RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-88
Ders: Mesnevi-yi Nuriye, Şemme(s: 196) İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım: “İ'lem Eyyühel-Aziz! İnsanları fikren dalalete atan sebeblerden biri; ülfeti, ilim telakki etmeleridir. (Mesnevi-i Nuriye (s: 196 ) ve devamı..
Ders: Mesnevi-yi Nuriye, Åžemme(s: 196)
Ä°zah: Prof. Dr. Åžener Dilek
İzah edilen kısım: "İ'lem Eyyühel-Aziz! İnsanları fikren dalalete atan sebeblerden biri; ülfeti, ilim telakki etmeleridir. (Mesnevi-i Nuriye (s: 196 ) ve devamı..
*Dalalet, fikridir. Zulümat, kalbidir. Ä°slam tarihinde fırak-i dâlle dediÄŸimiz yetmiÅŸ üç fırkadan yetmiÅŸ ikisi dalaletten sapmış, fikirden inhiraf etmiÅŸler. Amelden sapanlar çok daha az.Â
* "Ülfeti, ilim telakki etmeleri" (Mesnevi-i Nuriye (s: 196) İnsanların gördüğü ve müşahede ettiği şeylere bakıyor. O ilk bakış ve görme zannı içerisinde "gördüğüm bu meseleyi ben her cihetiyle biliyorum, anlıyorum, kavrıyorum" manasında bir saplantıya giriyor. Bir çocuğu düşünelim. Çocuk gözünü açıp etrafını seyretmeye ve kavramaya başladıktan sonra her gün güneşi görüyor. Ta seksen sene- doksan sene güneşi görüyor. Ama o kişi astronomi ilmini tahsil etmemişse, eğer uzaydan haberi yoksa bütün hayatı boyunca güneşi semada bir daire olarak görür ve bilir, o kadar. Burada bakış var ama bakışın arkasında derinlik yok, tefekkür yok, iz'an yok. Sathi ve suni bir bakış.
*Bir zaman bir medreseye gittik. Beş altı tane kardeş gece vakti Ayetü'l Kübra'dan semavat bahsini okuyorlar. Bulundukları salonda camlı fanus var, onu açmışlar, elektrikleri de söndürmüşler. İçerisi hafif karanlık. Camları da açmışlar, semayı seyredip o bahsi okuyorlar. Ne yaptıklarını sordum. Tefekküri, tatbiki bir okuma yaptıklarını söylediler.
Peki, neler gördünüz? Diye sordum. "ağabey" dediler, "Cenab-ı Hak bu yıldızları ile sema tavanını süslemiş, böyle döndürüyor" dediler. Güldüm, "İyi, Allah razı olsun" dedim. Biri "ağabey niye güldün?" dedi. Dedim ki "bakın şu yıldızlara ne görüyorsunuz? Üzerinizdeki elbisenin düğmeleri kadar, hatta daha küçük. Bir insan çıplak gözle semaya baktığı zaman 3000-5000 kadar yıldız görebiliyor. Ceketinin düğmeleri kadar görülen yıldızlara bakıyor "ağabey sema ne güzel yaratılmış" diyor, İyi, o bakış ta güzel. Bir de uzay araştırmaları merkezi NASA'ya git. Dünyanın en gelişmiş teleskoplarının karşısına geç, o teleskopun gözüyle bak. Yine ihata edebildin mi? Hayır. Şu semanın enginliğini, derinliğini, zenginliğini ve vüs'atini anlamak için şu gözünün her bir tanesi güneş kadar olacak, bir de o gözlerle bak. İhata edebildin mi? Hayır. Dünyada ne kadar çöl var, çöllerde ne kadar kum var? Onlardan daha fazla sayıda semavatta yıldız var. Demek bizim tefekkürümüz, izafi ve nispi bir tefekkür. Yani düşünce pergelimizin açılımı ile doğru orantılı. Allah çapımızı büyütsün.
*İşte sathi(yüzeysel) nazar. Demin bahsettiğimiz amiyane yıldızları seyretme temaşada sathi nazar. 'İşte güneş, işte gökyüzü, işte bahar.'
*Âmi insanların anlayışı bakkal terazisi gibi. Bakkal terazisinde beş kilo, on kilo tartarsın ama bir ton, iki ton şeyleri tartamazsın. Biraz daha ilim sahiplerine gelince onların düştüğü varta ne? Zannediyor ki 'benim bildiğim, müşahede ettiğim alan kâinattaki en nihai alan.' İlim sahiplerinde de böyle bir varta olabiliyor.
*Sathi nazar insanı baka baka, 'bakar körlüğe' götürüyor.
Not: Sathi Bakışla alakalı Şener Dilek beyin yazıları için; Risale-i Nur'da Derinleşme adlı eserinin 91-92. Sahifelerine, Risale-i Nur Nasıl Okunmalı adlı eserinin 451. Sayfasına, Kimdir Şu Tabiat Ana adlı eserinin 134-146. sahifelerine bakabilirsiniz.(Salih Okur)
Not: 2: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi, insanları dinsizlik vadilerine götüren sebebleri sıralarken, ilk olarak sathi nazar meselesine değinmekte ve şöyle demektedir; "İnsanları hakikatten uzaklaştıran önemli bir sebeb şu muhteşem kâinata ve onda cereyan eden harika hâdisata gaflet ile sathî bir nazar ile bakmaktır. Çölde, uzaktan bakıldığında serabın su zannedilmesi gibi, tahakkuku mümkün olmayan bir hurafe de gaflet ve sathî nazar ile hakikat zannedilir. Hem uzak mesafelerden bakıldığında bir yıldız mum kadar görüldüğü gibi, bir hakikat da uzaktan temaşa edildiğinde lâyıkınca idrak edilemez.
Rabbanî ve İlâhî hakikatlere karşı laubali kalmak ve lakayt davranmak, hakikatleri perdeler ve neticede insanı aldanışa götürür. Evet, insan gaflet ve nazar-ı sathî ile bu âlemi baştanbaşa kuşatan ve Allahu Teâlâ'nın varlığını güneş gibi gösteren dakik nizamı, mükemmel intizamı, hârika ahengi, gözler kamaştıran güzelliği göremez. Meselâ, bu kâinatın bir fabrika gibi kolay ve ahenkli idare ve tedbirine, tanzimine, tertibine, tavzifine bakamaz. Hava unsuru ile bütün hayat sahiplerinin emzirilmesi, gece ve gündüzün ve mevsimlerin birbiri ardı sıra, hikmetle dizilmesi, bulutlardan yağmurun sağılması, güneşten ziyanın süzülmesi gibi harika icraatı temâşâ edemez. Unsurların nebatatın imdadına hakimane koşturulmasını, nebatatın hayvanatın yardımına merhametkârâne gönderilmesini ve hayvanatın da insanların ihtiyacına inayetkârâne musahhar edilmesini ibret nazarıyla seyredemez.
Bütün habbe ve çekirdeklerden çeşit çeşit ağaçların maharetle yaratılmasını, nutfelerden, yumurta ve yumurtacıklardan hadsiz zihayatların hakimane halk edilmesini, onlardan nihayetsiz kuş ve balıkların harika yaradılışını tefekkür edemez.
Her bir çiçek ve yaprağın, her bir çekirdek ve meyvenin birer kudret mû'cizesi, birer san'at harikası olduğunu idrak edemez. Bütün hayvanatın ayrı ayrı mahiyetlerini, birbirilerinden farklı hissiyatlarını, çeşit çeşit cihazatlarını, muntazam beslenmelerini, doğup ölmelerini düşünemez.
Ve neticede bu âlemde tecelli eden nihayetsiz kudretin bir Kâdir'den, bütün mevcudatı ihata eden ilmin bir Alîm'den, umum mevcudata şâmil tasarrufun bir Mutasarrıftan, bütün varlıkların hikmetli ve faydalı suret ve şekillerinin bir Hakîm'den geldiğini kavrayamaz.
Elhasıl, bin bir ismin tecelligâhı olan bu muhteşem kâinata sathî nazarla bakan bir insan, ondaki İlâhî hikmetleri sezemez, kavrayamaz. Cenâb-ı Hakk'ın varlık ve birliğinden, azamet ve kudretinden, saltanat ve haşmetinden gaflet eder.(Mehmed Kırkıncı, Nasıl Aldanıyorlar, Zafer Yayınları, İst. 2007)
* Sathi nazarların çok cihetleri var. İlimde sathi nazar, bir ibareyi anlamakta sathi nazar, kâinata bakışta sathi nazar, tedbirde sathi nazar. Mesela ilimde sathi nazarda bakıyor, "tamam bu budur, ben böyle anladım" diyor. Orada kalıyor. Tabii, anladığı, gördüğü, bildiği de ne? İşin yüzeyi, zevahiri. Yani kabukta ve kışırda dolanıyor, içine giremiyor. İçine nüfuz edemediği için de tefekkürün hakikatına ulaşamıyor. Tefekkürün hakikatına ulaşamayınca da gaflet tabakalarını hakkıyla dağıtamıyor. Üstad; "Tefekkür, gafleti izale eder. (Mesnevi-i Nuriye s. 147) diyor. Görüyor.. Ama intikal derinliği çok sathi.
*Ülfet neye benziyor? Şurada bir kavanoz var. Kavanozun içinde de bal var. Dünyanın en iyi balı. Şimdi balı gördün mü? Gördün. Peki, baldan bir şey alabildin mi? Alamadın. Balı gördün ama yiyemedin. Bal senin içerine girip enerjiye dönemedi. Diliyle insan kavanozun yalasa, karnı doyar mı? Doymaz. İşte nazar-ı sathi ve ülfet cam kavanozu yalamaya benziyor.
Not: Ülfetle alakalı Şener beyin yazıları için; Risale-i Nur'da Derinleşme adlı eserinin; 92-92-95. Sahifelerine, Risale-i Nur Nasıl Okunmalı adlı eserinin 447. Sayfasına, Kimdir Şu Tabiat Ana adlı eserinin 142-148. sahifelerine bakabilirsiniz. (Salih Okur)
* Bir ceviz düşünelim. Cevizin bir kabuğu bir de içi var. Çekiçle kafasına vurduk, içini açtık. Cevizin kabuğunu kırıp özüyle tanışmak bir merhalemedir? Evet, bir merhaledir. Ama merhalelerin ilk basamağıdır. O ceviz senin değildir. Aldın ağzına götürdün, çiğnedin, tadıyla tanıştın. Ceviz mideye indi. Bak, ağızdaki ceviz de senin değildir. Mideye inen ceviz de senin değildir. Ama vücudunda tam massedilip hücrelere enerji olarak götürüldüğünde o artık seninle bütünleşmiştir.
Şimdi, hakikat ve marifet de öyle. Okuyoruz, bizi ne vuruyor? Ülfet. Okumak güzel, elbette okuyacağız. Okuduğun senin değildir, anladığın senindir. Anladığın da senin değildir, yaşadığın senindir. İlim neye dönecek? Amele dönecek, hayata dönecek. Yaşadığın da senin değildir, ömür boyu yaşattığın senindir.
*Allah'ın sanatında i'caz vardır. Allah'ın sanatı mucizedir. Ülfet, o i'cazı göremez.
*Düşünelim, bir hastanede bir kadın iki başlı bir çocuk doğursa veya vücutları yapışık iki çocuk doğursa bu farfaralı gazeteler hemen hastaneye koşar, bunu haber yapmakla uğraşırlar. Şimdi soru; iki başlı çocuk mu daha mucize ve harikadır, yoksa tek başlı çocuk mu daha mucize ve harikadır? Dört elli, on elli, ahtapot gibi bir çocuk mu daha antika ve mu'cizdir? İki elli olan insan mı daha antika ve mu'cizdir? Aslında onların adiyat sırasında gördükleri her şey en harika ve en mu'cizdir.
*Allah neyi yaratmışsa yarattığı her şeyi hüsn-i külli ile yaratmıştır. Yani o yaratılan mahlûkun hilkatinde ne maksat, ne mana varsa, yaratılan şey o mana ve maksada tam muvafık olarak yaratılmış.
İnsanların eserinde hüsn-i külli yok. İnsanlar eserinin en fazla birkaç cephesini mükemmel yapar. Her cephesiyle eşyayı mükemmel yapmak, yaratmak Allah'a mahsustur.
*Kâinatta Allah'ın sanat eserlerindeki i'cazı göremeyen insan, ülfete düşüyor. Ãœlfete düştüğü zaman da o mananın hakikatı âleminde silikleÅŸiyor. Orijinalitesini kaybediyor.Â
*Kâbe'yi ilk defa gören insanın dünyası bir farklı oluyor. Hz. Ömer(r.a) eline bir değnek alır, herkesi memleketine gönderirmiş. Ülfet onlara bulaşmasın diye.
*Ãœlfet, hakikat âlemini karartıyor. Bazı elektrik düğmeleri vardır, çevirince ışığı artırıp azaltıyor. Ä°ÅŸte ülfet o elektrik düğmesi gibi.Â
*Üstadın ifadesiyle, sathi nazar zulümattır. Karanlık püskürtüyor.
*Ülfetin en dehşetlisi hakikat ve marifet-i ilahiye karşı ülfet etmektir. Üstadın odasında astığı ve her gün ibret aldığı bir levha var. O levhada; "Dost istersen Allah yeter. Yârân istersen Kur'an yeter. Mal istersen kanaat yeter. Düşman istersen nefis yeter. Nasihat istersen ölüm yeter" yazılı. Üstad "ben başımın üstünde onu bir levha-i hikmet olarak ta'lik etmişim. Her sabah ve akşam ona bakarım, dersimi alırım" diyor. Bakın, "Her sabah ve akşam" diyor. Buradan anlaşılıyor ki, yüksek ehl-i hakikatı ülfet vurmaz. Onların dünyasında devamlı teyakkuz var.
*Bakın şurada bir levha var, ne yazıyor; "İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hâdisatın tazyikatından kurtulabilir." Sözler (s: 314 ) Hakikaten çok önemli, imanın kadir ve kıymetini ifade eden çok ağır, derin, ince bir cümle. Buraya ilk gelen bir kimse o levhaya bakar, ibret alır. Ama iki gün, üç gün, beş gün, bir hafta derken artık o levhanın içerisindeki yazı görülmez. Adam artık yazıya bakamaz levhadaki çınar ağacına bakar, "vay be bu çınar ağacı da ne kadar haşmetliymiş" der. Bir müddet sonra çınar ağacı da görülmez, çerçeve görülür; "ya mükemmel bir çerçeve yaptırmışsın Serkan. Fotoğrafla tam bir renk uyumu var. Çerçevesi çok güzel." İki ay sonra çerçevede görülmez, odada bir aksesuar olarak göze görünür. Ülfet budur.
*Kâinatta her bakış bir çerçeve Her an bir çerçeve. İnsanın hakikattar bakışı şöyle olmalı; Bugün ölüm meleği gelecek. Bugün benim son günüm. Dünyaya bir daha bakamayacağım. Şu nehirleri, bağları, bahçeleri, şu dağları, Cenab-ı Hakk'ın haşmet-i Rububiyetine medar bu tecelliyatı bir daha tam temaşa edemeyeceğim. Bugün son günüm. Şu boğaza geçeyim de, İstanbul boğazında mülk-ü İlahideki tasarrufatı ve Rububiyet-i İlahinin sonsuz cemalini bir daha temaşa edeyim." Böyle bir bakış ve derinlikle âsâr-ı İlahiye bakmak lazım. Allah, bu manadaki bakışımızı derinleştirsin. Allah bizi ülfetten korusun.
* Bir dava adamının, bir hakikat adamının, makam-ı tebliğde oturan bir müminin en dehşetli düşmanlarından birisi, ülfettir. Adama soruyorsun; "yahu içeride ders var, ne yapıyorsun o köşede?" "Ağabey birinci söz okunuyor" "Girsene" "yahu ağabey, ben birinci sözü o kadar okudum ki, belki bin kere. Ezberledim. Neye gireyim ki?" Cenab-ı Hak bizi böyle bir ülfete düşmekten muhafaza etsin.
Not: Şener Bey bir sohbetinde şöyle diyor; "Tefekkürde bir sır vardır. Ona vasıl olamayan hakikat-i tefekküre kavuşamaz. Her şeyin bir kışrı vardır. Tefekkürün dahi bir kışrı vardır. Her şeyin özü lübdedir. Dava-yı Kur'aniyeye lakaydlık nazar-ı sathi ve ülfet tefekkürün kabuğunu kalınlaştırıyor. Malumat kabilinden kalıyor. Dava-yı Kur'aniyeye sadakat ile tefekkürün sırrı inkişaf eder."(Salih Okur)
*Dünyanın en antika bir müzesine girdiÄŸimizi düşünelim. Tam içeri girdiÄŸimizde elektrikler sönse. Cebimizde bir çakmak var. Onunla müzeyi gezdiÄŸimizi düşünelim. Görebildiklerimiz çakmaktaki ateÅŸin gösterebildiklerinden ibarettir. Bir baÅŸkası cep telefonuyla eserleri temaÅŸa etse. DiÄŸer bir el feneri ile. Sonunda herkes bir ÅŸeyler gördü. Kâinatta görülen Ä°lahi antika sanat eserlerini hakikatıyla tefekkür güneÅŸ gibiyse, ülfetle ve sathi bakışla olan temaÅŸa o çakmak veya fenerle bakış gibidir. Ä°ÅŸte hakikat-ı tefekkür, ülfeti yırtmaktır, parçalamaktır. Ãœlfet yırtılırsa tefekkürün hakikatına insan ulaÅŸabilir. Â
*Çok hızlı koşan bir kişi çevresini doğru dürüst görebilir mi? Göremez. Bir fikir adamı "tefekkür durmak demektir" demiş. Hızlı hızlı okuyor, tamam. Ülfet bizi vuruyor, ülfet bizi perişan ediyor. Ülfet ile âlemimiz karanlıklara giriyor. Ülfet, toneri bitme noktasına gelmiş fotokopi makinesi gibi hakikatleri zihnimizde silikleştiriyor. Ülfet, zihni silikleştirdiği gibi, netice noktasında bir cephesiyle insanın şahsiyetini silikleştiriyor. Düşünmeyen, bakmayan, süzmeyen, anlamayan, analiz etmeyen, tefekkür ve tezekkür etmeyen, tebellür etmeyen bir insan.
Not: Şener Bey bir sohbetinde bu meseleye şöyle değiniyor; "İdrak bir hakikati silik alırsa o hakikat tam tespit edilmez. Göz kâinat tablolarına ülfetle lakaytlıkla alsa idrak melekeleri silik alıyor. Ama göz dikkatle, hayretle temaşa ile baksa idrak net alıyor. Bu ikisinin muhassılasından hakikate rabt-ı kalp ediyor. Hakikatin fotokopi gibi hem vazıh beyyineler, hem de bütün meleklerin hakikati tam tespit etmenin bazı şartları vardır. Bu şartlara uyulmazsa yapılan tefekkür sathidir."
Not: 2: Mehmed Kırkıncı Hocamız, 16. 07. 1984'de yaptığı bir derste; "Ülfet, düşünmeyi siliyor" demektedir. (Salih Okur)
Â
Â
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-200
Ders: 3. Söz İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *Allah ya..Allah’tan gelen şey nasıl olur,
RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-199
Ders: Mesnevi-yi Nuriye, Katre’nin Hatimesi İzah: Prof. Dr. Alaaddin Başar *Üstad, İslam âl
RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-198
Ders: Asa-yı Musa(s. 106) İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah Edilen Kısım: Sonra o mütefekkir
RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-197
Ders: Mesnevi-yi Nuriye, Katre risalesi, s. 69 İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım:
RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-196
Ders: 11. Söz İzah: Prof. Dr. Şener Dilek *Sanattaki letafeti, ilimdeki derinliği, tezyinattak
RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-195
Ders: Hutbe-i Şamiye(s. 19) İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım: “İstikbal yaln
RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-194
Ders: 33. Söz, 23. Pencere İzah: Prof. Dr. Şener Dilek Not: Bu ders, İstanbul Yüzevler’de,
RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-193
Ders: 14. Lem’a, İkinci Makam İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *“Kâinat sîmasında, arz
RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-192
Ders: 17. Lem’a, 13. Nota İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *Cenab-ı Hak bizi kul olarak yar
RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-191
Ders: Şualar(13. Şua,) s: 307 İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım: “Bugün, bü
RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-190
Ders: 14. Lem'anın Ä°kinci Makamı Ä°zah: Prof. Dr. Alaaddin BaÅŸar *“Besmelenin rahmet noktasÄ
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-189
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-188
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-187
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-186
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-185
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-184
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-183
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-182
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-181
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-180
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-179
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-178
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-177
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-176
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-175
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-174
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-173
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-172
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-171
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-170
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-169
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-168
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-167
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-166
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-165
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-164
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-163
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-162
- RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-161
Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; Allah'tan başka size gökten ve yerden rızık verecek bir yaratıcı var mı? O'ndan başka tanrı yoktur. Nasıl oluyor da (tevhidden küfre) çevriliyorsunuz!
Fatır, 3
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
İçinde Allah'ın anıldığı ev ile içinde Allah'ın anılmadığı ev diri ile ölüye benzer.
Müslim
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...