ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-17

Bir hadisi şerif var; çok seviyorum ve çok konu ediniyorum, konuşmalarımda zikrediyorum bu hadis-i şerifi... Peygamber SAS Hazretleri buyurmuş ki:


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2014-02-09 10:49:22

Bir hadisi şerif var; çok seviyorum ve çok konu ediniyorum, konuşmalarımda zikrediyorum bu hadis-i şerifi... Peygamber SAS Hazretleri buyurmuş ki:

(El'ilmü hayâtül islâm) "İlim, bilgi İslâm'ın canıdır, hayatıdır." İlim varsa, İslâm vardır. İlim yoksa İslâm ölür, can çekişir, solar, buruşur, yıkılır. (ve imâdül îmân) "Ve imanın da direğidir." İlim olmazsa, iman da yıkılır. İşte görüyorsunuz, hakkı bulmamak için ne kadar tuzaklar var!.. Hakka ulaşma yolunda, ulaşılmasın diye konulmuş nice mâniler var... Bunları aşmak için de ilim lâzım!.. Hepimiz ilme râm olmalıyız!.. Hepimiz ilme hürmet etmeliyiz!.. Hepimiz ilme teslim olmalıyız!.. O zaman ihtilâflar hallolacak. Başka türlü bir yol yok!.. İlim adamı ne söylerse söyleyecek, hakem ilim olacak... Hakem ilim olunca da, işler düzelecek. 7 Kasım 1992 - Ankara

"İhtilâfları çok iyi bilmek, ilmin tâ kendisidir." demişler. Bu zihniyet çok yüksek bir bilimsel zihniyet... 7 Kasım 1992 - Ankara

Ben geçen sene gezdim, Güneydoğu Anadolu'yu... Güneydoğu Anadolu benim nazarımda Nakşibendistan'dır. Gezin, göreceksiniz. Tillo'ya, Siirt'e, daha başka yerlere gidin; Nakşî meşâyıhının türbeleri var... Orada yetişen mollaları, âlimleri sorgulayın, "Kimden ders gördünüz?" diye sorun; anlayacaksınız.

Bunlar bizim kardeşlerimiz... Yüzyıllarca beraber yaşamışız. Milletvekili, bakan, başbakan demişiz, daha başka mevkilere getirmişiz. Bu çekişmelerin temeli yoktur. Bunlardan biz kâr etmeyiz, başkaları istifade eder. 7 Kasım 1992 - Ankara

Ahlâk üzerine üniversitede çok değerli konferanslar vermiş ve bir kitap yazmış olan Prof. Hayim Zoet, kitabına "Ahlâk Denen Bilmece" adını vermiş. Evet herkes biliyor ama, mahiyetini düşündüğü zaman, bir bilmece gibi... Bir çok yönlerini anlatmak gerekiyor. 27. 4. 1993 - Marmara Üniversitesi

Tasavvuf, İslâm'dan önce de var olmuştur. Muhtelif dinlerin tasavvufumuza benzeyen, derunî, iç hayatı yaşayan mensupları tarih boyunca her devirde görülmüştür. Batı'da bizim tasavvuf kelimesine yakın bir kavram olarak, mistisizm kelimesi vardır ama, mistisizm tam bizim tasavvuf kelimemizi karşılamaz. Mistik sözü de, tam bizim sufî sözümüzü karşılamaz. Bunun sebebi, her kültürün medeniyetin kelimelerinden, kelimelerin doğuşundan, hattâ harf değerlerinde ve kavramlarında farklılık olmasındandır. 27. 4. 1993 - Marmara Üniversitesi

Günaydın... Aydınsa aydın... Hava bulutlu olursa, biraz karanlık olur. Tünaydın, hiç doğru değildir. Tün (gece), karanlıktır ama karanlığın da kendine göre romantikliği vardır. "Allah'a ısmarladık!" da "Bay bay"la bir değildir. "Allah'a ısmarladık" demek, "Ben senden ayrılıyorum ama, sen Allah'a emanet ol!.. Ben seni Allah'ın korumasına havale ediyorum, ona bırakıyorum." demiş oluyoruz. 27. 4. 1993 - Marmara Üniversitesi

Biliyorsunuz, Yunus'un divanına karıştırmalar, eklemeler yapılmıştır. Böyle tam yazarın, müellifin kaleminden çıkmış eseri bulmak çok kıymetlidir. Biz böyle bir yazarın kendi eliyle yazılmış --hatt-ı desti derler eskiden, otoograf deniliyor Batı'da da-- bir nüshayı bulduk mu kütüphanede, bayram yaparız ve bomba gibi patlarız. Gazetelerde, dergilerde makaleler yazarız; falânca kimsenin elyazısıyla kendi eseri bulundu filân diye... 27. 4. 1993 - Marmara Üniversitesi

Eskilerin bir sözü vardır --hattatlar bizi affetsin-- :

"Küllü hattâtin câhilün."
(Her yazan kâtip biraz cahildir.)

O kendisini güzel yazıya vermiştir, sanatkârdır. Onun için mühim olan güzel yazmaktır. Ama, eserin iç yapısı o ayrı bir bilimsel iş olduğundan, onunla uğraşmaz o... Bir oraya bakar, bir buraya bakar, yazar; gerisini düşünmez. ... 27. 4. 1993 - Marmara Üniversitesi

Allah, dua edilmeyi seviyor ve dua etmeyene gazab ediyor. Yâni suçlu olmak mühim değil, günahkâr olmak mühim değil, kabahatli olmak mühim değil... Mâzîsinin karanlık olması mühim değil... Affediyor Allah!.. 24 Mayıs 1993 - MEDİNE

Hac çok sıkıntılı bir ibadettir. Hattâ cihad gibidir. Bir insan hac yapmışsa, cihada gitmesi efdal... Ama hac yapmamış bir insanın, önce hac yapması efdal... Çünkü, bu da cihad gibidir. 24 Mayıs 1993 - MEDİNE

Kısaca ben Ümmet-i Muhammed'in dinî bilgilerinin istenilen seviyede olmadığı izlenimini alıyorum. Yaygın halk eğitiminde eksikliklerimiz olduğu anlaşılıyor. Bu sadece bizim ülkemizde değil, bütün ülkelerde böyle... Çünkü, hiç bir ülkede İslâmî eğitime müsaade edilmemiş ve halk yaygın İslâmî eğitimden mahrum bırakılmış.

Yaygın eğitim, yönetimlerin boynunun borcudur. İslâmî bir inkılab yapmış ve yüzde yüz İslâmî bir devlet olma iddiasında olan İran devleti var... Suudî Arabistan var; bayrağında "Lâ ilâhe illallah" bulunuyor... vs. Ama bu ülkelere bakılacak olursa, bir eksiklik var: Yaygın eğitimde halklara belli gerçekleri anlatma yapılmamış. 21.6.1992 - Zaman Gazetesi

Kadınlar örtünüyor ama, örtünmenin ana felsefesine uygun bir örtünme ile örtünmüyorlar. Meselâ; ince kumaşla örtünüyorlar, terledikleri zaman vücut hatları belli oluyor. Veyahut bir kuşak sarmış, mahrem yerleri belirgin bir vaziyette... Bayan hacı adaylarının umûmiyetle dar giyindikleri de göze çarpıyor. Bu şekilde hem kendilerinin, hem de başkalarının günaha girmesine sebep oluyorlar. Onun için, kadınların giyimi konusunda bir münazara açmak gerekir. 21.6.1992 - Zaman Gazetesi

Ben Türkiye'de camilerin planlarına da karşıyım, camilerin planlarında eksiklikler görüyorum. Çünkü, bizim camilerimizde ne kadınların abdest alacağı bir abdesthane, ne de namaz kılmaları için bir bölüm mevcut... Plansız, uydurma bir şekilde caminin bir köşesini buna ayırmışlar. Hani caminin toplantı salonu?.. Hani kütübhanesi?.. Hani diğer hizmetlerin yapıldığı yerler?.. Hiç birisi yok. 21.6.1992 - Zaman Gazetesi

Lebbeyk!" demek, "Kat kat emrindeyim!" demek... Tesniye sîgası kullanılıyor. "Bir defa emrinde değilim, tekrar tekrar emrindeyim, kat kat emrindeyim!" demek... 25 Mayıs 1993 – MEDİNE

Ben şahsen tecrübelerime dayanarak, biraz da çoluk çocuğun rahatını düşünerek, biraz da sevabı düşünerek "Temettû rahat..." diyorum, kendim temettû haccını tercih ediyorum. Siz bilirsiniz!.. İsterseniz, siz de temettû haccı yaparsınız. 25 Mayıs 1993 - MEDİNE

Allah-u Teâlâ Hazretleri, evinden çıktığı andan itibaren hacının duasını makbul ediyor.

Onun için ârif halkımız, hacıyı ağırlamayı ganîmet bilirler; Allah râzı olsun... Kendi beldelerinden otobüsle geçen hacıları, konaklayan hacıları kapışırlar, evlerine alırlar; çünkü duası makbuldür.

Huduttan karşılıyacaklar sizleri... Şenliklerle karşılayacaklar. Bakacaksınız; onların geçmesinin yasak olduğu yerde, parmaklıkların öbür tarafında, hasretle sizi bekleyip duruyorlar. Onlar sizi görünce, boynunuza sarılacaklar, duanızı bekleyecekler. Çünkü, hacı evine dönünceye kadar duası makbuldür. Duasını Allah'ın kabul etmesi için senet verdiği, kapı açtığı insanlarız elhamdü lillâh... 1 Temmuz 1990 - ARAFAT

Rahmetli İsmail Hakkı Hattat, Çengelköyü'nde mübareğin bir bahçesi varmış; üçyüz-dörtyüz çeşit gülü adıyla bilirmiş, bahçesinde yetiştirirmiş... Bir gül çiçeğinde Allah-u Teâlâ Hazretleri, renk bakımından, koku bakımından kudretini gösteriyor. Tâ ki biz hamd edelim diye... 1 Temmuz 1990 - ARAFAT

İki insan, yeni tanışmış insanlar olsalar, şöyle bir karşılaşsalar, bir odada yan yana getirilseler, birbirlerine ne konuşacaklarını bilemezler. Eğer usta konuşmacılar değillerse, sohbetleri tatlı olan insanlar değillerse; iki yabancı insan, birbirlerine karşılıklı bakarlar, otururlar, ne söyleyeceklerini bilemezler. Demek ki, sohbetin âdâbını bilmek lâzım... Demek ki konuşmanın âdâbını bilmek lâzım, konuşkan olmak lâzım, sözü açmasını bilmek lâzım, karşı tarafın gönlünü yapmasını bilmek lâzım...

Bu, insanlar arasındaki muâşeretimizde, kendi aramızdaki kardeşliğimizde çok önemli... Tatlı dil... Mü'minin en büyük vasıflarından biri, güleç yüzlülük, tatlı dillilik, geçimlilik, sevimlilik, gönül alıcılık, gönül yapmak, kalb yıkmamak gibi şeyler... Bunları öğreneceğiz. ... 1 Temmuz 1990 - ARAFAT

Adam müslüman; fakat, namazları arada atlatabiliyor. Neden?.. Namazın zevkine varamamış!.. Rabbül Âlemîn'in huzuruna girmenin, onunla münâcaat etmenin, ona dua etmenin, ona ibâdet etmenin, ona secde etmenin, rukû etmenin, onun karşısında elpençe divan durmanın lezzetini duyamamış... 1 Temmuz 1990 - ARAFAT

Sen ne kadar çok da günahkâr olsan, suçun çok da olsa; Allah'ın rahmetinden, mağfiretinden de mi daha çok senin günahın?.. Onu bastıracak kadar mı çok günahın?.. Yapamazsın ki... Tepeden tırnağa günah olsan, yapamazsın o işi... Yâni, Allah'ın rahmetiyle hiç bir bakımdan boy ölçüşemezsin. Ne yapsan boy ölçüşemezsin.

Onun için, Allah'ın rahmeti cûşa geldi mi, rahmet deryası çoştu mu;

Taştı rahmet deryâsı,
Gark oldu cümle âsi...

O zaman, âsiler gark olur, yıkanır, temizlenir, paklanır. 1 Temmuz 1990 – ARAFAT

Bir kardeşimiz gelmiş Peygamber SAS Efendimiz'in Şebeke-i Saadet'inin karşısına... Dua etmiş, dua etmiş; istediği haller hâsıl olmamış... Dua etmiş, dua etmiş; istediği haller hâsıl olmamış. Kızmış kendisine... Demiş ki: "Yâ Rabbi, al bu edepsizin canını burda!.. Mâdem ki Rasûlüllah benim gözüme görünmüyor, mâdem ki ben o kadar kusurluyum; al yâ Rabbi canımı!.. Mâdem Rasûlüllah iltifat etmiyor; öleyim burda!.." demiş. "Açılıverdi perdeler... Rasûlüllahı ayan beyan gördüm!" diyor. Kendi ağzından anlatıyor bana... 1 Temmuz 1990 – ARAFAT

İnsanın kalbi var... Allah'ın insana verdiği en büyük nimet, kalb nimeti, gönül nimeti... İnsan, o gönül nimetini çalıştırırsa insan oluyor. Gönül nimetini çalıştırırsa insan, müslüman oluyor. Gönül nimetini çalıştırırsa, insanın gözünden perde açılıyor. Gönül nimetini çalıştırırsa, insan sultan oluyor. O zaman insan oluyor. Öteki türlü, taş gibi oluyor, ağaç gibi oluyor... Odun gibi oluyor!.. Bir işe yaramıyor..1 Temmuz 1990 – ARAFAT

Onun için, mühim olan Allah'ın sevgili kulu olmaktır. Gerisi dış görünüş, dış boya; biter. Yüzüne istediği kadar pudra çalsın, istediği kadar yanağını kırmızıya boyasın, gözüne rastık, rimel bilmem ne sürsün; bir yıkadı mı gider. İnsan öyle bir güzelliğe sahib olmalı ki, yıkamakla gitmemeli... Kalbini öyle güzelleştirmeli, öyle temizlemeli, öyle müslüman olmalı, öyle sâfî olmalı, öyle güzel bir hali olmalı ki, Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin sevdiği bir kul olmalı... İşte o zaman kıymeti var, başka türlü kıymeti yok..1 Temmuz 1990 – ARAFAT

Yâni bu, bir kalb işi muhterem kardeşlerim!.. Kalbin temizlenmesi işi... Üniforma işi değil... Allah insanların sûretine bakmıyor, mevkiine bakmıyor, soyuna bakmıyor, parasına bakmıyor, makamına bakmıyor. Kalb işi, gönül işi, tefekkür işi, edep işi, ahlâk işi... Âdâba riayet etme meselesi... İşte onu öğrenmesi lâzım! 1 Temmuz 1990 – ARAFAT

Onun için edeb maallah'ı mutlaka öğrenmemiz lâzım!.. Allah'ın huzurunda, Allah'a kulluğun edebini öğrenmemiz lâzım!.. Allah-u Teâlâ Hazretleri ile şöyle bir başbaşa, halvette, tenhada, insanlardan uzak kaldığımız zaman, diz çöktüğümüz zaman, Allah'a nasıl dua edeceğimizi, nasıl münâcaat edeceğimizi bilmemiz lâzım!.. Âdâba alışmamız lâzım, sohbete alışmamız lâzım!.. 1 Temmuz 1990 – ARAFAT

Dikkat etmiyorlar bu adamlar ama, bizim dikkat etmemiz lâzım... Biz Osmanlı terbiyesi almışız. Erkeklerin olduğu taraf ayrı olmalı, kadınların olduğu taraf ayrı olmalı... Hanımlara tenhâ vakitte, uzaktan tavaf ettirmeli... Bizim bu şeylere dikkat etmemiz lâzım!.. 1 Temmuz 1990 – ARAFAT

Ben sarıklı, kavuklu hocayım. Hocanın belli bir itibarı var... Vallahi yolları temizlemek geliyor içinden... Alıyorum çöp filân olursa... Neden?.. Burası benim evimden daha kıymetli bir yer... Burası mübârek yer... Buraya çöp atılmaz. Varsa çöp, toplanır. Tükürülmez! Mendiline tükürürsün, çöp kutusuna atarsın. Kâğıt mendiller var, ucuz; ona tükürürsün.

Harem'de tavaf ediyorum. Ayağıma ıslaklık geliyor. Gönlüm dönüyor; yürüyüp gidiyorum ama, temiz olması lâzım!..

Bana buranın idaresini verseler, ben Hazret-i Ömer gibi elime kamçıyı alırım, herkesi hizaya getiririm diye düşünüyorum. Yere çöp atana on riyal... Üç defa atana; her biri pasaportuna işlenmek üzere, üçüncü defa yaptıktan sonra yallah hudut haricine!.. Bir iki defa böyle yaptın mı, ne Afrikalı'da bu edepsizlik kalır, ne Pakistanlı'da, ne Türkiyeli'de... 1 Temmuz 1990 – ARAFAT

İstiklâl harbinde biz ikiyüzellibin kişi mi ne, zayiat vermişiz. 1 Haziran 1993 - MEKKE

Yâni müslümanların şöyle nisbeten sütün üst tarafının kaymağının alınmış kısmı gibidir, bu Harem'de gördüğümüz insanlar; eğer dilenmeye filân gelmemişlerse...

Bir de onlara kızıyorum, Allah beni affetsin... Diziyorlar böyle; kimisinin kolu böyle çevrilmiş, Kimisinin bacağı kafasında, ensesinde... Sırayla, barikat gibi dizmişler. Birisini geçsen, ötekisini geçemiyorsun. Ben inanmıyorum, acımıyorum. Niye?.. Bir şebeke kırmış bunların kollarını, bacaklarını... Getirmişler buraya... Verilen paraları, akşam topluyorlardır herifler...

Bunların ihtiyacı varsa; ben Suud hükümetinin yerinde olsam, toplarım bunları bir dârül acezeye... "Alın burda aş size, alın yatak!" derim. Ne bu rezâlet?..

Biz bunlara para verdikçe acaba, başkalarının, yeni doğanların kollarını kırmağa yol mu açıyoruz?.. Bunlara millet para veriyor. Böyle kolunu, bacağını acâip görünce, çok para veriyor millet... Tabii, patronlarına çok büyük gelir olduğundan, bu da bir kazanç vesilesi olur diye düşünüyorum. 1 Haziran 1993 - MEKKE

İslâm'ın beş önemli ibadetinden biri olan, Allah'ın çok mükâfatlar verdiği ibadeti yapmakta, yaptırmakta balık baştan kokar misali, tepeden tırnağa kadar dökülüyoruz yâni... Benim bu sene edindiğim intibâ bu... 1 Haziran 1993 – MEKKE

Mescid-i Haram'da en kıymetli ibâdet tavaftır. İkincisi, namazdır. Üçüncüsü, oturup Kâbe'ye baksa bile sevaptır. Ama, sohbet değildir. Sen karını al buraya... Komşuları da al öbür tarafa... Tanıştığın insanları da al, dünya sohbetine dal... Burası kahve mi?.. Bu yanlış!..

Yâni, ya namazla, ya Kur'an'la, ya zikirle meşgul olacağız. En kolayı zikirdir. Hem en kolay, hem sevabı en bol... Neden?.. İnsan bir kere Allah dese, Allah yolunda sadaka vermekten yüz kat daha fazla sevabı var. Allah yolunda sadaka vermenin yediyüz kat sevabı var; Allah demenin yetmişbin sevabı var. En kolayı... İhtiyarı da yapar, genci de yapar, kadın da yapar, hacı nine de yapar, hacı baba da yapar, köylü dayı da yapar... 1 Haziran 1993 – MEKKE

Bana "Hacılığı tarif et!" deseler, ben derim ki, "Hacılık niyet ve sabır imtihanıdır." O kadar... Niyetin hâlis olacak, meşakkatin karşısında sabredeceksin!.. Olmadık zamanda ters bir şey oluyor. Kızma hacı, ısbır!.. "Asbır!" diyor onlar... Fasih Arapça'daki "ısbır" yerine "asbır" diyorlar. "Sabret, sabır yâ hacı!" demek yâni...

Doğru, hakîkaten sabretmek lâzım!.. Hacı boynunu bükük olacak, "Dur bakalım, bu işin sonu nereye varıyor?.." diye Allah'a tevekkül edecek. "Yâ Rabbi, sen görüyorsun bu durumu! Ben, haksızlığa maruz olduğum kanaatindeyim!.." diyecek. Allah onun cezâsını verir, senin nâmına verir. 1 Haziran 1993 – MEKKE

Hac muazzam, sembollerle dolu bir ibâdet... Sembolik tarafını çok iyi anlamak lâzım. Zahire takılıp kalmamak lâzım, şekilde boğulmamak lâzım... Şeklin arkasında gönlü çalıştırmak, haccın esrarını tatmak lâzım. Esrarındaki lezzetleri kavramak lâzım... Kâbe'yi dönerken, öyle dönmek lâzım. Hacerül Esved'i istilâm ederken, öyle istilâm etmek lâzım... Şeytanı taşlarken, öyle taşlamak lâzım... "Makbul taşlar, cennete yükseltilir." diyor Peygamber Efendimiz... "Kabul olmayan taşlar aşağıda kalır." diyor.3 Haziran 1993 – MEKKE

Açıkça size şunu söylemek istiyorum ki, "Türkiye'ye gittiğiniz zaman da, sabah namazından sonra camiden çıkmayın, işrak vaktine kadar bekleyin. Her gün bir hac ve umre sevabı kazanın mübârekler!.." Bunu hatırlatmak istiyorum. 5 Haziran 1993 - MEKKE

Ramazan bayramında kurban kesmek bire yediyüz sevaplı... Yediyüz kurban kesmiş gibi sevap var... Neden?.. Bayramda evine misafirler gelecek... Çoluk çocuğun et yiyecek. Kebap var, kavurma var, ciğer var... Soğanlısı, yahnisi, bilmem nesi, kıyması, köftesi, dolması... Bayram bollukla, bereketle şenlenecek. Misafire de, "Kal, yemeğiniz hazır!" filân denilecek. Millet tatlı yemekten imanı gevriyor, bir de tuzlu bir şey yeyince hoşuna gidecek. Bakın nasıl hadis-i şerifler böyle sevaplı şeyleri bildirmiş. 5 Haziran 1993 - MEKKE

Şimdi diyor ki büyüklerimiz: "Kavga, iki kimse birbirine uyarsa olur. Birisi uymazsa kavga olmaz!" 5 Haziran 1993 – MEKKE

Yaya hacceden, her adımına yedi milyon hasene verile verile hac yapmış oluyor muhterem kardeşlerim. 7 Haziran 1993 – MEKKE

Şimdi muhterem kardeşlerim! Gözüm böyle sol eliyle meşrûbat içenlere erişti. Ben biraz şakacı bir hocayım. Biz sol eliyle içenlere beşer riyal cezâ yazıyoruz; Hakyol Vakfı'na makbuz kesiyoruz. Kim hacı olduğu halde, sol eliyle içtiyse bu meşrûbatı; beş riyal cezâsını getirsin, ödesin! 7 Haziran 1993 – MEKKE

-Devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Allah'ın ayetlerine küfredenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir azabı müjdele.

AL-Ä° Ä°MRAN, 21.AYET

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Hafızasında Kur'an'dan hiçbir ezber bulunmayan kişi harab olmuş bir ev gibidir

Tirmizi, Sevatbu'l-Kur'an 18, 2914

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI