"YERİ AŞAĞI KOYDU"
“(Allah) Yer’i mahlûkat için (aşağıya) koydu.”(Rahman, 55/10) Gökleri yukarıya yükselten Yüce Yaratıcı, Yer’i de aşa¬ğıya yerleştirmiştir. Müfessirlerin hemen hepsi "vda" keli¬mesinden "aşağı" manasını da anlamışlardır. Abdullah b. Mes’ud, kıraatinde bu kelimeyi—bir çeşit açıklama ola¬rak—tam "aşağıya yerleştirme"yi ifade eden "hafeda" şek¬linde okumuştur.(1)
وَالْأَرْضَ وَضَعَهَا لِلْأَنَامِ
"(Allah) Yer'i mahlûkat için (aşağıya) koydu."(Rahman, 55/10)
Gökleri yukarıya yükselten Yüce Yaratıcı, Yer'i de aşağıya yerleştirmiştir. Müfessirlerin hemen hepsi "vda" kelimesinden "aşağı" manasını da anlamışlardır. Abdullah b. Mes'ud, kıraatinde bu kelimeyi-bir çeşit açıklama olarak-tam "aşağıya yerleştirme"yi ifade eden "hafeda" şeklinde okumuştur.(1)
Türkçemizdeki "tevazu'" kelimesi de aynı kökten olup alçak gönüllülüğü ifade etmektedir."Vda" kelimesi, "güzelce yerine yerleştirmek" anlamına da gelir. Bu manayla, Yerküre'nin yörüngesinden dışarı fırlamaması ve üzerinde yaşayan canlıları fezaya fırlatacak şekilde alabora olmaması için, dağ kazıklarıyla onu yerine perçinleştirmeyi de ifade eder.(2)
وَالْأَرْضَ بَعْدَ ذَلِكَ دَحَاهَا {*} أَخْرَجَ مِنْهَا مَاءهَا وَمَرْعَاهَا {*} وَالْجِبَالَ أَرْسَاهَا {*} مَتَاعاً لَّكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ
"Ondan sonra da Yerküre'yi döşedi. Kendiniz ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak üzere, yerden suyunu ve otlağını çıkardı ve dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi."(3) ayeti, bu manaya delâlet etmektedir.
"Tezat" Sanatı ve İstidlâl Metodu
"Gökleri yükseltti." cümlesi ile "Yeri aşağıya koydu." cümlesi arasında bir "tezat" sanatı vardır. Bu sanatlı ve edebî estetik ifadeler içerisinde, aynı zamanda mantıkî iki çeşit istidlâl yolu söz konusudur.
Bilindiği gibi, Kur'an-ı Hakîm'in tevhit için kullandığı istidlâl metodu, daha çok iki temel hedefi takip etmektedir. Birincisi varlıkların yaratılışını dikkatlere arz eden ihtiraî delil, ikincisi yaratıkların bütün ihtiyaçlarının nasıl şefkatle yerine getirildiğini gösteren inayet delilidir.
İşte, Kur'an-ı Hakîm, bu surenin başından itibaren, göklerin yaratılması, gök ve yer cisimlerinin var edilmesi gibi konuları bir "ihtiraî" delil çerçevesinde ortaya koyduktan sonra, "Yeri mahlûkat için yarattı" tabiriyle de inayet deliline işaret etmiştir. Ayetteki "Lil-enam" tabiri, bu manaya delâlet etmektedir.
Big-Bang [Büyük Patlama]
Belçikalı din adamı ve astronom Georges Lemaitre (1894-1966) tarafından ortaya atılan ve daha sonra Rus asıllı Amerikalı fizikçi George Gamow (1904-1968) ile arkadaşları tarafından geliştirilen Big-Bang teorisine göre, bütün kâinat, bir arada toplanmış bir maddeden ibaretti. Diğer bir ifadeyle, kâinat, bütün madde ve enerjisinin toplamını ihtiva eden "iptidaî atom" veya "kozmik çorba"nın dehşetli bir patlamayla genişletilmesi sonucu vücuda gelmişti.(4)
Gök ile Yer'in yaratılışını dikkate sunan ayetlerde "refea [yükseltti]" ile "vedea [aşağıya yerleştirdi]" fiillerinin kullanılması dikkat çekicidir.
Gök için doğrudan "Onu yüksek olarak yarattı.", Yer için de "Onu aşağıda yarattı." denmeyip "yükseltti" ve "aşağıya koydu" tabirlerinin tercih edilmesi, herhâlde hikmetsiz değildir.
Söz konusu ayetlerde geçen "yukarı-aşağı" tabirleri, Gök ile Yer'in daha önce birlikte (aynı yerde) bulunduklarını gösteriyor. Buna göre, aynı hamurdan yaratılan gök ile yer, birbirinden ayırt edilmiş ve her birisi, kendilerine tayin edilen farklı yörüngelere yerleştirilmiştir.
Kur'an'ın her bir ayetinin değişik manalarının bulunduğu, semavî bir nimet sofrası olarak insanın farklı seviyelerine hitap ettiği, bilinen bir gerçektir. Aynı sofrada yer alan farklı akıllara değişik bilgi nimetlerini takdim eden ayetlerden birisi de büyük bir patlama neticesinde Dünya'nın Güneş'ten kopup geldiğine delâlet eden Enbiya Suresinin
أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقاً فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ
"O kâfirler görmediler mi, gökler ve yer bitişik idi; Biz onları ayırdık. Ve her nevi canlıyı sudan yarattık. Artık inanmayacaklar mı?"(5) mealindeki ayetidir. Bediüzzaman Said Nursî, bu ayetin değişik anlamları üzerinde durmuş ve şu görüşlere yer vermiştir:
"Fen ve felsefe ile meşgul olmayan bir âlim, ayetten, yaratılışlarının başlangıcında Göklerin bulutsuz, Yer'in ise kuru ve çorak olduğunu, daha sonra atmosferin teşekkülüyle gökteki buluttan yağmur, yerden ise bitkilerin türemeye başladığını anlar.(6) Muhakkik bir hekim ise ayetten, yaratılışlarının ilk dönemlerinde Gök ve Yer'in şekilsiz birer küme, yararsız birer yaş hamur hâlinde olup daha sonra Allah tarafından yararlı birer düzene sokulduklarını anlar. Çağımızın astrofiziğine vakıf bir fen bilimci ise söz konusu ayetten, Yerküre'nin dahil olduğu Güneş Sisteminin, bir bütün hâlinde açılmamış bir hamur şeklinde iken Yüce Yaratıcı tarafından hamurlar açılarak gezegenler birer birer yerlerine oturtulduğunu, Güneş'in merkezde bırakılıp dünyamızın da kendi yerine yerleştirildiğini anlar."(7)
Görüldüğü gibi, bu son açıklama, meşhur Büyük Patlama teorisine uygundur.
Kur'an'ı müspet ilimlerin ışığında tetkik eden âlimlerden biri olan Abdülkerim ez-Zendanî de Enbiya Suresinin 30. ayetine dayanarak, Big-Bang teorisini kabul etmektedir.(8)
Eski bazı tefsirlerde bu son görüşe yakın ifadelerin bulunması dikkat çekicidir. Taberî'nin, Ali b. Ebi Tâlib, İbn Abbas, Hasan ve Katade'den yaptığı rivayete göre, onlar ayetten, Gök ile Yer'in tam bitişik olduklarını, sonradan hava (boşluk) ile ayrıldıklarını anlamışlar.(9) Kurtubî de İbn Abbas, Hasan, Atâ, Dahhak ve Katade'den benzer görüşleri nakletmiştir.(10) Ebu İshak'a göre, Gökler kendi arasında, Yer de kendi içinde toplu hâlde bulunuyordu. Sonra gerek gök ve gerek yer, yedişer bölüme ayrılmıştır.(11) Kadı Beydavî ve Nesefî de aşağı yukarı Bediüzzaman'ın söylediği her üç hususa da benzer ifadelerle işaret etmişlerdir.(12)
Gök ve Yer'in Yaratılış Sırası
Görüldüğü üzere, Rahman Suresinde önce Gök'ten, sonra da Yer'in yaratılmasından söz edilmiştir. Atıf vavıyla yapılan bu sıralama, dil bilginlerine göre, tertipte bir vücubu ifade etmemekle beraber, yine de Kur'an'ın hikmet dolu üslûbunda düşünülebilir.
Hz. Peygamber (a.s.m.), Safa ile Merve arasındaki sa'y yapma şeklini,
إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِن شَعَآئِرِ اللّهِ
"Şüphesiz, Safa ile Merve, Allah'ın koyduğu (dine ait) nişanelerdir."(13) ayetinden çıkarmıştır.
Bu ayette, Merve'den önce Safa'ya yer verilmesi, hac ibadetinde ziyaret önceliğinin kendisine ait olduğunu gösterir. Hz. Peygamber (a.s.m.) hac ve umre ibadetlerini buna göre yapmış ve bu ayeti delil olarak göstermiştir. Ebu Davud'un konuyla ilgili rivayet ettiği hadisi Cabir b. Abdullah şöyle anlatıyor:
"Hz. Peygamber (a.s.m.), Kâbe'den ayrılıp Safa Tepesine doğru yöneldi. Safa'ya yaklaşınca 'Şüphesiz, Safa ile Merve, Allah'ın koyduğu (dine ait) nişanelerdir.' ayetini okudu, sonra 'Biz de Allah'ın başladığı şeyle başlarız.' deyip sa'y işine önce Safa'dan başladı."(14)
Hattabî de bu hadisi açıklarken Kur'an'ın gösterdiği sıralamanın bir hüküm ifade ettiğini bildirmiştir.(15)
Şafiî uleması,
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلاةِ فاغْسِلُواْ وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُواْ بِرُؤُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَينِ
"Ey iman edenler!.. Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın."(16) şeklindeki ayetin gözettiği kelime sırasını göz önüne alarak abdest almanın bir şartının da tertip (ayetteki sıralamaya göre abdest uzuvlarının yıkanma sırası) olduğunu ifade etmişlerdir.(17)
Kur'an-ı Kerim'deki değişik ayetlerin ifadeleri, Gök ile Yer'in yaratılış sırasının farklı anlaşılmasına müsait bir şekildedir. Bu sebeple eskiden beri müfessirler bu konuyu Bakara Suresinin 29. ayetinin tefsiri çerçevesinde incelemeye tâbi tutmuşlar.
Taberî, kendi görüşünü belirtmeksizin farklı görüşler yansıtan düşüncelere yer verirken(18) Kurtubî, değişik görüşleri belirtmekle beraber, "Katade'nin dediği gibi, Allah önce göğü duhan [gazlar] hâlinde, arkasından yeri yarattı. Daha sonra göğü düzenleyip ardından da yeri düzene soktu."(19) demek suretiyle kendi görüşünü ortaya koymuştur.
Bediüzzaman da adı geçen Bakara Suresinin 29. ayetinin tefsirinde aynı konuyu şöyle değerlendirmiştir:"'O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra Sema'ya yöneldi; onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi. O, her şeyi hakkıyla bilendir.' mealindeki ayet, Yer'in önce yaratıldığını; 'Ondan sonra da Yer'i döşedi.' mealindeki Naziat Suresinin 30. ayeti, Göğün önce yaratıldığını ortaya koymaktadır. 'İnkâr edenler, Göklerle yer bitişik bir hâlde iken Bizim onları birbirinden kopardığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi, yine de inanmazlar mı?' mealindeki Enbiya Suresinin 30. ayeti ise Gök ile Yer'in birlikte yaratıldığını göstermektedir.(20)
Bediüzzaman, konuyu müspet ilimlerdeki yeni keşifler doğrultusunda değerlendirmiş ve Yer ile Göğün birlikte ve aynı maddeden yaratıldığını, ancak Yer'in soğuyup kabuk bağlaması Göklerden önce olmakla beraber, insanoğlunun hayat şartlarına uygun bir duruma gelip bir döşek şeklinde düzenlenip son şeklini almasının göklerin düzeninden sonra olduğunu belirterek şu değerlendirmede bulunmuştur: "'O, Yer'de ne varsa hepsini sizin için yarattı; sonra kendine has bir şekilde Sema'ya dönüp doğruldu ve onu yedi kat olarak sağlamca tesviye ve tanzim etti. O, her şeyi hakkıyla bilendir.' ayeti, Arz'ın Sema'dan evvel yaratılmış olduğuna delâlet eder. 'Sonra da Yer'i yayıp döşedi.' ayeti de Göklerin Arz'dan evvel halk edildiğine işarettir. Ve 'Gökler ve Yer bitişik iken Biz onları birbirinden ayırdık.' ayeti ise her ikisinin de bir maddeden beraber halk edilmiş ve sonra birbirinden ayırt edilmiş olduklarını gösteriyor.
"Yeni fenlerin bu konuyla ilgili olarak ortaya attığı nazariye, 'Güneş Sistemi' olarak ifade edilen Güneş ile Güneş'e ve ona bağlı yıldızlar cemaatinin, basit bir cevher iken buhar hâline geldiği, sonra o buhardan, mayi-i narinin [ateş hâlindeki sıvı bir maddenin] hasıl olduğu, sonra onun soğuyarak katılaştığı, sonra şiddetli hareketiyle bazı büyük parçaları fırlattığı, sonra da o parçaların tekasüf ederek gezegenleri oluşturduğu şeklindedir. Üzerinde yaşadığımız Arz da onlardan biridir. Bu açıklamalara göre, şu iki meslek arasında mutabakat hâsıl olabilir. Şöyle ki:
"İkisi de birbirine bitişikti, sonra ayırdık." manasındaki ayetin ifadesine göre, Güneş Sisteminin diğer parçaları ile Yerküre, kudret elinin esir maddesinden yoğurmuş olduğu bir hamur şeklindedir. Esir maddesi ise akıcı bir su gibi varlıkların arasına nüfuz eden bir maddedir.
"Hud Suresinin 'Arş'ı su üzerinde idi.' mealindeki 7. ayeti, şu esir maddesine işarettir ki Cenab-ı Hakk'ın Arşı, su hükmünde olan şu esir maddesi üzerinde imiş; esir maddesi yaratıldıktan sonra, Saniin ilk icatlarının tecellisine merkez olmuştur. Yani Sani-i Zülcelâl, esir maddesini yarattıktan sonra o esir maddesini atomlara dönüştürmüş, sonra bir kısmını kesafetli kılmış ve bu kısımdan da meskûn olmak üzere yedi küre yaratmıştır. Arz da bunlardan biridir. İşte, Arz'ın-hepsinden evvel yoğunlaşıp katılaşmakla acele kabuk bağlayarak uzun zamandan beri hayatın menşei olması itibarıyla-yaratılışı ve teşekkülü, Semavattan evveldir. Fakat Yerküre'nin hayat şartlarına uygun tefriş edilip düzenlenerek insanların yaşamasına elverişli bir vaziyete gelmesi, göklerin tesviye ve tanziminden sonra olduğu cihetle, yaratılışı göklerden sonra başlar. Fakat bidayette, Gök ile Arz'ın beraber olduğu anlaşılmaktadır. Binaenaleyh, bu üç ayetin aralarında görünen zahirî çelişki, bu üç cihetle çözüme kavuşmuş olur.
Dipnotlar
1-bk. ez-Zemahşerî, IV/444.
2-krş. Muh. İbn Kesir, III/416.
3-en-Naziat, 79/30-33.
4-bk. Ümit Şimşek, Big-Bang, s. 25.
5-el-Enbiya , 21/30.
6-et-Taberî, bu görüşü İkrime, Atiyye, Abdurrahman b. Zeyd ve diğerlerine isnat etmiştir. bkz. a.g.e., X/19.
7-bk. Sözler, s. 411-412.
8-ez-Zendanî, 342.
9-bk. et-Taberî, X/18.
10-bk. el-Kurtubî, XI/283.
11-bk. a.g.e., XI/282.
12-bk. el-Beydavî; en-Nesefî (Mecmu'), IV/245.
13-Bakara, 2/158
14-bk. Ebu Davud, Menasik, 57; et-Tirmizî, Hac, 38; en-Nesaî, Hac,161-162; İbn Mace, Menasik, 34.
15-bk. el-Hattabî, Mealimü's-sünen ilgili hadisin şerhi. (Ebu Davud, a.g.y.)
16-el-Maide, 5/6.
17-bk. en-Nevevî, el-Mecmu', I/441-447
18-bk. et-Taberî, I/192-195.
19-bk. el-Kurtubî, I/256.
20-bk. Nursî, İşaratü'l-İ'caz, s. 286-287.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
Ey iman eden kullarım! Şüphesiz benim arzım geniştir. O halde (nerede güven içinde olacaksanız orada) yalnız bana kulluk edin.
Ankebut, 56
GÜNÜN HADİSİ
İşçi işverenin malından mesuldür.
Buhari
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...