HZ. İBRAHİM’İN (A.S) ALLAH DOSTU OLMASINDAKİ BÜYÜK SIR-3
Hz. İBRAHİM’İN BABASINA İTİRAZI Hz. İbrahim(a.s) babasının ve akrabalarının güçsüz putlara ve zavallı heykellere tapınıp durduklarını görünce çok şaşırır ve onları düşündürmek için şu soruyu sorar: “Sürekli tapınıp durduğunuz bu heykeller de neyin nesi? Yoksa Allah’tan başka tanrılar mı icad etmek istiyorsunuz? Âlemlerin Rabbi hakkında hiç tefekkür etmiyor
Hz. İBRAHİM'İN BABASINA İTİRAZI
Hz. İbrahim(a.s) babasının ve akrabalarının güçsüz putlara ve zavallı heykellere tapınıp durduklarını görünce çok şaşırır ve onları düşündürmek için şu soruyu sorar: "Sürekli tapınıp durduğunuz bu heykeller de neyin nesi? Yoksa Allah'tan başka tanrılar mı icad etmek istiyorsunuz? Âlemlerin Rabbi hakkında hiç tefekkür etmiyor musunuz?"(1) Hz. İbrahim'in bu ilk sorusu onları araştırmaya ve düşünmeye sevk eden zekice bir soruydu. İbrahim bu soruyla babasını ve kavmini can evinden vurmuştu adeta. Ancak onların bu zekice soruya verdikleri cevap son derece yüzeysel, kafalarının çalışmadığını ilan eden aptalca bir cevaptı. Şöyle diyorlardı: "Ne yapalım, biz atalarımızı hep bunlara tapar bulduk."(2)
Hz. İbrahim'in onların bu aptalca sözlerine cevabı çok sertti; onlara, " Vallahi siz de atalarınız da, baştan beri açık bir sapıklık içindeymişsiniz."(3) dedi. Hz İbrahim'in bir tek amacı vardı; o da onların araştırıcı bir kafa yapısıyla düşünmelerini sağlamaktı. Kuşkusuz Hz. İbrahim'in babası ve kavmi de düşünüyordu; ancak onlar daha çok geleneksel, faydacı ve kişisel sorunlarını çözmeye yönelik düşünüyorlardı. Hz. İbrahim ise, zorluklara, engellere ve her türlü sıkıntıya rağmen toplumun sorunlarını çözmeye yönelik eleştirel bir düşünceye sahipti.
Çünkü Hz. İbrahim, alışagelmiş insan hayatını altüst eden önemli değişikliklerin, çok çalışmanın, araştırmanın ve sabrın ürünü olduğunu biliyordu. Yine biliyordu ki, sorunların çözümü geniş ölçüde düşünmeyi, araştırmayı ve kararlı bir şekilde mücadeleyi gerektirir. Araştırarak düşünmek ise, sadece var olan durumu eleştirip sorunları öylece bırakmak değil, çözümleri ve alternatifleri de ortaya koymaktır. Tıpkı Hz. İbrahim'in yaptığı gibi.
NEMRUD'UN ÇAĞRISI
Hz. İbrahim'in kavmi çoğunlukla araştırmacı düşünceden yoksun kimseler oldukları için neyi neden yaptıklarının farkında bile değillerdi. Onlar belirli kalıpları ve belirli öğretilerin içinde sıkışıp kaldıklarından kendilerini ve öğrendiklerini yenileme ihtiyacını hissetmiyorlardı. Bu yüzden gözleriyle gördüklerinin ve kulaklarıyla işittiklerinin tek doğru olduğunu sanıyorlardı. Zira Nemrut adlı zalim kral onları farklı şeylerle oyalıyor ve onlara şöyle hitap ediyordu: "Ey şerefli kavmim! Geliniz birlik olalım ve tanrılarımıza sahip çıkalım. Tekrar dünyaya gelmeyeceğimize göre uzun ömürlü olmak için tanrılarımıza yalvaralım. Yiyelim, içelim, eğlenelim ve tanrılarımızı koruyalım. Unutmayınız ki tanrıların önüne koyduğunuz yiyecekler kutsanmıştır. Daha uzun ömürlü olmak için onlardan yemeyi ihmal etmeyiniz."(4)
Nemrut bu öğütlerle, başta eğlence olmak üzere kavmine bir takım haklar veriyordu kuşkusuz. İnsanları sürekli bir eğlence atmosferinde tutmak için büyük çaba içindeydi. Ancak uzun zaman araştırmacı bir şekilde düşünme yeteneklerini kullanmayan insanların bir anda düşünüp bugüne kadar yaptıklarının doğru olmadığına inanmaları, kötü gidişe dur demeleri ve gerçekleri kavramaları kolay değildi. O yüzden Hz. İbrahim'in önünde hiç de iç açıcı olmayan bir dünya duruyordu ve işi oldukça zordu. Çünkü akıl gibi çok değerli bir cevheri taşıyan insanların elleriyle yaptıkları heykelciklere taptıklarını gördükçe onlara acıyor ve onları kurtarmak için büyük gayretler sarf ediyordu.
Ancak Hz. İbrahim'in babası ve akrabaları pek belli etmeseler de Onun sorusuyla büyük bir sarsıntı geçirmişlerdi. Ne diyeceklerini bilemediklerinden „Ey İbrahim! Sen doğru mu söylüyorsun? Yoksa bizimle alay mı ediyorsun?"(5) diyerek onu ciddiye almak istemediklerini göstermeye çalıştılar. Ama Hz. İbrahim kararlıydı. Basireti bağlanmış bu insanların gözünü mutlaka açmak istiyordu. "Hayır" dedi, "sizin gerçek sahibiniz göklerin ve yerin de sahibidir. Ben de bu gerçeğe tanıklık etmek için gönderilen biriyim."(6) dedi. Onlar yine aldırmadılar ve eski alışkanlıklarına devam ettiler.
Hz. İBRAHİM PUTLARI KIRMAYA KARAR VERİYOR
Hz. İbrahim kavmini düşündürmeye kararlı olduğu için tehditlere aldırmıyordu. Akrabalarından bazıları "Ey İbrahim, biz çok güçlüyüz, sen bizden korkmaz mısın?" dediler. Hz. İbrahim: "Hayır, ben sizin şirk aracı yaptığınız şeylerden korkmuyorum. Siz, Allah katından geçerli bir deliliniz olmadığı halde Allah'a şirk koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben Allah'a ortak koştuğunuz şeylerden neden korkacakmışım?" dedi.(7) dedi. Söz ile akıllanmayacaklarını anlayınca da Hz. İbrahim bu kez taktik değiştirdi. Bir yandan da içinden, "Vallahi siz çekip gittikten sonra putlarınız için tasarladığım şeyi mutlaka gerçekleştireceğim"(8) dedi ve onlardan habersiz bir şekilde içinden bir karar verdi.
Doğrusu bu karar sadece Hz. İbrahim'in geleceğini değil, tüm insanlığın geleceğini etkileyen bir karardı. Hz. İbrahim bu kararının ardından düşündüğünü de yaptı. Pikniğe gitmeye ve eğlenceye düşkün olan kent halkının bir bayram günü toplu halde pikniğe gideceklerini biliyordu. Kendisi de bu kutlamaya davetliydi. Ancak İbrahim, gizli planını uygulamak için onların kentten ayrılmalarını sabırsızlıkla bekliyordu. Bayram yerine gitmek üzere birlikte yola çıktılar. Ancak yolun yarısında "gözlerini yıldızlara dikerek «galiba hastayım" deyip yola yığıldı ve kente geri döndü. Onun etrafındakiler de ondan yüz çevirip gittiler.(9) Aslında İbrahim hasta filan değildi. Fakat kent halkının tüm düşüncelerini altüst edecek ve onları ayağa kaldıracak bir plan peşindeydi. Bu yüzden onlar gider gitmez büyük bir öfkeyle, kimsenin olmadığı bir zamanda puthaneye girdi. Önce, bereketlensin diye putların önüne konan yemeklere baktı. Sonra tebessümle putlara dönerek : "Neyiniz var Allah aşkına? Neden bu yemeklerden yemiyorsunuz ha? Size ne oldu böyle? Yoksa konuşamıyor musunuz ha ?"(10) diyerek onları baştan aşağıya alaycı gözlerle süzdü; sonra onların üzerine abanıp bütün gücüyle vurmaya başladı. Elindeki baltayla puthanedeki bütün putları bir bir parçaladı. Ancak onları şaşırtmak ve düşündürmek için büyük puta dokunmamıştı.(11)
Hz. İBRAHİM MAHKEMEDE
Kent halkı piknik dönüşü, kutsamak amacıyla putların önüne koydukları yemeklerini almaya gittiklerinde gördüklerine inanmak istemediler; her taraf darmadağın olmuş, putlar yerlere serilmiş, sadece büyük put ayakta kalmıştı. Bu manzara karşısında dehşete kapılan kent halkı öfkeyle "Vay insafsız vay! Tanrılarımızın başına bunu getiren kim acaba? Bu her kimse, haddini bilmez biri olduğu apaçık ortada"(12) diyerek sokaklara döküldü. Birileri "İbrahim adında bir delikanlının, putlarımızı diline doladığı haberi kulağımıza kadar geldi"(13) dediler. Halkın ileri gelenleri "İbrahim denen şahsı getirin, herkes onu görsün, belki görgü şahitliği yapacak birileri çıkar." diyerek İbrahim adlı gencin herkesin gözü önünde yargılanmasını istediler.
Nihayet Hz. İbrahim halkın gözü önünde sorgulanmaya başladı. İlk soru belliydi: "Sen mi yaptın bunu tanrılarımıza Ey İbrahim?"(14) dediler. Hz. İbrahim öfkeli kalabalığın ısrarlı sorularına "evet ben yaptım" demediği gibi, "hayır ben yapmadım" da demedi. Ancak onları düşündürmek maksadıyla, "Ne münasebet, herhalde yapsa yapsa şu iri-yarı olanı yapmış olmalıdır. En iyisi siz kendilerine sorun, Tabi, eğer cevap verebileceklerse."(15) dedi ve konuyla hiç ilgisi yokmuş gibi davrandı. İbrahim'in bu cevabı kent halkını ikiye bölmüştü. Sonunda bazılarının akılları başlarına gelmişti. Çünkü düşünmeye ve birbirilerini sorgulamaya başlamışlardı. "Bunun üzerine kendi iç dünyalarına dönerek, Vallahi biz hep kendi kendimize yazık etmişiz" dediler ve başlarını önlerine eğdiler.
Diğer bir kısmı kısa bir şaşkınlıktan sonar İbrahim'e dönerek, "Sen pekâlâ putların konuşmayacağını biliyorsun Ey İbrahim, sen ne demek istiyorsun?"(16) dediler. Kuşkusuz Hz. İbrahim'in bütün çabası onları düşünmeye sevk etmekti. Bu işi başarmıştı. Ayrıca onların verecekleri ölüm cezasından da korkmuyordu. Onun için: "Allah Allah, yani şimdi siz, yaratıcınız olan Allah'ı bırakıp size hiç faydası ve zararı olmayan şeylere ibadet ediyorsunuz, öyle mi? Size de, putlarınıza da yazıklar olsun. Hiç akıl yok mu sizde?"(17) diyerek onların kafasını allak bullak etmişti.
Kent halkının bir kısmı Hz. İbrahim'in sözlerinden etkilenmişti. Ancak Nemrud'un adamları menfaat ve zulüm üzerine kurulan bu rejimin yıkılmasını istemiyorlardı. Bunun için İbrahim'in çok tehlikeli bir insan olduğuna karar verdiler. Zira İbrahim'in elindeki balta sadece putları kırmamış, aynı zamanda krallığın ekonomik ve siyasal düzenini de sarsmıştı. İbrahim'i kendi düzenleri için düşman Kabul edenler onu yakmaktan başka bir çare düşünemediler. "Eğer tanrılarınızı desteklemek ve onlara yardım etmek için bir şeyler yapacaksanız yakın onu" (18)dediler.
Kur'an-ı Kerim (قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ) " Onu yakın ve Tanrılarınıza yardım edin!" ifadesiyle onların ne kadar ahmak olduklarına da vurgu yapıyor. Tıpkı Yasin Suresinin sonlarındaki ayette ifade edildiği gibi… Şöyle buyuruyor: (وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنصَرُونَ لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُندٌ مُّحْضَرُونَ ) "Onlar kendilerine yardım ederler ümidiyle Allah'tan başka ilahlar edindiler. Oysa bu ilahların onlara yardıma asla güçleri yetmez. Aksine kendileri onlar için hazır kıta durumundadırlar."(19) Yani onlar tanrılarını koruyorlar.
Görevliler yığın yığın odun topladılar; odunları ateşe verdiler ve İbrahim'i ateşin ortasına attılar. Ancak Allah "dostum" dediği bir insanın ateşte yanmasını ister mi? Elbette ki istemez. Onun için ateşe: "Dur ey ateş, ağır ol. İbrahim'e karşı serin ol."(20) dedi.
Ateş Hz. İbrahim'i yakmadı. Bazı zayıf rivayetlere göre yakılan ateş serin bir suya, kalan odunlar da balıklara dönüştü. O gün bugündür, Hz. İbrahim'in makamı olan Urfa, bir mesaj kenti olarak dört bin yıllık tarihî gerçekleri nesilden nesile aktarmaya devam etmektedir.
Dipnotlar
1-Enbiya:21/52.
2- Enbiya:21/53.
3- Enbiya:21/54.
4- Hazin, III, 235.
5-Enbiya, 21/55.
6-Enbiya, 21/56.
7-Enam, 6/80-81.
8-Enbiya, 21/57
9-Saffat, 37/88-90.
10-Saffat, 37/90-92
11-Enbiya, 21/57-58.
12-Enbiya, 21/59.
13-Enbiya, 21/60.
14-Enbiya, 21/62.
15-Enbiya, 21/63.
16-Enbiya, 21/65.
17-Enbiya, 21/66-67.
18-Enbiya, 21/68.
19-Yasin, 36/74-75.
20-Enbiya, 21/69.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
Şüphesiz Biz Seni, şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
Fetih, 8
GÜNÜN HADİSİ
Zalim sultanın yanında gerçeği söylemek en büyük cihaddandır.
Tirmizi 13, (2175)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...