BÜNYAMİN DURAN HOCAMIZLA SÖYLEŞİMİZ

Kıymetli ziyaretçilerimiz, Nur Söyleşilerimizden birisini daha hizmetinize sunuyoruz. Prof. Dr. Bünyamin Duran beyefendi ile gerçekleştirdiğimiz bu söyleşi, hocamızın yoğunluğu sebebiyle kısa ama içerik itibarıyla oldukça doyurucu geçti.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2014-12-31 05:15:21

Kıymetli ziyaretçilerimiz, Nur Söyleşilerimizden birisini daha hizmetinize sunuyoruz. Prof. Dr. Bünyamin Duran beyefendi ile gerçekleştirdiğimiz bu söyleşi, hocamızın yoğunluğu sebebiyle kısa ama içerik itibarıyla oldukça doyurucu geçti.

Hocamız, entelektüel birikimi yanında sıcakkanlılığı ve tevazuu ile de çok dikkatimi çekti.

Kendisi iki üniversite bitirmesinin yanı sıra İslami ilimleri de medrese usulüyle okuyarak, merhum Şahin Yılmaz Hocaefendi'den icazet almış.

Yazılarını sitemizde yayınlama iznini vermesi ve ileride daha geniş içerikli bir söyleşi yapma sözü almamız bizi daha da sevindirdi. Kendilerine bir kere daha teşekkür ederken, söyleşimizin hayırlara vesile olmasını diliyorum. Saygılarımla. Salih Okur/cevaplar.org

Bünyamin Duran Hocamızın Kısa Özgeçmişi

Konya Ereğli'nin Pınarkaya Köyü'nde doğan hocamız, Ekonomi ve Felsefe profesörüdür. 1971-1976 yılları arasında Akhisar'da (merhum) Şahin Yılmaz Hoca'dan özel İslâmî ilimler dersler okudu ve icazet aldı.

1978 yılında, Akhisar Lisesi'ni ve aynı yıl (dışarıdan) Manisa İmam-Hatip Lisesini bitirdi. Dokuz Eylül Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi ve İktisat Fakültelerini bitiren Duran, master ve doktorayı Türk İktisat Tarihi'nde yaptı. Malatya İnönü Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olarak çalıştı (1985).

1988 yılında doktorasını tamamlayarak yardımcı doçent, 1997 yılında ise profesör oldu. 1993'te Dumlupınar Üniversitesi, Bilecik İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi'nde kurucu dekan olarak atandı. 1993-2001 yılları arasında aynı fakültede bölüm başkanlığı, 1993-1994 ve 1999-2000 yıllarında ise dekanlık yaptı. 2001 yılında Rotterdam İslâm Üniversitesi Felsefe Bölüm Başkanı ve İslâm Felsefesi profesörü olarak göreve başladı (2001).

Hocamız hâlihazırda, Manisa Celal Bayar Üniversitesinde vazife yapmaktadır.

-Hocam, ben altı sual hazırlamıştım. Ama sanırım zamanımız yeterli olmayacak. İnşallah diğer sualleri başka zamana bırakıp ilk soruma geçiyorum.

-Buyurun..

- Merhum Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre bir yazısında şöyle diyor; Said-i Nursi, risâlelerinde zaman zaman pozitif ilimlere de temas etmiştir. Ancak onun bu konudaki bilgisi XIX. yüzyılın sonu XX. yüzyılın başındaki bilgilerden ibârettir. İlmin gelişmesiyle bu bilgilerin çoğunun hükmünün artık kalmamış olmasına rağmen bu cemaat içinde bu bilgilerin el'an geçerli olduğuna îmân eden ve meselâ, daha 1905 senesinde geçerliliğini kaybetmiş olan "esîr" kavramının Said-i Nursî'nin mûcizesi olduğu hakkında uzun makaleler yazan üniversite mensûblarının, ya da hastalarına Saîd-i Nursî'nin Hastalar Risâlesi'ni okutarak tedâvîye kalkışan psikiyatrların bulunması gerçekten de ciddî ve üzerinde durulması gereken bir nâkısadır."

Bu konudaki yorumlarınızı alabilir miyiz?

-Öncelikle teşekkür ederim. Rahmetli Özemre hoca fizik alanında ve bilgi felsefesinde ciddi bir âlimdi. Bu konuda ciddi bilgi birikimi olan bir insandı. Onu bu konuda takdir etmek lazım, tebrik etmek lazım.

Onun bana da eleştirileri olmuştu. Bilim ve Yeni Bilim adlı bir kitap yazmıştım. Nesil Yayınlarında çıkmıştı. Nesil'de onun da kitabı vardı. Bizim kitabı okuduktan sonra bazı eleştiriler getirmişti. Fakat onun bana getirdiği eleştiriler benim alıntı yaptığım fizikçilere yönelmişti. Dolayısıyla fizikçiler arasındaki tartışmalarla ilgiliydi.

Burada şöyle bakmak daha doğru diye düşünüyorum. Risalelerde iki boyut var;

1-Olgusal boyut; Zamanın mevcut bilgilerini kullanan, onları değerlendiren boyut. Bu durum aşağı yukarı bütün ulema da var. Mesela Fahreddin Razi, tefsirinde o günkü biyolojiden, kimyadan, tıptan, astronomiden her türlü malzemeyi en iyi kullanan âlimlerden bir tanesi. Ama o zaman Batlamyus astronomisi geçerli olduğu için, yaklaşımları daha sonra yanlışlandı. Tusi'nin keşifleri daha sonra Kopernik'in yeni buluşları ile malzeme yanlışlandı. Bu, "Fahreddin Razi yanlışlandı" demek değil.

-Üstad Muhakemat'ta "Tefsirde mezkûr olan her bir emir, tefsirden olmak lâzım gelmez" ve "ulûm birbirini intac ve birbirinin elini tutmakla teanuk ve tecavüb ettiklerinden o derecede iştibak hasıl olur ki; bir fende te'lif olunan bir kitabda o fennin mesaili o kitabın muhteviyatına nisbeti ancak zekatı çıkabilir. Bu sırdan gaflet iledir ki; bir şeriat veya bir tefsir kitabında istitraden derc olunmuş bir mes'eleyi gören bir zahirperest veya mugalatacı bir adam der ki: "Şeriat ve tefsir böyle" der. Eğer dost olsa diyecek: "Bunu kabul etmeyen müslüman değildir." Şayet düşman olsa, o bahane ile der: Şeriat veya tefsir (hâşâ) yanlış" diyor ya hocam..

-Aynen o.. Aynen o..Şimdi olgusal malzemeyi, bilimlerin, pozitif bilimlerin sağladığı olgusal malzemeyi zamanın bütün âlimleri, bütün bilim adamları, düşünürleri, hatta filozofları kullanırlar. Ama bu kullanma kendi başına bir amaç değildir.

Olgusal bilgi zamana bağlı, değişen, gelişen, yanlışlanan, doğrulanan bilgilerdir. Mesela tıpla ilgili bilgiler, fizikle ilgili bilgiler, astronomi ile ilgili bilgiler, atom altı dünya ve saire ile ilgili bilgilerdir. Bunlar bilim geliştikçe, değiştikçe, değişen, gelişen bilgilerdir.

İkincisi; Mahiyetsel bilgiler var. Yani zamanın üstünde, zamanla değişmeyen bilgiler. Mesela Esma-i Hüsna alanı.. 

Bizim zihinlerimiz biraz pozitivist bakış açısı ile yaralandığı için, Risalelerdeki esma okumasından ziyade, kan dolaşımı, damarların uzunluğu, güneşin dünyaya uzaklığı, ayın güneşle ilişkisi ve saire onlara daha fazla önem veriyoruz.

Asıl onlar değil, dünyanın güneşe uzaklığının şu kadar mesafe oluşu, dünyanın sapan taşı gibi şu kadar süratle hareket etmesi gibi olaylar biraz pozitivizmin yaralanmış ruhlarımıza hoş gelen şeyleri. Oysa bunlar esas değil. Bunlar esası anlatmak üzere kullanılan malzeme sadece..

Esas oradaki şey esma-i ilahi.. Cenab-ı Hakkın tecellileri..Cenab-ı Hakkın iradesi..Cenab-ı Hakkın ilmi.. Cenab-ı Hakkın kudreti..

Öyle değil mi? Cenab-ı Hakkın Musavvir ismi, Adil ismi, Kuddüs ismi ve saire..Onlar anlatılıyor. Onlar anlatılırken, o günkü malzemeler de kullanılıyor.

- "Kozmoğrafyanın dediğine bakılsa" diyor..

-Aynen öyle.. O sırada Kozmografya'nın deneyle tecrübeyle ulaştığı bir seviye var. Bu tamamen olgusal bir malzeme..

- Mesela Hocam, üstad hazretleri o zamanki hayvanat ve nebatatın nev sayısını veriyor. Üç yüz bin çeşit diyor. Hâlbuki o zamandan bu yana bu çeşit sayısı artmış. Nur talebelerinden kimse de üç yüz bindir demiyor..

-Evet kimse demiyor..

Özemre Hoca somut bir misal veriyor. Esir maddesi tartışmaları var. Orada "1905'te bitti" filan diyor ama o tartışma halen devam ediyor. O husus benim alanım değil, ama ben de kaç defa baktım "bu esir maddesi hakkında millet ne diyor" diye. Çünkü eski Yunan'dan gelen bir şey.

Üstad da kullanıyor, İbn-i Sina da kullanmış. Belki de bulunacak, bunu bilemeyiz. Bunlar tamamen bilimin bize vereceği veriler.

Bu bir keramet olayı değildir. Orada "mucize" kelimesini kullanmış. O çok yanlış bir kelime. Hiç kimse, en sıradan bir nur talebesi bile, Üstada bir mucize atfetmez. Mucize; Cenab-ı Hak ın mevcut cari kanunları durdurarak kendi kudret ve iradesiyle yeni bir şey, orijinal bir şey ortaya koyması olayıdır ve sadece Peygamberlere mahsustur. Keramet denilse orada, belki daha uygun olabilirdi.

Dediğimiz gibi, Üstadın mesela astronomiden bahsederken zamanının astronom ilmine dair kullandığı malzemeler zamanın geçmesiyle değişebilir. Diğer bilim dallarına ait kullandığı malzemeler de değişebilir.

Aristo fiziği vardı. Newton fiziği onu değiştirdi, yıktı. Newtoncu fizik, Heisenberg ve Einstein tarafından yıkıldı. Şimdi başka şeyler, kara delikler ve saire gündeme geldi.

Ondan dolayı özellikle nur talebelerinin, üstadın kullandığı malzemelere değil, o malzemelerin neyi ispat etmeye çalıştığına bakmaları gerekir. Yoksa Üstad "alyuvarlarla akyuvarlar arasındaki ilişki şöyledir" dediği için bu ebediyyen böyle olacak demek değil. Üstad onu sadece malzeme olarak kullanıyor, ama asıl onun gerisindeki nizamı vermeye çalışıyor, intizamı vermeye çalışıyor. Cenab-ı Hakkın tecellilerini vermeye çalışıyor.

Dolayısıyla burada fasıldan ziyade asla bakmak lazım. Esas Risale-i Nur'un esasına ve özüne, vermek istediği mesaja gelirsek,

Birincisi ve en önemlisi Esma okumasıdır. Risalede çok coşkun bir esma literatürü var. Ben buna bizzat eğildim. Acaba Üstad bunu kimden almış olabilir, bu esma literatürünü, kavramlarını? Çünkü bir taraftan baktığın zaman, çok ciddi tasavvufi bir derinlik var. Öbür taraftan, tasavvufun görmek istediği ve gördüğü alanları da aşan, taşan kelami konuları da esma bağlamında ele alıyor. Hatta pozitif bilim bağlamlarını da esma okumasında ele alıyor.

Acaba İmam-ı Rabbani'den mi diye, Mektubat-ı Rabbani'ye çok dikkatle, özenle baktım. Bunu söylemek gerekir ki, İmam-ı Rabbani'de bu ölçekte bir esma literatürü yok. Yine İbn-i Arabî'de bu ölçekte bir esma literatürü yok.

Dolayısıyla, bu ayrı bir coşkunun, aşkın meyvesi. Ayrı bir tasavvufi boyut bu. Bediüzzaman'da böyle bir tasavvufi boyut ve bir esma hayranlığı var. Esmanın içinde bir kaybolmuşluk, bir fena olayı var.

Bugün de malzemeyi alırız. Tıbbın, kimyanın, psikolojinin vesair bilimlerin verdiği verileri alırız. O esmayı daha iyi anlayabilmek, daha iyi anlatabilmek için kullanırız.

Ama asıl vurgu esmada derinleşmektir. Çoğu bunu okuyamadığı için, böyle bir arzu ve talep içerisinde, böyle bir istek içerisinde olmadığı için, hep malzeme aradığı için, hocaların, bilim adamlarının çoğu risaleyi okuyor, bir şey anlamıyor. Neden? Çünkü aradığı bu değil. O, malzeme arıyor. O malzeme de tabii ki 19. Yüzyıl malzemesi, 20. Yüzyılın ilk çeyreğine ait malzemeler. Dolayısıyla "burada bir şey yok" diyor.

Ama başka bir cephesiyle, risalelerin orijinalliği esas alınarak "ne getirmiş bu ya" "ne anlatmaya çalışıyor" sorusunu sorup olayın üzerine gidildiği zaman mesele anlaşılır.

Değilse, malzeme arayan insan malzeme bulamaz. Bulduğu malzeme de işine yaramaz. Gerçekten bu ayrımı yapmak lazım.

Tabii, ne getirmiş olayını biraz daha irdelemekte bu açıdan fayda var. Mesela ben diyelim ki ahlakla ilgili çalışıyorum. Kant ahlakını okuyorum, ahlakın metafiziği hakkında Kant iki tane kitap yazmış. Bunun İslam'da mütekabili nedir diye incelediğimizde, Gazali'ye bakmam lazım, İbn-i Sina'ya bakmam lazım, Ahlak-ı Âlai'ye bakmam lazım.

Fakat en son şeyde şunu görüyoruz ki, Risale-i Nurlar hem tasavvuf geleneğinin, hem felsefe geleneğinin yani İbn-i Sina, İbn-i Rüşd ve takipçilerinin, hem Kelam geleneğinin bir hâsılası..Her şey var aşağı yukarı.. Öyle her şey var ki, insan şaşar.

Mesela bir yerde "malem yecib lem yüced" "Vacip olmayan mevcud olmaz" diyor. İbn-i Sina'nın bir formülasyonu. Bu kaide genelde okunur geçilir. Oysa bu o kadar ciddi bir formülasyon ki, her şeyle alakalı. Hem Cenab-ı Hakk'ın yaratmasıyla alakalı, hem insanın fiilleriyle alakalı, insanın iradesiyle alakalı, Cenab-ı Hakkın iradesiyle alakalı, kudretiyle alakalı ve asırlarca tartışılan bir konuyu orada Kader Risalesinde dile getirirken, İbn-i Sina'nın görüşüyle çelişmemesi için -çünkü bu formül o kadar ciddi, o kadar dakik, o kadar üzerinde düşünülmüş bir formülasyon ki- Üstad genel düşüncesini onunla çeliştirmemek için onu şöyle yorumlayabiliriz diye küçük bir anahtar veriyor.

Şimdi bu malem yecip lem yüced'in geri planını bilmeyen insan, daha doğrusu İslam felsefesiyle İslam kelamının bu meseledeki tartışmalarını bilmeyen insan bundan çok şey anlayamaz.

Dolayısıyla Risale-i Nur bu açıdan bakıldığı zaman, tarihte tartışılmış ve çözüme kavuşturulmuş, kavuşturulmamış çok sayıda kelami, felsefi, tasavvufi konuların harmanlandığı bir yer. Benim bir makalem var; "Bediüzzaman'ı Anlamak İçin Gazali'yi Anlamak" diye. Gazali'yi anlayamayan adam Bediüzzaman'ı anlayamaz.

"Tereccuh bilâ müreccih muhaldir. {(Haşiye): Tereccuh ayrıdır, tercih ayrıdır, çok fark var.} Yani: Müreccihsiz, sebebsiz rüchaniyet muhaldir. Yoksa tercih bilâ müreccih caizdir ve vaki'dir. İrade bir sıfattır; onun şe'ni, böyle bir işi görmektir." (Sözler s: 468) Şimdi burada ne anlatılmak isteniyor? Bu, laf olarak söylenmiş bir şey değil, bu bir tartışmanın, İslam felseficileriyle kelamcılarının üzerinde bir çok delil ve misaller getirmek suretiyle tartıştıkları, yüzyılların bir konusu.. 

Kader Risalesinde insanın iradesinin, sorumluluğunun ele alınması ve orijinal yorumlar getirmesi..Mesela "Cüz'-i ihtiyarînin üss-ül esası olan meyelan" meselesi. Kader hakkında Mevkıf-ıl Beşer Tahte Sultani'l Kader adlı bir eser kaleme almış olan Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi bile bundan bahsetmiyor. İnsan iradesinden bahsediyor da..

Meyelan'a Maturidilerce mevcut nazarıyla bakılmamış ama Eş'arilerce mevcut namazıyla bakılmış ve onun üzerine bir sistem inşa edilmiş. Senin meselen insan özgürlüğünü temellendirmekse ve burada da insan iradesi devreye giriyorsa ve bu irade Allah tarafından yaratılmış bir şey mi değil mi sorunu ortaya geliyor. Eğer yaratılmış bir şeyse o zaman insan yaptıklarında muzdar, mecbur. İşte Eş'arilerin cebr-i vasat noktasına geldikleri şey bu. Mutezile de aynı noktaya geliyor, her ikisi de "evet burada bir mecburiyet var" diyorlar.

Maturidiler buradan bir çıkış noktası bulabilmek için, insan iradesinin gayr-i mevcut olduğunu yani bir emr-i itibari olduğunu, gölge gibi bir şey olduğunu, dolayısıyla illetin illet-i tamme değil, illet-i nakisa olduğunu(Kader Risalesinde o da var) illet-i nakısa olunca, insan fiilinin zorunlu bir irade ile değil, seçebilir bir irade ile bunu seçtiğini ifade ediyorlar.

Dolayısıyla, insana özgürlük verme, insan ahlakını önemseme, insanın sorumluğunu önemseme Kader Risalesindeki üzerinde durulan boyutlar.

Risalelerde üzerinde çok yoğun şekilde, beklenmedik tarzda haşre bir tahşidat var, onu ispatlama gayreti ve çabası var. Nübüvvet aynı şekilde, adalet, sosyal adalet aynı şekilde ve saire…

Dolayısıyla bunları asıl merkeze koyup bunları okumak, bunları anlamaya çalışmak gerekir. Öbür geri kalan, bunları ispatlamak için kullanılan malzemenin geçici, konjoktürel olduğunu bilmek lazım.

-Hocam benim için çok enfes bir ziyafet oldu, çok teşekkür ederim efendim.

-Estağfurullah, ben teşekkür ederim.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-9

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-9

Soru: Üstad’ın Risaleler hakkında Kur’ân’dan bazı işaretler çıkartması da çokça ten

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-8

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-8

Soru: Ebced ve cifir İslam ulemasınca reddedilmişken Said Nursi neden bunlarla meşgul oldu? Met

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-7

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-7

Soru: Hocam, Bediüzzaman’ın eserleri medrese okuyanlara neler kazandıyor, avam için yazılmıÅ

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-6

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-6

Soru: Bir zat; “Bir şey söyleyeyim, kimse kızıp darılmasın, Zahid El Kevserî’nin yanında

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-5

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-5

Soru: Risale-i Nurları bugün bir kişi sıfırdan telif etmek istese gerek Arabi gerek Türkçe ol

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-4

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-4

Soru: Bir araştırmacı diyor ki; “Öyle anlaşılıyor ki, Bediuzzaman‟ın hayatı incelendiğ

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-3

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-3

Soru:-Bediüzzaman’ın eserleri geçen asrın pozitivist felsefesinin getirdiği sorulara cevap de

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-2

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-2

Soru: Bana yazdırıldı ne demektir? Bu Risaleleri kutsallaştırmak olmaz mı? Metin Yiğit: Bana

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP

Prof. Dr. Metin Yiğit Hocamız Üstad Bediüzzaman etrafında zaman zaman tenkit konusu yapılan 12

PROF. DR. NÄ°YAZÄ° BEKÄ° HOCAMIZLA Ä°SLAMÄ° Ä°LÄ°MLER VE RÄ°SALE-Ä° NUR ÃœZERÄ°NE

PROF. DR. NÄ°YAZÄ° BEKÄ° HOCAMIZLA Ä°SLAMÄ° Ä°LÄ°MLER VE RÄ°SALE-Ä° NUR ÃœZERÄ°NE

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli âlim Niyazi Beki Hocaefendi ile yaptığımız ‘san

LATİF ERDOĞAN BEY İLE RİSALE-İ NUR’UN İNŞA VE İHYA METODU ÜZERİNE-2

LATİF ERDOĞAN BEY İLE RİSALE-İ NUR’UN İNŞA VE İHYA METODU ÜZERİNE-2

-İzninizle başka bir soruya geçmek istiyorum. Bir yerde üstad şöyle diyor; “ey uykuda iken k

"Ey İman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizlere de farz kılındı. Ta ki, korunasınız"

Bakara, 183

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Diğer bir kişi katılmaksızın, iki kişi aralarında fısıldaşmasın.

Buhari

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI