ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-19

Cüz'î bir tefekkürle hemen anlarız ki, Müslümanların toplu refahı, ilerleme ve yükselmesi, savunulması ve korunması, mütecavizin ve düşmanın kovulması, îmanın öğretilmesi ve yayılması, İslâm'ın gelişmesi ve yücelmesi... hep paraya ve mâlî fedakârlıklara bağlıdır. Bu Hz. Peygamber s.a.s. zamanında da böyle idi. İslâm'ın gelişmesi için Hz. Ebubekr, Hz. Osman... gibi yüce sahabîlerin bütün maddî varlıklarını nasıl hizmete tahsis ettiklerini tarihlerden takdir ve ibretle okuyoruz.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2014-02-22 02:00:12

Cüz'î bir tefekkürle hemen anlarız ki, Müslümanların toplu refahı, ilerleme ve yükselmesi, savunulması ve korunması, mütecavizin ve düşmanın kovulması, îmanın öğretilmesi ve yayılması, İslâm'ın gelişmesi ve yücelmesi... hep paraya ve mâlî fedakârlıklara bağlıdır. Bu Hz. Peygamber s.a.s. zamanında da böyle idi. İslâm'ın gelişmesi için Hz. Ebubekr, Hz. Osman... gibi yüce sahabîlerin bütün maddî varlıklarını nasıl hizmete tahsis ettiklerini tarihlerden takdir ve ibretle okuyoruz. Çağımızda da mazlum ve mağdur Müslümanların kurtuluşu yine bir yönüyle paraya bağlı olup, büyük zahmet ve masraflarla başarılacak bir iştir. İSLAM, EKİM 86

Bunun için geliniz şu ciddî günlerde, her hatânın başı ve her günahın kaynağı olan dünya sevgisini ve gafleti içimizden atalım. Dünyanın fanî ve dipsiz meşgaleleri asırlar boyu pekçok kimseyi oyaladı, zek-ü sefası pekçok kimseyi yoldan çıkarttı, zinetleri pekçok kimseyi aldattı, ama bu dünya kimseye kalmadı, kimseye râm olmadı. Bu bin kocadan arta kalan boyalı, acûze gelin gaddardır, sana da yâr olmayacaktır. Bakî hayata va âhiret mutluluğuna talip ol ki vefâ ondadır. İSLAM, ARALIK 86

Cimri, bencil, zevkperest ve gafil olmayın. Himmetinizi yüce tutun, Mesainizin bir kısmını dine hizmete ayırmanın çok mühim bir vecibe olduğunu asla hatırdan çıkarmayınız ki iki cihanda yüzünüz ak alnınız açık olsun. İSLAM, KASIM 84

Asîl gençliğimiz bozulmağa, milletimiz güçlü manevî kaynaklarından mahrum edilmeye çalışılıyor. Sizler mesuliyet fikrine sahip olur, cemiyetinize karşı vazifelerinizi idrak eder, şevkle ve onurla çalışırsanız Allah'ın izniyle başarıya ulaşırsınız; çünkü halkımızın mayası müsaittir, aslı bozulmamıştır.

Eğer lâkayt ve tembel durursanız; sinsi düşmanlar, güçlü gizli teşkilatları ve geniş propaganda imkânlarıyla maneviyatımızı tahrip eder, ülkemizi ele geçirir; milletimizi köle haline getirirler. Dünyamız da ahiretimiz de mahv olur. İSLAM, KASIM 85

Eğer zaman zaman ülkemizi, insanımızı, milletimizi, tarihimizi, kültür ve medeniyetimizi sevgiyle anıyorsak, bu şovenliğimizden değildir; vefa duygumuzdandır, aslımızı-neslimizi inkar etmediğimizdendir, ecdadın -çoğunlukla- gerçekten has, halis, temiz, pak, asil kimseler olduğunu mukayese ederek görüp anlamış olduğumuzdandır; başka insanlara karşı ayrılık, gayrılık, üstünlük, büyüklük iddiası güttüğümüzden değil. Hele Osmanlı'yı -hatası, savabıyla- sevmiş, savunmuşsak bu, onların İslam'a bağlılıklarından ve dinimize hizmetlerinden dolayıdır. İSLAM MAYIS 84

Piyasadan bir yayın (kitap, dergi vs.) alırken, sorarak, danışarak, istişare ederek, seçerek alınız ki sonra aldanıp pişman olmayasınız. Çünkü zamanınız kalitesiz yayınlara, iddialara, fikirlere ayıramayacak kadar az ve değerli; ortaya çıkan eserler, cereyanlar ve sözler ise yardımlaşmasız takibi ve ihatası imkânsız derecede bol ve çeşitli ve üstelik pahalıdır. İSLAM, ŞUBAT 86

Bir ârif zat " İbret ton ton ama ibret alanlar gram gram" buyurmuş. Rabbımız bizi boş ve batılla uğraşmaktan kurtarsın; eşyanın ve hâdisatın esrar ve hakaikına âşina eylesin; bizlere ibretle bakacak göz, gerçeği bulacak gönül nasib buyursun. İSLAM, EYLÜL 85

Doğrusu ben de arkadaşlarıma diyorum ki:

"--Güzel giyinin, güzel giyinmeye dikkat edin! Çünkü Allah kendisi güzeldir, güzelliği sever. Bir de siz İslâm'ı temsil ediyorsunuz, uzaktan görenler İslâm'dan korkmasınlar; bir müslüman nasıl olur, görsünler. 'Bak işte giyimi güzel, hâli güzel, yüzü güzel, davranışları güzel, sözü güzel, yumuşak, tatlı, sevimli, sokulgan, ılık, hoş bir insan!' desinler." diye söylüyorum. 30. 05. 1997 - ALMANYA

İnsanın şahsiyeti bir bütündür, yâni her cephesiyle bir bütündür. Şurada yalan söyleyen bir insan, öbür tarafta da döneklik yapabilir. Neden? Şahsiyetinin burasında bir kusur varsa, kendisinde bir eksiklik olduğu için, ondan dolayı böyledir. 30. 05. 1997 - ALMANYA

Nimetlere erdiğiniz zaman çok hamd-ü senâ edin, şükr edin; tasanız, gamınız kederiniz çok olduğu zaman çok "Estağfirullah" deyin; "Rızkım az, sıkıntıdayım, geçimim zorlaştı, kazancım azalıdı" gibi düşüncelere düşen insan da "Lâ havle ve lâ kuvvete illa billâh"ı çok söylesin! Bu üç zikri Efendimiz tavsiye buyuruyor. "Elhamdü lillâh" demek, "Estağfirullah" demek, "Lâ havle ve lâ kuvvete illa billâh" demek... Ama, mânâlarını derin derin düşüne düşüne derse, çok daha iyi olur, tesiri çok daha fazla olur. 06. 06. 1997 - Kopenhag / DANİMARKA

Demek ki günah işlemekten son derece kaçınmalıyız. Aksi takdirde, Allah içimize kötü duygular, hased, kin duyguları veriyor, intikam duyguları veriyor. İbadete tembellik veriyor. Ayrıca bir de maddeten de geçimde darlık oluyor, evde bereketsizlik oluyor, kesede sıkıntı oluyor, bütçede sıkışıklık oluyor. Neden oluyor?.. Günahtan oluyor. . 06. 06. 1997 - Kopenhag / DANİMARKA

Demek ki günah hem maddeten dükkanının kazancını azaltıyor, hem de manevî bakımdan sevap kazanmasını engelliyor. Bu çok fenâ... Ayrıca bir şey daha öğreniyoruz ki; kalbindeki kin ve hased duyguları kendisini tutamadan içinde belirmiş olan bir takım duygular, esen fırtınalar da, işlediği günahtan oluyormuş. O halde çok dikkat etmemiz gerekiyor. Günahları işlememeğe Allah'a iyi kulluk yapmağa gayret etmemiz gerekiyor. Bunun için de hangi şeylerin günah olduğunu öğrenmemiz lâzım, bunun listesini yapmamız lâzım, çoluk çocuğumuza öğretmemiz lâzım!.. 06. 06. 1997 - Kopenhag / DANİMARKA

Bakın Cezayir için aylardır, yıllardır yalan söylendi. Cezayir'deki zulmün başladığı zamanın üzerinden kaç yıl geçti? Yâni seçimi kazandıkları halde askerî darbe ve Fransa yanlısı, Batı yanlısı bir kukla idârenin halka zulmü sonucunda altmışbin kişi öldü. Her seferinde bizim bazı televizyonlarımız, gazetelerimiz, "Orada müslümanlar kadınların, çocukların boğazlarını kesti." diye gösterdi. Biz buna hiç bir zaman inanmadık ve hiç bir zaman bu sözü nakletmedik. Hiçbir zaman bu yalana alet olmadık. Ama bugünkü televizyonda gördüm, News Week dergisiydi. Orda bu işleri o hain, o zâlim, o askerî hükümetin yaptığını; maskeli çeteler tutup, halkın üstüne saldırtıp, boğazlarını keserek öldürenlerin, bizzat o Batı ajanı askerî idâreciler olduğunu yazdı. News Week dergisi ciddî bir Amerikan dergisi... Geçen haftalarda Avrupa'daki bir dergi yazmıştı, onun ismini şu anda hatırıma getiremedim. Yâni Batılılar da bunu anladılar.

Biz önceden anlamıştık. Söylediğimiz zaman, diyorlardı ki:

"--Siz müslümansınız, müslümanları kayırıyorsunuz, müslümanları savunuyorsunuz."

Hayır, seziyorduk ki burada bir bit yeniği var. Yâni niye kessin?.. Ötekisinin kesmesi için sebep var; seçimi bu taraf kazanmış, o da seçimi kazandığı halde yönetimin başına geçmiş, halkı sindirmeğe çalışıyor. Sebep seziliyor. Berikisinin zulüm yapmağa lüzumu yok ki, halka niye zulüm yapsın?.. Yapsa, haksız yere yönetimi elde eden kişilere yapar, onların zulmünü engellemeye çalışır. Burda bir yalan olduğu âşikâr idi ve şimdi gün yüzüne çıkıyor. Bizim Türkiye'de bu haberleri tamamen ters olarak, mazlumu karalayarak veren, haber kaynakları.. 13. 06. 1997 - ALMANYA

Ben medya demeye de çok kızıyorum, hiç hoşuma gitmiyor, yabancı kelime kullanmayı zaten sevmiyorum da, basın-yayın utansın! 13. 06. 1997 - ALMANYA

Biz Avrupa'da gezdiğimiz zaman, "Hocam en çok ne dikkatinizi çekti?" diyecek olursanız; yâni:

"--İsveç'i gördünüz, Danimarka'yı gördünüz, Hamburg'u gördünüz, Essen'i gördünüz, Almanya'nın korkunç sanayi bölgesi Ruhr bölgesini gezdiniz; ne gördünüz?.."

Halkına hizmet eden bir anlayış gördüm. Halkına hizmet etmek istiyor. Yönetim halkına hizmet etmiş, yollar açmış, sıcak suyu, soğuk suyu getirmiş, gıda meselesini halletmiş; süt, et, ekmek, su, hiç bir zaman hiç bir yerde sorun değil... Hava sorun, sanayiden dolayı... Sanayi bacalarından çıkan, veyahut otomobillerden, vasıtalardan çıkan gazlardan dolayı hava öyle sorun olmuş. Onu da engellemenin çarelerini arıyor, kurşunsuz benzini teşvik ediyor, çevreyi düzgün tutacak, kirletmeyecek çareler arıyor... Yâni benim en çok dikkat ettiğim ve ülkem için de özlediğim temennî ettiğim, hükümetin, askerin, hâkimin, savcının, herkesin hakka yardımcı olmaya çalışması ve milletine hizmet etmesi, milletini kayırması, kollaması ve ilerletmeye çalışması... 13. 06. 1997 - ALMANYA

Pek çok kimse dünyayı anladım sanıyor, anlamıyor. Ne dünyayı anlıyor, ne hayatı anlıyor, ne görevlerini biliyor, ne ahirete inanıyor, ne yapması gereken çalışmaları yapıyor; dağdan kopan bir çığ gibi veya uçuruma yuvarlanan bir taş gibi, paldır küldür yuvarlanıp gidiyor. Böyle hayat olmaz! 20. 07. 1992 - Ludvigshafen / ALMANYA

Cuma günü, meselâ seyahatteyiz Anadolu'da; bir camiye geliyoruz, cuma namazı kılacağız. Güneşli bir gün, camiye geliyoruz. Bakıyoruz namaza yarım saat var, hacı babaların hepsi caminin avlusunda... Meselâ, bir ağacı devirmişler şöyle duvarın dibine, kumrular gibi oraya oturmuşlar, bastonlarını önlerine dayamışlar, sohbet ediyorlar. Fesübhànallàh!..

"--Es-selâmü aleyküm!" diyoruz.

"--Ve aleyküm selâm..." diyorlar, yüzümüze bakıyorlar.

Biz caminin içine dalıyoruz. Neden?.. Bir an evvel camiye girmekte çok sevap var. Camide durduğu zaman, namazı beklerken bile insanın sevabı işliyor, namazdaymış gibi sevap kazanıyor. Dışarda durulur mu?.. Cuma gününde, caminin avlusunda, dışarıda duruyorlar, güneşleniyorlar, sohbet ediyorlar; sarı öküzün küçük buzağısını sohbet konusu yapıyorlar. Böyle şey olmaz, bunu tenkit etmek lâzım!..

Bak Peygamber SAS buyuruyor ki: "Cumaya erkenden gitmek, hicret etmek benim ümmetimin fakirlerinin haccı gibidir." 18. 07. 1997 - Medine

Bir tenkid ettiğim husus da, cuma namazında hatip hutbeye çıktı mı, şöyle bir yerine yerleşen, sırtını duvara dayayan, gözlerini kapatıyor, gece eksik kalmış olan uykusunu orda tamamlıyor. Olmaz, orası uyuma yeri değil, veya uyuklama yeri değil veya keyif yapma, rehavete, gevşekliğe düşme yeri değil; orası uyanıklık yeri... Vaazı dinleyeceksin, hutbede konuşmayacaksın. Konuşursan, cumanın sevabı gider.

Hattâ misâl veriyor Peygamber SAS Efendimiz: Konuşan bir kimseye, "Sus konuşmak günahtır, hutbe okunurken konuşulmaz!" diye söylemek dahi, senin sevabının gitmesine sebep olur. Yâni, "Sus!" demek dahi sevabı kaçırtıyor, can kulağıyla dinleyeceksin. Yâni imam konuşurken söylediği sözler ayettir, hadistir, dinin ahkâmıdır diye dikkatle dinleyecek. 18. 07. 1997 – Medine

Türkiye'de kurallar çiğnenmek için konuluyor. Kurallar konuluyor, Karadenizli kardeşlerimizin titreye titreye oyun oynadığı gibi, üstüne çıkıp horon tepiyorlar. Kurallar, kanunlar, anayasa, babayasa, yavruyasa; hepsi çiğnensin diye. Trafik kuralları çiğnenir, kırmızı da geçer, onu hüner sanar. 18. 07. 1997 – Medine

İslâm'ın meseleleri çok, müslümanların meseleleri çok. Büyük meseleleri eğitimle ilgili. Bazı meseleleri yaşamla ilgili, bazı meseleleri hayatî ihtiyaçlarıyla ilgili... Açlıktan ölüyor, susuzluktan kavruluyor veyahut ahlâken bozuluyor. Müslüman çocuğu müslüman yetişmiyor. 01. 08. 1997 - Hamburg / ALMANYA

Yâni batıl yolda yürüyenler, küfür ve şer cephesi, küfrü ve şerri yaymak için o kadar candan çalışırken, hak yolda yürüyenler, Allah'ın sevgili kulları müslümanlar, hakkı tutmak, desteklemek için çalışmazsa, gayret göstermezse olur mu?.. Hacı baba pelte gibi, lokum gibi oturursa; delikanlı futbol topunun peşinden koşup da İslâm'la ilgilenmezse; hanım çarşı, pazar, boya, giyim, kuşamdan başka bir şey düşünmezse; bu İslâm'ın derdini kim dertlenecek, İslâm'ın hizmetlerini kim yapacak?.. Amerika mı yapacak, Amerika'dan yardım mı gelecek?.. Avrupa Topluluğu bu iş için para mı ayıracak?.. Ne yapmamız lâzım? Hepimizi İslâm için hizmet ehli olmamız lâzım, canla başla çalışmamız lâzım! 01. 08. 1997 - Hamburg / ALMANYA

Nâsıh ne demek? Samîmî demek... Allah'a karşı içten duygularla bağlı olacak.

Tabii bazıları, (Eddînü ennasîhatü) hadis-i şerifinden de nasihatı öğüt sanıyorlar. Halbuki kul Allah'a öğüt veremez. Burdan anlaşılıyor ki o kelime onların anladığı mânâya değil. (Nâsıhan lillâh) demek Allah'a karşı, hâlisâne muhlisâne duygularla, iyi kulluk bağlarıyla bağlı olmak demek. Allah'a öyle bağlı olacak. 01. 08. 1997 - Hamburg / ALMANYA

Mü'min yalancı da değildir, dosdoğrudur, sapasağlamdır, doğru sözlü, doğru özlüdür. Dilinden söylediği söz doğrudur, yalan şahitlik yapmaz, yalandan, kandırarak şaka bile yapmaz. "Bir Nisan şakası" diyorlar, yalanı karşında söylüyor, söylüyor, ondan sonra da gülüyor, "Nisan bir!" diyor. İslâm'da yalanla şaka olmaz. Yalan söyleyerek şaka İslâm'a uygun olmaz. Yalanın şakası bile doğru değildir. Dosdoğru olması lâzım, doğru söz söylemesi lâzım, yalan söylememesi lâzım... 15. 08. 1997 - Wuppertal / ALMANYA

İhânet; basit görmek, önemsememektir. Millet ihânet diyor. Meselâ diyor ki:

"--Koca, karısına ihanet etti."

"Hıyanet etti." demesi lâzım! İhanet etmek; hor görmek, hakir görmek önemsememek demek. Halbuki, karısını aldatmış, yâni evliliğine sadık olmamış, hıyânet etmiş demesi lâzım. Bu dil bilgisi kuralını da hatırlatalım. 22. 08.1997 - Wuppertal / ALMANYA

Geçen haftaki konuşmalarımda da arzetmiştim, elhamdü lillâh seviniyorum, Almanya'nın hangi kasabasına gittiysem orada bir kaç tane cami var... Cuma namazı kılınan, beş vakit namaz kılınan camiler var. Kimisini Diyanet teşkilâtı, kimisini Süleyman Efendi (Rh.A)'in talebeleri kurmuş, kimisini daha başka cemaatler kurmuş... Ama kardeşlerimiz namazsız, ezansız, camisiz, cumasız kalmamışlar, diyâr-ı gurbetlerde ibadetlerini yapmışlar, İslâm yayılıyor. 29. 08. 1997 - Lestır / İNGİLTERE

Ben gitmedim ama, gazetelerde okuyoruz. Belki diyeceksiniz:

"--Hocam siz çok dolaşıyorsunuz ama, belki sizin de gitmediğiniz yerler var..."

Benim gitmediğim yerler var, benden önce gitmiş kardeşlerim var; Sibirya'da, Amerika'da, Kanada'da müslümanlar var... Hattâ Hindistan'dan, Pakistan'dan Cemaatüt-Tebliğ denilen cemiyete mensup kardeşlerimizi, hangi uzak ülkeye gittiysem, bizden önce oralara gitmiş ve İslâm'ı anlatan güzel çalışmalar yapar vaziyette görüyorum, seviniyorum, memnun oluyorum. Çünkü onların da hocaları, kökenleri bizim büyüklerimiz, bizim şeyhlerimizin dervişi olan yakınımız, manevî kardeşlerimiz, onun için seviniyorum. . 29. 08. 1997 - Lestır / İNGİLTERE

Ben müslümanlığı ikiye ayırıyorum, biraz secîli, kafiyeli oluyor:

1. Zamâne müslümanlığı

2. Sahàbe müslümanlığı

Asıl müslümanlık hangisi?.. Sahâbe müslümanlığı... Çünkü sahàbe (Rıdvânullahu aleyhim ecmaîn) Peygamber Efendimiz'in medrese-i mübârekesinden, rahle-i tedrisinden yetiştiler, İslâm'ı iyi anladılar. Onlar iyi müslüman, onların müslümanlığı kuvvetli, onların davranışları, fedâkârlıkları, çalışmaları, çok güzel... Onun için biz sahàbe müslümanlığını hedef almalıyız, gâye edinmeliyiz, onu öğrenmeye çalışmalıyız.

Bunun karşısında bir de zamane müslümanlığı var. Zamane müslümanlığı ne?.. Yâni adam zamaneye göre yaşıyor, bozuk düzen gidiyor. Ondan sonra, "Lâ ilâhe illallah diyen müslümandır. Ben müslümanım elhamdü lillah!" diyor. Ama İslâm'ı da bozmaktan, değiştirmekten çekinmiyor. Kendisi İslâm'a girmeye çalışmıyor, kendi hayat tarzına İslâm'ı çekmeye çalışyor, "Benim hayat tarzımı İslâm kabul eder." demek istiyor. 29. 08. 1997 - Lestır / İNGİLTERE

Ecel'i biz Türkçe'de ölüm mânâsına kullanırız. "Eceli geldi." deriz, yâni "Ölüm geldi." mânâsına kullanırız. "Ecel nedir?" diye sorsalar, herkes ölüm sanır, öyle cevap verir. Aslında ecel Arapça'da müddet demek, yâni iki zaman arasındaki zaman uzunluğu demek. 29. 08. 1997 - Lestır / İNGİLTERE

-Bitti-

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Kur'an okuyacağınız zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığının.

Nahl,98

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Sen dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol.

Buhari, Rikak 2; Tirmizi, Zühd 25, (2334)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI