CENNET KADINLARININ SEYYİDELERİ

İbn-i Abbas (r.a) şöyle rivâyet etmiştir: Peygamber (aleyhissalatu vesselam) dört çizgi çizdi ve şöyle buyurdu: “Cennetlik kadınların en üstünleri Hatîce, Fâtımâ, Meryem ve Âsiye’dir.” Bu mübârek hanımefendiler Rasûlullah (s.a.s.) tarafından işte böyle medh edilmişlerdir. Validelerimizin nasıl özellikleri vardı ki Efendimiz tarafından böyle bir mevki için müjdelenmişlerdi?


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2014-03-24 10:00:58

İbn-i Abbas (r.a) şöyle rivâyet etmiştir: Peygamber (aleyhissalatu vesselam) dört çizgi çizdi ve şöyle buyurdu: "Cennetlik kadınların en üstünleri Hatîce, Fâtımâ, Meryem ve Âsiye'dir."

Bu mübârek hanımefendiler Rasûlullah (s.a.s.) tarafından işte böyle medh edilmişlerdir. Validelerimizin nasıl özellikleri vardı ki Efendimiz tarafından böyle bir mevki için müjdelenmişlerdi? Hz. Mûsâ, Hz. İsa ve Hz. Muhammed (aleyhimüsselam ecmain) zamanında yaşamış olan validelerimizin hayatlarında bizlerin örnek almamız gereken neler var?

Kuşkusuz bu mübârek vâlidelerimizi anlatmak birkaç sayfaya sığmaz… Biz de yerimiz müsaade ettiği kadarı ile Cennet kadınlarının Efendilerinin üstün özelliklerini siz değerli okurlarımıza anlatmaya çalışacağız…

 

HZ. HATÎCE (r.anhâ)(1)

Rasûlullah'ın (s.a.s.) ilk hanımı olan Hz. Hatîce (r.anhâ) asâleti, güzelliği, zekâsı, yumuşak huyluluğu ve serveti ile Kureyş kadınlarından üstün bir durumda idi. Kendisini Câhiliyye döneminde bile ahlâk yönünden muhafaza etmiş asil ve faziletli bir hanımefendi idi. Rasûlullah (s.a.s.) ile evlendikten sonra tüm servetini İslâm'ın yayılması için harcayıp tüketmişti…

O, son Peygamber'in hanımı ve Rasûlullah'a ilk îmân eden hanım olma özelliğini taşıyordu. Peygamberimize çok büyük bir aşk ile bağlıydı. Efendimizin hoşlanmayacağı hiçbir şey yapmaz ve Efendisine her türlü desteği esirgemezdi. Varlıklı bir kadın olmasına rağmen hizmetçi tutmamış ve evinin, eşinin ve çocuklarının bakımı ile bizzat kendisi ilgilenmişti. Evlendiklerinde Peygamberimiz 25, Hatîce Validemiz de 40 yaşında idi. Ama aralarındaki bu yaş farkı ideal bir çift olmalarına ve birbirlerini sevmelerine engel değildi. Rasûlullah Efendimiz Hz. Hatîce ile 25 yıl süren evlilik hayatında başka bir hanımla evlenmemiştir. Diğer evliliklerini Hz. Hatîce vefat ettikten sonra yapmıştır. Ahlâk, karakter ve hayata bakış açısından değerlendirildiğinde bu iki insandan birbirine daha münasip başka bir çift gösterilemez. İlişkilerinde asla bencilliğe yer yoktu, birbirlerinin nefislerini kendi nefislerine tercih etmişlerdi. İşte böyle olduğu için ortaya mükemmel bir evlilik çıkmış ve tüm insanlığa örnek olmuştur.

Vahiy meleği Cebrâil (a.s.) bir gün Rasûlullah Efendimizle sohbet ediyordu. Hz. Hatice'nin elinde bir kapla gelmekte olduğunu haber verdi. Sonra da şunları söyledi: "Hatice yanına geldiği zaman, ona Rabbinden ve benden selâm söyle! Ona cennette inciden yapılmış bir saray verileceğini müjdele!"

Evet, Hz. Hatîce Validemiz hem Rasûlullah hem de Cebrâil tarafından Cennetle müjdelenmiştir…

 

HZ. FÂTIMÂ (r.anhâ)(2)

Hz. Fâtımâ'nın (r.anhâ) çocukluğundan itibaren olgun, dik bir duruşu vardı. Oyun vs..'den hiç hoşlanmazdı. Mübârek anne-babasının hoşuna gitmeyeceği hiçbir şey yapmaz, onların sözünden çıkmaz ve dizlerinin dibinden ayrılmazdı. Rasûlullah Efendimiz küçük kızlarının bu asil ve olgun hallerinden çok memnundu.

Fâtımâ Validemiz Hz. Ali ile evleneceği sırada tüm evlenecek kızların örnek alması gereken üstün bir davranış sergiler. Babası Rasûlullah (s.a.s.) Efendimize gider ve: "Babacığım, herkesin kızlarının mehri altın ve gümüşle takdir ediliyor. Benim mehrim de böyle olursa, Seninle diğerleri arasında ne fark olur? Gönlüm arzu ederdi ki, benim mehrim yarın mahşer gününde Senin ümmetinin günahkârlarının ilâhî afv ve mağfirete kavuşabilmeleri için ancak Senin şefaatin olsun" deyince Allah tarafından Hz. Fâtıma'nın bu dileğinin kabul olduğu Peygamber Efendimiz'e (s.a.s.) bildirilir. Hz. Peygamber de (s.a.s.) kızının bu asil davranışından çok hoşlanarak: "Aferin kızım, Peygamber çocuğu olduğunu belli ettin" buyururlar. Sonra Hz. Peygamber (s.a.s.) Hz. Ali'den almış oldukları 400 dirhem gümüşten 63 dirhemini ayırır. Geri kalanı Ümmü Seleme'ye (r.anha) verir ve Fâtımâ Validemizin çeyizi işte bu 63 dirhem ile alınır… İşte kâinatın Efendisinin güzeller güzeli kızının çeyizi sadece: bir sedir, bir yün yatak, bir yastık, bir battaniye, bir kilim, su içmek için bir maşraba, bir takım çamaşır, elbise ve bazı ufak tefek şeylerdi…

Hz. Fâtımâ (r.anhâ), zekâ yönünden olduğu kadar ilim yönünden de çok üstündü. İbâdetlerini aksatmayan gerçek bir mütteki idi. Edeb yönünden o kadar üstündü ki vefat edeceğini hissettiği anda hemen Ümmü Rafi'den gusletmesi için yardım ister. Sonra döşeğini odanın ortasına serdirir, kıbleye yönelerek yatar ve şöyle der: "Ey anneciğim! Muhakkak ki vefat edeceğim saat geldi. Guslettim. Kimseye sargımı açma." Mübârek Validemiz yanılmamıştır… Hemen oracıkta rûhunu Rahman'a teslim eder. Vefatından kısa bir süre önce de Hz. Esmâ binti Ümeys'e vefat ettiğinde tabutunun üzerinin örtülmesini vasiyet etmiştir. O yıllarda tabutların üzeri kapalı değildi ve cenaze açık bir vaziyette taşınıyordu. Fâtımâ Validemiz o kadar edebli idi ki tabutunun üzerinin örtülmesini istemiştir. O günden sonra da bu bir gelenek haline gelmiş ve tabutların üzeri örtülmüştür.

 

HZ. MERYEM (r.anhâ)

Hz. Meryem, dünyaya gelir gelmez annesi Hanne tarafından Beyt-i Makdis'e (Mescid-i Aksâ) din adamlarının yanına götürülmüş ve Allah yolunda Beytullah hizmetkârı olarak yetiştirilmiştir. Bu din adamlarının arasında teyzesinin zevcesi olan Hz. Zekeriyya'da bulunuyordu. Meryem'in en iyi şekilde yetişmesi için herkes seferber olmuştu zira Meryem Beyt-i Makdis'e bırakılan ilk kız çocuğuydu. Bu nur topu gibi olan güzel bebeğin bakımı için herkes birbiriyle yarışıyordu. İşte Hz. Meryem böyle bir ortamda yetişmiştir. Meryem'in yetiştirilmesinde en yetkili isim ise eniştesi Hz. Zekeriyya idi. Hz. Zekeriyya onu "Mihrab" adında özel olarak hazırlanan bir odaya yerleştirdi. Orada büyüyen Meryem tüm zamanını ibâdet ederek geçiriyordu. Yıllar ilerledikçe Meryem'de olağanüstü haller görülmeye başlandı. Hz. Zekeriyya ne zaman Mihrab'a girse Meryem'in yanında değişik değişik meyveler görüyordu. Hem de yaz mevsimide kış, kış mevsiminde yaz meyveleri… Odasından dışarıya hiç çıkmayan, yanına da ihtiyaçlarını getirmek üzere eniştesi Zekeriyya'dan başkası girmeyen Meryem'e eniştesi bir defasında taaccübünü gizleyemeyerek: "Ey Meryem! Bu yiyecekler sana nereden geliyor?" diye sorar. Mütteki bir kız olan Meryem: "Allah'ın yanından gelmektedir. Hiç şüphe yok ki, Allah, dilediği kuluna, hisaba sığmayacak rızık verir" cevabını verir. Evet, iffet sahibi Hz. Meryem'in bu cevabını Yüce Rabbimiz daha sonra Kur'ân-ı Kerîm'ine almıştır. İşte cennet kadınlarının seyyidelerinden olan bu mübarek validemiz hem Allah katında hem de dinler muvacehesinde böyle şereflendirilmiştir.

Bir gün melek Hz. Meryem'e gelerek şunları söylemiştir: "Ey Meryem, şübhesiz ki Allah sana seçkin bir hususiyyet verdi. Seni tertemiz (büyüttü), Seni âlemlerin kadınları üzerine mümtaz kıldı" demişti. 'Ey Meryem! Rabbine gönülden bağlan, secde et ve rükû' edenlerle berâber rükû' et!'"(3)

Bu vahiy üzerine ibâdet ederken rahatsız edilmemek için ailesinden ayrılarak Beyt-i Makdis'in doğu tarafında inzivaya çekilir. Bulunduğu yere insanlar kendisini görmesin diye bir perde çeker ve ibâdetine başlar. Fakat âniden karşısında yakışıklı bir erkek belirir. Nerden geldiği belli olmayan bu erkek karşısında ürken Hz. Meryem: "Ben senden, Rahman olan Allah'a sığınıyorum. Eğer Allah'a karşı saygılı bir kişiysen burasını terk et ve beni rahatsız etme" der.

Fakat Hz. Meryem'in korkusu yersizdir. Gelen Cebrâil'dir. Âl-i İmrân sûresi 45-46. âyetleri okuyarak Meryem'e zarar vermeyeceğini belirtir: "Hani melekler demişti ki: 'Ey Meryem! Şübhesiz Allah, seni tarafından bir kelimeyle (bir çocukla) müjdeliyor! İsmi, Meryemoğlu Îsâ Mesîh'tir, dünya ve âhirette şereflidir ve Allah'a yakın kılınanlardandır. Hem beşikte ve yetişkin hâlde insanlarla konuşacak ve sâlih kimselerden olacaktır.'

Nihayet korkusu geçen Hz. Meryem: "'Bana bir insan dokunmadığı ve (ben) iffetsiz bir kadın da olmadığım hâlde benim için bir oğul, nasıl olabilir?"(4) der.

Evet, artık Hz. İsa'nın müjdesi verilmiş, kendisine asla bir erkeğin yaklaşmadığı iffetli Meryem, Allah'ın "kün" yani "ol" demesiyle hamile kalmıştır. Hz. İsa'ya "Allah'ın kelimesi" denmesi de buradan gelmektedir.

Kuşkusuz Hz. Âdem'i yoktan vâr eden babasız yaratan Yüce Rabbimiz, Hz. İsa'yı da babasız yaratmaya muktedirdir. Bunda akıl sahipleri için nice hikmetler vardır.

Cebrâil (a.s.) Hz. Meryem'e üfürür ve sonra da ortadan kaybolur. Hamile kalan Meryem beş büyük Peygamberden biri olan Hz. İsa'yı dünyaya getirecektir, fakat bekâr bir kızın hamile olduğunu çevresine açıklaması nasıl olacaktır? İşte bunun sıkıntısı ile bir ara: "Keşke ben bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!" diye mırıldanır.

Doğum vakti gelen Hz. Meryem Beyt-i Makdis'i terk ederek ıssız bir yerde yapayalnız doğum ânını beklemeye başlar. İşte böyle üzüntülü olduğu bir sırada alt taraftan duyulduğu söylenen bir sese kulak verir, bu ses Meryem'e mahzun olmamasını tembihler: "Derken (Cebrâîl) ona (hurma ağacının) aşağısından şöyle seslendi: 'Üzülme! Şübhesiz ki Rabbin, alt tarafında (ondan yararlanacağın) bir su arkı meydana getirdi. Hem hurma ağacını kendine doğru silkele ki üzerine tâze hurmalar dökülsün!' (Ve yine ona denildi ki:) 'Artık ye, iç ve gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görecek olursan (onlara): 'Doğrusu ben, Rahmân için (susma) oruc(u) adadım; bu yüzden bugün hiçbir insanla aslâ konuşmayacağım!' de!"(5)

Denilenleri yapar ve bebeğini dünyaya getirdikten sonra yavrusunu da alıp Kudüs'e doğru gider. Fakat onu kucağında bir bebekle görenler hemen yanlış şeyler düşünmeye başlayıp Hz. Meryem'e: "kimin bu çocuk?" diye sormaya başlarlar. Sükût orucu tutan Meryem parmağıyla bebeğin kendisine ait olduğu işaretini yapar. Bunun üzerine çevresindeki insanlar daha çok sinirlenir ve Meryem'in kendileriyle konuşup her şeyi açıklaması gerektiğini söylerler. Meryem yine çocuğu işaret eder ve bebek konuşmaya başlar. Allah'ın kulu ve Peygamberi olduğunu, kendisine kitap verildiğini söyleyerek tebliğ yapar. Bunun üzerine insanlar iffet âbidesi Meryem'i rahat bırakarak kafalarındaki bütün şüpheleri silerler ve Meryem'e: "Sen yine bildiğin gibi yaşa, bildiğin gibi ibâdetini yap" derler. Ve Hz. Meryem de eski hayatına geri döner…

 

HZ. ÂSİYE (r.anhâ)

Hz. Âsiye Validemiz, Firavun'un hanımı idi. Biz burada Âsiye Validemizin Hz. Mûsâ'yı yetiştirmesinden değil de kuvvetli îmânı sonucu mertebesinin nasıl yükseldiğinden bahsedeceğiz. Bilindiği üzere Mısır Firavunlarının üçüncüsü olan Velid b. Mus'ab çok zalim biri idi. Firavun ilk önce kavminin putlara tapmasını istedi. Fakat daha sonra kendisi ilahlık iddiasında bulunarak: "Sizin en yüce Tanrı'nız benim" diyerek halkına kendisine tapmaları emrini verdi. Ancak îmânlı bir kadın olan hanımı Âsiye, onun bu zorlamalarına asla uymadı. Âsiye, bir olan Allah'a tapıyordu ve ibâdetlerini asla aksatmıyordu. İbâdet zamanı gelince odasına çekilir ve ibâdetlerini gizlice yapardı. Çünkü Firavun acımasız biriydi, bu durumdan haberdâr olsa hanımına eziyet ederdi. Hz. Âsiye bu durumu uzun müddet idare etti. Fakat sonra Firavun'un bir diğer hanımı Hazakiyel'in nasıl işkencelere maruz kaldığını ve öldürülüşünü izleyen Âsiye, meleklerin Hazakiyel'in rûhunu nasıl aldıklarını ve ona ne tür ikramlar yaptıklarını müşahede edince îmânı daha bir güçlenmiş ve Firavun'a: "Yazıklar olsun! Yuh olsun sana ey Firavun! Allah'a karşı gelmeye nasıl cesaret ediyorsun, inanmışlara işkenceyi nasıl reva görüyorsun?" diyerek çıkışır ve Allah'a îmân ettiğini açık açık söyler. Bu cesur yürekli kadın artık her şeyi göze almıştır. Firavun Âsiye'ye: "Ya Mûsâ'nın ilahına küfreder, onu tanımazsın, ya da işkenceler altında can verirsin." diyerek tehdit eder. Hz. Âsiye, Allah'a asla karşı gelmeyeceğini net bir şekilde ifade edince Firavun çılgına döner ve Âsiye'ye de işkenceler yaptırır. Hz. Âsiye Allah'a yalvarır ve: "'Rabbim! Senin katında benim için Cennette bir ev yap, beni Fir'avun'dan ve onun (kötü) işinden kurtar, hem beni bu zâlimler topluluğundan kurtar!"(6) diye dua eder ve gâibden bir ses duyar ses ona: "Başını yukarı kaldır" der. Âsiye başını yukarı kaldırır ve kendisi için yapılmış sarayı görünce gülümser. Bunu gören Firavun ise: "Azâb içinde gülen deliye bakınız!" diye bağırır. İşte bunun üzerine Hz. Âsiye Validemiz şehâdet şerbetini içerek en sevgiliye kavuşur.

Hz. Peygamber'in bir müjdesi de vardır: "Allah, İmran kızı Meryem'i, Firavun'un hanımı Âsiye'yi ve Musa'nın kızkardeşi Gülsüm'ü Cennette bana zevce olarak vermeyi hükmeyledi."

Allah hepsinden razı olsun, bizleri onların yolundan ayırmasın... Âmin.

 

(1) Hatîce Validemizin hayatını tafsilatıyla dergimizin Ocak 2013 sayısında ve bendenizin "Hanım Sahabîler" adlı eserimde bulabilirsiniz.

(2) Fâtımâ Validemizin hayatını bendenizin "Hanım Sahabîler" adlı eserimde bulabilirsiniz.

(3) Âl-i İmrân sûresi: 42-43.

(4) Meryem sûresi: 20.

(5) Meryem sûresi: 24-25-26.

(6) Tahrîm sûresi: 11.

 

Nurgül Dere / https://twitter.com/CevaplarOrg

Yazarımızın "Hanımefendi" dergisinin Mart sayısında çıkan yazısıdır.


Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Bilin ki, Allah'ın lâneti zâlimlerin üzerinedir.

Hûd,18

GÜNÜN HADİSİ

Bir kimseye şer olarak bir müslüman kardeşine hakaret etmesi kafidir.

Riyazü's Salihin, 3/1605

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI