RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-45

Ders: 20. Mektup, 2. Makam, 10. Kelime İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *Cenab-ı Hak bu kâinatı altı günde yarattı. Her altı günde yine böyle bir kâinat yaratsa, yaratılanlar yine küçük, Allah’ın kudreti büyük. Hikmeti ise kudretini kaydı. Yani Cenab-ı Hak dilese bir anda da kâinatı yaratabilirdi. Ama hikmeti tedric kanununu gerektiriyor. Tedric kanunu kâinatta hükümferma olmasaydı da


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2014-10-15 02:20:15

Ders: 20. Mektup, 2. Makam, 10. Kelime

İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi

*Cenab-ı Hak bu kâinatı altı günde yarattı. Her altı günde yine böyle bir kâinat yaratsa, yaratılanlar yine küçük, Allah'ın kudreti büyük. Hikmeti ise kudretini kaydı. Yani Cenab-ı Hak dilese bir anda da kâinatı yaratabilirdi. Ama hikmeti tedric kanununu gerektiriyor. Tedric kanunu kâinatta hükümferma olmasaydı da, bir anda yaratsaydı bir insanın da doğar doğmaz evlilik yaşına gelmesi gerekirdi.

Not: Bu meseleyi Mehmed Kırkıncı Hocaefendi, Hikmet Pırıltıları adlı eserinde şöyle izah ediyor; "Müfessir-i izâmın bir kısmı, günü, eyyam-ı dünya denilen ve tulû ve guruptan hasıl olan miktar ve müddet kadar, yani yirmi dört saat olarak telâkki etmişler. Bir kısmı da altı günü, altı devir ve altı vakit mânâsında beyan etmişler. Bazıları da, bir günü Kur'an'da beyan olunan bin veya elli bin sene olarak kabul etmişlerdir. Diğer bir kısmı ise, semavat tabakala­rını ve yerlerin her birini bir miktar ile takdir ve bir vakte tahsis ederek, yekûnunu ezel ve ebede nazaran altı gün sayılacak miktarda, yani ölçülü bir zamanda yarattı demişlerdir.

Şimdi, şöyle bir soru daha hatıra gelebilir:

Gün tabirinden maksad-ı İlâhî ne olursa olsun, bir anda yani def'aten yaratmak, kudret-i İlâhiyye'ye daha lâyık veya münasip düşmez miydi?

Bu soruya cevaben deriz ki: Kudret-i İlâhî hiçbir vechile kabil-i tenahî değildir ve o Kudret-i Akdes tecezzi kabul etmez. Herhangi bir şeye taalûku, diğer şeylere taallûkuna mani değildir. Binaenaleyh, değil altı günde, diler­se bir anda dahi hasra gelmez âlemleri yaratır ve ifna eder. Nitekim bunun cüz'î bir misâlini bahar ve yaz tezgâhlarında kısmen müşahade ediyoruz.

Lâkin, "bu dünya darü'l-kudretten ziyade darü'l-hikmettir". Her ismi­nin muktezası ve tecelli cihetleri ayrı ayrı ve çeşit çeşittir. Yani, ulvî-süflî, büyük-küçük bütün kâinat tabakaları, mülk ve melekûtiyle birbiri içinde girift olup, bütün şuunatıyla birbirini ihsas eden rengârenk daireler gibi binler esmânın âyine-i tezahürüdür. Diğer bir tâbir ile, o isimlerin tezgâhı hükmündedir.

Bütün esmâ, muktezasına göre o kâinat tabakalarında hükmünü icra edip, mertebe-i tecellilerini Hâkimiyet-i İlâhiye altında gösterir ve tezâhür ettirirler.

Evet, Allahü Teâlâ dileseydi bütün semâvat ve arzı bütün keyfiyet ve muhteviyatıyla, bir anda yaratabilirdi. Fakat bu takdirde tertib ve tevâli ile meydana gelen şeyler nasıl olacaktı? Meselâ, insanlar arasında valide ve veledlik olmayacak mıydı? İnsanların kemâlleri, faraza yetmiş yaşında ise, birdenbire o yaşta mı halkedileceklerdi? Bu hale göre, anında ve kemâlinde yaratılan bir şeyin zevali nasıl olacaktı? Yani, o halde zevalde de tertib ol­mayacağına göre, bir insan yaratıldığı anda hemen zevale mi gidecekti? Diğer hayvanatı ve nebatatı da insanlara kıyas edebilirsiniz.

