NİÇİN BAKTIN BANA ÖYLE?

Bir seher vaktiydi. Sabah ezanları okunmamıştı. Evimizin altındaki koca çınar ağacının altından geçiyordum. Sanki bir yaprak bana bakıyor gibiydi. Hayret doğrusu, bütün yapraklar sessiz ve sedasız bir uykunun içinde uyurken, o yaprak sanki bir serçenin kendi etrafında kıpır kıpır dönmesi gibi kıpırdıyordu. Eğer ses de çıkarabilse muhakkak siz ona bir serçe derdiniz. Neyse ki fazla üzerinde durmayıp altından yürüyüp geçtim yaprağın


İbrahim Köse

ibrahimkose60@gmail.com

2014-12-21 02:42:29

Bir seher vaktiydi. Sabah ezanları okunmamıştı. Evimizin altındaki koca çınar ağacının altından geçiyordum. Sanki bir yaprak bana bakıyor gibiydi. Hayret doğrusu, bütün yapraklar sessiz ve sedasız bir uykunun içinde uyurken, o yaprak sanki bir serçenin kendi etrafında kıpır kıpır dönmesi gibi kıpırdıyordu. Eğer ses de çıkarabilse muhakkak siz ona bir serçe derdiniz. Neyse ki fazla üzerinde durmayıp altından yürüyüp geçtim yaprağın.

Bir başka gündü. Bu defa koca çınarın altından geçerken sabah ezanları okunuyordu. Aklıma geldi geçen göz göze geldiğimiz yaprak. Sanki yine bana bakıyor gibiydi. Adeta esneyerek bir sağa bir sola dönüp derin uykulardan uyanmaya çalışıyordu. Acaba bu uyanma esnemeleri sadece onda mı vardı, yoksa bütün yapraklar mı uyanarak güne başlamak istiyordu? Evet, bütün yapraklar esniyordu ve yapraklar âlemi uyanmak üzereydi. Ancak bizim yaprak hepsinden biraz daha önce davranmış ve uyanmıştı.

Yaprakların uyanışı bana bütün insan âleminin bir anda, bir gecenin sonunda, bir sabah vaktinde uyanıp kalktığını hatırlattı. Fakat gerçek hiç de öyle değildi. Şu an insanlar çoğunlukla uyuyordu ve yeryüzündeki insanların hepsi hiçbir zaman birlikte uyanmayacaklardı. Çünkü her yerin sabahı farklıydı. Demek ki bu yerin insanları ancak bu yerin yaprakları gibi hep birlikte kalkabilirlerdi; fakat bu da olmuyordu. Neyse ki benim yaprağım uyanmış ve bana mahmurluğu atmanın işaretlerini veriyordu, o yeterdi bana.

Bu gün geçerken koca çınarın altından gün doğmak üzereydi. Başta benim arkadaşım olan yaprak ve diğer bütün yapraklar bu defa gecenin mahmurluğunu atmaya çalışıyorlardı. Çiğ damlıyordu yaprakların ucundan. Anlaşılan hep birlikte ter döküyorlardı yapraklar. Hep birlikte döküp atık sularını, hep birlikte çıkacaklardı temiz bir sabaha.

Bir an aklıma insanlar geldi. Onlar da bütün yapraklar gibi hep birlikte tuvalete çıksalardı ne otellerde, ne camilerde ne de dairelerde yer kalmazdı. Herkes ardı ardına tuvalet yapar, her yeri kokuturlardı. Oysa yapraklar hem çevreyi kokutmuyor hem de her tarafı tuvalete çevirmiyorlardı. Ne güzeldi bu sabah vakti koca çınarın bir dalında bir yaprak olmak. Ve adına şebnem denen, burnundan çiğ düşen bir damla tere sahip olmak.

Bu defa geçerken koca çınarın altından gün doğmuş, kuşlar ötmeye başlamıştı. Artık her yaprak kendine göre bir rüzgârın ve bir ışığın sevdası peşindeydi. Kimi yanı başında öten bülbülün sesiyle kendinden geçmiş kimi ağaç yapraklarının arasından yol bulup kendisine kadar gelen güneş ışığına müteveccih olmuş, kimisi de üzerindeki dala konmuş bir saksağanın kanadına yaslanmış bekliyordu. Benim arkadaşım olan yaprak ise bunların hiçbirisine benzemiyordu. O sanki dönmüş bana bakıyordu.

İnanmazsınız ama beni uzaktan görünce hemen el sallamaya başladı. Hani bir insanın birisini çağırmak için elini yukarı kaldırıp aşağı indirmesi gibi. Bir an diğer yapraklara da baktım. Hiç birisi onun gibi yukarı aşağı sallanmıyordu. Sadece o beş parmağını bir elde toplayan gövdesiyle bilekten koparcasına beni çağırıyordu. Dur dedim bakalım kendi kendime. Acaba gerçekten bu yaprak her sabah altından geçerken göz göze gelerek selamlaştığım bir arkadaşım olarak beni mi çağırıyor?

Yanına varana kadar el salladı yaprak. Tam yanına varınca, göz göze gelince durdu koca çınarın beş parmaklı küçük eli. Durdu durmasına da bu defa da sesli olarak konuşmaya başlamasın mı? Konuştu yaprak. Konuştukça konuştu. Meğerse her sabah yanından gelip geçerken bana neler anlatmak istiyormuş neler. Ne hallerdeymiş meğer sabah rüzgârdan el alıp bana el sallayan bu beş parmaklı koca şeyh eli. Konuştu konuştu. Şimdi bu manevi konuşmaların bir kısmını nakledelim:

Yaprak:

Her sabah her seher gelip geçersin buradan,

Niçin konuşmasın benimle ey şerefli insan?

Bak ki benim de beş parmaklı bir elim var,

Benim de anlatacak bu çınarda bir dilim var.

 

Beni öyle beş parmağa ayırıp koydular bu dala,

Tanıyanlar tanıdı, tanımayanlar dedi ki "budala"

Ey insanoÄŸlu, bu yollarda biz siz gibi deÄŸildik,

Kibrimiz yoktu bizim, biz her gelene eÄŸildik,

 

Fakat koşamadık sizin gibi hep öyle güle oynaya,

Ah biz de insan olsaydık da bir baksaydık aynaya

Malum ya işte bizim ömrümüz bir mevsimlik,

Koca çınarın üzerinde size el sallayan bir resimlik

 

Sizin gibi konuşmasını da bilmeyiz, lal olmuşuz,

Aklımız da yok sadece bir yeşermiş, bir solmuşuz

Ayaklarımız da yok dosta doğru koşup giden,

Altı üstü bir yaprağız, ne ruhumuz var ne beden.

 

Fakat ikimiz de bir faniyiz bu koskoca cihanda,

Çıkar da bir ayrılık rüzgârı, koparız bir anda,

Kış fırtınası kopardı derler dalından bir yaprağı,

Hem de bir yaprak daha düştü özleyen kara toprağı.

 

Elveda insanoğlu, çınardan bir yaprak daha düştü,

Ey Sevgili, bu nasıl bir rüyaydı, bu nasıl bir düştü?

 

Ä°nsan:

 

Ey sabah yelinin karşıma çıkardığı sahici dost,

Yaratıcımız aynıdır bizdeki farklılık can ile post.

Kromozom sizde de var, sizdedir taç mahal,

Bizimkisi sesli drama, sizinkisi sessiz bir hal

 

Siz bir gölgelik gibi dururken yol kenarında

Biz gölgelenen bir yolcu, bu gün de yarın da.

Sizi felek takdir kaleminden çıkarıp takmış oraya,

Bizi kader pergeli, bir daireyle çizmiş taa buraya.

 

Hani evvel zamanda, cennetten çok önceden,

Yola çıkmıştık birlikte karanlık bir geceden,

 

Yokluk manasından gelip içine girdiğimiz varlığın,

Geniş dünyasında kudretin, bu dünyada darlığın

Zaman denen yaratığın ve ıssız yalnızlığın,

Sabahında bizi göz göze getiren ezeli şafağın.

 

Bana el sallayan sen. Sana hayran kalan insandı

Bu insan seni bir çınar parçası, kendini hancı sandı.

 

Oysa seninle aynıydı ilm-i ezelide, yüce yaratıcısı

Onun da seninle aynıydı, sevgiliden ayrılık acısı.

Ayrıldıktan beri nasıl da kucak kucağa sarıldık,

Sen bir ağaca tırmandın. Biz bir toprağa sıyrıldık.

 

Çamur toprak gıda oldu, çınarda yeşil yaprağa,

Yaprak oksijen verdi, içinde insan olan toprağa

Burada birimiz tencere olduk, birimiz kapak

Birimiz sararıp solduk, birimiz olduk ak pak

 

Zaman geldi an geldi, dönen bir devran geldi,

Ne göğe vurduk direk, ne kökler yeri deldi.

Bir gün geldiğimiz dosta dönmek için doğrulduk

Sonbahar rüzgârı esti, karşımızda Azrail'i bulduk.

 

Beş parmaklı ellerimiz havada kavuştu birbirine

Gün geldi doğan öldü, hem de gelen gitti yerine.

Koca çınar sallandı, yaprak düştü dalından,

Sıvazladı Azrail, ak kocanın sakalından.

 

Ey ebedi sevgili, ahir sana döndü yürekler,

İmanım o ki ebedi sevgili, onu seveni bekler.

KavuÅŸur seven sevene, fark etmez, yaprak insan,

Ölüm düğün günü olur, ayrılık da kavuşulan an.

 

Yaprak nasıl senden başkasını bilmediyse canan,

Vallahi ben de senden başkasını sevmedim inan.

Ey sevgili, sevmedim vallahi senden başkasını,

Vallahi tutmadım, Sevgiliden başka ayrılığın yasını.

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Onu(Kur’an’ı) Ruh-ul Emin(Cebrail), inzar edenlerden olasın diye, kalbine apaçık Arapça olarak indirmiştir.

Åžuara:193-195

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (haluf), Allah indinde misk kokusundan daha hoştur."

Ebu Hüreyre

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI