HERKES KENDÄ° ROMANININ BAÅžKAHRAMANIDIR

Herkes kendi hayatının filminde oynar. Kendi dünyasının rengiyle renklenir ve kendi romanının başkahramanı olur. Dünkü gün elimizden çıktı. Dün sabah herkes akşama kadar kendi hayatının başrolünü oynadı. Biz de kendi hayatımızın başoyunculuğunu yaptık. Nerelere gittiysek biz gittik. Neler yaptıysak biz yaptık.


İbrahim Köse

ibrahimkose60@gmail.com

2015-06-01 06:18:33

Herkes kendi hayatının filminde oynar. Kendi dünyasının rengiyle renklenir ve kendi romanının başkahramanı olur.

Dünkü gün elimizden çıktı. Dün sabah herkes akşama kadar kendi hayatının başrolünü oynadı. Biz de kendi hayatımızın başoyunculuğunu yaptık.

Nerelere gittiysek biz gittik.

Neler yaptıysak biz yaptık.

Niçin yaptıysak biz yaptık.

Elbette ki dün yaşadığımız kendi hayatımızdan kendimiz sorumluyuz. Daha bir gün bile geçmeden dün yaşadığımız kendi hayatımıza bakıyoruz da kendimizi beğendiğimiz sahneler olduğu gibi kendimize kızdığımız kareler de var.

Dün yaptıklarımıza bu gün sevindiklerimiz var.

Dün sevindiklerimize bu gün üzüldüklerimiz var.

Dün küstüklerimize bu gün güldüklerimiz var.

İnsan hayatı bir roman, bu romanın başkahramanı da bizzat insanın kendisi.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu konuyla ilgili 21. Söz'ün "Birinci Makamı"nda bakın ne diyor:

"…Hem bil ki, her yeni gün, sana, hem herkese bir yeni âlemin kapısıdır… Zîrâ herkesin, her günde, şu âlemden, bir mahsus âlemi var. Hem o âlemin keyfiyeti o adamın kalbine ve ameline tâbidir. Nasıl ki aynanda görünen muhteşem bir saray, aynanın rengine bakar. Siyah ise, siyah görünür; kırmızı ise, kırmızı görünür. Hem, onun keyfiyetine bakar; o ayna şişesi düzgün ise sarayı güzel gösterir, düzgün değil ise çirkin gösterir. En nâzik şeyleri kaba gösterdiği misillü, sen kalbinle, aklınla, amelinle, gönlünle kendi âleminin şeklini değiştirirsin; ya aleyhinde, ya lehinde şehâdet ettirebilirsin. Eğer namazı kılsan, o namazın ile, o âlemin Sâni-i Zülcelâline müteveccih olsan, birden sana bakan âlemin tenevvür eder. … Senin lehinde nurâniyetle şehâdet ettirir."

Evet namaz, dün başrolünü oynadığımız kendi filmimizin bir kaydı olarak kameraya alındı. Elbette ki sadece kendi çevirdiğimiz filmin kayda alınan kısmı sadece namaz değildi, dünkü günümüzün hepsiydi, hayatımızın hepsiydi.

Şimdi bir insan düşünün, her gün, belki her yıl ve belki bir ömür boyu dolaşıp durduğu bir botanik bahçesinde, bir tahıl harmanında veya bir meyve bahçesinde hep tohum ve çekirdek topluyor. Onları zaman zaman cebine koyup götürüyor, zaman zaman bir keseye koyup saklıyor, hatta bazen de nesli tükenmek üzere olan endemik bitki tohumlarını bile götürüp altın ve gümüşlerin yanına koyarak kilitli kasalarda saklıyor. Şimdi, bu kişiye "Hay maşallah, ne kadar da tohum çekirdek kıymeti biliyorsunuz." derseniz tohumlara haksızlık olmaz mı? "Bu kişi iyi bir çevrecidir"derseniz yanlış olmaz mı? Evet, böyle denirse hep tohumlara haksızlık yapmış oluruz hem de ciddi bir yanlışlık yapmış oluruz. Çünkü doğru olan bu değildir.

O kişi, bu tohum ve çekirdekleri keşke hapsederek onların geleceğini öldürmeseydi. Onları zararı yok ya bir ovanın derinliğine, ya bir dağın tepesine ya da çamurlu bir yolun kenarına atsaydı da onların geleceğini öldürmeseydi. Tabii ki o tohum ve çekirdekleri ehil bahçıvanların ellerine vererek uygun zamanda uygun yerlere ektirmesi ve diktirmesi daha güzel olurdu.

Günümüzde Hak'tan yana, doğrudan taraf, o kadar çok kişi var ki bunlar başta Kur'an olarak bütün hak kitapları ve güzel kitapları okurlar. Bunlar en faydalı sohbetlere katılırlar. En iyi kişilerle arkadaş olurlar. Gel gör ki bu zatlar hep alıcıdırlar; maalesef başkalarına hiçbir yerde ve hiçbir zaman faydalı olacak bir verici olmazlar, telkinde bulunmazlar.

Elbette ki her gününü bir mescitte veya bir seccadede beş defa kaydeden kendi romanın kahramanı bir zat, hayatının diğer zamanlarını ve diğer durumlarını da namaz gibi kaydetmelidir. Mesela bir yolculukta yanımızdaki kişiyle tanışmak ve belki ona faydalı birkaç söz söylemek veya yakınındaki bir kişinin, bir yerin adresini vererek ona faydalı olmak tohumu yol kenarındaki bir toprağa atmak değil midir?

Mesela, bir öğretmenin tam sırası ve vakti gelmişken bir ders girişinde bir mısra, bir şiir, bir vecize söylemesi veya bir kıssa, bir olay anlatması tohumları geleceğin tarlasına serpmek değil midir?

Mesela, bir patronun çalıştırdığı işçilerin ücretlerini "İşçinin teri soğumadan ücretini veriniz."diyerek hadis-i şerifin anlamını düşünerek ücretleri zamanında ödemesi, yüce İslam dininin yüksek dağlarının tepelerine diktiği bir çınar bir palamut ve bir umut değil midir?

Örnekleri çoğaltabiliriz. İslami hayat bu zamanda biraz daha sosyal olup, hayatı diğer insanlara faydalı olacak şekilde yaşamak değil midir?

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.

SAFF, 3

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Yâ Resûlâ'llâh, müslümanların hangisi efdaldir?" diye suâl ettiler. "Müslümanlar; dilinden elinden selâmette kalandır." cevâbını verdiler.

BUHARİ, KİTÂBÜ'L-ÎMÂN, Ebû Mûsâ el-Eş'arî (r.a.)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI