BÄ°R GAZÄ°NÄ°N SEFERBERLÄ°K HATIRATI-5

Fransızlarla Savaş Düşmanın Akçakoyun İstasyonu’ndan Ayıntep’e nakliyat yaptıran seyyar kuvveti üzerine 15–16 Kasım 1336 (1920) gecesi ani bir saldırış yapılmıştır. Milli kuvvetlerimizle beraber iki fırkaya yakın kuvvetimiz vardı. Düşman gittikçe kuvvetini takviye ediyor, yıldırım gibi saldıran Türk askeri düşmana göz açtırmıyordu. Ve (düşmanı) ricata mecbur etmişti.


2013-12-16 18:16:15

Fransızlarla Savaş

Düşmanın Akçakoyun İstasyonu'ndan Ayıntep'e nakliyat yaptıran seyyar kuvveti üzerine 15–16 Kasım 1336 (1920) gecesi ani bir saldırış yapılmıştır. Milli kuvvetlerimizle beraber iki fırkaya yakın kuvvetimiz vardı. Düşman gittikçe kuvvetini takviye ediyor, yıldırım gibi saldıran Türk askeri düşmana göz açtırmıyordu. Ve (düşmanı) ricata mecbur etmişti.

Pek fazla sıkışan düşman,1. Tabur üzerine külli kuvveti ile saldırmış, oradan yaracak ve kaçacaktı. Düşmanın umumi kuvvetini çektiğini anlayan kumandanlarımız onun ne tarafa yükleneceğini anlıyor ve o tarafa taarruzu şiddetlendiriyorlardı. Takviyesiz kalan 1. taburumuz üzerine yüklenerek kuvvetini kurtaran düşman çekti, gitti. Fakat düşmandan ölü ve yaralı hesapsızdı. Yalnız bizim 5 zabit ve 10 neferin şehit olduğu öğrenilmişti.

Bu istasyondan Ayıntep'e mühimmat nakli yaptırmamak ve (düşmanın) kuvve-i maneviyesini kırmak maksadındaydık. Fransızların kuvveti bize karşı çok faik olduğu halde, Türk askeri vatan ve millet için seve seve düşmanla çarpışıyor ve düşmanın korkak olduğunu her er anlamış ve biliyordu…

Yalnız, 1. Tabur üzerine yüklendiği ve şiddetli taarruzda 11 er, kıtasından ayrılarak Cafer Tayyar tepesi ismini taşıyan dağa sığınmış ve firara teşebbüs etmiş nazarıyla bakılmıştı. Bilahare 10 gün sonra süvarilerimiz tarafından dağda tutulmuş ve İstiklal mahkemelerine verilmişlerdi.

Millet ve vatanı uğrunda savaştan savaşa koşan 11 erin bu muharebede talih-i harp yardım etmediğinden idamına karar verilmiş ve kurşuna verilmişlerdir. Bu idamlıklar içerisinde Siverekli bir nefere atılan kurşun isabet etmemiş, ve üçüncü defa da atılan kurşunda yine isabet yoktu. Bu neferi idam kazığından çözdülerse de, doğumunda deli imiş gibi bir hal gösterdi ve insanlık kendisinden zail olmuştu.Hâlbuki Harb-i Umumide bulunduğu cepheyi başarmış ve diğer cephelere yardıma koşan talihsiz erlerin bu harp ömürlerine nihayet vermişti.

44 milyon kocaman Fransız hükümeti Suriye dağlarında bir avuç Türk askerini elde edemediği gibi, bazen yıldırım ve bazen de yıpratma suretiyle karşılaşıyor, çok asker ve mühimmat da kaybetmişti. Düşmanın Halep'ten kuvvet getirdiği, bizleri ablukaya çalıştığı keşfedilmişti.

25 Kasım 1336(1920)'de düşman tayyare ve külli kuvveti ile taarruza geçmiş bulunuyor(du). Kuvvetlerimizin bir kısmı müdafaada, diğer kısmı da çekiliyor(du). Çünkü tutunacak bir hat yokken bizleri esir ettirecek Fırat Nehri de gerimizi kesmiş bulunuyordu. Birecik ve Şıhbekir geçidinden karşıya geçmemiz lazımdı. Müdafi bir vaziyette Fırat'ı geçerek Birecik gerilerine (çekilmiş) ve Yeşiltepe'yi tutmuştuk. Daima düşmanın geleceği Nizip tarafı tarassut ediliyordu. Ve düşman da gözüküyordu. Top hedefine kadar sokulan düşmana süratli top ateşi açılmıştı. Düşmanın iki bombardıman tayyaresi üzerimize bombalar yağdırıyor(du). Aşiret süvarileri talim terbiyesiz olarak harbe iştirak ettiklerinden kendilerine siper bulamıyor ve yaralanıyorlardı.

Müdafaada, Fırat Nehri aşırı olduğundan makineli piyademiz ateş açmamıştı. Kendim şosenin menfezini siper etmiştim. Birçok yaralılara bu seferde sıhhiye vazifesini yapıyordum. Çünkü bizimle beraber Birecikli köylü çocukları ve aşiretler de harbe iştirak etmiş ve yara almışlardı.

Topçularımızın mahir nişancılarından birinin mermisi düşmanın sahra topunun namlusundan girmiş, gerisini dağıtmış ve nömrü (topçu) neferlerini imha etmişti. Bunu müteakip aynı bataryanın topunu bırakıp kaçtığı görülmüştü. Bu fırsatı kaçırmamak için en seri şekilde Fırat'ı karşıya geçerek intizamsız ricat eden (kaçan) düşmanı takip ediyorduk.

9 Aralık 1336 (1920)'da düşman Ayıntep'in istihkâmlarına girmiş ve bizler de Büyük Savcılı Köyü'nü tutmuştuk. Ayıntep'in Dülük Baba sırtlarından düşmana şiddetli top ve makineli ateşi açılmış ve piyademiz de sokumluktaydı. İki gün iki gece durma dinlenme yok, devam eden çetin bombardımanlara Fransızların şaşkın bir vaziyette müdafaa ettikleri görülüyordu. Çünkü Ayıntep'in içinde Arslan Bey ve Ali Şefik Bey kumandasındaki kuvvet(ler) de müdafaa ediyor(lardı).

Harp, hem içerden hem de dışarıdan oluyordu. Ayıntep'in içinde Harb-i Umumiden evvel Koliç isminde ecnebiler okulu inşa edilmiş ve mütarekeden sonra burayı harpsiz işgal eden Fransızlar bu okulu kale haline getirmiş(lerdi). (Burası) Koliç Kalesi namını almıştı. Bizim tarafımızdan atılan topların mermisi bu okulu heder etmiş, bir tarafından yıkarak içine mermi düşmesi sonucu içerde infilak eden gaz ve benzin depolarının patlamasıyla durumu anlamıştık. 6 saat yangının devam ettiği görülmüştü. Maalesef kışın şiddetinden taarruzlar yapılamıyor, düşmanın dinlenip toparlanmasına imkân verilmiş oluyordu. Yine de bu fırsatı vermemek için bir metre kar içinde her gece bomba taarruzu yapılıyordu.

Bu sefer de düşman Halep'ten trenle Akçakoyun istasyonuna asker ve yiyecek, giyecek ile mühimmat getirdiği ve oradan Ayıntep'e nakil yapılacağı haber alınmıştı. 5. fırka, 10. fırka ve Kılıç Ali kuvveti de iştirak edeceğine nazaran, günlerce yapılan manevradan anlaşılmakta, yapacak olduğu nakliyatın birinci konak mahalli İkizkuyu'da çevirmek ve imha etmek fikri, alınan tertibattan anlaşılıyor(du). Bu mevki de bize bir günlük mesafede idi.

Suriye Ä°kiz Kuyu Zaferi

14 Ocak 1337 (1921)'e kadar durmadan çarpışan biz Türkler manevra ile bir günlük mesafeyi kat edecektik. Batal, Mizan ve Uruş köylerine giderek İkizkuyu mevkiine iki saatlik mesafe kalmış idi. Oradan düşmanın gelip gelmeyeceği keşfediliyordu. Her nedense geri çekilmemiz icap etmiş, malum ya harp bir hiledir. Ferdası (ertesi) günü 17–18 Ocak gecesi sabaha beş saat kala İkizkuyu tepeleri (tarafımızdan) işgal altına alınmıştır.

Piyade ve makineli mevziye yerleştirilmiş, aralık mesafesi alınmış, geceden lazım gelen tertibat verilmişti. İkizkuyu ismi üzerinde balıkçıların balığı gugula soktukları gibi bir gugul halini almış bir abluka (şekli) idi. Harp sahası gayet düz ve geniş meydanlık idi. Hava sıcak, kıble rüzgârı esiyordu. Kendim de takımı idare ediyordum. Her er beşer adımlık aralıklarla mesafesini almış ve baş siperini yapmıştı. Yere yatmış, silah elde bekliyorduk. Saat alaturka gündüzün altısı idi.

Düşmanın seyyar kuvveti gözüküyordu. Düşman da hiç kimseden korkusu yokmuş gibi (aslında bizim bir tuzağımız olan) aheste aheste gugula sokuluyor ve giriyordu. Bu vaziyeti gören her erin göğsünde zafer güneşi doğuyordu. Çünkü içeri giren düşman çıkamayacaktı. Şu dakikalar içinde göğsümüzde ne kadar heyecan yükselmiş ve sabırsızlıklar belirmişti. Düşmanın dörtte üçü içeri girmiş bulunuyordu. Artık daha durulamazdı. Harp başladı. Saat tam alaturka 8 idi. Topçularımız süratli ateşe ve makineli tüfeklerle ileri geri taramaya başladı. Piyadelerimiz kademe kademe sıçramalar yapıyor ve düşmana sokuluyorduk. Düşman top ve makinelisini indirip cephe alıncaya kadar kendilerini müdafaaya çalışıyorlardı. Esasen düşmanın top ve makinelisini topçularımız şaşırtmıştı. (Düşmanın ateşi) ne tarafa atacağından haberi yoktu. Şaşırmışlardı.

Tayyareleri ile saldırmaya başladılar. Bomba yağdırıyorlardı. Aman Allah'ım! Harp tam hızını ve şiddetini almış, o harp meydanı top ve tayyare bombası ve makineli uğultusu ve çatırtısından karışmıştı. Piyademiz bir fişek atabiliyordu. Karşımızda 24 fişek atan otomatik vardı. Yine durmadan takımlarımız tüfek boyunda sürüne sürüne ilerliyorlardı. Tam karşımdaki düşmanın otomatik tüfek başı vurulmuş, mermisinin beni tutmadığından (vurulduğu) anlaşılmıştı. Çünkü düşmana iyice sokulmuştuk. Topu bizi tutmuyordu. Solumdaki Kırklarelili bir neferle yan yana sokulduk. Meğer (düşmanın) tüfek çavuşu vurulduktan sonra topçu neferleri de silah başına geçememiş, kaçmışlardı. Otomatiği teslim aldık. Bu sefer de süngü tak emri verildi. Aman Ya Rabbim! O ovayı Allah Allah! Sedaları inletiyor ve düşmanın müdafaası şöyle dursun elinde nesi varsa bırakıp kaçıyordu. Kendi lisanlarınca "Teslim, Teslim!" diye bağırıyorlardı.

Türk erlerinin göğsü dağlar kadar olmuş, düşman (onlara) pire kadar gözükmüyordu. Çünkü zafer bizimdi. Düşmanın bir kısmı silahı atıp kaçıyor, bir kısmı da ellerini kaldırıp teslim oluyorlardı. (Bazı) düşman askerlerinin Faslı olduğu teslim alınışından (sonra) belli olmuştu… Düşmandan çok büyük mühimmat ve ganaim (ganimet) elde edildi. (Ele geçirdiğimiz) silahın haddi hesabı yoktu. Hemen her erimizin bir makineli tüfeği olmuştu. Bu galibiyetimizle Akçakoyun muharebesinin intikamını fazlasıyla almıştık. Kurtulan düşmanın Ayıntep'e kaçtığı öğrenilmişti.

Ve yine Ayıntep'e büyük bir saldırış bizim tarafımızdan yapılacağı söyleniyordu. Asker daima manevrada, hiç de istirahatımız yoktu. 7 Şubat 1337 (1921)'e kadar devam eden bu muharebe çok çetin olmuştur. Ayıntep'in içinde bulunan kumandanlar çıkarılmış ve Ayıntep şehri boşaltılmıştır. 8–9 Şubat 1337 (1921) 'de Ayıntep (Fransızlar tarafından) işgale uğramıştı(r).

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Dehşeti herşeyi kaplayan kıyametin haberi sana geldi mi?

GaÅŸiye, 1

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Nerede olursan ol, Allah'tan kork! Kötülüğün ardından onu silecek bir iyilik yap! İnsanlara iyi ahlakla davran!"

Tirmizi

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI