DİN FENNE TERS DÜŞER Mİ?

Prof. Dr. Alaaddin BAŞAR Bazı kimseler, din ile fenni iki zıt kutup gibi gösterme gayretindeler. Maksat zihinleri bulandırmak ve ruhları müşevveş etmek... Gerçekten din fenne karşı mıdır? Bu mesele çok yönlüdür. Sadece birkaçına temas edelim. Din denilince iki ayrı mefhum hatıra gelir


2014-11-01 08:33:10

Prof. Dr. Alaaddin BAŞAR

Bazı kimseler, din ile fenni iki zıt kutup gibi gösterme gay­retindeler. Maksat zihinleri bulandırmak ve ruhları müşevveş etmek... Gerçekten din fenne karşı mıdır? Bu mesele çok yönlü­dür. Sadece birkaçına temas edelim.

Din denilince iki ayrı mefhum hatıra gelir. Biri "Hak din", diğeri "Batıl dinler". Batıl dinler, insanların kendi hayallerinden doğan yahut bir hak dinin tahrif edilmesiyle ortaya çıkan bir ta­kım saçma inançlardır. Hak din ise, bu kâinatı kudretiyle yara­tıp, hikmetiyle ve ilmiyle tanzim eden, yeryüzünü insanlara be­şik, güneşi lamba yapan, zemini çiçeklerle semayı yıldızlarla donatan Cenâb-ı Hakk'ın bir emir ve yasaklar manzumesidir.

Hak kitap, Allah'ın fermanı ve bu kâinat O'nun mülkü ve mahlûkudur. Nitekim bu âlem için, "Kâinat kitabı" denilmiştir. Her bir fen bu kitaptan bir sahifenin, bir cümlenin, yahut bir noktanın tefsir edilmesi, açıklanmasıdır. İnsan bedeni bu kitap­tan sadece bir kelime. Ondaki her organ için nice eserler yazıl­mış. Diş, bir terk harf gibi. Ondaki ince sırlar üzerinde nice tez­ler yapılmış. Bir hücre, bir atom bu kâinat kitabının birer nokta­sı hükmündeler. Onların tefsirleri ayrı birer ilim kolu olarak ge­lişmiş. O halde, âlemdeki hikmetleri tefsir eden ve gizli güzellikleri ortaya çıkaran fenlerin, ilâhî fermana aykırı olma­sı düşünülemez.

Bazı çevreler, fennin her keşfini, dine karşı kazanılmış bir zafer gibi ilân ediyorlar. Bu, fenni inkâr eden bir batıl din için doğru olabilir. Yahut Avrupa'yı asırlarca fenden uzak tutan ve "dünya dönüyor" dediği için Galile'yi Engizisyon önüne çıkar­tan kiliseye karşı aklın zaferi sayılabilir. Ama bir müslüman bu tür gelişmeleri, "Allah'ın kudret kitabı olan şu kâinattan bir sır­rın daha çözülmesi" şeklinde değerlendirir. Ve yine bir müslü­man, bütün medeniyet harikalarını; insan aklının birer meyvesi olarak görür ve bunları, insana bağışlanan istida­dın ve ona tanınan fırsatın birer neticesi olarak bilir. Ayrıca "arıya bal yapmayı ilham eden, koyunu süt fabrikası yapan Cenâb-ı Hak, insan aklına da böyle harika meyveler verdiriyor", diye düşünür. Yeni keşifleri duydukça, Allah'ın ilmine ve hikmetine olan hayranlığı ve hayreti daha da artar.

Din ve Fennin Sahaları

 

Fen ilimleri, İlâhî kudretle yaratılmış bulunan şu kâinattan bahsederler. Din ise; onun yaratıcısını tanıttırır. Fen, âlemde hiçbir varlığın vazifesiz olmadığını isbat ederken; din, insanın da başıboş olamayacağını bildirir ve vazifesini de "ibadet" olarak tesbit eder. Fen, bedeni bütün incelikleriyle ele alırken; din, o hanede misafir olan ruha hitab eder. Meselâ, fen gözü incelerken, din nelere bakılıp, nelere bakılmayacağını talim eder.

Kur'ân-ı Kerîm bir fen kitabı değil, insanları hidayete irşad ve kulluğa davet eden bir ilâhî fermandır. Bundandır ki, Ayet-i Kerîmelerde fennî mes'elelere sadece işaret edil­miştir. O ilâhî fermanda bugünkü medeniyet fenleri açıkça ha­ber verilseydi, insanlık âlemi asırlarca bu hakikatleri akla sığıştıramayacak, belki de inkâra sapacaktı. Bu ise, ilâhî irşad ve ikaza, emir ve davete perde olurdu.

Âlimlerimiz Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul sebebini başlıca dört esasta toplamışlar. Birincisi; Allah'ın varlığını, birliğini... kullara tebliğ.

İkincisi, Allah'ın razı olduğu insan tipini Pey­gamberimizin (s.a.v.) şahsında insanlığa takdim,

Üçüncüsü; Rablerine nasıl ibadet ve şükredeceklerini insanlara talim,

dördün­cüsü de bu fani dünyadan sonra gidilecek baki âlemi beşere ha­ber vermek...

Şimdi düşünelim: Bu dört hususta Kur'ân-ı Kerîm'in be­yan ve tebliğ ettiği hükümlerden hangisinde fenne söz düşe­bilir? Tâ ki, fennin beyanıyla ilâhî ferman arasında zıddiyet olabilsin. Meselâ, Kur'ân-ı Kerîm, Cenâb-ı Hakkı bizlere, bütün sıfatları, fiilleri, isimleriyle tanıtmıştır. Bu sahada fennin konuşacak bir tek kelimesi yoktur.

Yine Kur'ân-ı Kerîm, örnek insanlar olarak beşere "Peygam­berleri, Sıddıkları, Şüheda ve Salihleri" takdim etmiş ve Allah'ı sevmenin yolunu "Resulüne ittiba" olarak tayin etmiştir. İnsan­lık âlemine, bu vadide bir başka insan modeli sunmak da fennin sahası değildir.

Yine, Kur'ân-ı Kerîm, Halıkımızın emri ve yasaklarını bizle­re beyan buyurmuştur. Bu konu da fennin sahasına girmez. Ya­ni fen, kalkıp da "Cenâb-ı Hak insanlardan şunları, bunları isti­yor" diyecek halde değildir.

Yine İlâhî ferman kabirden, haşirden, Ahiret ülkesinden bahsetmiştir; fennin sahası ise bu dünyadır.

Kaldı ki, Hak kitapların en sonuncusu ve mükemmeli olan Kur'ân-ı Kerîm'de, ne aya gidilemeyeceğine, ne uçak yapılamayacağına, ne de elektriğin keşfedilemeyeceğine dair bir tek âyet bulmak mümkün değil! İnsanları fenden meneden bîr yasak da mevcut değil. O halde, kıyamete kadar da­ha ne tür keşifler yapılırsa yapılsın, hangi gezegenlere gidi­lirse gidilsin, bütün bunların din ile doğrudan ilgisi yok de­mektir.

Henüz deney ve tecrübeyle ispatlanmamış kasıtlı teorileri birer fennî gerçekmiş gibi takdim etmek, ancak demogojidir. Bu ise, bahsimizin dışındadır.

Hangisi Daha Önemli?

 "Din mi, ilim mi?" tartışmalarını sürdürenler, genellikle, din ve inancı tali, fen ve tekniği ise esas kabul ediyorlar. Beşer için bu ikinci birinciden daha zaruri, daha önemli zannediyorlar. Halbuki, fen ve teknik insanın ancak maddî ihtiyaçlarının teminine hizmet eder ve onun bedenî rahatıyla ilgilenir. Ru­hun huzuru ise bambaşka bir sahadır. Bu sahanın güneşi, ancak ve ancak "Hak Din"dir. Beşerin hakiki saadeti en başta buna bağlıdır.

Hak din insana; bu dünyaya tesadüfen gelmediğini, vazifesiz olmadığını ve ölümle hiçliğe atılmayacağını telkin eder. Onu bu dünyada Allah'ın aziz bir kulu ve arzın halifesi olarak takdim eder. Ve mü'min, bu dünyada bir yolcu gibi yaşar. Hâdiseleri bu nazarla değerlendirir. Dünyadan da nasibini unutmaz. Tembelli­ğe ve miskinliğe düşmez. Her iki dünya saadeti için elinden gel­diğince çalışır. Neticede Allah'a tevekkül eder. Lâkin esas ola­nın âhiret olduğunu bilir. Bir misal verelim: Dün hacca at ile deve ile gidiliyordu; bugün otobüsle, uçakla gidiliyor. Dinde esas olan hac farizesinin yerine getirilmesidir. Kul için bu farizayı en rahat bir şekilde yerine getirme kapısı da sonuna kadar açıktır. Şunu söylemek istiyorum: İnsanlığın yaratılış gayesi, bugünkü keşifler yapılmadan önce de yerde kalmış değildi.

Meselenin Psikolojik Yönü

Gördüğümüz kadarıyla, "Din ile ilim çatışır mı, çatış­maz mı?" münakaşalarını sürdürenlerin çoğu, ölümü unutmak, ibadetten kaçmak, âhireti düşünmemek isteyen kimse­ler...

Onlardan birisine soruyorsunuz:

Her nimet bir teşekkür ister, değil mi?

Evet, diye cevap veriyor. Devam ediyorsunuz:

Bu şükrü yapmamak nankörlüktür, değil mi? Cevap yine aynı yolda:

Elbette!...

"Pekâlâ", diye sürdürüyorsunuz konuşmanızı, "Saatteki hızı yüzbin kilometreyi aşan bu yer küresi üzerinde seni yıllar­dır gezdiren, her nefeste kanını temizlettiren, ruhunu 'akıl, hafı­za ve hissiyatla', bedenini 'el, ayak, mide, ciğer' gibi maddî or­ganlarla donatan Allah'a şükür ve ibadet etmen gerekmiyor mu?"

Bu sorunuz karşısında ne diyeceğini şaşırıyor ve meselâ;

"Söyle bakayım, dinimize göre tüp bebek yapılabilir mi?" gibi mevzuyla hiç alâkası olmayan bir soru atıyor ortaya. Böylece meseleyi saptırmak ve sahadan uzaklaşmak istiyor. Sanki siz o soruya cevap veremeyince onun Allah'a karşı teşek­kür borcu ve ibadet mükellefiyeti kalkacakmış gibi...

"Din ilme ters düşer mi, düşmez mi?" münakaşalarının altın­da genellikle bu psikoloji yatar. Genellikle diyorum, çünkü az da olsa, bu gibi meseleleri öğrenmek için soranlar da yok de­ğil...

Kaynak

Prof. Dr. Alâaddin BAŞAR,

Merak Ettiklerimiz,

Cihan Yayınları,

İstanbul 1998: s: 11-15

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”

EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”

1950 seçiminden az sonra, eski başbakanlardan, medrese kökenli Şemseddin Günaltay, İzmit CHP

Nâhl Suresi;128

Şüphesiz ki, Allah, takvaya sarılanlarla, iyilik yapan ve iyi kullukta bulunanlarla beraberdir.

GÜNÜN HADİSİ

Allah her şeye güzel davranmayı emretmiştir. Öyle ise öldüreceğiniz zaman bile güzel öldürün. Hayvan keseceğiniz zaman güzel kesin. Sizden biri bıçağını bilesin ve kestiği hayvanı rahatlatsın.

Müslim

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI