Her söylediğin doğru olsun fakat her doğruyu söylemek doğru değildir. (Ya doğru söyle ya sus)

*Biz ehl-i haliz, namzedi istikbaliz. Tasvir-i efkâr zihnimizi işba' etmiyor bürhan isteriz.

*Dostun dostu dosttur.

*"Milletimin imanını selamette görürsem, Cehennem'in alevleri arasında

yanmaya razıyım."

* Marîz bir asrın, hasta bir unsurun, alîl bir uzvun reçetesi; ittiba'-ı Kur'andır.
*Sivrisineğin gözünü halkeden, Güneş'i dahi o halketmiştir.
*Zaman gösterdi ki: Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil.

 Eskilerden Nazillili Teyp Tahir ve Erzurum Pasinler'den Zeki Korkmaz Ağabeyler, yenilerden Filipinlerde şehit edilen Cevdet Baybara, Ama Bekir ve Teyip İzzet kardeşler ve daha birçok adsız nur talebesi, bu cihana ezbere Risale-i Nur okurken, Risale-i Nur şehrinin hizmet meydanına ulaşan risale okuma caddesinin ezber etme sokağında kim bilir daha nice yeni ezberlere kavuşacak ve yeni sesler dinleyeceğiz.

Ne mutlu Risale-i Nur'u ezber okuyanlara.

Teyip Tahir Ağabey'in hizmette en önemli emeklerinden biri de 1961 senesinde Nazilli dershanesinde altı ay kalan Zübeyr Ağabeyle birlikte Hizmet Rehberi'nin yazılmasına yardım etmesidir. Kendi tabiriyle "Ben okuyordum, o yazıyordu" diyerek o hizmeti nasıl yaptıklarını anlatmaktadır.

 

Tahir Ağabey'in ezbere okumanın yanında bir de hatıra anlatması vardır ki işte ona da doyum olmaz. O Üstad'ın en has talebelerini yakından tanımış ve onların anlattıkları hatıraları ilk ağızdan dinleyerek bütün bir ömründe ezber derslerinin ardından anlatmıştır. İşte onlardan birisi:

"Üstat Ankara'ya en son gittiğinde birçok talebesinin de hazır bulunduğu bir yerde onlara demiştir ki: "Kardeşlerim, bu kudsi Kur'an davasına hizmet eden ne sizsiniz ne de benim. Ben de sizin gibi bu nurları okuyarak hizmet ediyorum. Kur'an'a asıl hizmet eden Risale-i Nur'dur. Bu eserler sadece İslam âlemi için yazılmamıştır, insanlığın tümü için kaleme alınmıştır."

Tahir Ağabey'in ezbere risale okuması yanında onun bir de risalelerle ve Üstadla ilgili şiirleri ezbere okuma merakı vardır. Onun en çok da ezbere okuduğu şiir Mehmet Emin Birinci Ağabey'in Üstad için yazdığı ve Zübeyr Ağabey'in de onu sürekli dilinde okuduğu "Bir Üstad Tanıyorum" şiiridir.

BİR ÜSTAD TANIYORUM

Bir Üstad tanıyorum, O da Bediüzzaman,

Bir Üstad tanıyorum, En büyük kahraman,

Bir Üstad tanıyorum asrın vekili ancak,

Lailaheillallah elinde tuttuğu sancak…

 

Bir Üstad tanıyorum, zulme boyun eğmemiş,

Bir Üstad tanıyorum, hiçbir taviz vermemiş,

Bir Üstad tanıyorum, cihanşümul mücahit,

Bir Üstad tanıyorum, içiyle dışı Said...

 

Bir Üstad tanıyorum, gözlerinden nur saçar,

Bir Üstad tanıyorum, Kâfirler ondan kaçar,

Bir Üstad tanıyorum, şefkatin timsalidir

Bir Üstad tanıyorum, imanın misalidir…

 

Bir Üstad tanıyorum, Cevherdir bütün sırrı,

Allah, Kur'an, Peygamber, davasının en özü,

Bir Üstad tanıyorum, Dünya zevkini bilmez,

Zindana atanlara beddua bile etmez…

 

Bir Üstad tanıyorum, imandan bir varlıktır,

Kâinatı titreten bir kuvvete maliktir,

Bir Üstad tanıyorum, yoktur cihanda eşi,

Son asrın müçtehidi, insanlığın güneşi…

Teyp Tahir Ağabey'in hem ezber okuyarak Risale-i Nur'a hizmet etmesi çok değerlidir, hem de bizzat cemaatle yaptığı nur hizmetleri fevkaladedir. Bu ağabey için şu değerlendirmeleri yapmak mümkündür:

İşe gidiş geliş saatlerini boşa geçirmemek için Risale ezberlemeye başlayan Ağabey.

Nerede, kime, ne zaman, ne okuyacağını bilen ve söyleyeceğini Risale-i Nur'dan ezbere okuyarak ders yapan Ağabey.

Bulunduğu hizmet mahallinin hizmet rükünlerinden biri.

Tam bir Üstad hayranı.

Risale-i Nur Hafızı.

Üstadın talebelerinin en yakın arkadaşı.

Tatlı dilli.

Gür sesli.

İhlâslı.

Samimi ve içten

Risale-i Nur'un, her mevsim şakıyan, gönül ehli bir bülbülü.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

MUSTAFA KARAMAN BEYİN GÖZÜNDEN MEHMED KIRKINCI HOCAEFENDİ

MUSTAFA KARAMAN BEYİN GÖZÜNDEN MEHMED KIRKINCI HOCAEFENDİ

“Cenab-ı Hak varlıkları bereket yönünden üç kategoriye ayırmış; Bereketli insanlar vard

VAHDET YILMAZ AĞABEY

VAHDET YILMAZ AĞABEY

50 yıllık bir hukukum vardı Vahdet ağabey ile. Beni ilk defa terziye götürüp elbise ve palt

MEHMET KIRKINCI HOCAMIZIN VEFATININ SENE-İ DEVRİYESİ MÜNASEBETİYLE

MEHMET KIRKINCI HOCAMIZIN VEFATININ SENE-İ DEVRİYESİ MÜNASEBETİYLE

Bugün rahmetli Mehmed Kırkıncı hocamın sene-i devriyesi. Kendisini minnet ve şükran ile anar

PROF. DR. ŞENER DİLEK BEY’DEN KIRKINCI HOCAMIZLA ALAKALI HATIRALAR

PROF. DR. ŞENER DİLEK BEY’DEN KIRKINCI HOCAMIZLA ALAKALI HATIRALAR

Benim kanaatime göre hocamın mümeyyiz üç vasfı vardı; Birincisi: Kırkıncı Hocamda mükemme

NECATİ KILIÇOĞLU HOCAMIZDAN HATIRALAR-2

NECATİ KILIÇOĞLU HOCAMIZDAN HATIRALAR-2

HACI FARUK TİFNİKLİ EFENDİ Hacı Faruk efendi, Mustafa Necati Efendi’den sonra hocamın ikinc

NECATİ KILIÇOĞLU HOCAMIZDAN HATIRALAR-1

NECATİ KILIÇOĞLU HOCAMIZDAN HATIRALAR-1

Kıymetli ziyaretçilerimiz, Mehmed Kırkıncı Hocaefendi’nin talebelerinden, kendisinden İslami

NECATİ KURŞUNOĞLU AĞABEYDEN HİZMET HATIRALARI-3

NECATİ KURŞUNOĞLU AĞABEYDEN HİZMET HATIRALARI-3

ÜSTADIN MAHKEMEDEKİ FOTOĞRAFININ BULUNUŞU Erzurum’da müteahhit Osman beyin evinde dersteydi

MEHMED KIRKINCI HOCA’NIN ESERLERİ VE HAYATIM HÂTIRALARIM

MEHMED KIRKINCI HOCA’NIN  ESERLERİ VE HAYATIM HÂTIRALARIM

Bazı şahsiyetler vardır ki, fikirleriyle, eserleriyle, hizmetleriyle sembol olmuşlardır. Memlek

NECATİ KURŞUNOĞLU AĞABEYDEN HİZMET HATIRALARI-2

NECATİ KURŞUNOĞLU AĞABEYDEN HİZMET HATIRALARI-2

1979 senesiydi. Memlekette anarşi olayları en üst düzeye çıkmış, kan gövdeyi götürüyordu

NECATİ KURŞUNOĞLU AĞABEYDEN HİZMET HATIRALARI-1

NECATİ KURŞUNOĞLU AĞABEYDEN HİZMET HATIRALARI-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, yeni bir nehir söyleşimizi daha hizmetinize arz ediyoruz. Ya

BİR IRMAĞIN KIYISINDA DOLAŞMAK-4

BİR IRMAĞIN KIYISINDA DOLAŞMAK-4

HACI MUSA KIRKINCI AĞABEY Hacı Musa ağabey çok zeki bir insandı. Çok farklı bir insandı. Bi

Öğüt ver, hatırlat! Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.

Gâşiye, 21-22

GÜNÜN HADİSİ

"Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeksizin, oruçlunun sevabı gibi sevap alır."

Tirmizî.

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI