ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-8
Geçen gün elime bir kitap geldi. "İnsanın sözünün iletişimdeki rolü %10'dur. %30'u jestler ve mimiklerdir, %10 sözdür, %60 hâlidir." diyor. Asıl iletişim, asıl haberleşme halle olur. Hal ile iletişimini tam sağlamanın, mesajlaşmayı
Geçen gün elime bir kitap geldi. "İnsanın sözünün iletişimdeki rolü %10'dur. %30'u jestler ve mimiklerdir, %10 sözdür, %60 hâlidir." diyor. Asıl iletişim, asıl haberleşme halle olur. Hal ile iletişimini tam sağlamanın, mesajlaşmayı sağlamanın kitabını yazmış. Konuşmadan da insan iletişim sağlayabilir, mühim olan samimiyettir. ... 11. 2. 1992 - Bakırköy / İSTANBUL
Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh; gücün ve kuvvetin ancak Allah'ta olduğunu gösteriyor. Buna tevhîd-i safî demiş âlimler. 1. 8. 1995 - Champaign / U. S. A.
"Ben dünyanın îmarına gelmedim! Dünyayı seven insana Allah ahirette, cennette benim yanımda komşu olmayı haram kılar." diyor. Çok korkunç bir şey, tüyler ürpertici bir hadis-i şerif bu!.. 23. 10. 1995 - Gostar / ALMANYA
Bir konuşmacının konuşmaya hazırlanması, dinleyenlere saygısındandır. Çünkü dinleyenler gelmiştir, zaman ayırmıştır. E ben çalışacağım ki, bir şeyler öğrensin yeni gelenler... 23. 10. 1995 - Gostar / ALMANYA
Hikâyeli konferans da hoşuma gidiyor; çünkü uyutmaz dinleyenleri. 23. 10. 1995 - Gostar / ALMANYA
Teheccüd namazı çok sevaplı bir namazdır. Teheccüd namazı zamanında göğün kapıları açılır. Göğün kapıları açılır, dualar gider, kabul gelir; trafik serbesttir. Başka zaman öyle değildir. 23. 10. 1995 - Gostar / ALMANYA
Bizde, bizim kültür tarihimizde çiçek sevgisi muazzam bir şeydir. Baron de Büsbek, Hollanda'dan kalkmış pâyitahta, İstanbul'a elçilik için geliyor. Yedikule'den kervanı İstanbul'a doğru yaklaşırken, gördüğü lâle, sümbül bahçelerinden, gül bahçelerinden hayran kalıyor, hayretlere düşüyor. Kitabına şöyle yazmış: "Bu Osmanlıların çiçek sevgisine akıl ermez, bunlar çiçek âşıklısıdır. Bir çiçeğe dünyanın parasını verirler." Lâle soğanını alıp Hollanda'ya götürmüş olan adam, o adam... Lâleyi bizden alıp oraya götürmüşler. Mayıs 1993 - Boğaziçi Üniversitesi
Tasavvuf, nafile ibadetlerin organize edilmiş bir şekli değildir. Bazen nafile ibadeti bile bırakır mutasavvıf... Bizim büyüklerimiz diyor ki: "İnsana hizmet bahis konusu olduğu zaman, nafile ibadeti terkederiz. Çünkü, nafile ibadet insanın ferdî kazancıdır. Ama, başkasına hizmet topluma kazançtır; bunun sevabı çoktur. Mayıs 1993 - Boğaziçi Üniversitesi
Bir yere kapanıp zikir yapmak" sözüyle tarikata bir sataşma oluyor. Bir iddia, bir kötüleme oluyor. Tarikat sanıldığı gibi böyle değildir. Belki, böyle yapanlar Hıristiyan rahiblerdir. İslâm'dan önceki mistikler böyle yapmışlar. Uludağ'a çekilmiş, --onun için keşiş dağı denmiş-- orda ibadet etmiş. Mağaraya çekilmişler veya Niğde Aksaray'daki peribacalarının olduğu yerlerde, vs. böyle dünyayı terkederek, târik-i dünya olarak, ruhbanlıkla evlenmeyerek, ibadetle meşgul olmuşlar.
İslâm böyle değildir. İslâm'da mutasavvıfların hepsi bir meslek sahibidir. Meselâ, okuyun Tezkiretül Evliyâ'yı: Ya attârdır, ya kassâbdır, ya nessâcdır, dokumacıdır... Çünkü, elinin emeğiyle kazanmak sevap olduğundan çalışmışlardır. İbadetini çalışırken yapmışlardır. Çalışıp da sevap kazanmayı düşünmüşlerdir. Çalışıp kazandıklarıyla hayır yapmayı düşünmüşlerdir.
İslâm tasavvufunda böyle bir kenara çekilip de, toplumdan kaçmak yoktur. Bazı zamanlar yapılan bir halvet var; o da eğitim içindir. Hiç bir kimse üniversitenin son sınıfına gelmiş bir öğrenci, tam proje devresinde evinden üç gün dışarı çıkmadı, projeyi yetiştirmek için gece gündüz çalıştı diye onu suçlayamaz. Çünkü nihâyet bir proje hazırlayacak, imtihanlara hazırlanıyor. Bu normal bir şey... Mayıs 1993 - Boğaziçi Üniversitesi
İslâm'ın genel yapısına eğilecek olursak; incelemek maksadıyla, mikroskopla inceler gibi, bir bilim adamı titizliğiyle eğildiğimiz zaman, İslâm'ın sosyal meselelere, toplumsal meselelere çok büyük, hayret edilecek kadar büyük önem veren bir din olduğunu görürüz. Bu bakımdan bütün öbür inanç sistemlerinden çok büyük bir farklılık arzeder İslâm dini... Âdetâ İslâm topluluk için, topluluk dini gibidir bir bakıma... Toplu yaşamayı bir kere teşvik etmiştir İslâm... 24. 10. 1995 - Hannover / ALMANYA
Sonra, İslâm'ın sevap/günah ahkâmı incelendiği zaman, net olarak görülür ki, İslâm toplum yaşamını güzelleştiren, insanların topluca rahat ve huzurlu yaşamalarını sağlayan her türlü detay işi, küçük işi, teferruatı sevapla mükâfatlandırmıştır. Çok büyük sevap vermiştir, şaşılacak kadar büyük sevap vermiştir. Toplumu fesada uğratacak, toplumun huzurunu, rahatını kaçırtacak şeyleri de çok büyük günah saymıştır. Yapılmamasını sağlamağa çalışmıştır. 24. 10. 1995 - Hannover / ALMANYA
Topluma girerken de selâm verilir, toplumdan kalkarken de selâm verilir. Kalkarken selâmı millet bilmiyor veya yadırgıyor alışmadığı için... Hâlbuki kalkarken de, "Esselâmü aleyküm!" deyip kalkıp gitmek vardır. 24. 10. 1995 - Hannover / ALMANYA
Hadis ilmi şâheser bir ilimdir. Dünyanın başka hiç bir kültüründe, başka hiç bir dininde hadis ilmi gibi, ona benzeyen bir ilim bile yoktur. Yunanlıların tarihini, Lâtinlerin tarihini, İngilizlerin, Fransızların, Amerikalıların mazilerinden gelen vesikalarını araştırırsanız; bakarsınız bir veya iki vesikaya dayanır. Ama hadis ilmi yüzbinlerce insanın şehadetine dayanır. Son derece büyük bir emek mahsulüdür. Son derece bilimsel ve puan kazandırıcı bir ilimdir. 26. 7. 1995 - Rochester / U. S. A.
İnsanlar ahlâkla fethedilir. Osmanlı Balkanları ahlâkla fethetmiştir. Yoksa savaşla olmuyor, görüyorsunuz. "Rumelini dest-i takvâ ile almışsın." diye bir söz var... Yâni, takvâ ile bu işler oluyor. . 26. 7. 1995 - Rochester / U. S. A.
Çocuk tezadı yutar mı?.. Çocuk ne öğrendiyse, onu pat diye söyler; anneye de söyler, babaya da söyler, hocaya da söyler. Çocuğun zekâsı tezadı kaçırmaz, şıp diye yakalar. . 26. 7. 1995 - Rochester / U. S. A.
Demek ki kardeşlerim, sinirli insan olmayacağız. Birisi bize bir cahillik yaptığı zaman; bir üzecek, kızdıracak, canımızı sıkacak iş yaptığı zaman, tepemizin tası atmaması lâzım!.. Sigortamızın çatlamaması lâzım!.. Nasıl olmamız lâzım?.. Yumuşak olmamız lâzım!.. Halim selim olmamız lâzım, güleç yüzlü olmamız lâzım!.. 29 Eylül 1994 - Özelif / ANKARA
Gezmenin çok faydası oluyor, tecrübe oluyor insana... Çok çeşitli şeyler duyuyorum. Hani, Müslüman olanla olmayanın zıtlığı ayrı, aynı cami cemaatinden olan insanlar bile, aynı yoldan olan insanlar bile, aynı tasavvufî meşrebden, tarikattan olan insanlar bile; herkes birbirine karşı yamuk... Herkes birbirine karşı çatık... Herkes birbirine karşı kızgın... Herkes birbirine karşı kırgın... Böyle bir acâib tavır almış. Bu nerden geliyor?.. Bizim tasavvufî terbiyeyi, yâni İslâmî terbiyeyi, hadis-i şeriflerdeki terbiyeyi içimize sindiremememizden geliyor. Sindirmek lâzım. 29 Eylül 1994 - Özelif / ANKARA
Muhterem kardeşlerim! Şimdi ben ikide birde şikâyetler alıyorum, bana şikâyetler geliyor. Dün meselâ, Konya'da duyduğum: Bir delikanlı babasını döğmüş... Fesübhânallah!.. Yâni bu câhil, uzaktan bir başka kimse olsa, neyse ne... Yâhu bu az çok namaz kılan bir insan, tesbih çeken bir insan... Belki buraya da gelmiş, vaaz dinlemiş bir insan... Baba dövülür mü?.. Ayrıca, babası da dövülecek bir insan değil!.. Demek ki huy kötü olunca, insan terbiye olmayınca, zor oluyor, fenâ oluyor.
Kimisi de karısını dövüyor. Meselâ, geçen yıllarda duymuştum İstanbul'da... Kızlardan bir tanesi bana böyle bir kâğıt gönderip anlatmıştı:
"--Kocam beni dövüyor hocam... Öyle dövüyor ki, duvarlar kan içinde kalıyor." diyordu.
Hâlâ ağlamak geliyor içimden... Yâ, bu kızcağızı sana karı diye vermiş anası babası... Düğün yapmış. Sen böyle kafasını duvarlara vur da, kanlarını duvarlara çıkart diye mi verdi yâ?.. Allah'tan korkmaz mısın? Senin bir merhametin yok mu yâ?.. Sana bir Sırpı, bir bilmem nesi gelse de, senin de kafanı duvardan duvara vursa, hoşuna gider mi?.. Sen şimdi kuvvetlisin, ona öyle yapıyorsun ama, yakışık alır mı?..
Yâni, güzel huya çok muhtacız. Aile içinde muhtacız, mahalle içinde muhtacız, köyde muhtacız, şehirde muhtacız... Ülke içinde, ülke dışında, dünyada muhtacız... . 29 Eylül 1994 - Özelif / ANKARA
İnsan takvâ ehli oldu mu ne yapar?.. Harama bakmaz, harama elini uzatmaz, haramı yemez. Verâ' sahibi, dikkatli, ihtimamlı olan bir insan, şüphelinin yanına bile yanaşmaz. Böyle bir dikkatli müslümanlık olursa, olur. Olmazsa ne olur, muhterem kardeşlerim?.. İnsan dikkatli olmazsa, ordan haramı yiyiverir, burdan günaha giriverir... Sonunda ondan dolayı Allah'ın cezâsını çekiverir, belâsını buluverir, gazabına uğrayıverir. . 29 Eylül 1994 - Özelif / ANKARA
Tehlikeden nasıl kaçıyoruz, nasıl canımız kıymetli; canımızı acıtacak bir şeyden nasıl kaçıyoruz... Peki, günah senin canını daha fazla acıtacak, niye kaçmıyorsun?.. Niye günahtan kaçmıyorsun?.. Niye gazetenin o resmine bakıyorsun?.. Her gazetede, her sayfasında bir çıplak kadın resmi yok mu?.. Oturmuş, bacak bacak üstüne atmış, İsveç'ten gelmiş... Yalnızlık çekiyormuş da, adresi şuymuş da... Yakmak lâzım o gazeteyi!.. O gazeteyi eve sokmamak lâzım!..
Millet onu okuyor, seyrediyor. Ondan sonra da:
--Hocam feyz alamıyorum...
Alamazsın tabii... Feyzin de kalmaz, feyz alacak cihazın da kalmaz!.. Kalbin de kararır, kalbin de paslanır. 29 Eylül 1994 - Özelif / ANKARA
Onun için, birbuçuk milyar müslüman var, birbuçuk kilo etmiyor. O kadar müslüman var, şer her tarafa hâkim... Şerliler her tarafa sahip... Şerlilerin borusu ötüyor, hayırlıların sesi çıkmıyor. Hayırlar ortada yok, şerler dağlar gibi yığılmış; dünyanın her yerinde... Neden?.. Günahlara bulaştığı için müslümanda müslümanlık kuvveti, iman kuvveti kalmıyor da ondan... İman kuvveti gidiyor. Eski evliyâlık kuvveti kalmıyor. Eski dedelerimizin evliyâlıkla aldığı diyarlar, böyle günahlarla kâfirleşiyor.
"Düşman ülkemize giremedi. Hudutlarımıza saldırdı da, biz de onu attık." filân diyoruz, "İstiklâl harbi..." diyoruz, bilmem ne diyoruz ama; bakın, Peygamber Efendimiz ne diyor: "Beş evin olduğu yerde ezan okunmaz, kamet getirilmezse, şeytan orayı istilâ eder." diyor. Şeytanın istilâ ettiği yerde hayır kalır mı?..
Şeytan köylerimizi istilâ etmiş, şeytan evlerimizi istilâ etmiş, şeytan gönüllerimizi istilâ etmiş, şeytan kafalarımızı istilâ etmiş... Şeytan ilâhiyat fakültelerimizi istilâ etmiş olursa, hayır kalır mı?.. Kalmıyor, hayır ondan olmuyor. 29 Eylül 1994 - Özelif / ANKARA
Atabilirsen; bahadırsan, babayiğitsen, tarihe ismin geçecek kahramansan, evinden televizyonu çıkart!..
--Hocam kültürsüz kalırım!..
Hiç bir şey olmaz!.. Kütüphanedeki kitapları okursun, öğrenirsin... Ansiklopedileri okursun, öğrenirsin; biter. Daha güzel öğrenirsin.
O televizyonlar nedir?.. Telefisyon!.. Telef etmek, bir şeyi mahvetmek... Televizyon nedir: Telefisyon, telef etme makinasıdır. Neyi telef ediyor?.. Senin zamanını telef ediyor, aklını telef ediyor, gönlünü telef ediyor, dindarlığını telef ediyor, çocuğunu telef ediyor, aileni telef ediyor... Telef ediyor da telef ediyor.
O evde olmasa; Kur'an ezberleyeceksin, sûreleri ezberleyeceksin... Çoluk çocuğunla sohbet edeceksin... Din kitaplarını açacaksın, okuyacaksın... En büyük mâni karşında!.. 29 Eylül 1994 - Özelif / ANKARA
Bir alim bir konuyu inceleyeceği zaman, nasıl hareket eder?.. Biz üniversitede başarının, çalışmanın, bilimsel çalışmaların usûlünü anlatırken bunu söylüyorduk: İlk işlerinden birisi o inceleyeceği konu ile ilgili bütün bilgileri, bütün malzemeyi toplamaktır, bütün kaynaklara bakıp okumaktır. Lehte ve aleyhteki bütün fikirleri öğrenip, karşısına almaktır. Araştırma öyle olur. Tek taraflı olmaz! Bir tarafı dinleyip, öbür tarafı dinlememekle güzel bir sonuca ulaşılmaz. Bazı malzemeden istifade edilmeyince, araştırma tamam olmaz. Nerede olsa gidecek, o malzemeyi de bulacak, onu da bilgileri arasına, kaynakları arasına katacak. 7. 6. 1996 Cuma - AKRA
İhlâs ne demek?... İnsanın kalbinin tertemiz olması, niyetinin pırıl pırıl güzel olması demektir. 25. 11. 1995 - Alanya / ANTALYA
O halde iş takvâdır, takvâ zihniyetiyle hareket etmektir, korunma zihniyetiyle hareket etmektir. Burda da nefisle çatışma vardır. Nefis günahları seviyor ve arzu ediyor. Eğlenceyi, keyfi, çalgıyı, düğünü, yatmayı, gezmeyi, tozmayı seviyor. Sevaplı işlere de tenbelleniyor. Hayırlı, sevaplı işleri de yapmakta zorlanıyor; kaçmağa çalışıyor, kaytarmağa çalışıyor. 13. 6. 1996 - Özelif / ANKARA
Bakın, Türkiye'de yüzlerce dinî dergi çıkmıştır şu yıla gelinceye kadar; hepsi batmıştır, yaşayamamıştır. Dinî dergilerin ortalama ömrü iki yıldır. İki yıl sonra batar. Sebebi nedir?.. Bir dergi çıkartalım diye ideal bir duygu ortaya çıkar, bazı idealistler sermaye koyar. Bazı idealist yazarlar yazılar yazarlar. Dergi çıkmağa başlar, dağıtılır; parası gelmez. İkinci sayısı çıkar, dağıtılır, parası gelmez. Üçüncü, dördüncü... İki sene tahammül ederler, kavga gürültü, giderler alacaklılarına; "Yâhu ver Allah rızası için... Dergileri sattın işte, parasını ver!.. Bilmem ne... Olur... Olmaz..." derken, iki sene sonra pilleri biter, sermayeleri sıfıra gelir; kapatırlar.
Necip Fazıl da böyle, Kadir Mısıroğlu'nun Sebil dergisi böyle, İslâm'ı Nuru öyle... Şu öyle, bu öyle... Bunları da bildiğiniz misaller diye söylüyorum, kötülemiyorum. Hizmet görmüştür ama devam ettirememişlerdir. 3. 12. 1995 - Essen / ALMANYA
Dün akşam Prof. Dr. Ömer Dinçer'in yorumunu dinledik. Kısaca diyor ki:
"--İslâm'ı sevgi ve kardeşlik dini olarak takdim etmeliyiz, öyle tanıtmağa çalışmalıyız. Radikal İslâm, kavgacı İslâm, kan dökücü İslâm filân gibi göstermek sabotaj oluyor. Avrupalılar kasden böyle göstermeğe çalışıyorlar. Biz öyle yapmamalıyız!" diyor.
İşte bizim dediğimiz bu... Yâni çiçekle, buketle, tebessümle, kardeşlikle, ikramla, güzellikle, estetikle gideceğiz. Onun için bizim yolumuz önemli!.. Biz yolların hepsini tanıyan, bilen insanlar olarak söylüyoruz. Hepinizi göreve, hizmete, kardeşliğe yardımlaşmaya davet ediyoruz. 3. 12. 1995 - Essen / ALMANYA
Arap geceyi çok sever. Onun için "Arabın yâ leyl'i" derler ya... "Ey gece!" diye onlar geceye medhiyeler yazmışlar, ilâhiler okumuşlar, şiirler yazmışlar. 28. 04. 1984 - İskenderpaşa / İstanbul
Bana Mi'rac getirildi." diyor. "Mi'rac çok güzel bir şey, onun kadar güzel bir şey görmedim." diyor. Şimdi anlatan bizim din kitaplarında diyorlar asansör... Bana çok soğuk geliyor; asansör ne, Mi'rac ne?.. Yâni kıyas edilir mi, birisi ötekisine?.. Asansör için yanında halatlar lâzım, motor lâzım... Belli bir yüksekliğe kadar çıkabilir, iki tarafında duvar olmazsa çıkamaz. Ne asansörü, asansör mü Mi'rac?..
Mi'rac çok güzel bir şey, göğe çıkış vasıtası, ama ne?.. Çıkarsa bilir insan, çıkmayan nerden bilecek?.. Peygamber efendimiz diyor ki: "Fevkalâde güzel bir şey, onun kadar güzel bir şey görmedim." diyor. "Hattâ insan vefat edeceği zaman, o Mi'rac'a gözünü diker." diyor. Rûhu bedenden göklere çıkacak ya, ona gözünü diker diyor. 28. 04. 1984 - İskenderpaşa / İstanbul
Velekad zeyyennes-semâed-dünyâ bimesâbîha ve cealnâhâ rucûmen liş-şeyâtîn) Semâed-dünyâ, dünya semâsı değil, bakıyorum mealciler yanlış tercüme ediyorlar; en yakın semâ demek, ikisi de elif-lâmlı geliyor çünkü... Hemen Kur'an-ı Kerim'i tercüme etmek kolay değil ki... "Biz en yakın semâyı yıldızlarla donattık." diyor. Bu yıldızların olduğu yerin hepsi birinci kat semâ demektir. 28. 04. 1984 - İskenderpaşa / İstanbul
Refref nedir?.. Sahabeden bir zât-ı muhterem, "Bir yaygı, bir örtü, yeşil bir perde gibi bir şey..." diyor. Peygamber SAS Efendimiz'i almış, huzûr-u Rabbil-à lemîne götürmüş. . 28. 04. 1984 - İskenderpaşa / İstanbul
Her şeyi anlatmış. Hayran kalıyoruz. Şurda beraberce okuyoruz pazar günleri hadis-i şeriflerini; her pazar bir başka türlü hayran oluyoruz, tâkâtimiz kalmıyor, hayran yığılacak hale geliyoruz. Her şeyi anlatmış Rasûlüllah Efendimiz... Okusan, nerdeyse senin işe giderken yapacağın şeyi de anlatacak... Bu ümmet şaşırmasın, hak yoldan ayrılmasın, Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin rızasına aykırı iş yapmasın diye, o kadar ince teferruatı ile her şeyi bildirmiş. 28. 04. 1984 - İskenderpaşa / İstanbul
İnsanların yaptığı çalışmaların en güzeli, dine hizmettir, Allah'ın yoluna çağırmaktır. Allah-u Teà lâ Hazretleri'nin dinine yardım ederseniz, bu din yayılır; yardım etmezseniz, kendi evlâtlarınız bile elinizden kaçar. Biz kendi dinimizi kaybederiz, Allah korusun... Ezanlar okunan bu beldelerde, bir zaman sonra çanlar çalınmağa başlar, kâfirler dolaşmağa başlar. Ama dışardan gelmemiş olur onlar; senin, benim, onun akrabası olur. 28. 04. 1984 - İskenderpaşa / İstanbul
Bir insan yatacağı vakit abdest alıp, dört rekât namaz kılıp, abdestli olarak yatarsa, melekler gece ibadet etmiş gibi sevap yazarlar. Bu fırsatlardan istifade edin!.. Abdest alın, namaz kılın, abdestli olarak yatın; o ecirden, o sevaptan faydalanırsınız. 28. 04. 1984 - İskenderpaşa / İstanbul
Hadis-i şerif kitapları neşrediliyor; alın, okuyun! Raflarda durmasın her akşam yirmi sayfa, otuz sayfa okuyun! Rasûlüllah Efendimiz'in hayatını okuyun!.. Çok da kolaydır. Hadis-i şerif fıkra gibidir. Sekiz satır, on satır, oniki satır; çok kolay okunur. Ümmî de anlar, âlim de anlar, anlamamak mümkün değildir. Hadisin bereketi o, herkes anlar. Küçük ilkokul çocuğu da anlar, üniversite profesörü de anlar. Ama neler anlar... Anlayışta fark olur ama hepsi anlar. 28. 04. 1984 - İskenderpaşa / İstanbul
Camide namaza duruyor adam, kısıyor omuzlarını, dirseğini öbür tarafa dayıyor. Muhabbetli olmamış daha, ufak tefek şeylerden kızıyor. Olmaz!.. Hakîkaten sevecek; "Gel kardeşim, sen benim yerime otur, ben geride durayım! Sen halıda dur, ben taşta durayım! sen sevap kazan, ben kenarda bekleyeyim!" diyebilecek hale geleceğiz. Tercih haline gelebileceğiz. 28. 04. 1984 - İskenderpaşa / İstanbul
-Devam edecek-
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
Ne yerde ne gökte zere ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz.
Yûnus,61
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
Zalim sultanın yanında gerçeği söylemek en büyük cihaddandır.
Tirmizi 13, (2175)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...