Diğer taraftan, hilkat defî ve anî olsaydı, o takdirde iki mahlûk arasında bir terettüp ve tevâlî imkânı da kalmazdı. Sebep ve müsebbeb arasındaki tertipler, tevellüdler, tenasüller, tenasüpler ve bunlardaki faydalar ve hik­metler heba olup giderdi.

Her şeyin anında yaratılması mülâhazasına göre ağaçlar nasıl meyve verecek ve çekirdekler nasıl ağaç olacaktır? O takdirde anasır, tevellüde gayr-ı kabil mi olacaktı? Yine bu suale göre, dünkü âlemlerin var olduğu kabul edildiği takdirde bugünkü âlemlerin olması lâzım gelmez miydi.

Ayrıca, bu sual mucibince, bütün insanlar, nebatat, hayvanat ve diğer mevcudat bir anda yaratılacağından biri diğerinin hilkatine şahid olmazdı ki, bu hilkat ikinci yaratılışa yani âhirete delil olabilsin.

İşte, böyle bir fikirle nihayetsiz olan Kudret-i İlâhiyye'yi dünyaya hasre­dip, âhiretin olmamasını tevehhüm etmek, tasarrufat-ı İlâhiyye'yi inkâr ile zihinleri mecma-ı hâdisat olan bu âlemin kadîm olduğu zannına götürür.

Evet, "def'aten yaratmak kudrete daha münasip düşmez miydi?" şek­lindeki mezkûr suâle, "elbetteki münasib düşmezdi" şeklinde cevap vere­ceğiz.

Ayrıca şu noktaya da işaret edelim ki; her tedricde def'i ve ânî hilkat vardır, fakat def'i, ânî hilkatte tedric yoktur. Dolayısıyla da, yaratılış def'i ve ânî olsaydı O Kâdir-i Zülcelâl'in terkib ve tahlilde tezahür eden haşmet-i rubûbiyeti bilinmez olurdu.

Yukarıda izah edilen mukaddemelerden, hilkatteki tedric ve teenninin ism-i hakîm ve rubûbiyet-i İlâhiye'nin muktezası olduğu bedahetle anla­şılmaktadır.

Bir sual: Hâlik-ı Hakîm'in bu mükevvenatın hilkatini altı güne hasr ve tahsisinde ne gibi maslahat ve hikmetler vardır?

Cevap: Bir tek zerreden umum kâinata kadar her bir mevcudun hilka­tine binler hikmet takan O Hakîm-i Ezelî'nin yerlerin ve göklerin hilkatini altı güne tahsisinde de elbette ki birçok maslahatlar ve hikmetler vardır. Bu hikmetleri bilmemiz, olmamasına delalet etmez. Bununla beraber, akla gelen şöyle bir soruya ne cevap verilecektir: Altı gün yerine beş veya yedi günde yaratsaydı, mezkûr sual sorulmayacak mıydı?

Evet, tercih ve tahsis edici ancak Allah'dır (C.C.). Her şey O'nun irade-i kudsiyesine tâbidir. Hayırlar, meziyetler, şerefler, hâsiyetler O'nun tarafın­dandır. İsterse mülkü verir mâlik eder, saltanat verir sultan eder, marifet verir ârif eder, hidâyet verir hâdî eder. İsterse de bir lâhzada her şeyi hâk ile yeksân eder. Zerreler, yıldızlar, güneşler, kehkeşanlar O'nun emrine bağlı­dır. Dön! derse dönerler; dur! derse dururlar. İstediğine ziyâ verir nurlandı­rır, istediğini karanlığın zulmetine gömer.

Allah (C.C.) O'dur ki, arş-ı rubûbiyetinde durup, irade-i kudsiyesiyle, hakimiyet ve ceberutiyetle ilelebed icraat-ı hâkimiyesini yürütür."(Hikmet Pırıltıları s: 226-229-Yeni Asya Neşriyat, İst. 1980)

*Cenab-ı Hak ha bir yumurtayı yaratmış, ha kâinatı halk etmiş. Kudretine nispeten kolaylık zorluk diye bir şey yoktur. Zaten kâinatı yaratamayan bir yumurtayı yaratamaz. Çünkü bir yumurtayı yaratabilmek için tüm kâinatı yaratabilecek kudret lazım.

Güneş doğdu ışığı her yeri ihata etti, kuşattı. Bir çiçeği kolayca ihata etti de, Ağrı dağını ihata ederken zorlandı mı? Böyle bir şey olmaz. Bu misal gibi, Allah'ın kudretine nispeten en ufak şey, en büyük bir şey birdir. Ha bir insanı yaratmış, ha bütün insanları..Ha bir koyunu, ha tüm koyunları..

*Cenab-ı Hakkın yaratmasında öyle bir bolluk var ki, o karasinekler kışın ölüyorlar. Baharda yine bakıyorsun onlarla bağlar dolu, dağlar dolu, köyler dolu..

*Bir meyvenin içinde o meyvenin çekirdeği var. Bazısında birden fazla.. Her zeytinin içinde bir zeytin fabrikası, her kızılcığın içinde bir kızılcık fabrikası.. say gitsin..

*Bu risalede geçen Küll-cüz, külli-cüz'i meselelerinin izahı;

Küll; Mesela bir çorba pişireceksin. Çorba nelerden teşekkül ediyor? Yağ, tuz, su vs..işte bunlar toplanıyor, bir çorba oluyor. O çorbayı meydana getirenlerden bir tanesi mesela tuz da cüz oluyor.

Bir insan küll'dür. Azaları o insanın cüzleridir.

Bir de külli vardır. Onun hariçte vücudu yoktur. Mesela hayvanlar denilince zihinde bütün hayvanların takarrür etmesine külli denilir. Mesela hariçteki bir sığır da o külli'ye ait bir cüz'idir.

İnsan hem küll hem de küllidir.

Not; Mehmed Kırkıncı Hocaefendi, Hikmet Pırıltıları adlı eserinde bu meseleyi şu şekilde izah etmiştir;

"Cüz'i; ayak, baş ve el ise; küll vücuddur. 

Veya cüz', pencere, kapı ve duvar ise, küll evdir. Küllînin ise hariçte vü­cudu yoktur. İnsan denilince, bütün insanlar bu kelimenin şümûlüne girer. Her bir insan ise cüz'dür.

Diğer taraftan, cüz'e küllün adı verilemediği halde, cüz'iye küllînin adı verilebilmektedir. Şöyle ki: Yukarıda verdiğimiz misâllerde ayağa veya ele insan denilemediği gibi, kapıya veya pencereye de ev denilememektedir.


Aynı şekilde, zihayat denildiğinde bütün hayat sahipleri buna dahil ol­duğu gibi tek karıncaya zihayat denilebilmektedir.(Hikmet Pırıltıları-s: 88-Yeni Asya Neşriyat, İst. 1980)

*Hikâye edilir ki, karıncanın biri Hz. Süleyman(a.s)'ın ordusunu yemeye davet etmiş. Çekirgenin bir kanadını koparmış, denize atmış, demiş ki; "Ya nebiyallah! Etine kavuşamayan suyuna bandırsın, suyundan yesin."

Not; Mehmed Kırkıncı Hocamız bu fıkrayı, bir derse gelen herkesin her meseleyi anlayamayabileceğine telmihen anlatıyor..

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-200

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-200

Ders: 3. Söz İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *Allah ya..Allah’tan gelen şey nasıl olur,

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-199

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-199

Ders: Mesnevi-yi Nuriye, Katre’nin Hatimesi İzah: Prof. Dr. Alaaddin Başar *Üstad, İslam âl

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-198

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-198

Ders: Asa-yı Musa(s. 106) İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah Edilen Kısım: Sonra o mütefekkir

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-197

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-197

Ders: Mesnevi-yi Nuriye, Katre risalesi, s. 69 İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım:

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-196

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-196

Ders: 11. Söz İzah: Prof. Dr. Şener Dilek *Sanattaki letafeti, ilimdeki derinliği, tezyinattak

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-195

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-195

Ders: Hutbe-i Şamiye(s. 19) İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım: “İstikbal yaln

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-194

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-194

Ders: 33. Söz, 23. Pencere İzah: Prof. Dr. Şener Dilek Not: Bu ders, İstanbul Yüzevler’de,

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-193

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-193

Ders: 14. Lem’a, İkinci Makam İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *“Kâinat sîmasında, arz

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-192

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-192

Ders: 17. Lem’a, 13. Nota İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *Cenab-ı Hak bizi kul olarak yar

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-191

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-191

Ders: Şualar(13. Şua,) s: 307 İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım: “Bugün, bü

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-190

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-190

Ders: 14. Lem'anın Ä°kinci Makamı Ä°zah: Prof. Dr. Alaaddin BaÅŸar *“Besmelenin rahmet noktasÄ

Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.

Ankebut, 57

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İki kelime vardır ki, Rahman'a sevimli, dilde hafif ve mizanda ağır gelir. Bunlar; "Sûbhanellahi ve bihamdihi, Sûbhanellahil-azim=Yüce Allah'ı hamd ile tesbih ederim, Yüce Allah'ı tenzih ederim." kelimeleridir.

Buhari Tecrid-i Sarih, 2189

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI