ŞİBLİ NUMANİ'NİN CORCİ ZEYDAN'IN TARİHİNE REDDİYESİ-3
Müellif diyor ki: “Muaviye, mevalinin çoğalması yüzünden Devlet-i Arabiyye’ye gelecek tehlikeyi anladığı için, hepsini yahut bir kısmını öldürmek için emir vermek istedi.” (cilt, 4, sayfa, 59)
Müellif diyor ki: "Muaviye, mevalinin çoğalması yüzünden Devlet-i Arabiyye'ye gelecek tehlikeyi anladığı için, hepsini yahut bir kısmını öldürmek için emir vermek istedi." (cilt, 4, sayfa, 59)
Muaviye'nin metn-i kelamı ise şöyledir. "Bana öyle geliyor ki, bunlar Araba Arabın saltanatına karşı kıyam edecekler. Onun için yarısını öldürmek, yarısını bırakmak fikrindeyim." Görülüyor ki, bu rivayet sahih olduğu takdirde bile, Muaviye mevalinin ancak yarısını öldürmek fikrinde imiş.
Hâlbuki müellif ibareye kendisinden söz ilave ederek Muaviye bunların hepsini öldürmek için emir vermek istedi diyor.
Müellif: " Araplar felç hastalığına tutulmaz itikadında bulunurlardı." (cilt, 4, sayfa, 60) diyor. Bu iddiasına da, kitabın hamişinde gösterdiği vech ile Tabakatu'l-Etibba'yı şahit getiriyor.
Huda bilir, Tabakat'ın ibaresine vâkıf olsanız, müellifin rivayatı bozmak, hikayatı alt üst etmek hususundaki cüretine karşı hayretler içinde kalırsınız. Tabakat sahibi tabip İsa'nın (kavl-i raciha göre Hıristiyan'dır.) tercüme-i halini zikir ederken diyor ki: el-Mehdi'ye nüzul isabet etmiş. Yanına gelen hekimlerin içinde sahib-i tercüme İsa da var imiş. Demiş ki: "el-Mehdî b. el-Mansur b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas'a nüzul isabet etsin! Vah! Ne bunlara ne de bunların neslinden gelen bir kimseye ebediyen felç hastalığı gelemez. Meğerki Türk, Çerkez karılarıyla çokça münasebette bulunmuş olsunlar."
Tabakat sahibi bu hikâyeyi yazdıktan sonra Tabip Yusuf'tan naklen şu vakıayı zikrediyor: "el-Mehdi'nin oğlu İbrahim felce benzer bir arızaya uğrayınca Yusuf'u çağırmış: "Bu hastalığın beni tutmasına ne diyeceksin bakalım?" demiş. Yusuf diyor ki: "İbrahim'in şu sualinden Tabip İsa'nın el-Mehdî'ye söylemiş olduğu sözü hatırladığını, kendisindeki hastalığın mühlik olmamak lazım geldiğine kail olduğunu anladım. Dedim ki, "Sizin bu hastalığı inkâr etmenize sebep göremiyorum. Zira valideniz Denbavend'li idi. Denbavend ise Bilad-ı Rum'un en soğuk bir yeridir."(1)
Görülüyor ki Arapların felç hastalığından muafiyetleri hakkındaki zanları Bilad-ı Arabın hararet-i malumesinden neşet ediyor, yoksa bu imtiyazın şerafet-i nesl ile hiç münasebeti yoktur. Hatta Tabip İsa'nın kalkıp ta el-Mehdî'nin ecdadını saymasından bu imtiyazın aile-i risalet penahiye ihtisası anlaşılmış olsa bile bundan umum Araplara hisse çıkarmak, doğru olamaz. Nitekim halife el-Mehdî'nin oğlu İbrahim'e anasının Denbavent'li olduğu söylenince kendisinin felce musap olduğunu hiç istiğrap etmemiş.
Bakınız müellif hikâyenin cereyanını nasıl değiştiriyor. Bunun için nasıl bir silsile-i hıyanet yürütüyor! Kaldı ki bu söz Tabip İsa'nın sözüdür. Bu zatın ise Arap olup olmadığı malum değildir. Zannı galibe göre Nasranîdir. Hatta Arap olduğunu farz etsek, mensubîn takımından olduğu için müdahenekarlıkla halifeye bir kat daha sokulmak isteyeceği tabiidir. Artık böyle bir adamın sözü, bütün Arabın sözü olabilir mi?
Müellif: "Araptan başkasını kaza gibi mühim menasıb-ı diniyyeden mahrum bıraktılar, kaza'ya Araptan başkası elvermez dediler" diyor. Bu rivayeti de İbn Hallikan'a isnat ediyor. (cilt, 4, sayfa, 6)
İşin hakikati şöyledir: Haccac, Tabi-î meşhur Said b. Cübeyr'i esir ettiği vakit, Said mevaliden olduğu için ona karşı bir eday-ı imtinan ile dedi ki: "Kûfe'de
Araptan başka kimse olmadığı halde, ben seni orada namaza imam nasp etmedim mi?" İbn Cübeyr, "evet" dedikten sonra Haccac tekrar dedi ki: "Ben sana Kûfe kazasını tevcih etmek istediğim zaman Araplar şikâyete başlayarak "Mansıb-ı kazaya Araptan başkası elvermez" demediler mi?"
İbn Hallikan, vakayı uzun uzadıya naklediyor. Malumdur ki, Kûfe'de o aralık Araptan başkası yoktu. Bir de tabidir ki emr-i kaza milletin âdatına, hasâisine, teâmülüne, tarz-ı muaşeretine tamamıyla muttali olan âdemin kârıdır. Başkası bu işi göremez. Said b. Cübeyr ise Arap değildi. Eğer Kûfelilerce bu âdemin mevki-i kazaya geçmesine karşı gösterilen mumaneat, kendisinin mevaliden olmasından ileri gelseydi onun namaza imametini de kabul etmezlerdi. Zira imamet kazadan daha şerefli, daha yüksektir. Ne hacet! İşte Ebu Hanife mevaliden olduğu halde Emeviler zamanında kendisine kaza tevcih etmek istediler. Kabul eylemedi. Vakıa, İbn Hallikan'da mufassalan mezkûrdur.
Müellif diyor ki: "İsterse Kureyş'ten olsun cariyeden olanı mansıb-ı hilafetten mahrum bıraktılar." Evet, lakin bu hal cariyeden olanları tahkir için değildi.
Asmaî diyor ki: Emeviler cariyeden doğanlara bey'at etmezlerdi. Bu ise halkın zannı gibi onları hakir gördüklerinden değil, ancak saltanatlarının zevali bir cariye elinde vukua gelecek zannını beslemelerindendir. (el-Ikdü'l-Ferid, cilt, 2, sayfa, 330) Hişam b. Abdülmelik'in, Zeyd b. Ali'ye söylemiş olduğu "Sen cariyeden doğdun. Onun için hilafete salih değilsin" sözü ki, müellif onunla istidlal ediyor. Zeyd buna cevaben "İsmail de cariyeden olmaydı. Hâlbuki Seyyidu'l-Beşer Muhammed onun sülalesindendir." cevabını vermişti.
Malumdur ki, İmam Zeynel Abidin'in oğlu olan Zeyd, kadr ve menzilet, mecd ve asalet, sıdk ve emanet cihetiyle Hişam'a elbette faiktir. Kaldı ki, iş böyle olsa idi, ne Yezid b. Velid, ne de Mervan halife olamazdı. Çünkü her ikisi de cariyeden olma idi.
Müellifin hıyanetlerinden bütün müellefatında tuttuğu usule unvan olabilecek kadarını gösterdiğimiz için, şimdi ruh-i meseleyi tetkik etmekliğimiz icap ediyor.
Yani Arap olmayanlarla mevali müellifin iddiası vechile, Emeviler zamanında hakikaten köle muamelesi görecek kadar hakir, zelil mi idi? Yoksa Arabın mazhar-ı ihtiramı olacak bir mevki-i şan ve şerefte mi bulunuyordu?
Sebilü'r-Reşad,
Çev: Mehmet Akif,
1328,
Sayı: 9-191,
Cilt: 1-8, sayfa, 171-172.
Dipnotlar:
1- Rey yakınlarında bir yer ismi. Bkz. Kazvinî, Âsaru'l-Bilad, Beyrut, trz, 192: El-Bekrî, Mucem-u Mesta'cem, Beyrut, 1998, II, 176.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
İnkâr edenler, Allah'ın yolundan ve -yerli, taşralı- bütün insanlara eşit (kıble veya mâbed) kıldığımız Mescid-i Harâm'dan (insanları) alıkoymaya kalkanlar (şunu bilmeliler ki) kim orada (böyle) zulüm ile haktan sapmak isterse ona acı azaptan tattırırız.
Hac,25
GÜNÜN HADİSİ
Emin ve doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli (ayette sırat-ı müstakim ashabı olarak zikredilen) peygamberler, sıddikler, şehidler ve salihlerle beraberdir.
Tirmizi, Büyu 4, (1209); İbnu Mace, Ticarat 1, (2139)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...