YUNUS EMRE-2

Yunus’ta Peygamber Aşkı: Bütün semavi kitapların ön gördüğü inanç sisteminde özetlenen ana tema şudur: Kâinat başıboş değildir. Allah bütün varlığı plânlamış, gerçekleştirmiş ve Kur’an’da “İmam-i mübin”(1) şeklinde ifadesini bulan


Prof. Dr. Musa Kazım Yılmaz

musakazimyilmaz@gmail.com

2015-04-29 12:07:01

Yunus’ta Peygamber Aşkı:

Bütün semavi kitapların ön gördüğü inanç sisteminde özetlenen ana tema şudur: Kâinat başıboş değildir. Allah bütün varlığı plânlamış, gerçekleştirmiş ve Kur’an’da “İmam-i mübin”(1) şeklinde ifadesini bulan “levh-i mahfuz”una kaydetmiştir. Dolayısıyla Allah bütün zamana ve mekâna hâkimdir; geçmişte ne olduğunu ve gelecekte ne olacağını en iyi şekilde bilendir. İnsanın bütün amelleri kaydedilmektedir. “O her an yeni bir tasarruftadır”(2) ve “Dilediğini mutlaka yapandır”(3) ayetlerinde ifade edildiği gibi Allah, her an her şeyi bilen ve yapandır. Şu anda, mikrodan makroya kadar her türlü oluş da aslında onun taptaze yaratışıdır. Yaratma sanatı ona mahsustur. Evrende olup bitenler mekânik tekrarlar değil, her an yenilenip değişen bir yaratılıştır.

a) Tasavvufta Hz. Peygamber’e Bakış: Tasavvufî anlayışta, yaratılmış olan her şeyin insan için yaratıldığı inancı hâkimdir. Ancak insanın yaratılmasına kadar kâinatta çeşitli tabiî olaylar olmuş, birçok canlı türleri gelmiş geçmiş ve tam insanın yaşayabileceği bir tabiat oluşturulduktan sonra Hz. Âdem yaratılmıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.v) gelişi de gene insanların belli bir olgunluk düzeyinden sonradır. Yani insandan önceki varlıkların asıl gayesi, insanın özünü taşıyacak olan bir bedenin hazırlanması idi. İnsanlığın neticesi ve özü de Hz. Muhammed’dir (s.a.v). O şeref-i nev-i insan, ferid-i kevn-u- zaman ve bihakkın Fahr-i kâinattır; O sebeb-i hilkat-i âlemdir.

b) Yunus’un Peygamber’e Bakış Açısı: Tasavvuf geleneğine bağlı olan Yunus Emre kelimenin tam anlamıyla bir peygamber aşığıdır. Yunus’a göre, henüz hiçbir insan yok iken, Âdem yaratılmadan yetmiş bin yıl önce Hz. Peygamber’in nuru yaratılmıştır. Diğer peygamberler bu nurdan var edildikleri için Hz. Muhammed “Peygamberler serveridir”. Nur-u Muhammedî’nin içinde 124 bin peygamberin nuru vardır. Şöyle der:

Evvel kadimden geldim, yer gök yaratılmadan,

Arş, kürsi, levh-u kalem, hiç dahi anılmadan

Dost ile sohbetteydim, içerü halvetteydim,

Adem niçe nesnedür, hiç dahi anılmadan

Yüzyirmi dört bin canlar, benüm canum içinde,

Gizli Muhammed canı, dahi içerü bizden

Yetmiş bin yıl önceden, Yarattı Muhammed’i,

Hak kendi aşık oldi, bahane bir yıldızdan

Ol yıldız ki, var idi, kandaydı Âdem canı,

Ya bunca peygamberler, anılmadan ağızdan.

Buna akıllar irmez, âlimler bunu bilmez,

Hidayettür Yunus’a, keşfoldu hecemizden

Elbette Yunus’a göre ki Resul-i Ekrem (s.a.v) ilk insandan son insana kadar gelmiş geçmiş insanların en seçkini, en yücesi ve Fahr-i âlem, yani kâinatın medar-i iftiharıdır. Göğsü açılıp genişletilmiş(4) ve “âlemlere rahmet olarak” gönderilmiştir.(5) O, sadece yeryüzüne değil, Mir’aç mucizesiyle, evvelki peygamberler dâhil bütün kâinata peygamber olarak arz edilmiş, Cebrail’in dahi ulaşamayacağı, gittiği takdirde yanıp kül olacağı Allah’a en yakın bir makama çıktığı halde nasıl gittiyse sarsılmadan öyle gelmiştir.

Hz. Muhammed (s.a.v) sürekli yükselmiş ve yükseldikçe eşrf-i mahlûkat olmuş ve kendisini insanlığın hizmetine adamış, adeta bir eliyle cehennemin kapısını kapatarak, insanları seadet-i dareyne kavuşturmak için var gücüyle çalışmıştır. İşte tasavvufun ideal davranışı, Hz. Muhammed’in sünnetidir. Mana âleminde en çok parlayan ve en güzel görünen tarikat, sünnet-i seniyyeye ittibaı esas maksat yapan tarikatlardır. Dolayısıyla aşk-ı ilahi ve aşk-ı hakiki Rasulüllah’ın sünnetine uymakla mümkündür. Allah “De ki; eğer Allah’ı seviyorsanız, o halde bana ittiba ediniz ki, Allah da sizi sevsin”(6) buyurarak sünnet-i seniyyeye ittiba etmenin, ermişliğin, irfanın ve mahbubiyet makamının biricik şartı olduğunu gösteriyor. Ona salavat getirmek, onun ismini anmak müminlerin günahlarını eritir. Peygamber öyle yüce bir şahsiyettir ki, yeryüzündeki bütün çiçeklerdeki güzel kokular onun terinin kokusudur. Şöyle der:

Ol âlem fahri Muhammed, nebiler serveridür

Vir salâvat aşk ile günahları eritür.

Hak anı övdü yarattı, sevdi “Habibim” dedi,

Yeryüzünde cümle çiçek, Musatafa’nın teridür

Her kim onun sünnetiyle, farzını kaim tutar,

Ne diyem ki, akibet, sori hisaptan beridür.

Suçlu suçsuz günahkâr, şefaat ondan umar,

Cehennemde yananlar, mükirin inkaridür.

c) Âlemin Yaratılışı: Yunus’un beyitlerinde birçok peygamberin adı geçer. Ancak Hz. Peygamber’in (s.a.v) yeri başkadır. O peygamberler serveridir ve kâinatın yaratılış sebebi olarak gösterilmektedir. Eğer o olmasaydı hiçbir varlık yaratılmayacaktı. Bu yüzden Yunus Rasulüllah’ı yüceltir:

Hak yarattı alemi, aşkına Muhammed'in
Ay ü günü yarattı, şevkine Muhammed'in
Ol! dedi oldu alem, yazıldı levh ü kalem
Okundu hatm-i kelam, şanına Muhammed'in
Ferişteler geldiler, saf saf olup durdular
Resmî geçit yaptılar, aşkına Muhammed'in
Havada uçan kuşlar, yaşarıp dağ ü taşlar
Yemiş verir ağaçlar, aşkına Muhammed'in

Hep erenler geldiler, dergâha yüz sürdüler,

Zikr-u- tevhit ettiler, aşkına Muhammed’in.

Veysel-Karan kazandı, ahir yine özendi,

Sekiz uçmağ bezendi, aşkına Muhammed’in.

İmansızlar geldiler, ondan iman aldılar,

Beş vakt namaz kıldılar, aşkına Muhammed’in.

Yunus kim ede methi, öever Kur’an ayeti,

Ona ver salavatı, aşkına Muhammed’in.

d) Nurdan Yaratılış: Yunus, Rasulullah için söylediği bir diğer methiyesinde, Muhammed’in ilahi nurdan yaratılmış olduğunu, âleme rahmet olarak gönderildiğini, Hz. Peygamber’in, kâinatı ihata eden bir deniz olduğunu ve yetmiş bin peygamberin onun gölünde yer aldığını, dünya malına önem vermediğini, Allah arslanı Ali’nin onun sağında, Hasan ve Hüseyn’in de solunda yer aldığını, Yılda yüz binlerce Hacının onun nurunu ziyarete gittiğini dile getirir:

Çalap nurdan yaratmış, canını Muhammed’in,

Âleme rahmet saçmış, adını Muhammed’in.

Dostum dimiş yaratmış, hem onun kaydı imiş,

Ümmetten yana komuş, yönüni Muhammed’in.

Muhammed bir denizdür, âlemi tutup durur,

Yetmiş bindür peygamber, gölünde Muhammed’in.

Dünya malın tutmamış, hiç emanet artmamış,

Derzi biçip dikmemiş, donuni Muhammed’in.

Allah arslanı Ali, sağında Muhammed’in,

Hasan ile Hüseyin, solunda Muhammed’in.

Yılda yetmiş bin hacı, her biri niyet eder,

Varup ziyaret ider, Nuruni Muhammed’in.

e) Mucizeler: Yunus Hz. Peygamber’in mucizelerini anlatırken onu en güzel ifadelerle metheder. Okuyucuyu adeta arşın üstüne çıkarır, sonra tekrar yere indirir, Hz. Peygamber’in heybeti karşısında tutunamayıp yıkılan putların yıkılışlarına bizi şahit tutar, Hz. Peygamber’in neden taş üstüne taş koymayacak kadar dünyaya hiç önem vermediğini güzel bir üslûpla dile getirir:

Muhammed’in methini, idelüm baş üstüne,

Zira ki ol Muhammed, yürüdi ‘Arş üstüne.

‘Arşına bastı kadem, ol Rasulüllah benem,

Düşdi ol cümle sanem, ser-nigûn ferş üstüne.

Bir taşa kıldı nazar, mucizatıyla yarar,

Çıkıdı ber-tav-u sin, ya dürlü nakş üstüne.

Taş elinde söyledi, Hak “Resulsün sen” dedi,

Anun için komadı, bir taşı taş üstüne.

Muhammed’e kâfirler, üç kez ağu virdiler,

Birni kuzuyla yidi, ikin aşın üstüne.

Aguyı kıldı şeker, ol Rasulüllah’a meğer,

Vir salâvat zambûr-var, derdile yaş üstüne.

Yunus Ermem sen gine, Mustafa’ya kıl selam,

Ol dahi kıla eda, yüz ile baş üstüne.

f) Miraç Mucizesi: Yunus Emre Hz. Peygamber’in İsra ve Miraç mucizesine çokça atıfta bulunur. Fakat özellikle Resul-i Ekrem’in miracıyla ilgili olarak söylediği “Miraciyesi” bambaşkadır. Miracı bu üslûpta anlatmak ne Süleyman Çelebi’de ne de Peygamber’e na’at yazan başka şairlerde görülür. Kelimenin tam anlamıyla “nefis” bir üslûptur.

Beyitlerde yer alan bilgilere göre bir gece Cebrail Burak’la gelmiş ve Rasulullah’a “Hocam Cenab-ı Hak sizi miraca davet etti” diyerek Rasulüllah’ı alıp götürmüştür. Rasulüllah (s.a.v) önce abdest almış, iki rekât namaz kıldıktan sonra yola çıkmıştır. Cebrail’in üzerinde nurdan bir elbise vardır. Nihayet birlikte Mescid-i Aksa’ya geldiler. İsrâ burada sona ermiştir. Burada bulunan bir taşın üstünde yeni bir yolculuk, Miraç başladı. Ahmed (s.a.v) Allah’ın yanına çıkıyor, diye göklerde haber yayılmış, sekiz cennetin kapıları açılmıştır. Şöyle diyor:

Muhammed’e bir gece, Çalab’tan indi Burak,

Cebrail eydür “Hocam, Miraca çağırdı Hak”

Aç kendine cananun, Behişt-u- didar senin,

Seni okur Sübhanun, ne yatursun kıl yarak (Azık).

Durdi miraç kasdına, yürüdi abdestine,

Secde kıldı dostuna, dimedi yakın ırak.

Gitti Cibril Hazreti, getürdi Burak ati,

Nurdan idi, hila’ti, gözi gevher yüzi ak.

Kadem bir taşa basti ,taş kopti bile vardi,

Kalk ya Mübarek dedi, şöyle kaldı muallâk.

Taş eydür gelesini, bir kadem basasıni,

Rasul eydür gelürem, buyurur ise ol Hak.

Göklerde haber oldi, yir-gök şadılık doldi,

Eydüler Ahmed geldi, bezendi sekiz uçmek.

Gör Muhammed neyledi, gökleri seyreyledi

Ümmetini topladı, arşa henüz varıcak.

Çün geçti felekleri, ün geldi, kim gel beri,

Kaldurdum perdeleri, heman cemaluma bak.

Didarun sana ‘ıyan, gösterem belli beyan,

İn Burak’tan ol yayan, ‘Arşuma bas bir ayak.

Feriştehler geldiler, Burak’tan indirdiler,

‘Nalıni döndürdüler, ol dem yürüdi ayak.

Üveys yerinde durdi, ‘Arşta nalın döndürdi,

Muhammed onu gördi, visale döndi firak.

Çün dost dosta kavuşdi, yüzbin kelam danişdi

Ümmetiyçün çalışdi, odur Rasul-i Mutlak.

Miraç’tan döndi yine, geri geldi evine,

Geldi gördi henüz kim, döşeceği ısıcak.

Niçe bin yıllık yola, bir demde vara gele,

Yunus eydür “Kim ola?”, Muhammed’tur o mutlak.

Ümmete mümmet diyen, ümmet kaydını yiyen,

Eğer ümmeti isen, De, İslam dinine Hak.

g) Onun Sünnet’ine Uymak: Yunus’un deyişlerinde Hz. Peygamber (s.a.v) ümmetine iman hila’tini giydiren, sıdık ve safanın madeni ve her zaman ümmeti için çalışmış olan bir şahsiyet olarak ifade edilir. Onun nuru canlardan içeridedir, her şeyin aslıdır. Onun ölümü gerçek değildir, zahiren dünyasını değiştirmiştir.(7) Yunus, böyle bir yüce kişilikten utanıp onun şeriatine uymak ve ona layık olmak gerektiğini dile getirir:

 Niçün sen nefs-i emmarı, bu gafletten uyarmazsın,

Muhammed şeri’ gülini, yüzüne sen vurmazsın.

Günahun çogu şuumundan, imanın gülleri soldu,

İnayet su ile her dem, niçin ona su vermezsin?

Yaranlardan utanıp da, günahı gizli işlersin,

Yaradan halıkın hazır, niçün ondan utanmazsın?

Utanmazsın habibünden, o derdine tabibinden,

Ne kim dilersen işlersin, meğer Hak’tan utanmazsın.

İşitdün Mustafa’yı kim, bu yeryüzünde kalmadı,

Şunu şöyle görür iken, ölümün nişe sanmazsın?

Yunus sözü kime dersin, ya kimin kaygusu yersin,

Nasihat halka eylersin, ya özün neye tutmazsın?

Yunus’un şiirlerinde Hz. Peygamber (s.a.v) “Mustafa, Muhammed, Ahmed, Muhammed Mustafa, Resul, Resul-i mutlak, dost, Hak habibi, Fahr-i alem, İki cihan güneşi, Nebi, Şefi, Sıdk-u- safa madeni, İki cihan sultanı, Can, Gül” gibi isim ve sıfatlar şeklinde geçiyor.(8)

Yunus Emre Hz. Peygamber’in yolu olan İslam’ın yolunu anlatırken çalışmadan, emek vermeden hidayetin insana nasip olamayacağını ifade ettikten sonra dünyanın, sebeb-i hilkat-i âlem olan Rasulüllah’a da kalmadığını ifade eder:

Ma’ni eri bu yolda, melül olası değil,

Ma’ni duyan gönüller, her kes ölesi değil.

Ten fanidür can ölmez, gidenler geri gelmez,

Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil.

Cevhersiz gönüllere yüz bin söz eydür isen,

Hak’tan nasip olmazsa, nasip olası değil.

Çeşmelerden bardağın, doldurmadan kor isen,

Bin yıl anda durursa, kendi dolası değil.

Şol Hızır ile İlyas, ab-ı hayat içtiler,

Bu birkaç yıl içinde, bunlar ölesi değil.

Yarattı Hak âlemi, Peygamber dostlığına,

Dünyaya gelen gider, baki kalası değil.

 h) Su Kasidesi: Divan şairi Fuzuli’nin, Hz. Peygamber’i metheden “Su Kasidesi” edebiyatımızda çok meşhurdur. Yunus’un da, bir su misali, yaş ve kuru, maddi ve manevi her varlığın özünde Hz. Peygamber’in nuru bulunduğunu anlattığı bir kasidesi vardır. Bu kasidesinde suya hitap ediyor ve bir yudum suyu bin altından değerli kabul ederek onu Hz. Peygamber’e benzetiyor. Şöyle diyor:

Ey su kandan gelirsün, vatanın kanda senün,

Kanda çukur bulursan, yatağun anda senün.

Sen yüceden çıkarsın, alçak yere akarsın,

Gönlün Hakka tutarsun, alçak gönlün var senin.

Bulut seni getirür, âlemlere yitirür,

Dürlü çiçek bitirür, hoş üstadun var senün.

Ağaçlara varırsun, köklerinden girersün,

Altı sıra yürürsün, uzun eli var senün.

Kanda ise yaş kuru, hiç senün olmaz biri,

Ne ölüsün ne diri, hiç tenün yoktur esnün.

Kimin denize gider, kimin tütüni tüter,

İsmin disen ne durur, hoş bazarun var senün.

Akıp deniz olursun, tagılıp toz olursun,

Göllerde saz olursun, yapılan evler senün.

Dünyada canlu cansuz, olamalyalar sensüz,

Cana cansın gümansız, hiç menedin yok senün.

Şimdi Yunus susadı, diler ki senden içe,

Bir içim bin kızıla, inçe bahan yok senün.

 i) Gül yüzlü Mustafa: Yunus, Hz. Peygamber’den sık sık “gül yüzlü Mustafa” diye söz eder. Hz. Peygamber’i “gül” diye andığı şiirlerinden birinde şöyle diyor:

Benem ol aşk bahrisi, denizler hayran bana.
Derya benim katremdir, zerreler umman bana.
Kafdağı zerrem değil, ay u güneş bana kul,
Haktır aslım şek değil, Murşittir kuran bana.
Yok iken ol barigah, var idi ol padişah,
Ah bu aşk elinden ah, dert oldu derman bana.
Adem yaratılmadan, can kalıba girmeden,
Şeytan lanet olmadan, arş idi seyran bana.
Yaratıldı Mustafa, yüzü gül gönlü safa,
Ol kıldı bize vefa, ondandır ihsan bana.

Doğdu ol din metası, ondan oldu kamusu,

Adem, Halil-u Musa, Hüccet-ü- burhan bana.

Şeriat ehli ırak, iremez bu menzile,
Ben kuş dilin bilirim, söyler Süleyman bana.
Yunus bu halk içinde eksikliktir Hak bilir,
Divane olup çağrur, dervişlik buhtan bana.

Sonuç: Yunus gerçek bir peygamber aşığıdır. Hz. Peygamber’i bazen “Levlake sırrına” mazhar olmuş biri olarak anarken, bazen de “Sen sultansın ben kulam, sen gülsün ben bülbülem” diyerek onu gül kendisini bülbül olarak nitelendirir. Bazen de “Gül Muhammed teridür, bülbül onun yaridür, ol gül ile ezeli, cihana bile geldüm” diyerek kendisini onunla özdeşleştirir.

Bazen de, “Niçün sen nefs-i emmarı bu gafletten uyarmazsın, Muhammed şeri’ gülini, yüzüne sen vurmazsın” beytlerinde olduğu gibi, gülü Hz. Peygamber’in şeraitine benzetmektedir. Burada, gülün ferahlatıcı, hoş, latif ve uyarıcı özellikleri, nefs-i emareyi gafletten uyaran şeriatın emir ve yasaklarına benzetilmiştir.

Yunus bir şiirinde “On iki bin hadisi cem’ eyledi Mustafa, Onu işittin meğer şerhile söz satarsın. Halka fetva verirsün, ya sen niçin tutmazsın, İlmün var amelün yok, ha günaha batarsın” diyerek Hz. Peygamber’in 12 bin hadisi bir araya getirdiğini, ancak Müslümanların bu hadisleri dikkate almaları gerektiğini vurgular. Zira hadislere saygı, temelde Rasulullah’a saygıyı ifade etmektedir.

Yunus da zamane Müslümanlarından şikâyetçidir. Helal ve harama dikkat etmeyen, Kur’an’ı okuduğu halde ondan hiçbir şey anlamayanların çoğaldığını; baba ile evlad, hoca ile talebe arasında saygının azaldığını, Peygamber hadislerinin tutulmadığını ve kendilerini peygamber makamında gören zamane hocalarının halkın başına bela olduklarını dile getirerek şöyle der:

 Müslümanlar zamane yatlu oldu, Helal yinmez haram kiymetli boldu.

Okunan Kur’an’a kulak tutulmaz, Şeytanlar semirdi, kuvvetli oldu.

Haram ile hamir tutu cihanı, Fesat işler yapan hürmetli oldu.

Kime kim tanrıdan haber verirsün, Kakar başın salar hüccetli oldu.

Şakird üstadına arbede kılar, oğul atasıyla izzetli oldu.

Fakir miskinlikten çekdi elini, gnüller yıkıban heybetli oldu.

Peygamber yerine geçen hocalar, Bu halkın başına zahmetli oldu.

Dutulmaz oldu Peygamber sozü, halayık cümlesi, Hak’tan utlu oldu.

Yunus gel âşık isen tevbe eyle, Nasuha tevbe ucu kutlu oldu.

 Yunus Emre, zillet kurtulmanın tek çaresinin Hz. Muhammed’in dinine sığınmak olduğunu şöyle dile getirir:

İbrahim peygamber Halil, nazar kıldı ona celil,

Kalduk beryelerde zelil, gel varalım Muhammed’e.

Berye kumlarını çeken, varuben ziyaret eden,

Arafat’a inüp çıkan gel varalım Muhammed’e

Şam’dan yana bir kapusu, Nurdan yalabur yapusu,

Şefaat umar hepisi, gel varalım Muhammed’e.

Mekke’nin ortası kara, hem nazar ittdüm dört yara,

Aşık oldum peygambere, gel varalım Muhammed’e

Ab-ı Zemzem suyun içen, çok tevbe istiğfar eden,

Ol habibin nurun gören, gel varalım Muhammed’e

Muhammed yatur nur ile, çevresi dolu hur ile,

Varan doyusar nur ile, gel varalım Muhammed’e

Yunus eydür ma’budum, fena dünyadan el yudum,

İki cihanda muradum, gel varalım Muhammed’e

Yunus’a isnad edilen Fakat üslup, muhteva ve dil bakımından kendisinden sonraki asırlarda yazılan bazı şiirler de vardır. “Canım kurban olsun senin yoluna Adı güzel kendi güzel Muhammed, Şefaat eyle kemter kuluna, Adı güzel kendi güzel Muhammed” methiyesi onlardan biridir.

Dipnotlar

1-“Biz her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i mahfuzda) bir bir kaydetmişizdir” (Yasin, 36/12)

2-Rahman, 55/29.

3-Büruc, 85/16.

4-İnşirah, 94/1-2.

5-Enbiya, 21/107.

6-Ali İmran, 3/31.

7-Dr. Mustafa Tatçı, ag.e., a.y.

8-Dr. Mustafa Tatçı, Yunus Emre Divanı (İnceleme), s. 119, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1990.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

ŞEYH AHMED-İ HÂNÎ

ŞEYH AHMED-İ HÂNÎ

Ahmed-i Hânî, on yedinci asrın ikinci yarısında Anadolu’nun en doğusunda yükselen bir ilim,

MEVLANA HALİDİ BAĞDADİ HAZRETLERİ-2

MEVLANA HALİDİ BAĞDADİ HAZRETLERİ-2

Halid-i Bağdadi Irak toprakları icerisinde, günümüzde Süleymaniye olarak adlandırılan, eskid

MEVLANA HALİDİ BAĞDADİ HAZRETLERİ-1

MEVLANA HALİDİ BAĞDADİ HAZRETLERİ-1

Tam adı Halid b. Ahmed b. Hüseyin b. Ali b. Abdullah b. Hüseyin b. Tâha(1) olan Halid-i Bağdad

İMAM-I AZAM EBU HANİFE HAKKINDA

İMAM-I AZAM EBU HANİFE HAKKINDA

Soru-Ebu Hanife’nin fazileti hakkında bir hadis yahut imamların övgüsü var mıdır? Cevap: E

PROF. DR. ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’NİN DİLİNDEN HACI BEKTAŞ VELİ HAZRETLERİ

PROF. DR. ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’NİN DİLİNDEN HACI BEKTAŞ VELİ HAZRETLERİ

Doktora çalışmalarım sırasında, IV. Yüzyıl'da yaşamış bir şahsın hayatı üzerinde ince

MEVLANA HALİDÎ BAĞDADÎ HAZRETLERİNİN NAKŞİBENDÎ TARİKATININ YAYILMASINDAKİ ROLÜ ve ETKİSİ

MEVLANA HALİDÎ BAĞDADÎ HAZRETLERİNİN NAKŞİBENDÎ TARİKATININ YAYILMASINDAKİ ROLÜ ve ETKİSİ

Nakşibendiyye tarikatının Halidiyye kolunun pîri olan zülcenaheyn, müceddid olarak bilinen Ebu

ŞAH VELİYULLAH DEHLEVİ

ŞAH VELİYULLAH DEHLEVİ

Dehlevi’nin Soyu Dehlevi, “el-İmdad bi Meâsiri’l-Ecdât” adlı eserinde söylediği gibi

AHMED ER-RİFÂÎ

AHMED ER-RİFÂÎ

Ahmed er-Rifâî, 512’de Vasıt’la Basra arasında kalan Ümmüabîde köyünde doğdu. Fıkıh

ABDÜLKADİR GEYLANİ HAZRETLERİ

ABDÜLKADİR GEYLANİ HAZRETLERİ

Şeyh Abdülkadir Geylanî, hicrî 470 senesinde Gilan eyalet merkezine bağlı Neyf köyünde doğd

YUNUS EMRE-2

YUNUS EMRE-2

Yunus’ta Peygamber Aşkı: Bütün semavi kitapların ön gördüğü inanç sisteminde özetlene

YUNUS EMRE-1

YUNUS EMRE-1

Yunus Emre’nin Hayatı Yunus Emre ve Mevlana gibi büyük zatlar adeta çağımızda yeniden keş

İman edip salih ameller işleyen kimseler için mağfiret ve bol rızık vardır.

Hac, 50

GÜNÜN HADİSİ

Her kim, inanarak ve karşılığını yalnız Allahtan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır."

Buhârî

TARİHTE BU HAFTA

*Cumhuriyet'in ilanı(29 Ekim 1923) *Sütçü İmam Maraş'ta direnişi başlattı(31 Ekim 1919) *I.Dünya Harbine girdik(1 Kasım 1914) *İmam-ı Rabbani Hz.lerinin İrtihali(2 Kasım 1624) *Hz.Ömer(r.a.)'in Şehadeti(3 Kasım 644)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI