RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-37

Sohbet: Prof. Dr. Şener Dilek Yer: Medine-i Münevvere-2011 *İşarat’ül-İ’caz tefsirinin başında “biz dünyaya niye geldik” sorusuna “istidatlarımızı nemalandırmak için yaratıldık” şeklinde bir cevap veriliyor.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2014-07-31 09:52:17

Sohbet: Prof. Dr. Şener Dilek

Yer: Medine-i Münevvere-2011

*İşarat'ül-İ'caz tefsirinin başında "biz dünyaya niye geldik" sorusuna "istidatlarımızı nemalandırmak için yaratıldık" şeklinde bir cevap veriliyor.

Not: Orijinal ifadesi şöyledir; "Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle, re's-ül malımız olan istidatlarımızı nemalandırmaktır. (İşarat-ül İ'caz s: 13 )

Mesela, her doğan çocuk bil kuvve okur-yazardır. Ama bunun bil fiile çıkması için medrese, mektep görmesi lazımdır. Hayvanda bu istidat yok. Bazen latife olarak diyorum, bir kediyi kucağına al. İlkokuldan başlayıp üniversite son sınıfa kadar seninle beraber bütün derslere girsin. Kedi ilkokula giderken "mırr" der, üniversite bittiğinde "cırr" demez.

*İstidatlarımızı açmakta kabımızı büyütmek önemli. Herkes kabını büyüttüğü nispette tefeyyüz ediyor. İstidadının çapı nispetinde feyiz alıyor. Mesela bir balina ağzını bir açıyor, 40 ton suyu içerisindekilerle beraber yutuyor. Bir balinanın bir fırtta çektiğini bir hamsi yüz bin senede çekemez.

Dolayısıyla, maneviyat olayı bir açlık olayıdır, çapını büyültme olayıdır. Allah, payımızı büyültsün.

Bir zat Cüneyd-i Bağdadi'ye bir mektup yazmış, demiş ki; "O hamr-ı vahdetten(vahdet şarabından) bir fırt çekmişem, kendimden de geçmişem."

Cüneyd Bağdadi Hazretleri cevaben; "Ben öyle açım ki, bir fırt değil bin fırt çeksem, o çektiğim bin fırt benim midemin kıyısının bir köşesini ancak doldurur" demiş.

Not: Merhum Tahir-ül Mevlevi Bey, Şerh-i Mesnevi'de bu hadisenin Bayazîd-i Bistâmi hazretleri ile Yahya bin Muaz er Râzi arasında cereyan ettiğini yazıyor; "Sofiye meşayihinden Yahya bin Muaz er Râzi Bayazîd-ı Bistami'ye gönderdiği bir mektupta; "Muhabbet kadehinden o kadar içtim ki, nihayet mest oldum" demişti.

Hazret-i Bayezîd ise; "Muhabbet şarabını kâse kâse içtim. Lakin ne şarab bitti, ne de benim hararetim geçti" beytini yazıp yollamıştı.(Salih Okur)

*Ders birdir, ama muhatap aynı değildir.

* Hakikat bir çekirdek ise, fıtrat da bir tarladır.

* Bizim çocukluk Erzurum'da geçti. Erzurum'da kabak yaprakları küçük. Gençlik yıllarımda, birkaç arkadaşımla Rize'ye gitmiştik. Erzurum'dan ilk gidişimizdi. Rize'yi çok yeşil gördük. Bahçelerin içerisinden geçerken, kabak yaprakları çok dikkatimi çekmişti. Kabak yaprakları Erzurum'dakilerin iki üç katı genişlikte idiler. O gün, ömrümde ilk defa bu kadar büyük kabak yapraklan görmüştüm. Yolda yürürken, dönüp dönüp onlara bakıyordum. Hayretimi gizleyemiyordum. O hayret içinde, zihnime şöyle bir fikir geldi: Erzurum'daki kabak tohumları ile Rize'dekiler aynı. Tohumlar arasında pek fark yok! Peki, ama Rize'de açılan yapraklar niçin daha büyük?

Sonra anladım ki, iş sadece tohum ile bitmiyor. Tohumun yanında toprağın humuslu, iklimin de mutedil olması lazım. Toprak ne kadar humuslu, iklim de ne kadar mutedil ise, o nispette tohum açılıyor, serpiliyor. Bu bir sünnetullah kanunu. Bu kanun, fıtratların açılımında da geçerli. Hakikat, tohum ... istidadlar da toprak ... iklim de; çevre ve muhit farklılığı.

Bu ölçüler ışığında Asr-ı Saadet'e baktığımızda, istidad farkının kulluk boyutunda pergeli nasıl açtığını görebiliriz. Kur' an, aynı Kur' an ..Rasulullah, aynı Rasulullah .. Ders, aynı ders ... Ama Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer çok farklı. Bu fark, istidad farkıdır.

Evet, sadece tohumun varlığı yetmiyor, onu içine alıp muhabbetle kucaklayacak, himaye ve hıfzedecek humuslu toprak lazım .. Ve bu açılıma kuvvet verecek bir iklim gerekli. Bu şartlar birbirine kuvvet verirse, istidatlar serpilir. Matlub keyfiyet ortaya çıkar. Ama şu var ki, toprak, bakım ister. Teyakkuz ve dikkat ister. Onu sürekli ayrık otlarından temizleyeceksin, çapalayacaksın, suyunu verip, gübresini atacaksın, gerekli karantinasm1 yapacaksın, ta ki tohumların açılımına kuvvet verebilsin.

Evet, istidadları humuslu hale getiren, açan ve inbisata hazırlayan en büyük sebeplerin başında takva gelmektedir. İttika ile istidatlar inkişaf eder; maneviyat coğrafyası takva ile bağ ve bahçelere inkılâp eder.

* Feyz-i ilahiye'de kusur yoktur. Kusur nefislerdedir. Sen demek ki ayrık otlarını tam sökememişsin. Çapanı tam yapamamışsın. Ziraat noktasından, bitki yetiştirme noktasından lazım gelen sünnetulah kanunlarına medar vasıta ve hususiyetleri bihakkın ifa edemediğin için, o çekirdekler sende tam açılmamış. Açılsa da, bir derece güdük kalmış. 

Not: Bu manayı ifade sadedinde Hz. Mevlana, Mesnevisinde,

"Senin ruhunun aynası niçin o aksi(yansımayı) haber vermiyor biliyor musun? Sathı (yüzeyi)pastan hâli değil de onun için" diyor. (Salih Okur)

*Üstadın talebesi merhum Mehmet Feyzi ağabeyin meşhur bir sözü var; "Kardeşim, huzur da idman ister." hakikatince, her şey bir altyapıya, bir idmana muhtaçtır.

*Bugün İslam âlemi olarak bizim bütün sıkıntı ve sancılarımızın arkasında yatan, kesb noktasında, lakaydlık ve laubaliliğimizdir.

* Benim çocukluğumda bir kayağım vardı. Amatör kayıyorduk. Kayak sporu çok güzel bir spor. Ama Bir kış mevsimini yaşamamış, hiç kar görmemiş, hiç kayak sporu yapmamış bir genci al, Palandöken'e veya Uludağ'a çıkart. Dünyanın en güzel kayak takımını da ver. Ayağına taksın. Sonra, tepelere çıksın, oradan aşağılara doğru kaysın. Tramplenden atlasın! Ne olur! Dünyanın en güzel sporlarından biri olan kayak sporu, onun dünyasında azaba dönmez mi? istidatları açılmadığı için onun ayağındaki kayak ona tam bir işkence aleti olmaz mı?

Niye? Çünkü alt yapısı yok. Hakikat ve marifet de öyle. Adam ilk defa derse geliyor, hiçbir şey anlamıyor, niye çünkü alt yapısı yok. Zamanla istidatlarını yönlendirmek ve açmak lazım.

*Cenab-ı Hakkın atâsı( ihsanı, vermesi) iki kısım;

1-Vehbi(sebepsiz, sırf bir lütuf olarak)

2- Kesbi(çalışmaya dayalı)

Ama kesb, çalışma, talep etme çok önemli..

*İslam tarihinde görülen bazı şaz şahsiyetlere bakın, Her birisi vehbi bir ilme mazharlar. Her birine Cenab-ı Hak ayrı istidat ve kabiliyet vermiş. Her biri âlem-i İslam'ın güneşi olmuşlar, kameri olmuşlar, yol göstermişler.

Not: Muhterem Abdülkadir Badıllı ağabey bu konuda Üstadın bir sözünü nakletmiş. Diyor ki; "Bediüzzaman'ın en has talebelerinden olan merhum Zübeyr Gündüzalp'ten bizzat duyduğum şu hatıra da buraya münasib geldi, Mealen: "Bir gün Üstadımız bana demişti ki: "Zübeyr, sen zannediyor musun ki, İslam tarihinde görülen bazı fıtratların birden bire parlayan mahiyetleri, tesadüfî bir hadise olsun!" Zübeyr ağabey "Üstad bu hatırayı gençliğinde görülen acib halleri dolayısıyla söylemişti" diye ilave etmişti.(Abdülkadir Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat) 

*Her sahada kesb(çalışma) çok önemli. Cenab-ı Hak "insana ancak çalıştığı vardır" (en-Necm, 53/39) buyuruyor. Bu maddi sahada da, manevi sahada da böyle.. Bazen misal veriyorum. İki adam düşünelim. İkisi de bir dağa sahip olmuş olsunlar. Birinin dağı sırf altın rezervi yüklü olsa, diğeri demir..Ama altın rezervine sahip olan adam hiç kazma vurmasa, hiç eşmese..İstidat var ama örtülü..

Diğeri ise, toprağı kaldırmış, işletmelerini kurmuş, dünyaya demir, çelik ihraç ediyor olsa, bunların hangisi zengin olur? İşte kesbin önemi..

*İslam uleması demişler ki, "bir adam yere dökülen saman izlerinden anlasa ki bu yol samanlığa gider. Bu kadar muhakemesi olan bir insan, çalışsa büyük bir âlim olur." İşte en güzel misal olarak İbn-i Hacer-i Âskalani hazretleri.

*Beşer tarihinde muvaffak olmuş insanlara bakın, hiçbirinin başarısı tesadüfî değildir. Her birinin altında alın teri var. Müsbette de menfide de..

Anlatıldığına göre, Lenin, Çarlık devrinde sürgüne gönderildiği Sibirya'daki hapishanede Karl Marks'ın Das Kapital'ini 2000 defa okumuş.

Engels, arkadaşı Karl Marks için diyor ki; "Marks'ın sakalının her bir teline bir şeytan asılıydı." Tabii o bunu onu övmek için söylüyor. Şimdi hakikat noktasında bakıldığı zaman, men talebe vecedde vecede(Kim bir şeyi ciddi talep eder, isterse, onu bulur) Bu adam manen dedi ki; "Ya Rabbi, ben bu zekâmla bütün insanlığı zehirleyeceğim, zakkumlayacağım, cehenneme götüreceğim." Şiddetli iştiyakla bunu istedi. Allah da verdi.

*Şah-ı Nakşibend hz; "ben kendimi bildim bileli yatağa girdiğimi hatırlamam" demiş.

*İmam-ı Şafii fart-ı zekâ sahibi bir deha. Küçükken kâğıt alacak parası yokmuş. Hocasının söylediklerini avucuna yazar gibi yapar, anında ezberlermiş. İmam-ı Malik'in ders halkasına ilk defa oturduğu zaman, onüç yaşındadır. Derste göz göze gelirler. İmam-ı Malik dikkatle İmam-ı Şafii'nin yüzüne bakar. Ona ilk hitabı: "Evladım, yüzünde bir nur görüyorum. Sakın günahlara girip de o nuru söndürme" der.

İmam-ı Şafii, buluğ çağındadır. Bir gün hocası, dersten sonra ona sorar: "Evladım, anladın mı?" İmam-ı Şafii: "Anlamadım hocam!" diye cevap verir. Hocası, kaşlarını çatarak: "Evladım masiyeti terk et!" der.

İmam-ı Şafii der ki: "Ben hocama verdiğim sözü tuttum. Feyyaz-ı Mutlak, benim çekirdek gibi istidadımı bir çınar gibi açtı, inbisat ettirdi."

* Bir zamanlar saff-ı evvel bir ağabeyimizden Üstad ile ilgili şöyle bir hatıra dinlemiştim: Hz. Üstad, kendisi ile aynı medresede Arapça okumaya başlayan bir ders arkadaşı ile yıllar sonra bir yerde karşılaşır. 0 zat, Bediüzzaman Hazretleri'ne "Biz sizinle birlikte ulum-u Arabiyeye başladık. Siz üç ay ders okudunuz, biz ise otuz yıl. Ama yine de size ulaşamadık, siz yıldırım gibi bizi vurup geçtiniz. Nedir bunun sırrı? Bu ilmi nereden aldınız?" diye bir sual sorar. Üstad da: "Kardeşim! Ben semada bir zembil keşfettim. Ona bir merdiven dayadım. Ne aldımsa o zembilden aldım" der. 0 zat: " 0 merdiven ne idi?" diye sorar. Üstad, "Kardeşim o merdiven ittikadır."(takvadır, günahlardan kaçınmaktır) diye cevap verir.

