SEYDA M. SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE İLİM SERÜVENİ-1

Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli hocamız Salih Ekinci efendi ile geçen aylarda yaptığımız bir telefon görüşmesinde sitemiz için yeni yazılarını beklediğimizi söylemiştim. Seyda zaman zaman sitemize yazılarını gönderiyordu. Kendileri de, elan Konya Necmeddin Erbakan üniversitesinde doçent olan talebelerinden Murat Şimşek beyin kendileriyle yapmış olduğu bir söyleşiyi göndereceklerini dile getirdiler. Mezkûr mülakatın redaktesi ile uğraşan muhterem Maşuk Yamaç Hocamız geçen hafta yazıyı bendenize gönderdiler. İnşallah birkaç haftalık bir süreçte hizmetinize sunmuş olacağız.


Maşuk Yamaç

masukyamacc@gmail.com

2015-09-08 06:16:44

Takdim

Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli hocamız Salih Ekinci efendi ile geçen aylarda yaptığımız bir telefon görüşmesinde sitemiz için yeni yazılarını beklediğimizi söylemiştim. Seyda zaman zaman sitemize yazılarını gönderiyordu. Kendileri de, elan Konya Necmeddin Erbakan üniversitesinde doçent olan talebelerinden Murat Şimşek beyin kendileriyle yapmış olduğu bir söyleşiyi göndereceklerini dile getirdiler. Mezkûr mülakatın redaktesi ile uğraşan muhterem Maşuk Yamaç Hocamız geçen hafta yazıyı bendenize gönderdiler. İnşallah birkaç haftalık bir süreçte hizmetinize sunmuş olacağız.

Seyda Salih el Gursiye, Murat Şimşek beye ve Maşuk Yamaç Hocaya bir kere daha teşekkürlerimizi sunuyorum. İstifadeye medar olması dileklerimle. Salih Okur/cevaplar.org

M. Şimşek: Muhterem hocam! Bizlere şahsi ve ilmi geçmişinizden bahsedebilir misiniz?

أعوذ بالله السميع العليم من الشيطان الرجيم بسم الله الرحمن الرحيم الحمد لله نحمده ونستعينه ونستغفره، الحمد لله حمداً الحمد لله نحمده و

 نستعينه ونستغفره ونستهديه ونتوب إليه ونعوذ بالله من شرور أنفسنا وسيآت أعمالنا من يهد الله فلا مضل له و من يضلل فلا هادي له ونشهد ألا إله إلا الله وحده لا شريك له ونشهد أن سيدنا محمدا عبده ورسوله أرسله الله بالهدى ودين الحق ليظهره على الدين كله و لو كره المشركون.

M. Salih Ekinci: Bence bu konu hem zaman alır, hem de kanaatimce fazla üzerinde durmaya da gerek yoktur.

M. Şimşek: Olsun hocam, yine de arzu ettiğiniz kadar özellikle de ilmi geçmişinizden bahsedebilirsiniz.

M. Salih Ekinci: Cenâb-ı Hak bize iyi bir baba nasip etti. Babam, salih, ehli tarik ve ehli zikir bir insandı. Bizi daha çocukken ilme yönlendirdi. Yaklaşık on yaşlarındayken bizi medreselere ve hocalara yönlendirdi. Hatta bunun bir hatırası vardır: İyi hatırlıyorum yaklaşık altı yedi yaşındaydım, köyümüzde bir kızamık salgını baş göstermişti. Tabi o zaman doktor, ilaç falan yoktu. Köyümüz yüz hanelik büyük bir köydü. Bu hastalıktan dolayı köyün çocuklarının takriben yarısı öldü. Karşı komşumuzun bizimle yaşıt ya da bizden daha küçük üç ya da dört oğlu vefat etmişti. Yanılmıyorsam biz de o zaman yedi veya sekiz kardeş idik. Babam o hazin salgında bizim için hep dua ederdi. Yaptığı dua hâlâ hafızamda taptaze duruyor. Bir sabah namazı sonrası dersimizi bitirdiğimizde bu duayı yine yapmıştı. "Ya Rabbi! eğer bu çocuklarımı muhafaza edersen, sana söz veriyorum ki, bunları ilim yoluna yönlendirip okutacağım". Cenâb-ı Hak da bizi bu vesileyle muhafaza etti. O hastalık çok ağır ve acayip bir hastalıktı. Ne ilaç var ne de başka bir şey, hiçbir şey yoktu. Allah'ım muhafaza ediyor işte.

Babam vadini yerine getirmeye çok gayret etti. Beni ve kardeşlerimden o zaman mevcut olanları tamamen ilme yönlendirdi. Ama bazılarımız okuyup tahsillerini tamamladı, bazılarımız da yarıda bıraktı, tamamlayamadı. Herkes ilme muvaffak olamıyor, ama babam elinden gelen bütün çabayı sarf etti. Tabi babamın bu fazileti ve emeğinden dolayı Cenab-ı Hak bizi ilme yönlendirdi. Küçükken ilme başladık, okuduk, değişik hocalardan ders aldık. Memlekette dolaştık, iyi hoca nerede ise onlardan ders aldık. İlim tahsilimize ara vermeksizin devam ettik, Cenabı Hak da -elhamdülillah- bizi muvaffak kıldı. O dönemde ilim talebelerinin içinde bulundukları ağır şartlara karşın emsallerimize göre daha kısa zamanda medreseyi bitirip ilimde icazet aldık. Mezun olduğumda ise daha on sekiz yaşındaydım. Sonrasında "müderrislik" dönemimiz başladı, onu da –şükür ki- başarıyla sürdürdük. En önemli ilimleri, en önemli klasik kaynakları okuyup okuttuk.

Bu kitapların büyük bir bölümünü, güzide hocamız Diyarbakırlı Seyda Şeyh Muhammed Arapkendî de okuduk. Çok büyük bir zat idi. Hiç mübalağa etmeksizin diyebilirim ki: o, İslam tarihinde ender bulunan âlimlerdendi. İlmi, ameli, ahlakı, fedakârlığı, tasavvufî terbiyesi, aklı, idarî yeteneği, hâsılı her şeyde Cenab-ı Hak ona bir üstünlük bahşetmişti. İlmi yetkinliği normal olan büyük hocalar veya sıradan müellifler seviyesinde değil; tarihte "muhakkik" diye anılan seçkin âlimlerin seviyesindeydi. Bize okuttuğu kitaplar konusunda çok seçiciydi; öyle ki üstün bir tahkik yetisine sahip olmayan müelliflerin eserlerini okutmaz, onlara ehemmiyet vermezdi. Tahkik seviyesi düşük kitapların ne haşiyelerine önem verirdi ne de onları okuturdu, "bu kitabı yazanlar bu konuları anlamaz", derdi. Kaldı ki büyük muhakkiklerin kitaplarını okuturken onların görüşlerini müthiş bir tahlile tabi tutar ve her söylediklerini de teslim etmez; bilakis tenkit süzgecinden geçirdikten sonra ya kabul eder ya da reddederdi yahut görüşler arasında tercihte bulunurdu. Yani onun tedris metodu bu şekildeydi. İlimde tecdid mahiyetinde birçok çalışmaya ihtiyaç olduğunu söyler ve devamlı "öncekiler sonrakilere yapılması gereken çok şey bırakmışlar." (كم ترك الأولون للآخرين) sözünü kullanırdı. Âlimlerin içerisinde bu sözü kullanan çok nadirdir, bilakis hep "öncekiler sonrakilere bir şey bırakmadılar." (ما ترك

 الأولون للآخرين sözünü kullanırlar. Alimler tarih boyunca zihniyet bakımından iki kısma ayrılmıştır. Çoğunluk muhafazakâr olanlardır ki ما ترك الأولون للآخرين anlayışını benimserler; fakat müceddid ve büyük zekâ sahibi olanlar ise كم ترك الأولون للآخرين ifadesini şiar edinirler. Hocam da bu ikinci gruptandı; nitekim bu az ama ehl-i tahkik grup, " ما ترك الأولون للآخرين kadar ilme zarar veren bir söz yoktur", derler. Bu tutucu düşünce yapısı, insanın aklını, kabiliyetini, zekâsını bastırıyor, âtıl bırakıyor, tahlilci yaklaşıma engel oluyor. Rabbim muvaffak etti; biz de ilimde önemli kitapları o zattan okuduk. Medreseyi bitirdikten sonra da onun gözetiminde tedrisata başladık. Zaten medresesine daha ilk gittiğimde de önemli sayılacak dersleri bize tevdi etti. Daha sonra hastalığı ve meşgalesi arttığında tedrisatı tamamen bize bıraktı.

M. Şimşek: O zaman medrese neredeydi hocam?

M. Salih Ekinci: Üstadımızın medresesi Diyarbakır'ın Bismil ilçesine bağlı Arapkend köyündeydi. Günümüzde medrese dediğimizde akla büyük binası olan bir yapı geliyor, fakat o zaman durum böyle değildi. Alimler ve ilim talebeleri imkânsızlık ve fakirlik içinde idi; o derece ki, talebelerin barınak olarak kullandıkları mekan cami ile yanındaki bir odadan oluşuyordu. Bu cami ve odada hocamızın kırk ila elli arasında talebesi vardı. Talebelerin iaşesini de bizzat kendisi temin ediyordu. Seyda zengin miydi? Hayır, hiçbir şeyi yoktu. Evet hiç bir şeyi yoktu. Köyün fahri imamıydı. Köylüler yazın zekâtının bir kısmını ona verirdi. O da bu zekatı sıkı bir tasarrufla peyderpey talebenin iaşesi için harcardı. Ancak öyle zamanlar olurdu ki ne talebeye ne de kendisine hiç bir şey kalmazdı. Bunun yanı sıra her şey kendi emeği ileydi. Hamuru hazırlamak, ekmeği pişirmek, yemeği yapmak, bulaşıkları yıkamak gibi hizmetleri de bizzat hoca ve ailesi yapıyordu. Hizmetçi de yoktu. İşte hocamız ailesi ile birlikte talebelerine böyle bir emek vermekteydi. Cenab-ı Hak gani gani rahmet eylesin!

En son bilinen usule göre medrese eğitimini orada bitirdik, talebelik döneminde başladığımız tedrisata devam ettik. Şu da var ki, hocamız Nakşibendi tarikatında büyük bir mürşitti. Onun işaretiyle tarikat çalışmasına da başladık. Onun terbiyesi altında tarikatın seyr ve sülüküne başlayıp devam ettirdik. Elhamdülillah Cenab-ı Hak bize o zatla yirmi küsur sene beraber olmayı -hem de ona en yakın insan olarak- nasip etti. Hamdolsun o vefat edene kadar beraberliğimiz sürdü. Tahsil hayatımı kısaca bu şekilde ifade edebilirim.

M. Şimşek: Bu - Arapkendî - hocanızda hangi kitapları okudunuz hocam?

M. Salih Ekinci: Bizim medrese usulünde belli bir sırayla okutulan ders kitaplarımız vardır. Üstadımız şeyh Muhammed Arabkendi'den medrese müfredatında bulunan yüksek seviyedeki önemli kitapları okudum.

Bu kitaplar

Münazara ilminde Siirtli molla Halil'in Habiyye adlı eseri

Münazara ilminde Saçaklızadenin Velediyye adlı eserine yazılmış Abdulvahap adlı şerh

İstiarede meşhur Şerhü İsâmüddin 'ale'l-ferîde

Nahiv ilminde de Birgivî'nin İmtihânü'l-ezkiyâ adlı eseri, bu çok zor bir kitaptır; bu kitaptan Bahsu'l-asvât'a kadar okuduk ama tamamlayamadık. Birkaç ay devam ettik. Hocamızın bir işi vardı, sefere çıktı. Asvât bahsine kadar kitabın yarısından fazlısını okumuş olduk. İmtihânü'l-ezkiyâ çok derin ve çok zor bir kitaptır. Hakikaten bu kitabın isminden de anlaşıldığı gibi imtihan için yazılmıştır.

Hocamız adeti gereği ne derse hazırlanıyor, ne de ders vermek için okutacağı kitaba önceden bakıyordu. Sabah gelip derse başlıyordu. Hazırlanmasına gerek yoktu. En zor kitabı hem okutuyor, hem tenkid ediyor, hem de gerektiğinde yanlış gördüğü görüşleri ilmi bir metodla reddediyordu. Derste durmadan, düşünmeden, takılmadan İmtihânü'l-ezkiyâ gibi bir kitabı okutuyordu.

Molla Câmi'nin hâşiyeleri Mesela Molla Cami'nin haşiyelerinden Abdulğafur el-Larî, ve Abdulğafur haşiyesine yazılmış Abdulhakim es-Siyâlkutî adlı eseri

Bu iki kitabı merfuât babına kadar okuduk.

Mantık ilminde Şerhu'ş-şemsiyye'yi,

Belagat ilminde Muhtasaru'l-me'ânî'yi

Kelam ilminde Şerhu 'akâidi'n-Nesefiyye'yi Hayâlî'nin üzerine yazdığı haşiyeyle birlikte

Fıkıh usulünde Cem'u'l-cevâmi'in Mahallî Şerhi'nden bir bölüm

Tabii, o zamanlar bizim medreselerde hadis ilmi okutulmuyordu. O zaman kitaplar da piyasada bulunmuyordu; sadece belli kitaplar vardı. Dolayısıyla elimizde hadis ilmine dair hiçbir kitap bulunmuyordu.

Bizim hadis ilmindeki çalışmalarımız özel-şahsi çabamızla olmuştur, hocalardan değil.

M. Şimşek: Peki hocam medreselerin bu durumunu da konuşacağız ama önce Konya'ya gelişinizden bahsedelim, Bismil'den sonra nasıl bir seyahatiniz oldu?

M. Salih Ekinci: Tabi biz Bismil'in Arapkend köyünde sürekli devam etmedik. Belirli yerlerde, köylerde imamlık yapıyorduk. Belirli aralıklarla hocamızı ziyaret ediyorduk. Uygun mevsimlerde, bayramlarda, nisan aylarında toplantılar oluyordu, hocamızın yanında bir ay kalıyorduk. Orada ona yardımcı oluyorduk, çünkü müritlerinin çoğu alimlerden oluşuyordu. Hocamız âlimlerin şeyhiydi, tarikatında avamdan fazla kimse yoktu. Hem medresesinde yetiştirdiği hocalar, hem de başka bölgelerden büyük hocalar kendisine intisap ettiler. Belirli mevsimlerinde hocalar toplanıyorlardı. Bu hocalara, tarikattaki talimat ve vazifeleri hususunda ben de kendisine sürekli yardımcı oluyordum. Bana mütemadiyen talimatlar veriyor ve tedrisat için bazılarını bana yönlendiriyordu. Bu toplantılar yaklaşık bir ay sürüyordu. Biz de hem köylerde müderrislik ve imamlık vazifesini deruhte ediyor, hem de belli aralıklarla hocamıza gidip geliyor ve orada bazı hizmetleri üstleniyorduk.

Hocam, ben Konya'ya gelmeden yaklaşık beş sene önce vefat etti. O vefat ettikten sonra ben Kızıltepe'ye yerleştim. Zaten aslen Kızıltepeliyim. Orada bir camide kaldık, talebeleri topladık ve bir medrese tesis ettik. Kızıltepe'de sürekli elli, altmış talebemiz vardı ve bu minval üzere yaklaşık beş sene devam ettik. Ne var ki, o yıllarda siyasi kargaşalar başladı. Baktık ki bu iş artık burada yürümeyecek. Çünkü medrese nelerden ibarettir? Gençlerden. Gençler herkesin dikkatini çeker. Herkes onları elde etmeye çalışır. Ortalığın çok karışacağını da öngörebiliyordum; ufku siyah bulutlar bürümüştü. Bizim seydamız da bizi hep uzak diyarlara gitmeye teşvik ederdi. Bu teşvikin etkisiyle, bir de artık kaldığımız yerde tedris faaliyetinin sağlıklı bir şekilde yürümesine imkân kalmayınca hicreti uygun gördük. Nereye gidebiliriz diye düşündük. Daha önce defalarca ziyaret ettiğimiz Konya sakin bir yerdi, bu yüzden bizim için cazipti. Bundan dolayı Konya'ya yerleştik.

M. Şimşek: Hangi yıllar hocam, kaç sene önce buraya geldiniz?

M. Salih Ekinci: Konya'ya 1991 yılının aralık ayının 1'inde taşındık. Önceden bazı hazırlıklar yapmıştık. Geldiğimizde herkes -Allah razı olsun- bir şekilde yardımcı oldu. İmkânı olan arkadaşlar -Elmas Eğitim Kurumu gibi kuruluşlar- yardımcı oldular. Bazı şeyler almaya imkânı olanlar da yardımcı olmaya söz verdiler. Önce bize bir yer tahsis ettiler. Bu şekilde Konya'yı mesken edinip tedrisatı sürdürmeyi Cenab-ı Hak bize nasip etti. Yaklaşık yirmi yıldır Konya'dayız. Gelmemizin en önemli sebeplerinden birisi de tedrisattı ve şartlar da bu doğrultuda gelişti.

-devam edecek-

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Elbette onların etleri ve kanları Allah'a ulaşmayacaktır. Ancak O'na sizin takvanız erecektir. Onları bu şekilde sizin buyruğunuza verdi ki, size yolunu gösterdiğinden dolayı, Allah'ı tekbir ile yüceltesiniz.

Hac:37

GÜNÜN HADİSİ

"Cebrail bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım."

Buharî, Edeb 28; Müslim, Birr 140-141. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 28; İbni Mace, Edeb 4

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI