ŞİBLİ NUMANİ'NİN CORCİ ZEYDAN'IN TARİHİNE REDDİYESİ-2

Şeyh Şiblî en-Numanî makale-i intikadiyesinin başına on beş satırlık bir dibace geçirdikten sonra, Corci Zeydan’a hitaben diyor ki: Ey Fazıl müellif! Ben senin lütfunu inkâr edecek değilim. Evet, eserinde ismimi yükseklere çıkarmış, beni sikadan sayarak sözlerimle istişhad etmiş, en hakiri, en az tanınmışı olduğum halde adımı Hint ulemasının meşahiri sırasına geçirmişsin.


Mehmet Azimli(Prof. Dr)

2014-12-21 03:03:15

Şeyh Şiblî en-Numanî makale-i intikadiyesinin başına on beş satırlık bir dibace geçirdikten sonra, Corci Zeydan'a hitaben diyor ki: Ey Fazıl müellif! Ben senin lütfunu inkâr edecek değilim. Evet, eserinde ismimi yükseklere çıkarmış, beni sikadan sayarak sözlerimle istişhad etmiş, en hakiri, en az tanınmışı olduğum halde adımı Hint ulemasının meşahiri sırasına geçirmişsin.

Lakin bunların hepsine mukabil acaba "Şahsım medih olunuyor." diye Arapların zem edilmesine, anmakta olduğun tezyif, teşnî oklarının nişanesi olmasına razı olabilir mi idim? Emeviler -başka bir şey için değil- sırf halis Arap olduklarından dolayı senin nazarında mahlûkat-ı ilahiyenin en şeriri, en fenası oluyor, halka ğadr ediyorlar, türlü türlü işkencelerde bulunuyorlar, ahalinin elindekini bitiriyorlar, zürriyeti öldürüyorlar, tebaanın malını yağma, her türlü muharrematı irtikâp ediyorlar, Kabe'yi yıkıyorlar, Kur'an'ı istihfaf ediyorlar öyle mi? Ben bu kadar isnadâta karşı susabilir mi idim? İskenderiye kütüphanesinin yakılmasını kemal-i adaletine yerler gökler şahadet eden Ömer b. Hattab'a nispet etmene dayanabilir mi idim?

Abbasileri medih ederken bunların mefahiri sırasında diyorsun ki: "Arabı kelp menzilesine indirdiler, Mansur, Kâbe'yi düşürmek için Kubbe-i Hadra bina ettirdi. Bir de Haremeyni sefil etmek maksadıyla avâidini(gelirlerini) kıstı. Memun, nüzul-ü Kur'an'ı inkâr eyledi. Mûtasım billâh, Samarra'da(1) Kâbe yaparak etrafında tavaf yeri, Mina, Arafat mevkileri tayin etti…" Ben bunları sukut ile geçiştirebilir mi idim?

Farz et ki, bende millet, din gayreti kalmamış ta, bir takım ecnebilerin yaptığı gibi bütün hissiyat-ı âliyeden mahrum bir feylesof-i sırf(sadece bir filozof) olmakla iftihar ediyorum. Rıza, gazap, sürur, ğayz gibi duygulardan bîhaber yaşıyorum.

Farz et ki; nefsimi zulme tahammül etmeye, olur olmaz şeyleri kabul edivermeye, fena sözlere aldırmamaya, iyiliği kötülükle, kötülüğü iyilikle karşılamaya alıştırmış olayım. Bununla beraber yine sen zanneder misin ki, durur da tarihin nasiyesini kirletmeye, hakkı beyninden vurmaya, batıla revaç vermeye, rivayatı bozmaya, hakikati çevirmeye, nâssı hurafata alıştırmaya tahammül edebilirim?

Ey fazıl muhterem! Ne fena bir zanda bulunmuşsun, düşünmemişsin ki insaniyet henüz boş değil. Kıyıda, bucakta kalmışlar var. Hak henüz yardımcılarından müdafilerinden büsbütün mahrum olmamış.

Müellifin aradığı gaye Ümmet-i Arabiyye'yi tahkir etmekten, onun seyyiatını meydana koymaktan başka bir şey değildir. Lakin fitne ayaklandırmaktan korktuğu için, mecray-ı kelamı değiştirmiş, hakkı batıl kisvesinde göstermiştir.

Müellif, Asr-ı İslam'ı üç devre taksim ediyor:

Hulefa-i Raşidin, Emeviyye, Abbasiyye devirleri. Birinci devirle, üçüncü devri medih ediyor.(Aşağıda görülecektir ki bu medh de zahiridir, hakiki değil.) İşte müellif evvela bizim ulularımız, dinde imamlarımız olan Hulefa-i Raşidin'i, saniyen aleyhi's-salât-u ve's-selam efendimizin amca zadeleri olup neşr-i medeniyette azamet, şan ve şevkette medar-ı iftiharımız bulunan Abbasileri medh etmek suretiyle halkı aldattıktan sonra, "Mademki Emevilerin böyle bir mevkii mümtaz-ı dinileri yoktur, kimse çıkıp ta onları müdafaada bulunmaz" diyerek zavallılara pek fena hücum ediyor. İsnat etmedik fenalık, selb eylemedik iyilik bırakmıyor.

Şayet bu hücum Emevilerin, Âl-i Mervan'dan yahut Ümeyye sülalesinden olmalarından neş'et eylese idi, biz onları müdafaa, yahut himaye etmekten vareste kalırdık. Lakin zavallıların bütün kabahati başka milletle asla karışmamış halis Arap olmalarıdır. Nitekim müellif kitabının ikinci cildinde : "Emeviler, Devlet-i Abbasiyye'den halis Arap olmaları itibariyle ayrılıyor." diyor.

Dördüncü cildinde: "Sözün hülasası Devlet-i Emeviyye bir devlet-i Arabiyyedir ki, esas maksadı saltanat ve tagallüp daiyesinden ibarettir." hükmünü veriyor.

Arabın Arap Olmayanlara Karşı Asabiyeti

Müellif, bu davayı ispat için sözü uzatıyor. İkinci ciltte buna dair medsus(gizlenmiş) olmak şartıyla biraz söyledikten sonra, asıl dördüncü ciltte bir faslı mahsus açıyor.

İşte şu ibareler aynen kendi sözleridir: "Araplar başkalarına karşı köle muamelesi ederlerdi. Camide arkalarına durup namaz kılarlarsa, bunu Allah rızası için ihtiyar edilmiş bir tevazu sanırlardı."

"Mevaliyi (azatlı köle yahut bunların nesli) künyeden mahrum ederek yalnız isimleriyle yahut lakaplarıyla çağırırlardı. Hem onlarla yan yana yürümezlerdi."

" Derlerdi ki: namazı ancak üç şey bozar: eşek, köpek, bir de mevali"

"Arap, kendisini Arap olmayanların seyyidi addeder. Kendisinin siyadet, başkalarının ise hizmet için yaratıldığı zannında bulunur."

"Araplar bünyelerine mizaçlarına varıncaya kadar her şeylerinde sair milletlere karşı kendilerinde bir rüçhan tevehhüm ederler, hatta vücutlarına nüzul isabet etmez, Kureyş karılarından başkası altmış yaşında, çocuk doğuramaz itikadını beslerler."

"Kaza gibi mühim menasib-i diniyeden Arabın gayrısını men ettiler. Kazaya "Araptan başkası ehil olamaz." dediler. Cariyeden doğanları babası Kureyşî bile olsa hilafetten mahrum bıraktılar. İsterse kabâilin en aşağısından olsun bir Arap karısını Araptan başkasına emir bile olsa yine vermezler."

"Muaviye zamanında Emeviler mevaliyi esir nevinden sayarlardı. Bunlar çoğaldığı için Muaviye bu tekessürden Devlet-i Arabiyye'ye gelecek tehlikeyi idrak ederek ya hepsini birden yahut bir kısmını öldürtmek istedi."

Bilinmelidir ki efkâr-ı batılasını teyit için müellifin müteaddit usulleri vardır. Bunlardan biri bile bile yalan söylemektir, nitekim göreceksiniz.(2) Öbürü, efradın birinden sadır olan bir hareketi, bütün millete teşmil etmektir. Daha öbürü, rivayete hıyanet, kelimeleri tahrif eylemektir. Bunlardan başka muhazarat (hikâyeler) letaif(latifeler, fıkralar) gibi mevsuk olmayan mehazlarla da istişhad eder.

Şimdi bunların her birinden birer misal getirelim, diyor ki:

"Araplar başkalarının arkalarında durup ta namaz kılarlarsa, bunu Allah rızası

için ihtiyar edilmiş bir tevazu sanırlar… Mevaliyi künyeden mahrum bırakırlar… Namazı üç şey bozar…"

Acem, Arap tarihine biraz vukufu olanlar için meçhul değildir ki, Acemler zuhur-i İslam'dan evvel Arapları tahkir ederlerdi. Aleyhi's-salatu ve's-selam efendimizin mektubunu aldığı zaman Kisra yüzünü ekşiterek "Kölem bana mektup yazıyor" demişti. Yezdicerd, Kadisiye Fatihi Sad b. Ebî Vakkas'a yazdığı mektupta "Deve sütü içmekten, kertenkele yemekten Araplar o hale geldiler ki, Acem şahlarının tac ve tahtını istiyorlar. Yazıklar olsun sana ey dönek dünya." demişti.(3) Hire padişahları(4) ise Acem şahlarının taht-ı himayesinde idi.

Sonra Cenab-ı Hak Arapları İslam ile müşerref edince Acemlerden intikam almaya onların tahakkümü altında yaşamamak istemeye başladılar. Şeriat-ı İslamiyye ise bütün fahr ve nahveti(kibiri) kökünden kaldırdı. Aleyhi's-salât-u vesselam efendimiz Haccetü'l-Veda'daki son hutbesinde "Arabın Aceme, Acemin Araba rüçhanı yoktur. Hepiniz Âdem'in evladısınız." buyurmuştu. Artık bundan sonra temayüz kalktı. Herkes müsavi oldu.

Lakin bununla beraber her iki tarafa mensup olanların bir kısmında diğerine karşı bir hiss-i infial saklı olarak kaldı ki, bu hal iki hizb-i mütekabilin hudusuna sebep oldu. Bunlardan biri Şuubiyedir. Şuubiye Arapları tahkir eden, onlara her kusuru isnat eden fırkadır. Ebu Ubeyde müteaddit kitaplar vücuda getirmiştir ki, bunlarda bütün kabail-i Arabın neseplerine tan etmiştir.

Diğer fırka ise Arap asabiyetini güdenlerdir. Allame İbn Abdirrabih, el-Ikdu'l-Ferid'inde(5) her iki fırkanın hüccetlerini, sözlerini cami olmak üzere bir bab ayırmıştır. Zaten Arabın asabiyetini ispat hususunda müellifin naklettiği sözlerin kısm-ı azamı el-Ikdu'l-Ferid sahibinin bu babta yazmış olduklarıdır. Nitekim eserinin hamişinde müellif bunu tasrih etmiştir.

Kitapları karıştıracak olursanız görürsünüz ki, müellifin bütün Araba nispet ettiği sözler ashab-ı asabiyye namıyla tanılmış, bir şirzime-i hususiyye'nin(Küçük bir grubun) sözlerinden ibarettir. Zaten el-Ikdu'l-Ferid sahibi bu sözleri nakil ederken babın başına "Arap ashab-ı asabiyeti diyor ki" ibaresini yazmıştır. Pek ala bilirsiniz ki, bu cemaat Arabın kâffesi yahut kısm-ı azamı olmak şöyle dursun, yüzde biri bile değildir. Belki cemiyet arasında gaib olup gidecek bir cemaat-ı kalileden ibarettir.

Bundan başka müellif bu kadarla iktifa etmiyor. Belki şahsı muayyen, ismi malum olan bir ademin sözünü bütün Araba isnat ediyor. İşte "Mevali arkasında namaz kılmazlardı, kılsalar da bunu tevazu addederlerdi "sözünü el-Ikdu'l- Ferid'den naklediyor. el-Ikdu'l-Ferid sahibi bu sözü Nafi b. Cübeyr'e nispet etmişken, müellif onu bütün Arabın hissiyatına tercüman gösteriyor. Bu sania yani hususi bir vakayı umumi şeklinde göstermek, müellifin teyid-i batıl için irtikâp ettiği hilelerin en büyüğüdür.(6) Daha doğrusu çerh-i müellefatının(7) mihveridir.

Sebilü'r-Reşad

Çev: Mehmet Akif,

1328, sayı:7-189, cilt: 1-8, sayfa 131-132.

Dipnotlar

(1 )Mutasım'ın Türk askerleri için kurduğu özel şehirdir. Abbasilere yarım asır başkentlik de yapmıştır. Bkz. Mehmet Azimli, "Hassa Ordusu", Türkler, Ankara, 2002.

(2) Corci Zeydan'ın aktardığı kaynağı bulunamayan bilgilere örnek için bkz. Hüseyin Munis, II, 35.

(3) Bu ifade, metnin dipnotunda verilen Farsça bir şiirin çevirisidir.(yay)

(4) Hireliler, Kuzey Arabistan'da İran bölgesine yakın bir yerde Sasanilere bağlı olarak yaşayan bir devletti. Geniş bilgi için bkz. İbrahim Sarıçam, Hz Muhammet Ve Evrensel Mesaj, Ankara, 2003, 22.

(5) Ikdü'l-Ferid'in güvenli bir kaynak olup olmadığı konusunda bkz. Mustafa Muhammed eş-Şeka, "İbn Abdirrabbih", DİA, İstanbul, 1995, IXX, 282.

(6) Corci Zeydan'ın bazen bir mezhebin görüşünü genel görüş gibi aktardığı konusunda bkz. Hüseyin Munis, I, 220.

(7) Yayınlanmaya devam ede gelen eserlerinin.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

De ki: "Onlardan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarır. Ama siz yine de O'na ortak koşuyorsunuz."

En'am, 64

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Kim Allah'ın Kitabını öğrenir ve sonra da onda bulunanlara uyarsa, Allah onu, dünyada dalaletten çıkarıp doğru yola sevkeder, ahirette de kötü hesabtan korur

Ravi:Ä°bnu Abbas(r.a.)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI