SEYDA M. SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE İLİM SERÜVENİ-6
M. Şimşek: Buhârî ve Müslim de uydurma hadis olduğunu iddia edenler var. İnsaflı olanlar zayıf hadislerin bulunduğunu iddia ederken, aşırı giden bazıları ise imâlı şekilde ‘Buhârî’de de sahih hadis vardır’ diyerek çoğunun zayıf veya uydurma olduğunu ileri sürmektedir. Ümmetin telakki bi’l-kabul eylediği iki kitap; Buhârî ve Müslim’in Sahîh’leri ile ilgili bir değerlendirme yapacak olursanız, neler söylemek istersiniz?
M. Şimşek: Buhârî ve Müslim de uydurma hadis olduğunu iddia edenler var. İnsaflı olanlar zayıf hadislerin bulunduğunu iddia ederken, aşırı giden bazıları ise imâlı şekilde 'Buhârî'de de sahih hadis vardır' diyerek çoğunun zayıf veya uydurma olduğunu ileri sürmektedir. Ümmetin telakki bi'l-kabul eylediği iki kitap; Buhârî ve Müslim'in Sahîh'leri ile ilgili bir değerlendirme yapacak olursanız, neler söylemek istersiniz?
M. Salih Ekinci: Buhârî ve Müslim'in hadislerinin sahih olduğu konusunda İslam âlimleri icma' etmişlerdir. Ancak tenkit edilenler müstesna. İkisinden toplam iki yüze yakın hadisi bazı muhaddisler tenkit etmişlerdir. Tenkide konu olan bu hadislerin sıhhati üzerine icmâ yoktur, dikkat buyurun, zayıftır demiyoruz, icma-i sıhhat yoktur, diyoruz. Tenkit edilen bu hadislerin de sahih olduklarını büyük muhaddisler beyan etmişler; üzerine araştırma yaptıktan sonra tenkitlerin doğru olmadığını belirtmişler.
Tenkit edilen hadis icma'nın dışında kalıyor; sıhhatin dışında kaldığını kastetmiyoruz. Bunlar da sahihtir. Âlimler her bir hadis üzerine araştırma yapmışlar, cevaplar beyan etmişler. Her hadis hakkında ayrı ayrı tafsil cevap verdikleri gibi, bütün hadisler hakkındada icmali bir cevap vermişlerdir. İbn Hacer el-Askalânî Fethu'l-bârî'nin mukaddimesinde bunların hepsini beyan etmiştir ama biz tek tek beyan edemiyoruz.
Buhârî, hocası İbn-i Ma'în hakkında diyor ki: "Ondan başka kimsenin yanında kendimi küçük görmedim". O zaman demek ki Buhârî kendini kibire kaptırmamıştır. Buhârî ve Müslim'den sonraki âlimler de tamamen icma etmişler ki, onlar hem ricalde hem metinde ve hem de ilelde en büyük muhaddistirler. İkisinin de, onları tenkit edenlerden çok üstün oldukları konusunda da icma vardır. Mesela Dârekutnî gibi birkaç tane muhaddis onların bazı hadislerini tenkit etmişler ama Buhârî ve Müslim onlardan çok daha üstün, çok daha titiz idiler. Onların da sıhhatte ağır şartlar koştuğunu herkes kabul ediyor. Netice, madem marifetü'l-hadiste, ulûmu'l-hadiste, 'ilelü'l-hadiste ve ricâlü'l-hadiste çok üstündürler ve de kitaplarında da normal şartlar koşmamışlar (tesahul etmemişler); tersine daha ağır şartlar koşmuşlar, demek ki şimdiki tenkit edenlerden de daha çok üstündürler. Bu konuda o zaman tashihleri tenkit edenlerden mukaddemdir - -على تضعيف من انتقده İcmalen delil budur. Çok da mantıklı, ilmî, aklî bir delildir. Yani alakülli hâl Buhârî ve Müslim'in tüm hadisleri sahihtir. Ama bakın sahih demek, tüm hadisleri mamulün bih'dir manasına gelmez.
Şu da var ki muhaddislerin arasında muttefekun aleyh olsun, münferit rivayet olsun sahiheyn hadislerinin "katiyet" ifade edip etmediği konusunda ihtilaf vardır. İbn Salah ve bir grup âlim, Buhârî ve Müslim hadislerinin katiyet ifade ettiğini iddia ediyorlar. Mütevatir değildir ama karinelerle kuşatılmış haber hükmündedir. İki haber yakîn ifade eder. Veya üç haber diyelim. Birincisi, haber-i sadık Allahu Teâlâ'nın ve peygamberinin haberi; İkincisi mutevatir haber; üçüncüsü ise karinelerle kuşatılmış âhad haber (الخبر المحتف بالقرائن). Bir grup alim bu kanaattedir, ki İbn Salah ve İbn Hacer Askalânî de bu görüştedirler. Ama alimlerin büyük kısmı zannî olduğunu iddia ediyorlar,(İmam Nevevî gibi.)
Yine vurgulamalıyım ki, bir hadisin sahih olmasının manası o hadis kesinlikle "ma'mulun bih"dir değildir. Yani "nisbetühu ilâ kailihi" açısından sahihtir. Ama içinde mamulun bih olmayan hadisler çoktur. Mensuh olan vardır, aralarında zahiren tearuz olanları vardır. Çelişkiler olduğu zaman ya'melü birrâcihi vela ya'melü bil mercuhi (tercihe şayan olanla amel edilir, diğeri ile amel edilmez). Buhârî'de ve Müslim'de bazı imamların amel edip bazılarının amel etmediği birçok hadis vardır. Amel etmemenin de birçok sebepleri vardır. Mesela sahih hadislerin şartlarından birisi, şaz olmamasıdır. Bu şartı müteahhirinler, yani sonraki dönem âlimleri koşmuşlardır, mutekaddimlerde böyle bir şart yoktur. Bundan dolayı Buhârî ve Müslim'de bazı şaz hadisler vardır. Onlar sahih kabul etmişler. İbn Hacer el Askalani bunu 'Nüket'te ifade ediyor, yani 'sahihtir ama şazdır', diyor. Böyle ilmi bir şekilde mesele açıklanırsa makbuldür. Toptan red etmek ise zaten ilme de aykırıdır, İslam'a da çok aykırıdır. Akıllı insan da bunu iddia edemez.
Böylesine büyük muhakkikler, büyük âlimler o kadar araştırmışlar yapmış, hadisleri tek tek teftiş etmişler. Her hadisin her bir ricalini tek tek tahkik etmişler, illetleri olup olmadığını, Şaz olup olmadığını tamamen beyan etmişler. Siz ne biliyorsunuz, siz ne yaptınız?! Buyurun kaç rical biliyorsunuz! Kaç metin ezberinizde vardır! Bu nedir? Bu hastalıktır. Müsteşrikleri ve gavurları taklit etmektir. Neticesi çok kötü olan bir hastalıktır. Tabii, bunun Allah huzurunda büyük mesuliyeti vardır. Büyük bir vebali vardır.
M. Şimşek: Muhterem Hocam! Ülkemizde ve diğer İslam ülkelerinde hadis kitaplarının tahkikli neşrinde durum nedir? İslam ülkelerinde nasıl yapılıyor? Ülkemizde var mıdır, yeterli midir? Bu konudaki önerileriniz, tavsiyeleriniz nelerdir? Bundan bahseder misiniz?
M. Salih Ekinci: Bu hadis kitaplarını mahtutattan çıkarıp matbu hale getirmek elbette ki büyük bir hizmettir hadisi şerif, Kur'an'ın bir mislidir (أَلاَ إِنِّى أُوتِيتُ الْكِتَابَ وَمِثْلَهُ مَعَهُ). Tahkik denen bir şey vardır. Asıl tahkik şudur: musannifin yazdığı şekilde piyasaya çıkarmak, bastırmak, insanlara ulaştırmaktır. Eğer o mümkün değil ise en yakın bir şekilde yapmaktır. Bunun için gerekli olan şey nedir? En eski nüshaları bulmak ve onlara ulaşmaktır. Bir de nüshaları karşılaştırmak, başka kitaplarla mukayese etmektir. Bu büyük bir çabadır, gayrettir ve gerekli olan bir hizmettir. Asıl tahkik budur.
Bunun dışında gerekli olan neler vardır? Mesela nüshaların faklılıklarını veya rivayetlerin farklılıklarını beyan etmek; ikinci mertebede ise eğer hadis tahrice muhtaç ise hadisleri tahric etmek. Mesela Müslim ve Buhârî'de geçen bir hadis ise neyini tahrîc edeceksin, tahrîce ihtiyaç yoktur. Ama hadis tamamen sahih değil ise mesela sünenler gibi kaynaklarda geçiyorsa tahrîce ihtiyacı vardır. Tahrîc işi de zor bir iştir; tahrîc, sadece yerleri beyan etmek olsa, bu zor bir iş değildir. Bilgisayar çıktıktan sonra kolaylaştı; hüküm vermek, sahih, zayıf, hasen olduğunu söylemek, bahusus hasen ise neden hasen, zayıf ise neden zayıf? Kâdıh nedir? Bunlar tabii ki büyük muhaddislerin yapabileceği çok zor bir iştir. Herkes yapamaz ancak tek tük muhaddisler, büyük seviyedeki insanlar yapabilir. Onlar da nadirdir.
Bunun dışında başka bir şeye daha ihtiyaç vardır. Gerekli yerlere açıklama ve şerhler yazmak; şiddetle ihtiyaç bulunan yerlere izahât yapmak. Mesela Garîbü'l-hadis konusu bir kelime ise, mücmel bir ibare ise, açıklamaya muhtaç müşkül bir ibare ise böyle şeyleri de dipnotlara almak.
Tahkik denilen şey asıl ihraçtır. إخراجه على الصورة التي ألفها المألف أو قريبا منها. Öbürlerine tahkik denilmesi tebaandır. Bunlara da çok ihtiyaç vardır.
Tabii İslam Âleminde bu tür hizmetler verilmiştir. Muhakkiklerin birçoğu güzel hizmetler vermiştir. Ne var ki, birçok eserin de tam hakkı verilmemiştir; orta veya zayıf seviyede tahkik edilmiştir. İslam Âleminde hadis ilmi gelişti. Yüz sene önceye göre daha umut vaat edici, daha kuvvetlidir. Başta Hindistan olmak üzere hadise büyük bir yöneliş başlamıştır; Mısır'da Ahmed Şâkir bu işi başlatmıştır, İmam Ahmed'in Müsned'ini ve Müslim'in bir kısmını tahrîc etmiştir. Daha sonra diğerleri ondan öğrenmişlerdir.
Ama Türkiye'nin özel bir durumu vardır. Türkiye'de medreseler, ilimler uzun zamandan beri yasak olduğundan ilim sahalarında, bahusus hadis sahasında maalesef hemen hemen 'insan yetişmemiştir' denilecek kadar azdır veya hiç yoktur. Zaten Osmanlı döneminde hadis ilmi zayıftı. Kuvvetli değildi. Türkiye de bahusus yasaklar çıktıktan sonra tabi ki bu inkıtaa uğrayacaktı. İnkıta gerçekleşti. Sonradan üniversitelerde bu iş başladı. Ama maalesef bu da tam ve kuvvetli bir şekilde gerçekleşmedi.
Demin söylediğimiz gibi bu sahada etkinlik gösterenlerin birçoğu müsteşriklerin fikirlerinden etkilenmiştir. Muhaddis olduklarını ya da hadiste ihtisas yaptıklarını iddia eden bazı insanlara bakıyoruz; bu kimselerin -senedleri ve ricalleri açıklayabilme yetkinliğini bir tarafa bırakın- birçok hadisin açıklamasında aciz kalıyorlar. Yahut da muhaddistir deniliyor, vahimdir ki, bir Buhârî okumamıştır; bırak ki ezber olsun. Mesela diyebiliriz ki, 100 tane hadis ezberinde değildir. Nasıl muhaddisliktir bu? Nasıl hadis ihtisasıdır?
Ben geçenlerde İstanbul'da tedrisatla ilgili bir konferansta konuştum. 100-150 hoca vardı. Dedim ben kendimden -Allah biliyor; tevazu olarak söylemiyorum- çok utanıyorum. Niçin? Şimdi İslam Âlimi için neler lazımdır. Başta, Kuran'ı Kerim önünde bir sahife gibi olmalıdır. İstediği zaman hemen ayeti alır, söyler; ayetleri peş peşe söyleyebilir. Maalesef ben hafız da değilim. Bırak ki ayetler önümüzde bir sahife gibi olsun.
İkincisi ise bir İslam âliminin en az sahîhayn hadislerini ezber olması lazım. Maalesef böyle bir şey yoktur. Bunlar muhaddislerin şartları değildir, normal bir âlimin şartlarıdır. Eee… şimdi muhaddisim diyen insanlara bakıyoruz, maalesef ezberinde 100 hadis bile yoktur. Hadiste biraz muğlak bir ibare geldiği zaman içinden çıkamıyor. Bırak senetleri, tenkitleri, ricalleri, temyizleri ve hüküm vermeyi. Maalesef Türkiye'nin gerçekleri böyle gelişmiştir. Bir de en kötüsü bütün bunlara rağmen çok büyük iddialar vardır. Daha da kötüsü müsteşriklerden ve gavurlardan etkilenmeler vardır, bu çok üzücü bir durumdur. Tabi bunu imkânı nispetinde telafi etmemiz lazım.
M. Şimşek: Muhterem hocam! Klasik eserlerimiz Arapça olduğu için ülkemizde neşir yeterli miktarda yapılmıyor. Tahkikle uğraşan çok az belki birkaç kişi var. Şu an itibariyle İslam dünyasında gerek hadis olsun gerek diğer İslami ilimler olsun, klasik kaynaklar neşrediliyor. Bu neşirleri nasıl buluyorsunuz?
M. Salih Ekinci: Mesele esasında kitabı mahduttan matbua çıkaran kişinin seviyesine bağlıdır, yani muhakkikin durumuna bağlıdır. Gayretli bir insan ise, güzel tahkikler ve hizmetler verir. En güzel bir şekilde piyasaya sürer. Ondan sonra da naşirin rolü vardır. Tashih ve düzenlemeye ehemmiyet verirse kitap daha sahih ve düzenli çıkar. Bu tabi ikincil roldür. Asıl rol muhakkikindir. Onların seviyesi değişik olduğundan kitaplar da değişik seviyelerde çıkıyor. Bu hususta bir de dâru'n-neşirlerin (yayınevlerinin) esere verdiği ehemmiyet ve onların hedefleri de önemlidir. Mesela bazıları ticari kaygı taşımaz; İslamî daveti neşretmek üzerinde durur ve her müellifin ve muhakkikin kitaplarını neşretmezler; kitabı yayımdan önce defalarca okutuyorlar; sağlam yapıyorlar; düzenlemelerini güzel yapıyorlar. Bazılarının ise hedefleri sadece ticarettir. Kitap ellerine geçer geçmez alıp basıyorlar, piyasaya sürüyorlar. Eser allak bullak oluyor. Ya da kitap yama oluyor. İnsan da ondan istifade edemiyor. Bunlar hakikatte kendilerine de kötülük yapıyorlar, çünkü isimleri kötüye çıkıyor. Eskiden daha çok titizlik vardı. Âlimler, Allah'tan daha çok korkuyordu. Daha dikkatli davranıyorlardı. Ehil olmayan karışmıyordu. Ama şimdi böyle değil. Allah korkusu kalmamıştır. Ticaret ve şöhret ağır basıyor. Meşhur olsun, para gelsin, kaygı bu. Öbür taraf önemli değildir.
-devam edecek-
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et!
Nahl, 125
GÜNÜN HADİSİ
Her insan hata yapar. Hata edenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir."
Tirmizi
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...