ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-7

Hepimizin hayattaki asıl çalışması, asıl amacı, asıl gayesi Allah'ın dinine hizmet etmektir, Allah'ın dinini yaymağa çalışmaktır, Allah'ın dinini korumağa çalışmaktır. Öteki işlerimizin hepsi yan çalışma olarak kalır, hobi olarak kalır


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2013-11-14 16:43:53

Hepimizin hayattaki asıl çalışması, asıl amacı, asıl gayesi Allah'ın dinine hizmet etmektir, Allah'ın dinini yaymağa çalışmaktır, Allah'ın dinini korumağa çalışmaktır. Öteki işlerimizin hepsi yan çalışma olarak kalır, hobi olarak kalır. 27. 09. 1997 - Creglinberg / ALMANYA

Pakistanlıların -- Cemâat-i Tebliğ'in-- güzel bir usûlü var: Bir yere gidiyorlar, İslâm'ı anlatıyorlar. Ondan sonra diyorlar ki:

"--Aramıza katılmaz mısın?.. Sen de gel aramıza katıl!"

Katılıyor, onlarla beraber geziyor, onlarla beraber yiyor, içiyor, yatıyor, kalkıyor... İslâm'ı hayatın içinde öğreniyor. Katı mektepte değil, sıcak yuvada İslâm'ı öğreniyor. Onun için mutlaka sıcak yuva kurmağa gayret edeceksiniz. 27. 09. 1997 - Creglinberg / ALMANYA

Bütün İslâm ülkelerinde buna benzer meseleler olduğu için, Allah'ın mü'min kulları olarak bizim de bunların karşısında aklımıza başımıza toplamamız gerekiyor. Ayrıca bütün dünyaya Peygamber SAS Efendimiz'in misyonunu götürmemiz gerekiyor. Aşk ile, şevk ile, sabır ve sevgi yoluyla İslâm'ı tebliğ etmemiz lâzım!.. Çünkü İslâm tebliğ edildiği zaman kazanılacak insanlar var. Temmuz 1995 - İNGİLTERE

Bir milleti toptan bir kalemde karalayıp atmak doğru değil. Meselâ:

--Amerikalılar İslâm düşmanı...

Hayır, öyle bir şey yok! Amerika'nın içine gireceksin, çalışacaksın, belki pek çok kimse müslüman olacak. Ve oluyor. Şu anda Amerika'da sanıyorum yedi milyon kadar olmuş müslüman sayısı. Bunların hepsi zenci değil, Amerikalılardan da müslüman olan var... Temmuz 1995 - İNGİLTERE

Batılılar ilim alanında bile, her zaman bilimsel değillerdir. Ben bir üniversite hocası olarak misâller de vererek bunu size söyleyebilirim. Batılılar ilmi dahi bir amaç için kullanırlar. Temmuz 1995 - İNGİLTERE

Herkes kendi üslûbuna göre bir şey seçiyor, bir tarafı tutuyor. Ama şunu net olarak söyleyebilirim, hattâ isbat edebilim, görevli insanlar vardır. İslâm ülkelerinin üniversitelerinde görevli insanlar vardır, kadrolu insanlar vardır. Bir yerlerden emir alan, maaş alan ve amacı sünneti yıpratmak olan, tasavvufu kötülemek olan ve elbirliği ile, organizasyon olarak çalışan; görevi İmâm-ı A'zam'a hücum etmek olan, bir sâfî müslümanın sevdiği, bağlandığı ne varsa hepsine var gücüyle hücum eden görevli insanlar vardır. Temmuz 1995 - İNGİLTERE

Şimdi bizim kanımıza, Peygamber SAS Efendimiz'in hayatından, davranışlarından, düşüncelerinden aşk aşılanması lâzım! Peygamber SAS Efendimiz'in hayatını öğrenmemiz lâzım! Ama bunu böyle bir müsteşrikin, oryantalistin, SAS filân olmadan "Muhammed... Muhammed..." diye yazdığı kitaptan anlamak mümkün değil. Çünkü kendisi anlamayan, başkasına bir şeyi anlatamaz. Bilen bir insanın, anlayabilen bir kimsenin yazdığı kitaptan okumak lâzım! 28. 08 1997 - New Castle / İNGİLTERE

Yirminci Yüzyıl'da Allah'ın rızasını kazanmamız için, sahabe gibi çalışmamız lâzım, Allah'ın dinine hizmet etmemiz lâzım!.. Asıl vazifemiz bu... Ama sizin bu yaptığınız çalışmalar, bizim şimdiye kadar elde ettiğimiz bilgiler, ünvanlar, müktesebât bu asıl vazifeyi kuvvetlendiriyor. 28. 08 1997 - New Castle / İNGİLTERE

Allah'ın sevgili kulu olabiliyor musun?.. Burda böbürlenme, hindi gibi kabarma, er yarın Hak divanında belli olur. Cenâb-ı Mevlâ'nın divanına vardığın zaman, bakalım durumun ne olacak?.. O zaman belli olur. İş Allah'ın rızasını kazanmak muhterem kardeşlerim! 28. 08 1997 - New Castle / İNGİLTERE

Hâsılı biz Allah'a inanmış insanlar, dünyada imtihan edildiğimizi biliyoruz. Hayat bir imtihandır. Karşılaştığımız her olay bir imtihandır. Biz bu imtihanda eğer hoşumuza getmeyen şeylerle karşılaşmışsak, Allah'la aramızı bozmamalıyız. 01. 09. 1997 - Newcastle / İNGİLTERE

İslâm'da bir müslümanın çok sevap kazanması yollarının, geniş imkânlarının bir tanesi sabırdır. Sabır tarafında insanın sevap haznesine güldür güldür billur gibi sevap gelir. Sabredecek. Çünkü hayat karmaşık, karışık bir olaydır. Bu karışık olayların bazısı tatlıdır, bazısı tatsızdır. Ne yapalım?.. Tatlılarını ayırıp da tatsızlarını itemeyiz. Hepsi beraber gelir. Allah bize tatlı şeyler verirken onunla dost olup da, acı şeylerle karşılaştırdığı zaman ona isyan etmek, kulluğa yakışmaz. Onun için sabırlı olacak. 01. 09. 1997 - Newcastle / İNGİLTERE

Bazı insanlar birbirlerine hakaretle selâmlaşıyor. Ahir zaman alâmetiymiş, kıyamet alâmetiymiş. Yâni en güzel isimle değil de en ağır sözle, hatta küfürle... O da ona sırıtıyor, gülüyor, memnun oluyor. O da ona öyle bir cevap veriyor; kol kola giriyorlar, gidiyorlar... Acayip. Ama İslâm'da nasıl?.. Ona en hoşuna gidecek bir sıfatla hitap etmek; bu güzel bir şey. . 01. 09. 1997 - Newcastle / İNGİLTERE

Mü'min inancı dolayısıyla, Allah'ın rızasına uygun iyi bir şeyi yapacağı zaman utanmamalı. Yapacağı şeyi yapmalı, utanmamalı. Kim utansın? Günah işleyen utansın. Allah'a asi olan utansın. Ben niye utanıyım, Allah'ın emrini tutacağım. . 01. 09. 1997 - Newcastle / İNGİLTERE

Kuvvetli imanın, imanın tam sağlamlaştığının, betonlaştığının üç alâmeti var: İyi bir şey yapacağı zaman kınayanın kınamasından korkmamak; yaptığı sevaplı bir işi gösteriş için yapmamak; önüne iki iş çıktığı zaman sevaplı olanını tercih etmek, dünyevî menfaatli olanı tercih etmemek... 01. 09. 1997 - Newcastle / İNGİLTERE

Bazı insanların kalbi taş gibi olur, taştan da katı olur, laf tesir etmez. Çünkü öyle zulümler yapmıştır ki... . 01. 09. 1997 - Newcastle / İNGİLTERE

Cihad harbden daha geniştir. Cihad, çok cehd sarfetmek demektir. İslâm'a yapılan hücumlara karşı koymak demektir. İslâm'ı yıkmak için, yok etmek için, müslümanları dinsizleştirmek için sarf edilen cehdleri, yapılan gayretleri bastıracak, karşılayacak, göğüsleyecek, onları yenecek çalışmayı yapmak demektir. Yâni aslında cehde karşı cehd demektir. Mücahede ne demek, cehde karşı cehd demek... 01. 09. 1997 - Newcastle / İNGİLTERE

 

Bir şey daha var hadis-i şerifte söylenen; Ramazan bayramında insan evde kurban keserse, Kurban bayramında değil Ramazan bayramında, bayramdır diye kurban keserse, onun da mükâfatı bire yediyüzdür. Bir kuzu kestin çiftlikte... Yediyüz kuzu kesmiş, kurban etmiş gibi sevap kazanırsın. Onu da bildiyor hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz. Eylül, 1997 - Newcastle / İNGİLTERE

Şimdi başka kumarlar çıktı. En büyük kumar hangisi bil bakalım? Kumar var, büyük kumar var, daha büyük kumar var, en büyük kumar var. Ben de bir mega kumar diye bir laf attım ortaya, uydurdum.

--En büyük kumar ne?..

--Borsa...

Milyonlarca insan yutuluyor. Yâni kediye bile yükletecek sermayesi kalmıyor. Ata, deveye filân değil, arabaya değil, kediye bile yükletecek sermayesi kalmıyor. Türkiye'yi bırakıp kaçan insanlar biliyorum. Neden? Borsa oyunu oynadığı için.

"--Oynamayın bunu!" dedim.

"--Ya hocam, müslüman şirketlerin hisse senedini alırsak..."

"--Bırak şu hikâyeleri, masalları!"

Kurnazlar kazanıyor, saflar yutuluyor. Hepsi alavere, dalavere... Saflar yutuluyor. Zaten gelse bile o paradan hayır gelmiyor. Onun için insanın gözünü açması lâzım! Ne bilelim, Allah herkese akıl vermiş. Herkesin aklı var, aklını kullanacak Eylül, 1997 - Newcastle / İNGİLTERE

Türkiye'de bazıları, "Bizim halkımız aptaldır." diyorlar. Bizim halkımız aptal değildir ama, bizim halkımız hukukunu korumakta biraz tembeldir. Bilir, şeytanlığın hepsini anlar, şıp diye anlar. Bizim çarıklı köylü dayı, şehirdeki üniversite profesöründen daha iyi bir işin kökünü, ciğerinin köşesini bilir. Ama ne yapacağını bilmez. Ondan sonra ne yapacak, onu bilmez. Bizim halkımızın zaafı budur. Eylül 1997, İNGİLTERE

İmam-ı Gazâlî diyor ki: "Çok zengin olsanız bile çocuklarınızı bazen aç bırakın! Bazen kuru ekmek verin!.. Bu daha iyidir." Çünkü çocuk o zaman, kendisine ikram edilen çukulatanın, pastanın kıymetini daha iyi bilir. Kuru ekmeği vermediğiniz zaman, ötekileri olağan sanır, bulamadığı zaman yıkılır, şaşırır, ne yapacağını bilemez. Temmuz 1995 - İNGİLTERE

Ben şu kanaatteyim: Türkiye İslâmî zihniyetten ayrıldıktan sonra, Osmanlı imparatorluğu yıkılıp cumhuriyet kurulduktan sonra, lâiklik geldikten sonra; İslâmî kültüre karşı lâik reformlar, devrimler yapıldıktan sonra; Türkiye'de İslâm'ı bilen insanlar tahrib edildikten, asılıp kesildikten, yok edildikten sonra, İslâm doğru anlaşılmaz bir hale geldi. İslâm savunulmaz hale geldi. Müslümanlık devrini tamamlamış bir eski akîde, çağdışı bir düşünce sistemi olarak görülmeğe başlandı. Temmuz 1995 - İNGİLTERE

 

Emin olun, ben Türkiye'deki İslâmlaşmanın güçlenmesini; cumhuriyet devresinde, ellili yıllardan sonra, altmışlı, yetmişli, seksenli yıllarda İslâm'ın günden güne güçlenmesini ve gençler arasında, entellektüeller arasında yayılmasını, batıya tahsil görmek için giden, sonra müsbet fikirlerle Türkiye'ye dönen insanların çalışmalarına bağlıyorum. Temmuz 1995 - İNGİLTERE

Osmanlıların münevverleri batıya geldiği zaman, Fransa'ya geldiği zaman, Fransa'dan Türkiye'ye çok kötü şeyler getirdiler ve Türkiye'yi mahvettiler. O Fransa'da, Avrupa'da tahsil gören münevverler yok mu, bütün vebal onların omuzunda... Onlar dinsizliği getirdiler, Fransızların ateizmini getirdiler. Her çeşit negatif fikrini getirdiler. Ama bugün buralara gelen insanlar, buralardan çok kuvvetli dînî duygularla dönüyorlar. Batıyı tanıyan, her iki kültürü bilen insan olarak da, karşısına çıkan insana eze eze sözlerini söyleyip, onları perişan ediyorlar. . Temmuz 1995 - İNGİLTERE

Ben çok net olarak söylüyorum, her yerde her zaman ifade ediyorum, bu sabah Menâzir Ahsen Beyin de söylediği gibi; hepimizin asıl mesleği, kendi mesleğimiz içinde İslâm'a nasıl hizmet edeceğimizi düşünmektir. Doktor olabiliriz, mühendis olabiliriz, veteriner olabiliriz, çeşitli mesleklerde olabiliriz. Ama, "Ben bu tahsilim ve bu şartlarım içinde, İslâm'a kendi çapımca karınca kararınca kendi mesleğimde, kendi cephemde nasıl hizmet ederim?" diye düşünmeliyiz. Temmuz 1995 – İNGİLTERE

Hiç bir kavmi de peşin olarak Yahudidir, hristiyandır, Araptır, Acemdir, İngilizdir, İskoçtur, Amerikalıdır, Brezilyalıdır, Zencidir diye silmemek lâzım; müslüman olabiliyor. Temmuz 1995 – İNGİLTERE

Dünyanın her yerine İslâm'ı götürme çalışması yapmamız lâzım! Önümüzdeki yüzyıl, --21. Yüzyıl ki, işte beş sene sonra takvimler değişecek, yüzyılın adı da değişecek-- inşaallah müslümanların dünyaya hâkim olduğu bir yüzyıl olacak. Çünkü başka insanlar da müslüman olacak. Belki biz, şu andaki müslümanlar kaliteli müslümanlar değiliz ama, bizim içimizde de otokritikle kusurlar düzelecek. Abuk sabuk hükümetler devrilecek, doğru düzgün zihniyetler hâkim olacak. Başka ülkelerden de yeni insanlar, hidayet bulup İslâm'a gelecekler. Temmuz 1995 – İNGİLTERE

Maalesef, gönül huzuru ile İslâm'ı tam mânâsıyla, halkı ve devletiyle tam mânâsıyla tutup da, İslâm'ı savunmayı esas almış olan ve bunun bayraktarlığını yapan bir devlet, belirgin olarak ortada yok... Hem hükümeti, hem halkı ile İslâm'a hizmet etmeyi esas almış olan, tam mânâsıyla gönlümüzü bağladığımız, arzu ettiğimiz, temenni ettiğimiz ideal bir devlet mevcut değil... Temmuz 1995 / İNGİLTERE

Roma'nın belediye başkanı veya İtalya'nın bir yetkili şahsiyeti, "Mekke'de bir kilise inşâ edilmedikçe, Roma'da bir cami açılamaz!" dediği halde, birkaç hafta önce Roma'da, bir camiyi müslümanlar inşâ ettiler. Peygamber SAS Efendimiz'in de İstanbul'un fethedileceğine dair bir müjdesi olduğu gibi, Roma'nın da fethedileceğine dair bir müjdesi var; bu onun bir adımı olmalı... Ama bu fetih silâhla değil, "Lâ ilâhe illallah" yoluyla olacak. Temmuz 1995 / İNGİLTERE

Şimdi bizim asıl vazifemiz, Peygamber SAS Efendimiz'in asıl vazifesi ve sahabe-i kiramın da ondan öğrenerek yaptığı asıl hizmet, İslâm'ı başkalarına anlatmaktır. Hayatlarındaki en mühim çalışmaları bu idi. Bu çalışmayı bizim bütün kuvvetiyle canlandırılması lâzım!.. Bunu durdurduğumuz için İslâm âlemi geriledi. . Temmuz 1995 / İNGİLTERE

Benim incelemelerime ve incelemelerimin sonundaki şahsî kanaatime göre, Osmanlı İmparatorluğu'nun çökmesinin sebebi, tebliğ çalışmasının zayıflamasıdır. Bir de ilk başta Anadolu'ya ve Balkanlar'a sırf İslâm'ı tebliğ için gittiler. Çalıştılar ve çok büyük başarılar elde ettiler. Sonra bu çalışmaları yavaşlatınca, başarıları geriledi. Öteki insanların müslüman olmaması, düşman olması devam ettiği için aleyhlerine döndü.

Daha önce İslâm'ı tebliğ çalışması yapınca, Arnavutlar gibi, Boşnaklar gibi birçok Avrupa kavimlerini müslüman etmişlerdi. Bu çalışmayı durdurunca, müslüman olmayan kavimler toplanıp kendilerine düşmanlık ettiler. Onların karşısında duramadılar. Tebliğ çalışması durduğu için, kendileri yıkıldı.

Osmanlılar tebliği tam mânâsıyla durdurmadılar ama çalışmalarının ana fikri olmaktan kenara aldıkları için böyle oldu. İlk baştaki gibi, sırf Allah'ın dinini yayma çalışması yapsalardı, bütün Avrupa müslüman olurdu. Temmuz 1995 / İNGİLTERE

Hakkı tutarak, diğer konularda tarafsız olmaya çalışıyoruz. Çünkü hakkın karşısında tarafsızlık, hakka gadirdir. Hakkın karşısında tarafsızlık olmaz, hakkı tutmak lâzım!.. Hak ne ise ondan yana olmak lâzımdır. Orada tarafsızlık meziyet değil, büyük bir kusurdur, büyük bir gevşekliktir, eksikliktir. 29. 08. 1997 - İNGİLTERE 

Dikkat ederseniz, İslâm ülkelerinin hepsinde diktatörlük vardır. Hepsinin başına bir zalim geçmiştir ve hiç insan hakları vs. yoktur. Seyahat hürriyeti yoktur, haberleşme hürriyeti yoktur... Bir Türkiye'de elhamdülillâh biraz hürriyet var. Bunun elden kaçırılmaması lâzım, bizim de öteki İslâm ülkelerine benzetilmememiz lâzım!.. Canımıza okunup da, yamuk yumuk bir hale getirilmememiz lâzım! Bu da çalışma ile olur. Bu çalışmalarda da buradaki okumuş kardeşlerimizin, batıyı bilen kardeşlerimizin büyük faydası olacaktır. 29. 08. 1997 - İNGİLTERE

Ebûbekr-i Sıddîk nasıl yardım etmişse, hâlbuki manifaturacı idi; Ömerül-Fâruk nasıl yardım etmişse, Osman-ı Zin-Nûreyn nasıl yardım etmişse, Aliyy-i Murtazâ nasıl yardım etmişse; ensar ve muhacirîn ziraatçi, hurmacı oldukları halde İslâm'a nasıl yardım etmişlerse; Ebû Eyyûb el-Ensàrî nasıl gelip İstanbul'da vefat etmişse, Kusem ibn-i Abbas nasıl gidip Semerkand'da vefat etmişse, bizim Diyarbakır surlarında nasıl ashab varsa; şimdi baraj suları altında kalan Güneydoğu Anadolu'da kaç tane sahabe kabri varsa; siz de Allah'ın yardımcısı, Allah'ın dininin hizmetçisi olmak durumundasınız. Asıl işiniz bu, her işinizi buna göre ayarlayacaksınız, mesleğinizi burda kullanacaksınız. 29. 08. 1997 - İNGİLTERE

En önemli konu din konusudur. Çünkü, öteki konuların hepsi sadece dünya ile ilgilidir. Hattâ dünyanın bir bölümüyle ilgilidir. Meselâ tabiatla ilgilidir, meselâ sıhhatle ilgilidir. Ama din, hem dünya hem ahiretle ilgilidir. 11. 2. 1992 - Bakırköy / İSTANBUL 

Hattâ İslâm My Choise diye bir kitap neşretmiş Begüm Ayşe Beveni Vakfı, Pakistan'da... Orada bazı eski Hint dinlerinin kitaplarından sayfa fotoğrafları veriyor; orada Peygamber Efendimiz'in geleceğine dair cümleler var... 11. 2. 1992 - Bakırköy / İSTANBUL

Devam edecek

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Andolsun ki biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali verdik.

Zümer, 27

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İnsanların en fenası, birine ayrı, diğerine de ayrı görünen iki yüzlü insanlardır.

Seçme Hadisler, 101

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI