YUNUS EMRE-1
Yunus Emre’nin Hayatı Yunus Emre ve Mevlana gibi büyük zatlar adeta çağımızda yeniden keşfedilmiş gibi, dünya üzerindeki her meslekten insan için adeta birer ilham kaynağı olmuşlardır. Yaygın olan kanaate göre Yunus Emre, 13. yüzyıl sonları ile 14. yüzyıl başlarında yaşamıştır. Doğum-ölüm tarihleri üzerinde fikir yürütmemize yarayan bir kaç veri bulunmakla birlikte, onun hayatı, yaşadığı bölgeler ve nerede vefat ettiği konusunda çok fazla malumata sahip değiliz. Zira bu hususta çelişkili rivayetler bulunmaktadır. Ancak Yunus Divanının bir nüshasını oluşturan ve Beyazıt Devlet kütüphanesinde
Yunus Emre'nin Hayatı
Yunus Emre ve Mevlana gibi büyük zatlar adeta çağımızda yeniden keşfedilmiş gibi, dünya üzerindeki her meslekten insan için adeta birer ilham kaynağı olmuşlardır.
Yaygın olan kanaate göre Yunus Emre, 13. yüzyıl sonları ile 14. yüzyıl başlarında yaşamıştır. Doğum-ölüm tarihleri üzerinde fikir yürütmemize yarayan bir kaç veri bulunmakla birlikte, onun hayatı, yaşadığı bölgeler ve nerede vefat ettiği konusunda çok fazla malumata sahip değiliz. Zira bu hususta çelişkili rivayetler bulunmaktadır. Ancak Yunus Divanının bir nüshasını oluşturan ve Beyazıt Devlet kütüphanesinde bulunan bir mecmuada ve Risaletü'n-Nusuhiye'nin sonunda yer alan kayıtlar bize, onun yaşadığı tarih hakkında bilgi vermektedir. Risale'nin sonundaki kayıt "707" hicri tarihidir. Bu tarih Miladî 1307'ye tekabül eder.(1) Divanın sonundaki kayıt ise şöyledir: "Vefat-ı Yunus Emre, sene 720; müddet-i ömr, 82."(2) Bu kayıtlardan Yunus'un H.638, M. 1240 veya 41 yılında doğduğu ve M. 1320 dolaylarında vefat ettiği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, Divanında yer alan bazı şiirler, Mevlana'yı gördüğüne ve ondan feyiz aldığına delalet etmektedir.
Mevlana sohbetinde saz ile iÅŸret oldi,
Arif manaya daldı, Çün biledir ferişte.
Ferişteyi anmaktan bilesen murad nedür,
Gece gündüz biledir, senin ile her işte.
Birisi saÄŸ omzunda, birisi sol omzunda,
Birisi hayrün yazar, birisi şer cümbişte.
Yunus, Mevlana'ya karşı son derece saygılı bir üslûp kullanmaktadır. Nitekim bu şiirinda, Yunus'un "Arif" diye andığı ve çok değer verdiği Mevlana'nın sohbetinde bulunduğunu anlıyoruz. Bir diğer şiiri şöyledir:
Evliyaya münkirler, Hak yoluna asidür,
Ol yola asi olan gönüllerin pasidür.
Mevlana Hudavendigar, bize nazar kılalı,
Onun görklü nazarı gönlümüz aynasidür.
Bunlar, Yunus'un Mevlana'ya ne kadar saygılı olduğunu gösteren güçlü ifadelerdir. Yunus evliyaları sayarken Mevlana'dan özel bir nazar aldığını ve onun rahle-i tedrisinden geçtiğini ima ediyor. Son derece edebî bir üslûpla Mevlana'nın velilik makamını "görklü nazar" diye tavsif etmiştir. Gerçekten de Mevlana'nın tarikatına bir "muhteşem bakış" felsefesi, bir "yeniden ihya" düşüncesi hâkimdir. Denilebilir ki, Yunus'un bu ifadesinde hiçbir şekilde mübalağa söz konusu değildir. Ama kabul etmeliyiz ki, Yunus'un Mevlana hakkındaki bu yüceltme telakkisi bugünkü Mevleviliğe sığmaz; bu elbise ona dar gelir. Zira piyasaya sürülmek istenen bugünkü Mevlevilik, Mevlana'nın bazı yönlerinin abartılması, ama birçok önemli yönünün de ihmal edilmesiyle karşımıza çıkarılmaktadır.
Dünyanın faniliğini dile getiren bir diğer şiirinden, Mevlana'nın kendisinden önce vefat ettiğini anlıyoruz.
Bir gönül ele getir, feragat ol geç otur,
Konya ÅŸehrinde yatur, ol iki sultan kani.
Fakih Amhed Kutbeddin, Sultan Seyyid Necmüddin,
Mevlana Celalüddin ol kutb-i cihan kani
Yunus Emrem aç gözün toprak eylegil yüzün,
Sana dahi diyeler, ciÄŸeri biryan kani.
Mevlana ile ilgili bu beyitler, Yunus'la ilgili yukarıdaki tarihleri doğrulamaktadır. Çünkü Mevlana M. 1273/ 672 tarihinde vefat etmiştir. Bu durumda Yunus bu tarihlerde 33-34 yaşlarındaydı.
Yunus'un o çağlarda yaşamış olduğunu gösteren bir diğer ipucu ise Divanında geçen "Hoca Ahmed Fakih, Geyikli Baba ve Seyyid Balum" ile ilgili beyitlerdir. Divanda adı geçen Fakih Ahmed Kutbeddin, "Çerhname" adlı eserin sahibi olup M. 1221/ 618'de vefat etmiştir ki, takriben Yunus'un doğumundan 20 yıl öncesine rastlamaktadır.(3) Yunus Emre, asıl adı "Hasan" olan Geyikli Baba'dan söz ederken "Bize nazar kılalı" ifadesini kullanır. Buradan onun büyük bir şeyh olduğunu anlamak mümkündür. Nitekim vahdetü'l- vücud anlayışını dile getiren beyitlerinde şöyle der:
Şer' ile hakikatın vasfını eydem sana,
Åžeriat bir gemidür, hakikat deryasidürÂ
Bundan içeri haber, edeyim işit ey yar,
Hakikatın kafiri şer'in evliyasidür
 Geyikli Baba bize bir kez nazar kılaldan,
Hasıl oldu Yunus'a her neki vayesidür.
Geyikli Baba'nın, Osman Gazi ve Orhan Gazi devirlerinde yaşamış ve oldukça ilgi uyandırmış bir şeyh olduğunu biliyoruz. Seyyid Balum ise muhtemelen Geyikli Baba'nın hem muasırı hem de mürididir.(4) Nitekim Yunus, Seydi Balum'un memleketinden bir grup dervişin kendisini ziyaret ettiklerini büyük bir coşku içinde anlatırken, Seydi Balum'a göre bir önceliğe sahip olmadığını ifade eder.
Seydi Balum ilinden ÅŸeker damlar dilinden,
Dost bahçesi yolundan eve dervişler geldi
Yunus kulun kidemsiz, kimsesi yok yalunuz,
Feda olsun canumuz eve derviÅŸler geldi.
Görüldüğü gibi, Yunus'un yaşadığı dönemi bilimsel ve kesin delillerle ortaya koymak oldukça zordur. Ancak bu durum, onun Anadolu'da egemen olan İslam kültür ve idealizminin yetiştirdiği büyük bir İslam şairi olduğu gerçeğini değiştirmez. Gerçekten Yunus, nefesi kuvvetli ve coşkulu bir şekilde ruhumuzda coşup söyleyen bir şair, aynı zamanda manevi yönü zamanla maddi ve fani yönüne ağır basan büyük bir veli olarak da karşımıza çıkıyor.
2) Kişiliği ve Meşrebi: Yunus meşrep itibariyle bir İslâm mutasavvıfı, büyük bir velidir. Gerçi tekkesi, tarikatı, müritleri yoktur, ama o hep Hakk'tan yana olmuş, sevgiyi ve hoşgörüyü terennüm etmiştir. Düşüncesindeki tarafsızlık ve uzlaştırıcılık, evrensel duyguları dile getirmesi ve usta şairliği sebebiyle Türk Edebiyatının bütün tarzlarını etkilemiştir. Zamanla herkes onun şiirlerini söylemiş, onun tarzını taklit etmiştir; çeşitli toplantılarda onun şiirleri, ya da tarzı taklit edilerek yazılmış şiirler bestelenmiş ve ilahi şeklinde okunmuştur.
Yunus Emre bugün de romancılarımıza, şairlerimize, tiyatro yazarlarımıza, bestecilerimize büyük bir ilham kaynağıdır.
Yunus, Anadolu insanını ve tüm insanlığı ince bir üslûpla sevgiye ve hoşgörüye çağıran büyük bir İslam şairidir. O, tasavvuf felsefesinin en üst kademelerine kadar çıkmış; Hallac-ı Mansur, Beyazıt-ı Bestâmî, Muhyiddin-i Arabî, Mevlâna ve Sadrettin Konevî gibi büyük evliyanın düzeyinde, ince ve yüksek tasavvufî fikirleri en azından onlar kadar açık ve net bir şekilde ifade etmiş, fakat hiç kimseyi incitmeden bu işi başarıyla yapabilmiştir. Başka bir deyimle, vahdetü'l-vücud meşrebini o kadar ince ve nazik bir üslupla anlatmış ki, itirazcı Molla Kasımların ve şeriat kadılarının tenkitlerinden rahatlıkla kurtulabilmiştir. Bakınız şöyle der:
Evvel kadim önden sona, zevali yok sultan benim
Yedi iklime hükmedip, diri tutan sultan benim.
Dur dedim gökler durdu, yerler de karar kıldı
Bin türlü âdem geldi, getir götüren benim.
Kâbe, put, imam benim, çarh urub dönen benim
Bulut olup havayi aÅŸan, rahmet olup yaÄŸan benim.
Yere göğe bünyad uran, kırılmadan kâim duran
Irmaklara göl çağıran, adım Yunus, ummân benim.
Tasavvufun asıl amacı, insanları, eşyaya ve tabiata Allah'ın gözüyle bakmaya çağırmaktır. Kâinata bu gözle baktığımız zaman görüş hatalarımız düzelir; her şeyi dosdoğru görmeye başlarız. Zira insan karmaşıklığı, doğru olmayanı ve kötülüğü kendi üretir. Tasavvuf, bir bakıma güzel görme eğitimidir. Çünkü görülen her şeyde Allah vardır ve bütün kusur ve günah insanın bakışından doğmaktadır. Yunus'un, kâinata bir başka açıdan bakışı ifade eden beyitleri çoktur. O, kâinata egemen olan Allah'ın varlığını keşfederek, birdenbire adeta zapt edilmez bir güce ulaşır, adeta Allah'la özdeşleşir, onun adına konuşur ve şöyle der:
Evvel benim, âhır benim, canlara can olan benim
 Azıp yolda kalmışlara, Hızır medet olan benim
 Bir karara tuttum karar, sırrımı benim kim duyar
 Gözsüz beni kanda görür, gönülde gizlenen benim.
 Dahi acep âşıklara, ikrar u din, iman oldum
 Halkın gönlünde küfr ile, İslâm ile iman benim.
 Yunus değil bunu diyen, kendiliğidir söyleyen
Kâfir olur inanmayan, evvel-âhır-heman benim."
Yunus'un bu makamlardaki yükselişi artık zamanlar ve mekânlar üstündedir. "Benim canum uyanıktır, dost yüzüne bakan benim" diye başlayan şiirinde, henüz hiçbir şey yaratılmadan önceki zamana gider. Oradan bütün zamanı seyreder, kendi geliş zamanını dahi görür. Nemrud'un ateşini Hz. İbrahim için nasıl bahçeye çevirdiğini, Hallac'la birlikte "ene'l-Hak" dediğini, Miracın sırını ilk duyanın kendisi olduğunu ve Arafat'ta kurban olan İsmail'in de kendisi olduğunu farklı bir üslûpla dile getirir:
Benim canun uyanıktır, dost yüzüne bakan benim,
Hem denize karışmağa ırmak olup akan benim.
Irmak gibi ben çağlaram, geh gülerem geh ağlaram,
Nefsin cigerin toğraram, kibr-u- kini yıkan benim.
Şah didarın gördüm ayan, hiç gümansız belli beyan,
Kâfir ola inanmayan, ol didara bakan benim.
Nemrud odın İbrahim'e, bağ-u- bostan eyledüm,
Küfr yüzünden toğuban, gine odı yakan benim.
Ol Hallac-ı Mansur'la, söylerdim ene'l-Hakk'ı,
Benim Gin'an boynuna, dar urganı takan benim.
Ol Hak habibi Musatafa, Miraca idecek sefer,
Ol dem canum Hâk eyledüm, ol sırrını duyan benim.
Şimdi adım Yunus durur, ol demde İsmail'di,
Ol dost içün Arafat'ta, kurban olup çıkan benim.
Çerh benim hükmümdedir, her kanada oturmuşam,
Mülk benim elimdedir, yakan benim yanan benim.
Sa'd benim, Said benim, Yunus dahi benimledür,
İlm-i ledündür üstadım, ol esrarı duyan benim.
 Yunus Emre'nin şiirlerinde tasavvufî aşk, aslî temadır. Yunus, bu soyut kavramı ifade ederken klasikleşmiş olan istiârelerle birlikte oldukça orijinal olan tasvirlerden yararlanmıştır:
Tağa düşer kül eyler, gönüllere yol eyler
Sultanları kul eyler, cür'etlü nesnedür ışk
Denizleri kaynadur, mevce gelür oynadur
Kayaları söyledür, kuvvetli nesnedür ışk diyen Yunus, aşkın imkânsız olanı adeta mümkün hale getiren güçlü bir nesne olduğunu, iyi tarafının olduğu gibi kötü tarafının da bulunduğunu, dolayısıyla aşkı taşımanın herkesin harcı olamadığını vurgulamak istiyor. Yunus Emre'ye göre aşk dermansız bir derde benzer. Şöyle der:
Evvelde de var idi, canımda bu aşk odı
Eşkere itmez idüm, bilirdüm kim dost kodı.
Dört kitabı okuyan, bulmadı aşka çare,
Ne begler ne sultanlar, ne müderris ne kadı.
Ezelde benim fikrim, ene'l-Hak benim zikrim
Henüz dahi doğmadan, ol Mansur-i Bağdadi.
Aşk cengine düşenin, melametliktür işi,
Anun için bednamdır, Miskin Yunus'un adı.
 3- Yunus'u Yanlış Okumak: Unutulmamalı ki, tarihte iz bırakmış, çağını ve çağdaşlarını etkilemiş olan büyük insanların ölümlerinden sonra, maksatlı olarak yanlış anlatılmaları, ortaya koymak istedikleri ideallere taban tabana zıt düşüncelerin onlara isnat edilmesi gibi talihsizliklere uğramaları mümkündür. Nitekim Yunus Emre'yi, sadece içi adeta boşaltılmış "sevgi ve hoşgörü" kelimelerine mahkûm etmek, ya da onu Kur'an yolunda olmayan dalalet fırkalarına mensup imiş gibi göstermeye çalışmak bu kabilden maksatlı bir yanlış okumadır.
Başka bir deyimle, Yunus Emre'yi, adeta dinleri ortadan kaldırmak isteyen, dinin temel prensiplerini göz ardı eden, namaza, oruca, hacca ve diğer ibadetlere önem vermeyen, Kur'an ve Sünnet'ten uzak fakat Batıniliğe meyyal, Allah'tan çok insana inanan; yoksulların, ezilmişlerin, çaresizlerin protestocu bir şairi olarak görmek büyük bir cinayettir.
Kim onu nasıl okumak isterse okusun, Yunus, bir İslâm Şairidir. Doğruyu söylemek gerekirse İslâm'a inanmayan, İslâm'ı bilmeyen, Kur'an, Sünnet, günah, sevap, itaat ve isyan kavramlarından habersiz bir şekilde onu okuyanların, Yunus'u gerçekten anlayacağına inanmak güçtür. Ama Müslüman olmayan, hatta ateist olan kişilerin bile onun sevgi pınarında birleşmeleri, şiirlerini okurken rahatlamaları; kısa bir süre için de olsa dünyaya kinsiz, nefretsiz bakmaları, Yunus'u yetiştiren İslam kültürünün gücünü ve büyüklüğünü göstermektedir.
 "Elif okuduk ötürü, Pazar eyledik götürü
Yaratılmışı severiz, yaratandan ötürü" diyen Yunus, Allah'ı ve Allah'ın yarattığı her şeyi sever. Yunus "Vahdetü'l-vücud" ekolünün etkisinde olduğu için hiçbir varlığı, hiçbir olayı, hiçbir inancı, hiçbir insanı Allah'ın birliği dışında tutmaz. Her şeyin Allah iradesiyle, Allah tarafından yürütüldüğüne, bütün varlıklar ve olaylar sadece birer vesile olduğuna inanır. Ona göre, evrende herhangi bir şeyi sevmemek, Allah'ı sevmemek demektir.
 "Aksakallı pir hoca, hiç bilmez ki hal nice,Â
Emek vermesin hacca bir gönül yıkar iseÂ
Gönül Çalab'ın tahtı, Çalab gönüle bahtı,
İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise
Sen sana ne sanarsan, ayruÄŸa da onu san,
Dört kitabın manisi, budur eğer var ise" diyen Yunus, bütün zamanlardaki Allah vahyinin esasının sevgi olduğunu vurguluyor.
Ona göre birisine kin tutmak Allah'a kin tutmakla eÅŸ anlamlıdır. Birisine kin beslediÄŸimizde, ya da alay edip çekiÅŸtirdiÄŸimizde, gerçekte kin beslediÄŸimiz ya da alay edip çekiÅŸtirdiÄŸimiz Allah'tır. Ä°ÅŸte Yunus Emre'nin sevgisi, hoÅŸgörüsü buradan kaynaklanıyor. Ancak, onun öne çıkardığı sevgi ve hoÅŸgörüyü, asıl manalarından uzaklaÅŸtırmak, adeta dışı süslü fakat içi boÅŸ hale getirmek, böylece Yunus'u baÅŸka kaynaklara, baÅŸka akımlara çekmek belki hoÅŸgörüyle karşılanabilir, ama unutmamak gerekir ki, ona yapılacak en büyük kötülük de budur.Â
4- Yunus'ta Aşk ve Hoşgörü: Yunus şiirlerinde sürekli bir şekilde farklılıkları hoş görmeyi, Allah'ın kullarında Allah'ı görmeyi tavsiye etmiştir. Ancak Yunus, Allah ve Resulü'nün izinde olduğu için birleştiriciliği ve uzlaşmayı temsil ederek belirli bir grubun temsilciliğini yapmamıştır. İnsanın misafir olduğu bu geçici dünyada, Allah'ın kullarına hizmet etmenin Allah'a hizmetle eş değerde tutmuştur. Şöyle der:
Geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi,
Hele bana şöyle geldi, bir göz yumup açmış gibi.
İş bu söze Hak tanıktır, bu can gövdeye konuktur,
Bir gün ola çıka gide, kafesten kuş uçmuş gibi.
Miskin adem oğlanını, benzetmişler ekinciye,
Kimi eker kimi biçer, yire tohum saçmış gibi.
Bu dünyada bir nesneye, yanar gönlüm, köynür gözüm,
Yiğit iken ölenlere, gök ekini biçmiş gibi.
Bir hastaya vardun ise, bir içim su virdin ise,
Yarın anda karşu gele, Hak şarabın içmiş gibi.
Bir miskini gördün ise, bir eskice virdün ise,
Yarın onda sana gele, Hak libasın biçmiş gibi.
Yunus Emre bu dünyada, iki kişi kalur dirler.
Meğer Hızır İlyas ola, ab-ı hayat içmiş gibi.
Kuşkusuz tasavvufun en önemli özelliği, içinde "kutsal sevgi" anlamına gelen ilahi aşkı barındırmasıdır. Ancak aşk hakikî ve mecazî olmak üzere iki kısma ayrılır. Mecazî aşk insanlara duyulan geçici aşktır. Gerçek aşk ise Allah'a duyulan sonsuz aşktır. İnsanoğlu, Allah'ın kendisine bahşettiği Allah'a ait bazı sıfatları taşıdığı için, önce kendisi gibi insanlara duyduğu aşkla işe başlar. Bu, insanı gerçek aşka, aşk-ı hakikiye götürecek olan ilk adımdır.
İnsanoğlu, ten ve Ruh (can) olmak üzere iki unsurdan meydana gelir. Ten, ölümlü olan dört unsurdan (su, hava, toprak ve ateş) meydana gelen geçici bir varlıktır. Ruh ise, Allah'tan bir nefha olduğu, Allah'ın bazı sıfatlarını taşıdığı için ölümsüzdür. Yunus'a göre Allah'ın bir kısım sıfatlarına sahip olan insanı olgunlaştıran, onun çevresiyle olan ilişkisini geliştiren ve güzelleştiren sevgidir. İşte, Yunus Emre'nin şiirinin özünde bu aşk, yani bu sevgi yatmaktadır. O şiirlerinde sevgi yerine daha çok aşk sözcüğünü kullanır.
Aşksızlara verme öğüt, öğüdünden alur değil.
Aşksız kişi hayvan olur, hayvan öğüt bilur değil.
Eksik olma ehillerden, kaça görün cahillerden,
Tanrı bizar bahillerden, bahil didar görür değil.
Kara taşa su koyarsan, elli yıl da ısladırsan,
Heman taş yine bayağı, hünerlü taş olur değil.
Ol iki cihan güneşi, zahir dünyasın degşürdi.
Cahil anı öldi sanur, ol hod ölmez, ölür değil.
Yunus olma cahillerden, ırak olam ehillerden,
Cahil ne var mümin ise, cahillikte kalur değil.
Yunus, "Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta taştan bile sert oldu. Çünkü öyle taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki, yarılır, içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla yerinden kopup düşer. Allah yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz değildir"(5) ayetinden yola çıkarak aşkın, Allah'ın bir lütfü olarak insana bahşedildiğini, bu özelliğe kâmilen sahip olan insanların durumu ne olursa olsun onları yola getirmenin kolay olduğunu; ama bu özelliği taşımayan katı kalpli insanlara ulaşmanın imkânsız olduğunu dile getirir.
İşidin Ey Yarenler aşk bir güneşe benzer,
Aşkı olmayan gönül, misali taşa benzer.
Taş gönülde ne biter? Dilinde ağu biter.
Nice yumşak söylese sözi savaşa benzer.
Aşk varsa gönül yanar, yumşanır muma döner,
Taş gönüller kararmış, sarp katı kışa benzer.
Geç Yunus endişeden, gerekse bu bişeden,
Ere aÅŸk gerek evvel, ondan derviÅŸe benzer.
Dipnotlar
1-Faruk K. Timurtaş, Yunus Emre Divanı, s. 14, 1001 Temel Eser, İst., 1972.
2-Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre, XVII (Önsöz), İst., 1965.
3-Faruk K. TimurtaÅŸ, a.g.e., s. 15.
4-Faruk K. TimurtaÅŸ, a.g.e. a.y.
 5-Bakara, 2/74.
Â
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
Bilin ki, Allah'ın lâneti zâlimlerin üzerinedir.
Hûd,18
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
Her kim bir namazı (kılmayı) unutursa (onu) hatırladığında kılsın. Onun bundan başka keffâreti yoktur.
Sahih-i Buhari, KİTÂBU MEVÂKÎTİ'S-SALÂT
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...