MEHMED EMÄ°N BÄ°RÄ°NCÄ° AÄžABEYÄ°N HATIRASINA

Manisa eşrafından muhterem Arif Şimşek ağabeyden merhumla alakalı hatıralarını anlatmasını rica ettik. Arif ağabey de bütün içtenlik ve sıcaklığıyla, zaman zaman gözyaşlarının eşliğinde hatıralarını bizimle paylaştı. Kendisine bir kere daha teşekkür ediyor, bu vesileyle merhum Birinci ağabeyi de rahmetle yâd ediyoruz


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2015-01-22 02:41:49

 Takdim

"Namazı vaktinde kılın. Ezan okunduğunda yemek pişiriyorsanız, ocağı kapatıp önce namazı kılın. Gıybet etmeyin. Bir de televizyonda gayr-i ahlaki şeyleri seyretmeyin. Kurtuluşunuz kolay olur." Bu güzel nasihatin sahibi, gerçekten bir namaz kahramanı olan merhum Mehmed Emin Birinci ağabeydir.

1933'te Rize-Pazar Hisarlı köyünde dünyaya gelen merhum, 1949 yılında Risale-i Nur hizmetini tanımış ve bu davaya gönül vermiş bir alperendir. 2007'de dar-ı bekaya irtihal eden Birinci ağabey'in Bediüzzaman hazretleriyle alakalı hatıralarını Necmeddin Şahiner beyin Son Şahitler adlı eserinden ve kendisiyle alakalı hatıraları da Moral Dünyası Dergisinin Mayıs 2007 tarihli, 38. sayısından okuyabilirsiniz.

Manisa eşrafından muhterem Arif Şimşek ağabeyden merhumla alakalı hatıralarını anlatmasını rica ettik. Arif ağabey de bütün içtenlik ve sıcaklığıyla, zaman zaman gözyaşlarının eşliğinde hatıralarını bizimle paylaştı. Kendisine bir kere daha teşekkür ediyor, bu vesileyle merhum Birinci ağabeyi de rahmetle yâd ediyoruz. Salih Okur/cevaplar.org

Birinci ağabeyle tanışmamız- gerçi zaman zaman derslere geldiğinden dolayı tanışıyor olsak da, ama esas yakından tanıma şerefine 1985-86'larda nail olduk. O tarihlerde bir yaz günü, nasılsa dershanede yalnız kaldığı bir Cumartesi günüydü. Ben kendisine "ağabey, müsaitseniz bize buyurun" dedim Aslında ben onu derken "acaba kabul eder mi" diye sıkılarak, hicap ederek söylemiştim. Biz de o sıralar nurları yeni tanıyoruz..Kabul etmeyeceğini düşündüm. Çünkü hizmetin daha içinde olan ağabeyler kendisini misafir ederlerdi. Rahmetli; "hay hay, gidelim" dedi. Biraz da canı sıkkın bir hali vardı, arabaya bindiğimizde rahatladı.

Benim de o zaman ufak bir arabam var. Bindik, onunla Laleli'de bir manavın önüne geldik. Birinci ağabeyin üzüm sevdiğini duymuştum. Ben orada çeşitli meyvelerden alırken, Birinci ağabey dilim dilim kesilmiş bir Karpuz'u göstererek dedi ki;

"Rabbim helvayı ambalajlamış, bize göndermiş" Hemen manav "kurabiye bunlar ağabey, Adana Adana" dedi. Tabii onun tefekküri bir şeyi olmadığı için..

Sonra Birinci ağabey arabaya döndüğümüzde; "Çok gabi..Halbuki gabi olmasa, çok istifade eder. Hem satar, hem tefekkür, tezekkür eder" dedi.

Allah Allah.. bakış bir anda hep tefekkür, tezekkür..Onların o tefekkür perdesi açılmış. Derinlemesine bakıyorlar, orada ben onu anladım..

Oradan eve geldik. Tabii geceleyin pıtır pıtır, şıkır şıkır sesler oluyor. Bizim de, evimizde bir ağabeyimizi misafir etmek şerefiyle, kulağımız teyakkuzda. "Acaba bir ihtiyacı olur mu, hizmet eder miyiz" diye sabaha kadar temkinli uyuduk. Ama tatlı, güzel bir uykuydu. Sıkça uyanmama rağmen sersem gibi olmamıştım. 

Neyse, sabah namazına kalktık. Tabii o hazır vaziyette. Işığı yakmış, abdest almış filan. Daha sonra sabahleyin "ağabey, rahat ettirebildik mi" diye sordum. "La rahate fi'd dünya("Dünyada rahat yoktur" hadis) diye cevap verdi. Sabah tesbihatını, namaz dersini filan yaptık.

Her kalkışında giyindiğini gördüm. Yatak kıyafetleri ile namaza durmuyordu. O beni çok etkiledi. Biz hani ne yapıyoruz, üzerimize bir cübbe alıyoruz, durumu idare ediyoruz. Birinci ağabey ise bu konuda çok hassastı.

Zaten kendisi güzel giyinir, giyimine kuşamına dikkat ederdi. Hatta Zübeyir ağabey bir yere gidileceği zaman Birinci ağabeyin ceketini alır gidermiş. Birinci ağabey çok titiz olduğu için, ütüsü vesairesi filan..

Öyle birkaç gün evde misafir ettik. Tarhanayı çok severdi. İçine biraz da kıyma koydurur, "Manisa Çorbası" derdi.

Bir gün o zamanki dükkânımıza geldik. Arkamızdaki dükkânda Ercüment kardeş vardı. Yeni evlenmişti. Bir kardeşimiz onun düğününü derneğini anlatıyordu. Birinci ağabey vakur bir tavırla "bırak bırak, kapat kapat kardeşim. Bana böyle haberleri anlatmayın. Bana hizmetten bahsedin. Şurada şöyle hizmet ettik. Burada böyle yeni bir yere hizmetler götürdük deyin. Öbür şeyler benim için haber değil" dedi.

Aslında birisi Birinci ağabeyden daha hafif bir şey söylese ağırımıza gider, fakat Birinci ağabeyin tam dozunda o fırçaları, ihlâsla, samimiyetle olduğu için, bize hiç koymuyordu. Adeta hoşumuza gidiyordu. İşte o manevi balans ayarı meselesi var ya.. Geldiği zaman bizi ayara getiriyordu.

Bir kardeşimiz "biz bir gidip abdest alalım, bize müsaade" filan diyecek oldu. Birinci ağabey "kardeşim, abdest bozulur, abdest alınmaz.. Abdest bozduğun zaman abdest alırsın. Yani devamlı abdestli olmalı. Hem o zaman hem salâvatların, hem zikirlerin daha güzel, ambalajlı, yaldızlı olur " dedi.

Velhasıl, camiye filan gidip geliyoruz. Bakıyorum, dünyalık konuşmalar varsa ve susturamıyorsa, ayrı bir yere çekiliyor, zikir ve ibadetle meşgul oluyor. Tam o Efendimizin(aleyhissalatu vesselam)ın, büyük zatların, üstadın hayatını hakikaten tam içine, ruhuna sindirmiş insanlar.

Artık bundan sonra rahmetliyle devamlı irtibat içinde olduk. Bir tarafa gitse o arıyor, ben arıyorum vesaire. Buraya gelse, bir kardeşimizin evinde alırdı. Ya da, bir gün onda kalırsa, bir gün de bende kalırdı. Çok vefalı bir insandı. Hatta buradan geçse bile mutlaka bize bir uğrar, "Arif'e bir uğrayalım" derdi. Ekmeğini yediği evi hiç unutmazdı. Böyle bir özelliği de vardı. 

Birinci ağabey namaza çok düşkündü. Namaz onun için olmazsa olmazdı. "Namaz müminin miracıdır" sırrını onda gördüm.

Ben şunu anladım, Üstad ve talebeleri anlattıklarını yaşamışlar kardeşim, işin sırrı bu. İlmiyle âmil olmak. Öyle lafla olmuyor bu. Gıybet haramsa asla gıybet etmemişler. Çünkü hayatlarında bunu gördük. Riyakârlık; asla yok. Mertlik; minare gibi dimdik. Hani denir ya; "okyanuslar kadar büyük haysiyet, elif gibi dimdik şahsiyet" Evet, bunlarda aynısı var kardeşim.

"Senle Anadolu'yu bir gezelim" derdi. Ömrü vefa etmedi. Biraz da mizacımız uyuşuyordu. Sözü eğip bükmüyordum. Kızıyorsam kızıyordum, gülüyorsam gülüyordum. Yanında doğal davranıyordum. O da doğal davranmayı severdi.

Aradan yıllar geçti. Ben 1994 senesinde Almanya'nın Munster şehrine gittim. Biz Glasurit boya fabrikasının eğitim programına katılmıştık. Ramazan ayıydı. Birinci ağabeyin de Almanya'da olduğunu biliyorum. Onlar Hannover'deymiş. Aramızda 300 km. mesafe var.

Son gün akşam saati Birinci ağabey ve bazı kardeşler ziyaretime geldiler. Ben tabii altın bulmuş gibi sevindim. Gözlerim doldu. Gurbet elde insan biraz da burkuluyor. Bir de üstadın bir talebesi gelmiş. O bana çok dokundu, çok duygulandım.(Arif ağabeyin gözleri buğulanıyor ve gözyaşları temiz yüzüne akıyor)

Baktım, kavurma yaptırmış. Kek yaptırmış. Bizim Türkiye yemeği yani. Çay da termosta. Termosu da beraber bıraktılar. Termosu Halil Köprücüoğlu'nun kızına hediye etmemi söyledi. Diğer tabakları filan da bizim kızlara hediye etti.

Orada büyük bir hata yaptım. Kardeşler bir müddet orada kalmamı rica ettiler; "Ağabey, bir daha gelirsin, gelemezsin. Biz senin bilet işini halledelim" filan dediler. Beraber geldiğimiz arkadaşlar "bak usta bizi bırakırsan kırılırız" filan deyince, belki onları da hizmete kazandırırız düşüncesiyle kardeşlerin bu isteğini kabul edemedim. Hâlbuki orada kardeşler "ağabey, bir 10-15 gün kal. Bayrama gönderiz biz seni" demişlerdi. Bir daha de gitmek nasip olmadı. Orada 15 gün Birinci ağabey ve kardeşlerle beraber olma gibi müthiş bir fırsatı kaçırmış olduk.

Aradan zaman geçti. Yine Manisa'ya bir gelişinde, bir Cumartesi akşamı Hayri Başkurt ve Erol Kayan, Birinci ağabeyi Sultanyaylasındaki benim yazlığa getirdiler. "Arif'in oraya beni götürün" demiş. O geldiği zaman üst kat onundu. O gün bizde kaldı.

Ertesi günün akşamı Ali Çetinbezirgan'ın kardeşi Metin Bezirgân bizi yemeğe davet etti. Metin kardeş, Birinci ağabeye yemek hususunda çok ısrar etti "Ağabey şunu ye, bunu tat" filan derken, Birinci ağabey de onu kıramama düşüncesiyle biraz fazla kaçırdı.

Neyse, gece yattık. Saat gece 02.30 sıralarındaydı sanırım. Boğuk bir sesle "Arif kardeş" diye seslendi. Ama ben onu duydum. Hemen fırladım. Baktım merdivenin başında, kendinden geçmiş vaziyette. Hanıma seslendim, "çabuk arabayı aç" diye bağırdım. Birinci ağabeyi kaptığım gibi ön koltuğa yatırdım, kemerini bağladım. Orman yolundan aşağıya doğru iniyoruz. Orada bir göletin olduğu yer var, Sivrice denilen yer. Oraya geldiğimizde basınç düşmeye başladı. Aşağıya doğru indikçe, basınç düşmeye başladığından, rahmetlik yavaş yavaş kendine geldi. Kelime-i tevhid, Cevşen'den dualar söyleyerekten uyandı. Ama tabii yine yarı baygın vaziyette. Daha önce de kalbinde problem varmış. Sonradan öğreniyoruz ki, yüksek yerlerde basınç yüksek, oksijen az olduğundan, böyle yerlerde kalp krizi riski yüksek olurmuş.

Bir yandan kendine gelirken, ağzında da devamlı dua ve evrad u ezkar vardı. Yani ağzı, kalbi, kafayı vesaire nasıl alıştırırsan, duyguların hepsi Allah derse, hakikaten ben onu Birinci ağabeyde gördüm. Böylece Manisa'ya indiğimizde kendine gelmiş oldu.

O ara bana; "Arif kardeş nereye gidiyoruz" diye sordu. O zaman burada özel bir hastane vardı, oraya doğru gidiyorduk. Hastaneye gittiğimizi söyledim. "Şimdi orada pratisyen doktorlar vardır. Sabahleyin uzman doktora görünelim" dedi. Bunun üzerine Manisa'daki bizim evin önüne geldik.

Anahtarı elime, Birinci ağabeyi de sırtıma aldım. Çünkü yürüyemeyecek vaziyette idi. Sırtıma binmek de istemedi. "Ağabey gel ya" dedim. Zaten gecenin geç vakti, kimse görmezdi. Sırtıma aldım, eve geldik. İçeri girdik, oturduk. O yine dua ve tesbihleriyle meşgul oldu. Sabah olunca hastahaneye götürdük. Daha sonra İstanbul'a uğurladık.

O krizden sonra zannederim beş altı sene kadar yaşadı. Fakat beni tanıyan kimi görse, "Ya Arif kardeş böyle yaptı, şöyle yaptı" diye anlatıyor. Beni her görüşünde minnetle anlatıyor. Bir iki, bir iki böyle.. O kadar vefa var ki..

Bir gün kendisine dedim ki; "Ağabey bir daha böyle yapma. Tabiri caizse, ben bundan sonra size fırça atacağım. Siz bütün dünya zevklerini bırakıp hizmete koşmuşsunuz. Biz bu hizmeti sizlerin sayesinde tanıdık. Bütün cemaatteki kardeşler sizin manevi oğlunuz, kızınız kardeşiniz. Sakın bir daha böyle şey yapma. Ben rahatsız oluyorum. Ne olacak? Sizin bizim başımızın üzerinde yeriniz var. "

Vefat hastalığında ziyaret edemedim. O benim içimde bir ukdedir. Bizim evin doğalgaz işi vardı. Ben de "hele şu doğalgaz işi bitsin, öyle gideyim" diyordum. Manisa'dan kardeşler ziyaret gittiklerinde hususan bana çok selam söylemiş, "hakkını helal etsin" demiş.

Daha sonra, cenaze namazına gidebildik. Binlerce insanın ellerinde Fatih'ten Eyüp Sultan'a götürüldü. Allah rahmet eylesin.

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

MUSTAFA KARAMAN BEYİN GÖZÜNDEN MEHMED KIRKINCI HOCAEFENDİ

MUSTAFA KARAMAN BEYİN GÖZÜNDEN MEHMED KIRKINCI HOCAEFENDİ

“Cenab-ı Hak varlıkları bereket yönünden üç kategoriye ayırmış; Bereketli insanlar vard

VAHDET YILMAZ AÄžABEY

VAHDET YILMAZ AÄžABEY

50 yıllık bir hukukum vardı Vahdet ağabey ile. Beni ilk defa terziye götürüp elbise ve palt

MEHMET KIRKINCI HOCAMIZIN VEFATININ SENE-Ä° DEVRÄ°YESÄ° MÃœNASEBETÄ°YLE

MEHMET KIRKINCI HOCAMIZIN VEFATININ SENE-Ä° DEVRÄ°YESÄ° MÃœNASEBETÄ°YLE

Bugün rahmetli Mehmed Kırkıncı hocamın sene-i devriyesi. Kendisini minnet ve şükran ile anarÄ

PROF. DR. ŞENER DİLEK BEY’DEN KIRKINCI HOCAMIZLA ALAKALI HATIRALAR

PROF. DR. ŞENER DİLEK BEY’DEN KIRKINCI HOCAMIZLA ALAKALI HATIRALAR

Benim kanaatime göre hocamın mümeyyiz üç vasfı vardı; Birincisi: Kırkıncı Hocamda mükemme

NECATİ KILIÇOĞLU HOCAMIZDAN HATIRALAR-2

NECATİ KILIÇOĞLU HOCAMIZDAN HATIRALAR-2

HACI FARUK TİFNİKLİ EFENDİ Hacı Faruk efendi, Mustafa Necati Efendi’den sonra hocamın ikinc

NECATİ KILIÇOĞLU HOCAMIZDAN HATIRALAR-1

NECATİ KILIÇOĞLU HOCAMIZDAN HATIRALAR-1

Kıymetli ziyaretçilerimiz, Mehmed Kırkıncı Hocaefendi’nin talebelerinden, kendisinden İslami

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-3

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-3

ÜSTADIN MAHKEMEDEKİ FOTOĞRAFININ BULUNUŞU Erzurum’da müteahhit Osman beyin evinde dersteydi

MEHMED KIRKINCI HOCA’NIN ESERLERİ VE HAYATIM HÂTIRALARIM

MEHMED KIRKINCI HOCA’NIN  ESERLERİ VE HAYATIM HÂTIRALARIM

Bazı şahsiyetler vardır ki, fikirleriyle, eserleriyle, hizmetleriyle sembol olmuşlardır. Memlek

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-2

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-2

1979 senesiydi. Memlekette anarşi olayları en üst düzeye çıkmış, kan gövdeyi götürüyordu

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-1

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, yeni bir nehir söyleşimizi daha hizmetinize arz ediyoruz. Ya

BÄ°R IRMAÄžIN KIYISINDA DOLAÅžMAK-4

BÄ°R IRMAÄžIN KIYISINDA DOLAÅžMAK-4

HACI MUSA KIRKINCI AĞABEY Hacı Musa ağabey çok zeki bir insandı. Çok farklı bir insandı. Bi

Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenemez.

İsrâ, 15

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Tutumlu kiÅŸi asla fakir olmaz."

Taberani

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI