ASHAB-I KİRAM ARASINDAKİ İHTİLAFLARA TOPLU BİR BAKIŞ

Burada şu hususu belirtmeliyiz ki, Ehl-i Sünnet âlimleri sahabe arasında vaki olan ihtilaflar hususunda tafsilatlı bir şekilde konuyu ele alıp bahsetmekten uzak durmanın gerekli olduğu noktasında görüş bildirmişlerdir. Bu konuda uzun uzun konuşmanın caiz olmadığını belirtmişler, ancak öğrenim maksadıyla, onları bu hususta ayıplayıp kusurlu görenlere cevap vermek amacıyla veya kitaplardan ders maksadıyla olursa, ihtiyacın gerektirdiği ölçüde bu konulardan bahsetmek caizdir demişlerdir.


Muhammed Salih Ekinci

sghursi@gmail.com

2015-02-01 02:22:36

Burada şu hususu belirtmeliyiz ki, Ehl-i Sünnet âlimleri sahabe arasında vaki olan ihtilaflar hususunda tafsilatlı bir şekilde konuyu ele alıp bahsetmekten uzak durmanın gerekli olduğu noktasında görüş bildirmişlerdir. Bu konuda uzun uzun konuşmanın caiz olmadığını belirtmişler, ancak öğrenim maksadıyla, onları bu hususta ayıplayıp kusurlu görenlere cevap vermek amacıyla veya kitaplardan ders maksadıyla olursa, ihtiyacın gerektirdiği ölçüde bu konulardan bahsetmek caizdir demişlerdir.

Biz de bugün bu mesele hususunda ihtiyaç nispetinde giriş yapacağız. Görüşünü kıymetli ve değerli bulduğumuz âlimlerin sözlerinden, sahih târîh kitaplarından Sünnette ve Kitapta yer alan delillerin işaret ettiği hakikatler ekseninde biz de bu konuya değineceğiz. Bizim buradaki bahsimiz gayet muhtasar olup icmali ve genel bir surette olacaktır. Bu hususta tafsili bir surette açıklama vermek başka zaman ve başka yere aittir. O bahsin yeri ayrıdır. Bu konuda kendisinden faydalanacağımız kitaplar içerisinden en mühim kitapsa "Faslu'l Hitab fi Mevakıf'ıl Ashâb" isimli kitaptır.

Sahabeler arasında cereyan eden ihtilaflara toplu bir bakış ve bu konuda âlimlerin duruşu ve tavrı

Biz bu konuda ümmetin ulemasından genel bakış ile görüşler nakledeceğiz. Onların sözlerinin çoğu esasında birdir. Hâsıl-ı kelam şudur ki; biz Ehli Sünnet ve'l cemaat âlimlerinin en güzide şahsiyetlerinden üç üstadın sözlerini nakletmekle yetineceğiz. Bunlar İmam-ı Gazali, İmam-ı Nevevi, İbn Hacer el-Heytemi'dir. Zira bu âlimlerin sözleri Ehl-i Sünnet ve'l cemaat mezhebinin görüşlerini içermekte ve bu babta söyleyeceğimiz şeyleri bunlar ihtiva etmektedir.

İmam-ı Gazali "el İktisad fi'l İ'tikad" isimli eserinde şöyle der:

"Bil ki sahabe ve halifeler hakkında insanların durumları şöyledir. Bir kısım vardır ki ifrata kaçmışlardır. Bu konuda israfa düşmüşlerdir, yani bu konuda aşırı gitmişlerdir. Öyle ki onları övmek ve sena etmek adına masum olduklarını ifade ederek mübalağa edenler vardır.

Onlardan bir kısmı da sahabeye dil uzatmak suretiyle onları ayıplı ve kusurlu görerek dil uzatmışlardır.

Sakın sen bu iki fırkadan olmayasın. Sen i'tikatta, iktisad ve orta yolu takip et, ona sarıl ona yapış onu takip et. Bil ki Allah'ın kitabında muhacir ve ensarı öven birçok ayet mevcuttur. Rasûl-i Ekrem efendimizden çeşitli lafızlarla onları tezkiye eden mütevatir haberler nakledilmiştir ki onlardan biri de şudur: "Benim Ashâbım yıldızlar gibidir ki hangilerine iktida edip uyarsanız hidayeti bulursunuz."

Başka bir sözünde İmam Gazali şöyle der:

Peygamber(aleyhissalatu vesselam)"En hayırlı asır benim şu asrımda yaşayanlar sonra onları takip edenlerdir." demiştir. Onlar hakkında bu itikada sahip olman ve bu itikadı benimsemen gereklidir. Onlar hakkında hüsn-ü zan yapılması gerektiği halde bazı muhalif hal ve rivayetler hikâye edilse de su-i zanda bulunmamak gereklidir. Onlar hakkında taassup ile uydurma nakiller beyan eden çoktur. Fakat bunların aslı yoktur. İsabet etmemiş olsalar bile onların fiillerini, hayır ve iyilik kastıyla bu olayların içinde yer aldıklarına hamletmek gerekir.

Hz. Muaviye (r.a.) ile Hz. Ali (r.a.) arasında cereyan eden savaşlar, Aişe (r.a.)validemizin Basra'ya olan yürüyüşü onun fitne ateşini söndürme kastı ve niyeti sebebiyledir. Fakat işler kontrolden çıktı. İşin başında niyete muvafık olan haller işin sonunda kalmadı. Yani işin neticesi, başlangıçtaki hayırlı ve güzel niyete muvafık düşmedi. Neticede ipler elinden çözüldü.

Bunun dışında isnat edilen ahad rivayetlerde sahih olanlar varsa da bunlar arasına batıl hususlarda karışmıştır. Özellikle bu hususta uydurulan haberlerin birçoğunu Rafızî ve Haricilerin uydurmaları teşkil etmektedir. Ayrıca bu yönde ehil olmayan fuzuli erbabın uydurmalarıdır. Aslı sabit olmayan her rivayet için onu inkâr etmek gereklidir. Yahut ta sana müşkül gelen bir hususta bir te'vili olduğunu düşünüp şöyle demen icap eder. "Belki de onun bir tevili ve muttali olamadığım bir özrü vardır."

Bil ki bu hususta ya müslüman kardeşin hakkında su-i zanda bulunursun ona dil uzatırsın, aleyhinde konuşursun böylece yalancı çıkarsın yahut ta hüsn-ü zanda bulunur dilini onlara uzatmaktan men eder veya neticede hata edersin. Ancak müslümanlar hakkında hüzn-ü zan üzere hata etmek onlara dil uzatmaktan ve su-i zan etmekten daha hayırlı ve daha güvenlidir. Eğer insan örneğin Ebu Cehil'e, Ebu Leheb'e lanet etmekten kendini tutsa, ömrü boyunca bu sükût ona bir zarar vermez. Fakat bir müslüman kardeşine dil uzatmakla, onun hakkında ileri geri konuşmakla ufak bir kaymada bulunsa Allah katında rahmetten kovulmuş olması mümkündür. Böyle olunca o kendini helak uçurumlarına salmıştır. İnsanlardan çoğunun da bildiği üzere, gıybetten Şer'i şerifin sakındırması cihetiyle de ileri geri konuşmak helal değildir.

Bu meseleyi derinlemesine düşünen mülahaza edecektir ki sükûtun dışında bir takım fuzuli arzulara meyletmek yersiz ve gereksizdir.

Müslümanların tümü hakkında hüsn-ü zan etmek, dilimizi hayra ve iyiliğe alıştırmak tüm selef-i salihinin bir adet uygulamasıydı ki bu husus sahabenin tümü için gereklidir. Bu hüküm sahabenin hepsine şamildir."

İmam-ı Nevevi(1) bu konuda şöyle demiştir: "…Hz. Osman (r.a.)'nın hilafetine gelince, bu husus icma ile sabittir. O zulme uğramış bir halde öldürüldü. Onu fasık bir gurup öldürdü. Çünkü öldürmenin gerekli olduğu şartlar bellidir. Bu şartlar kayıt altına alınmıştır, sınırlıdır, şer'an onlar belirlenmiştir. Katlini gerektiren hiçbir husus cereyan etmiş değildir. Öyle ki, sahabeden hiçbir kimse de onun katline iştirak etmemiştir. Öyle ki Hz. Osman (r.a.) açlık içerisinde, rezillerden müteşekkil ve kabile taassubuyla bir araya gelmiş ayak takımından olan insanlar tarafından öldürülmüştür. Onlar guruplar halinde şehre yöneldiler. Orada hazır bulunan sahabeler onları def etmekten aciz kaldı. Onlar evinin etrafını kuşattılar ve Hz. Osman (r.a.)'ı öldürdüler.

Hz. Ali (r.a.)'nin hilafetine gelince, onun hilafeti de icma ile sahihtir. O ki vakti zamanında hilafete layık olandı, onun dışındakiler değil.

Hz. Muâviye (r.a.)'ye gelince o da sahabeyi güzindendir, faziletli ve adil sahabe-i kiram arasına dâhildir.

Onların aralarında cari olan savaşlara gelince, onlardan her biri kendisinde inandığı haklı bir sebebe dayanarak yola çıktı. Onların her biri adil kimselerdir. Aralarında vaki olan bu olaylardan hiçbiri, onların adil sıfatını gidermez. Çünkü onlar içtihada mahal olan bir meselede ihtilaf etmiş müçtehitlerdir. Tıpkı kendilerinden sonra diğer fıkhi meselelerde ihtilaf eden müçtehitler gibi. Bu durum onlardan birinin noksanlığını gerekli kılmaz. Aralarında cari olan bu harplerin sebebi bilesin ki her birinin kendinde haklı olduğunu düşündüğü bir içtihada dayanıyor olması ve içtihatlarında ihtilaf etmiş olmalarıdır.

Onlar üç kısma ayrılırlar: Onlardan bir kısmı içtihatları neticesinde vardı ki bu taraf hak ve hakikat üzere karşı taraf yani muhalefet ise isyankâr, devlete isyan bayrağı çekmiş bağilerdir. Böyle olunca hak tarafında olanlara yardım etmenin gerektiğine inandılar ve baği olanlarla savaşmanın gerektiğine hükmettiler. Böyle de yaptılar. Onlar, itikatlarına göre düşündüler ki, bu isyankâr kavme karşı adil imamın arkasında yer almamak, ağırdan almak olmazdı.

Diğer bir taraf da aksini düşündü ki haklı taraf olan karşı taraftır. İçtihatlarıyla ulaştılar ki hak ve hakikat üzere olan taraf, karşı taraftır.

Bu tarafta olanlara yardım etmenin gerekliliğine inandılar, isyankâr baği kavimle de savaşılması gerektiğini düşündüler.

Üçüncü bir gurup da var ki, cereyan eden savaşlar onlar açısından müşkül geldi ve bir karara varamadılar. Her iki taraf arasında bir tercihte bulunamadılar ve her iki taraftan da i'tizal edip uzaklaştılar. Çünkü bu i'tizal edip uzaklaşma onlar nezdinde gerekli idi. Çünkü onlar inandılar ki öldürülmesi hak olarak tebeyyün etmemiş bir müslümanın öldürülmesi için ayaklanma yapmak ve yola çıkmak helal değildir. Bunların hepsi mazurdurlar. Allah onların hepsinden razı olmuştur. Ehl-i hak, iman ile rivayetlerinin ve şahadetlerinin kabul edileceği noktasında ittifak etmiştir. Adaletlerinin kâmil manada olduğu hususunda da ittifak etmiştir. Allah onların hepsinden razı olsun." 

Ben de diyorum ki, şu üçüncü kısım fitneden uzaklaşıp i'tizal edenler ki onlar sahabenin büyük bir çoğunlunu teşkil etmektedir. Cumhurun ileri gelenleri de onlardandır.

İbn-i Kesir(2) ve İbn-i Teymiyye(3)şöyle dediler: "Şöyle ki, o necip sahabelerin ileri gelenleri ve büyük çoğunluğu teşkil eden cumhur-u sahabe, fitnelerden uzak kalıp i'tizal etti. Öyle ki bu, sahih senetlerle bizlere nakledilmiş malum haberlerdir. Kezalik Muhammed İbn-i Sirin'den nakledildi ki "fitneler deniz dalgaları gibi kabardığı zaman Rasûl-i Ekrem (sav)'nin Ashâbı on bin küsur idi. Ancak bu fitnelere şahitlik edenler ancak yüz kadardır."

İbn-i Hacer el Heytemi(4) şöyle dedi:

"Sahabeler arasında cari olan olaylar hakkında, bidatçilerin, Rafızîlerin ve ehil olmayan bir takım tarihçilerin haberleri karşısında dilimizi tutmak vacip ve elzemdir. Binaenaleyh Rasûl-i Ekrem (sav) şöyle buyurdu ki; "Ashâbım söz konusu olduğu zaman, Ashâbım hakkında dilinizi tutun." Onlar hakkında her ne işitilirse yapılması gereken, mücerret sadece kitapta görmekle yahutta bir şahıstan işitmekle onlardan birine kötülük ve ayıp nispet edilmemesidir. Aksine onlardan birine nispet edilen bu ayıp ve kusurun sıhhati araştırılmalıdır. Bu konuda ehil olan nakledicilerin doğru tespitlerine yer verilmeli, onlar esas alınmalı ve sahabe hakkında böyle bir durumda tevilin en güzeline yapışılmalıdır. Onlar arasında meydana gelen harplerin ve ihtilafların her biri için bir te'vil ve hamli mümkün bir izahı vardır. Onların aralarında meydana gelen savaşlar ve ihtilafların hepsi hususunda meselenin muhtemel bir yanı ve hamledilmeye müsait bir te'vili (yorumu) vardır.

Onlar hakkında ileri geri konuşmak ve küfretmek hususuna gelince; Bu konunun hilafına kat'i bir delil (nass) var ise - Aişe (r.a.) validemize yapılan iftira gibi ki - bunu yapan kâfirdir. Aynı şekilde Aişe validemizin babasının Sahâbîliğini inkâr eden de kâfirdir. Bunun dışında yani kat'i bir delil yok ise onlar (sahabeler) hakkında ileri geri konuşanlar hususunda, onların bidatçi ve fasık kimseler olduğuna hükmedilmiştir.

Dipnotlar

1-Şerh-u Müslim, c.14,s.144-146

2-El Bidaye ve'n Nihaye, c.7,s.265

3-Minhac'üs-Sünne, c.6,s.236

4-Es-Savaik'ul Muhrika,s.214

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

SAHABE DÖNEMİ İHTİLAFLARINDAN SÖZ ETMEK

SAHABE DÖNEMİ İHTİLAFLARINDAN SÖZ ETMEK

Ehl-i Sünnet âlimleri ihtiyaç olmadıkça Sahabe arasında baş gösteren anlaşmazlıklardan uza

“EHL-İ SÜNNET”İN ANLAMI ve KAPSAMI

“EHL-İ SÜNNET”İN ANLAMI ve KAPSAMI

Ehl-i Sünnet kavramı temelde "alem" yani belli bir fırkanın özel ismi ve ünvanı değildir. An

GÜVENİLİRLİK BAKIMINDAN İSLAM TARİHÇİLERİ

GÜVENİLİRLİK BAKIMINDAN İSLAM TARİHÇİLERİ

Aktardıkları bilgilere göre tarihçileri birkaç grupta değerlendirmek mümkündür: 1. Grup: G

İSLAM TARİHİ ESERLERİNİ DEĞERLENDİRMEDE ÖLÇÜLER

İSLAM TARİHİ ESERLERİNİ DEĞERLENDİRMEDE ÖLÇÜLER

Burada, İslâm ulemasının önde gelenleri ve muhakkik âlimler tarafından tesbit edilen ve İsl

İNSAN HÜRRİYETİ VE BEŞ TEMEL HAK

İNSAN HÜRRİYETİ VE BEŞ TEMEL HAK

Sosyal bir varlık olan insanoğlunun, topluluk olarak yaşaması, fıtratının bir gereğidir. Fer

MAĞDUR PADİŞAH: SULTAN İBRAHİM-2

MAĞDUR PADİŞAH: SULTAN İBRAHİM-2

Sultan İbrahim tahta çıkar çıkmaz başta Koçi Bey olmak üzere musâhipleri (özel danışmanl

MAĞDUR PADİŞAH: SULTAN İBRAHİM-1

MAĞDUR PADİŞAH: SULTAN İBRAHİM-1

Anadolu topraklarının bizlere vatan haline gelmesinde hizmeti geçmiş büyük tarihî şahsiyetle

PEYGAMBERLERİN MASÛM OLUŞU

PEYGAMBERLERİN MASÛM OLUŞU

Peygamberlerin masumiyeti konusu, çok yönlü bir konudur. Burada bizi ilgilendiren husus, peygambe

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-6

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-6

g. Ebu Hüreyre'nin Para Karşılığında Emevî Taraftarlığı ve Ali Aleyhtarlığı Yaptığı

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-5

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-5

e. Namazı Ali'nin Arkasında Yemeği Muaviyenin Sofrasında Yediği İddiası Ebu Hüreyre aleyhin

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-4

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-4

Sahabenin ve Bu Cümleden Olarak Hz. Aişe'nin Onun Rivayetlerini İhtiyatla Karşıladığı İddia

Hak (ancak) Rabbindendir. Artık, sakın şüpheye düşenlerden olma.

Bakara, 147

GÜNÜN HADİSİ

Hiç bir vâli yoktur ki, o, müslüman ahâli üzerinde icrâ-yı velâyet ederken zulüm ederek ölür, muhakkak Allah Cennet kokusunu ona haram kılacaktır.

Ma'kıl İbn-i Yesâr (r.a)'dan rivayet olunur.

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI