BEDÄ°ÃœZZAMAN'IN HAYATI VE ESERLERÄ°-1
Bediüzzaman Said Nursi, 1293-94/1876-77 tarihinde Bitlis'in Hizan kazasının İsparit Nahiyesine bağlı Nurs köyünde dünyaya geldi. Babası Mirza Efendi ile annesi Nuriye Hanımefendi çevrelerinde oldukça dindar birer insan olarak tanınırdı.(1)
Bediüzzaman Said Nursi, 1293-94/1876-77 tarihinde Bitlis'in Hizan kazasının İsparit Nahiyesine bağlı Nurs köyünde dünyaya geldi. Babası Mirza Efendi ile annesi Nuriye Hanımefendi çevrelerinde oldukça dindar birer insan olarak tanınırdı.(1)
Geleceğin bu büyük ilim ve aksiyon adamını bünyesinde taşıyan ruh, henüz çocukluk yıllarında kendini ele veriyordu. Kabına sığmayan, ilk görüşte dikkatleri üzerine çeken etkileyici bir karakteri vardı. Daha dokuz yaşlarında iken çıktığı tahsil yolculuğu, onun için dayanılmaz yalnızlık ve çilelerle dolu bir mücadelenin başlangıcı idi.
Eğitim ve öğrenimine çevredeki medreselerde başladı. İlk hocası ağabeyi Molla Abdullah oldu. Daha sonra Tağ medresesinde Molla Mehmed Emin Efendi, Hizan şeyhi Seyyid Nur Mehmed Efendi, Bitlis'te Şeyh Emin Efendi, Bayezid medresesinde Şeyh Mehmed Celâli'nin de rahle-i tedrislerinden geçti. Gerçek tahsil hayatı, Şeyh Mehmed Efendi'nin yanında geçen 3 aylık tedris hayatıdır. Medrese usulünde Molla Cami'den(2) itibaren daha uzun senelere muhtaç olan öğrenimini üç ay gibi çok kısa bir müddet içerisinde, her kitaptan sadece bir kaç ders almak suretiyle tamamlamıştır. Hocasının niçin böyle yaptığını sorması üzerine Bediüzzaman: "Bu kadar kitapları ve bu kadar ilimleri okumaya gücüm yetmez. Maksadım bu kitaplardaki ilimlerin ne olduğunu öğrenmektir. Bu mücevherat kutularının anahtarı ise sizdedir. Yalnız sizden bu kitapların içinde ne bulunduğunu göstermenizi istirham ediyorum, ileride mizacıma uygun olanlara çalışacağım, şeklinde cevap verir. Tahsilini bitirdikten sonra, bir gün yine adı geçen hocası tarafından "Hangi kitap, hangi ilim hoşuna gitti?" şeklindeki sorusuna ise, "Hiç fark edemiyorum. Ya hepsini biliyorum veya hiçbirisini bilmiyorum" karşılığını verir.(3)
Henüz 15-16 yaşlarında dönemin önde gelen âlimleriyle girdiği bütün münazaralarda ilmî üstünlüğünü ispatladı.(4) Artık O, dönemin ilim çevrelerinde "Said-i Meşhur" namıyla tanınan ve medrese öğrenimiyle beraber İslâm dünyasının sorunlarıyla da yakından ilgilenen bir münevver idi.(5)
Zekâsı yanında müthiş bir hafıza gücüne de sahip olan Nursi, hocalarının gözünden kaçmamış, kendisine "Molla Said-i Meşhur" unvanına ek olarak "Bediüzzaman" lâkabını da verdikleri gibi, bir kısım eski hocaları kendisine talebe olmakta bir beis görmemişlerdir. Siirt'te ilmî fazileti ile meşhur Molla Fethullah Efendi, zekâda harika olduğunu gördüğü Nursi'nin hafızasını da ölçmek ister. "Makâmât-ı Harîriyye'den birkaç satırını iki defa okumakla ezberleyebilir misin?" diyerek, ifrat derecede edebiyat ürünlerini sergilemiş olan adı geçen kitabı, kendisine uzatır. Molla Said, kitabın bir sayfasını bir defa okumakla ezberine alır. Bunun üzerine zekâ ile hafızanın ifrat derecede bir şahısta bulunması çok nadir bir olaydır, diyerek hayretini ifade eder.(6)
Bediüzzaman, 1894 (7) tarihinde, Van valisi Hasan Paşa'nın daveti üzerine Van'a gitti. Ve burada bulunduğu müddet içerisinde müsbet ilimlerle tanışma imkânı buldu. Böylece Nursi, Kelâm ilminin Kur'an'ın hakikatlerini çağın idrakine yeterince yansıtamadığı kanaatine vardığı için, fen ilimleriyle yakından ilgilenmeye başladı. Ona göre fen bilimleri aklın ışığı, din ilimleri de kalbin nuruydu; ikisinin harmanlanması ile hakikat tecelli edecek, ayrı düştüklerinde ise, birincisinde şüphe ve hile; ikincisinde ise taassup meydana gelecekti.(8) Daha yeni tanıştığı coğrafya, kimya ve matematik gibi müspet ilimler konusunda da oldukça başarılı oldu. Konunun uzmanları ile giriştiği tartışmalarda hep üstün geldi.(9) Bediüzzaman, Van'da bulunduğu 15 yıl içerisinde, 80'den fazla İslâmî kaynak eserlerini ezberlemeyi ve bunları belli zaman aralıkları ile bir vird gibi hafızasından devr etmeyi de ihmal etmemiştir.(10)
Şarkta "Medresetü'z-Zehrâ" adında bir üniversite açmak düşüncesiyle 1907 tarihinde İstanbul'a gelen Nursi,(11) bu tarihten itibaren, ülke sorunlarını çözmek için aktif çalışmalar yapmaya başladı.
İslam dünyasının gerilemesinin sebeplerini cehalet, fakirlik ve ihtilaf olarak teşhis eden Nursi'nin çözüm formülü ise marifet, sanat ve ittifak üçlüsünden ibaretti. Artık kalbe, merkezi hilafete sirayet eden hastalığı teşhis etmişti. Sıra zaman geçirmeden çözüm üretmekte idi. İşte bu karardan sonra Nursi'nin hayatı artık bir meydandan ötekine nutuklarla, galeyana gelen kitleleri teskin etmek, cemiyetler kurmak ve gazetelerde makaleler neşretmekle geçmiştir. Sonradan siyaseti ön plana çıkaran bu yıllarını Eski Said dönemi olarak tanımlayan Nursi, ünlü hamal boykotundan, 31 Mart vakıasına kadar birçok kitlesel hareketin yatıştırılmasında aktif rol oynamıştır.(12) 31 Mart olayı meydana geldiğinde Said Nursi, olayları yatıştırmaya çalıştığı halde kışkırtıcılık suçlamasıyla tutuklanarak Divan-ı harp mahkemesinde yargılandı fakat beraat etti.(13)
Nursi, 1911 tarihinde Şam'a geçerek Emevî camiinde sonradan kitaplaşan ve "Hutbe-i Şâmiye" adıyla tabedilen ünlü hutbesini okudu.(14) Daha sonra Medresetü'z-Zehra projesini gerçekleştirmek üzere Van'a dönen Nursi, Edremit'te medresenin temelini attıysa da, birinci dünya savaşının patlak vermesi nedeniyle inşaatı tamamlayamadı.(15)
Birinci Dünya savaşı yıllarında Doğu Anadolu'nun müdafaasında alay komutanı olarak aktif rol oynayan Nursi, bir yandan milislerine komuta ederken, bir yandan da İşârât'ül-İ'caz adlı tefsirini kaleme aldırdı. Ancak 1916'da yaralı olarak esir düşen Said Nursi, Sibirya'ya sürüldü. Esir düştükten yaklaşık iki buçuk yıl sonra yani 25 Haziran 1918 tarihinde firar eden Nursi, Almanya üzerinden İstanbul'a döndü.(16)
1925-26 yıllarında meydana gelen Şeyh Said hadisesi üzerine Said Nursi, olaylara karıştığı iddiasıyla İstanbul'a getirildi.(17) Kısa bir süre sonra da Burdur'a, oradan da Isparta'ya gönderilen Nursi, daha sonra Eğirdir ilçesine bağlı Barla köyünde mecburi ikamete tâbi tutuldu. Böylece Nursi için ömrünün kalan 35 yılına damgasını vuran sürgün dönemi başlamış oldu.(18) Bu arada elle çoğaltılarak yurdun dört bir yanına dağıtılan eserleri, hükümetin de dikkatini çekiyordu. Ve bu yüzden sürgünler uzun yıllar devam etti.(19)
Zindanlarda 19 defa zehirlenen, türlü eziyetlere maruz kalan Said Nursi, 18 Mart 1960 tarihinden itibaren başlayan ateşli bir hastalığa yakalandı. Bu hastalığı esnasında öğrencilerine Urfa'ya gitme arzusunda olduğunu söyledi ve bu arzusu yerine getirildi. Nihayet Urfa'ya giden Bediüzzaman, 23 Mart 1960 günü Urfa'da bir otel odasında ebediyete intikal etti ve naaşı Halil İbrahim dergâhına defnedildi.(20) Ancak, askeri yönetim, 12 Temmuz 1960 akşamı mezarını açarak Nursi'nin naaşını helikopterle bilinmeyen bir yere nakletti.(21)
Dipnotlar
1-bkz. Tarihçe, 31; Âsim el-Hüseynî, Siretu İmamin Müceddid; 15; Mustafa Zeki el-Âşur, Bediüzzaman Said Nursi, Nazratün âmmetün an hayatini ve âsârihi, 18; Ferec Muhammed el-Vasîf, Bediüzzaman Said Nursi, Asruhu ve Da'vetuhu, 58 -Bediüzzaman'ın doğum tarihi, kitaplarda gerek hicrî ve gerekse mîlâdî olsun, farklı şekillerde verilmiştir. Bu farklı tarihlere dikkat çeken Semir Receb Muhammed, bunlardan 1290 olanını tercih etmiştir.- bkz. Semir Recep Muhammed, el-Fikru'l-Edebî ve'd-dînî inde e'd-Dâiyeti'l-İslâmî, 31; Biz 1293-94/1876-77 tarihini tercih ettik. Çünkü, Bediüzzaman'ın bizzat tasdikinden geçmiş Sikke-i Tasdik-i Gaybî adlı eserinde bu tarih, "Arabî 1293" olarak verilmiştir, bkz. a.g.e., 15; Abdurrahman Nursi'nin yazdığı Tarihçe'de de bu rakam, 1293'tür. bkz. Abdurrahman Nursi, Bediüzzaman'ın Tarihçe-i Hayatı, (Âsâr-ı Bediiyye içerisinde), 668; Bunun mîlâdi karşılığı ise, 1876-77'dir.
2-Asıl adı "el-Fevâidu'd-dıyâiyye" olup, İbn Hacib'in "el-Kâfiye"adlı Arapça gramer kitabının şerhidir. Yazarının adı olan Molla Cami ile meşhur olmuştur. Medrese eğitiminde Nahiv ve Beyân ilminin en üst düzey kitabı olarak kabul edilir.
3-bkz. Tarihçe, 31-34; Abdurrahman, 669; Abdülkadir Badıllı'nın yazdığı Tarihçe-i Hayatta da bu tarihi, Rûmî: 1293; Hicrî: 1294; Milâdî: 1877 olarak almıştır. Değişik görüşler ve konu ile ilgili geniş bilgi için, bkz. Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursi, Mufassal Tarihçe-i Hayatı, I/57-58.
4-bkz. Tarihçe, 31-34.
5-bkz. Tarihçe, 36-37; Abdurrahman, 669-671; Şahiner, 30-32.
6-bkz. Badıllı, Tarihçe, 1/75-76.
7-Bu tarih, bazılarına göre 1897 şeklindedir, bkz. Badıllı, Tarihçe, 1/115-119.
8-bkz. Münâzarat (A. B.), 465.
9-bkz. Tarihçe, 44-45; Badıllı, Tarihçe, 1/116-117, Mardin, Şerif, Bediüzzaman Said Nursi Olayı,124.
10-bkz. Tarihçe, a.g.y. Bediüzzaman'ın ileri gelen talebelerinden Mustafa Sungur, Bediüzzaman'ın 90 kitap ezberlediğini ve her gün bir miktarını ezberden okuyarak ancak üç ay zarfında tamamını devredebildiğini bizzat üstadından nakletmiştir. Bediüzzaman, ayrıca "Bütün o mahfûzâtım Kur'an'ın hakâikına çıkmak için bana basamak oldular" demiş. bkz. Badıllı, Tarihçe, 1/118.
11-Bazı kaynaklara göre, 1907 tarihinde İstanbul'a yapılan yolculuk, Bediüzzaman'ın oraya ikinci gelişi idi. ilk gelişinde açmayı tasarladığı üniversitenin kurulma sözünü alamamış ve tekrar Van'a dönmüştü, bkz. el-Vasîf, 62; Şahiner, 50-52. Ancak Abdülkadir Badıllı bu bilgilerin yanlış olduğu kanaatindedir, bkz. Badıllı, Tarihçe, 1/135.
12-bkz. Tarihçe, 58-65.
13-İki Mekteb-i Musibet Şehâdetnâmesi, (A. B.), 301 -320.
14-bkz. Tarihçe, 81-91; Şahiner, 111-116.
15-bkz. Tarihçe, 92-95; Badıllı, Tarihçe, I/279-299.
16-bkz. Tarihçe, 92-104; Badıllı, Tarihçe, I/300-324.
17-bkz. Tarihçe, 135-138; Şahiner, 235.
18-bkz. Tarihçe, a.g.y. ; Şahiner, 227-239.
19-bkz. Tarihçe, 596; Şahiner, 244.
20-bkz. Åžahiner, 381-397.
21-bkz. Badıllı, Tarihçe, 111/1775-82.
Â
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
et-Teğabün: 3
Gökleri ve yeri yerli yerince yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş ancak O'nadır. (Mürşid 3.1 adlı yazılım-Turan Yazılım-(www.turan.com.tr) )
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
İman ve İslam'ın Fazileti
"Mü'min kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mü'mine hastır, başkasına değil: Ona memnun olacağı birşey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar gelse sabreder, bu da hayırdır" (Müslim, Zühd 64, (2
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...