Not: Buna benzer Bir hatırayı Abdülkadir Badıllı ağabey, Adıyamanlı merhum Mahmud Allahverdi ağabeyden nakletmektedir. Bir kısmını aşağıya alıyoruz; "…Bunun üzerine Şeyh Cemil Efendi dedi ki: Üstadla alakalı bir hatıra size anlatayım dedi ve şöyle devam etti:

"Şarktan yollanan sürgünlerden, dört yüz kadar âlim insan Burdur'da toplanmıştık. İçimizden yalnız Bediüzzaman bir de Molla Mustafa halka ders yapabiliyorlardı. Fakat Üstadın dersleri temsilli, iknalı olduğu için herkesi celbetmişti.

Bir gün, Molla Mustafa Bediüzzaman'a: "Molla Said! biz de alimiz, sen de alimsin. Sen bu temsilatı nereden getiriyorsun?" şeklinde sormuştu. Üstad ona dedi ki: "İlim, gökten inen zenbillere benzer. Bu zenbillere ulaşmanın merdivenleri de takva derecesidir. Herkes takvası nisbetinde oradan ilmi aldığı gibi, temsilatı da beraber alır." (H.Mahmut bu rivayeti 28.07.1987 Salı günü Urfa'da anlattı).(Badıllı, Mufassal Tarihçe) 

*Molla! Gözünü kolla" demişler..

*Bir insan disiplinli olarak, aynı tempoda, sürekli çalıştığında Allahu Teâlâ onun istidatlarını açıyor.

*İmam-ı Muhammed, İmam-ı Azam'ın talebeleri arasında fart-ı zekâ sahibi birisi imiş. Bir gün İmam-ı Azam hazretleri onun oturduğu yere gizlice bir santim kalınlığında bir tahta koymuş. Sonra o geldiğinde odada bir değişiklik hissedip hissetmediğini sormuş.

İmam-ı Muhammed demiş ki; "Ya tavan bir santim aşağıya inmiş veya taban bir santim yükselmiş."

Başka zaman da İmam-ı Azam hazretleri İmam Yusuf'un oturduğu yerin altına 10 santim bir tahta koymuş. İmam Yusuf hiçbir şey hissetmemiş.

Ama İmam-ı Yusuf'un cehd ve gayreti daha fazla olduğu için gün gelmiş, İmam Muhammed'i ilim noktasında geçmiş.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-200

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-200

Ders: 3. Söz İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *Allah ya..Allah’tan gelen şey nasıl olur,

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-199

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-199

Ders: Mesnevi-yi Nuriye, Katre’nin Hatimesi İzah: Prof. Dr. Alaaddin Başar *Üstad, İslam âl

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-198

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-198

Ders: Asa-yı Musa(s. 106) İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah Edilen Kısım: Sonra o mütefekkir

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-197

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-197

Ders: Mesnevi-yi Nuriye, Katre risalesi, s. 69 İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım:

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-196

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-196

Ders: 11. Söz İzah: Prof. Dr. Şener Dilek *Sanattaki letafeti, ilimdeki derinliği, tezyinattak

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-195

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-195

Ders: Hutbe-i Şamiye(s. 19) İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım: “İstikbal yaln

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-194

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-194

Ders: 33. Söz, 23. Pencere İzah: Prof. Dr. Şener Dilek Not: Bu ders, İstanbul Yüzevler’de,

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-193

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-193

Ders: 14. Lem’a, İkinci Makam İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *“Kâinat sîmasında, arz

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-192

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-192

Ders: 17. Lem’a, 13. Nota İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *Cenab-ı Hak bizi kul olarak yar

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-191

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-191

Ders: Şualar(13. Şua,) s: 307 İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım: “Bugün, bü

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-190

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-190

Ders: 14. Lem'anın İkinci Makamı İzah: Prof. Dr. Alaaddin Başar *“Besmelenin rahmet noktas

Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenemez.

İsrâ, 15

GÜNÜN HADİSİ

"Nerede olursan ol, Allah'tan kork! Kötülüğün ardından onu silecek bir iyilik yap! İnsanlara iyi ahlakla davran!"

Tirmizi

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI