Tanrı her şeyi biliyorsa (geçmis, gelecek, vs) o zaman geçmiş de, gelecek de daha yaratılış anında belli demektir. O zaman bir şahsı öldüren katilin cezalandırılması manasız değil mi?


2002-11-19 15:02:25

Bu soruya da cevap verip kader mevzuunu bitirmek istiyoruz. Önümüzdeki hafta diğer sorulara cevaplar vermeye çalışacağız. Daha önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz gibi, kader bizi bağlamamaktadır. Bu yazımızda da bu mesele üzerinde örnekler vererek duracağız. Kader Allah’ın ezelde takdir ettiği bir plân ve projesidir ve bizi bağlamamaktadır. Yâni, Allah nasıl olacaksa, ezeli ilmiyle öyle bilmektedir. Şimdi, insanın iradesiyle hareket ettiğine ve dolayısıyla işlemiş olduğu amellerinden kendisinin mesul olacağıyla alakalı örnekler verelim. Ramazan ayında olmamız sebebiyle oruçtan örnek verelim. Malum olduğu üzere oruç akıl-baliğ olan her mümin ve mümine için farz bir ibadettir. Oruç tutmayan mesul olur. Şimdi bir insan düşünün gece yattı ve sahur için kalkmaya niyet etti. Saatini kurdu. Saat çaldı ve uyandı. Tam sahura kalkacak arkadan bir güç onu yatağa çekiyor. Tekrar deniyor ama kalkamıyor çünkü adeta yatağa bir iple sımsıkı bağlanmış. Ondan sonra uyumaya devam ediyor. Şimdi biz bu kişiye şöyle bir soru sorsak: Sen niye sahura kalkmadın ve oruç tutmuyorsun? Bu kişi bize şöyle mi cevap verecek: “Aslında kalkmak için niyet ettim ve yatak beni bırakmadı. Ben her kalkmak istediğimde üzerimdeki yorgan beni tuttu ve bırakmadı. Ben yorganı elimle kaldırmak istedim ama yorgan izin vermedi. Beni yatağa hapsetti. Yani kaderden bir kuvvet, bir engel benim oruç tutmama engel oldu.” Şimdi vicdanen düşünelim. Hakikaten böyle mi olmaktadır? Yoksa o kişi kendi hür iradesini kullanıp sahura kalkabilirdi ama nefsini yenemedi ve kadere taş mı atıyor? Cevap malumdur. İnsanın içinde bir iradesi vardır ve insan bu noktada iradesine göre hareket etmektedir. Ve bunda Cenab-ı Hakk’ın herhangi bir dahli yoktur. Evet, Allah’ın olmuş olacak şeyleri ezelden bilmesi bizim irâdemizle bir işi yapmamıza mâni değildir. Çünkü, müessir ilim değil, kudrettir. Klasik kelam kitaplarında bu mesele, “ilim ma’lûma tâbidir.” ifadesiyle anlatılır. Bu konuyu bir hocanın anlattığı şu örnekle izah edelim: “Diyelim ki ben Ahmedin dersine giriyorum. Ahmedin kağıdını okudum. Yüz puan üzerinden yetmiş verdim. Yazdım kağıdın üzerine yetmiş. Şimdi ben size soruyorum. Ben yetmiş yazdığım için mi bu kağıt yetmiş oldu? Yoksa bu kağıt yetmişlik olduğu için mi ben yetmiş verdim. Hangisi doğrudur. Elbette, ikincisi doğrudur. Ben yetmiş yazdığım için kağıt yetmiş olmadı. Ya nasıl? Ben on tane soru sormuştum. Yedisini yaptı üç tane yapamadı, her soru karşılığı on puan, yedi tane yaptı yetmiş aldı. Kağıt yetmişlik olduğu için ben yetmiş verdim. Ben yetmiş yazdığım için bu yetmiş olmadı. Onun kağıdı yetmişlik olduğu için ben yetmiş verdim. Aynı bunun gibi Cenâb-ı Hak bir insanın kâtil olacağını bilir. Yetmiş puân gibi. Bu adam filan yerde filan saatte bir adamı öldürürse, katil olacak. Allah ezelî ilmiyle bilmiş. Allah bilip yazdığı için o adam kâtil olmuyor. Ya nasıl? O adamın kâtil olacağını Allah ilmi ezelisiyle bildiği için yazmış.” Bugün bilginler güneşin ve ayın daha tutulma işlemi olmadan ne zaman tutulacağını ilimleriyle bilebiliyorlar. Mesela diyorlar ki falan tarihte güneş ve ay tutalacak ve bunu da yazıya geçiriyorlar. Daha sonra bir takvim hazırlayan kişi çıkıyor ve bunu takvimine yazıyor. Bu da kader gibi bir nevi yazgıdır aslında. Ve o tarih gelince tutulma meydana geliyor. Şimdi soralım, “takvimde yazıldığı için mi güneş tutulacak?” Yoksa takvimci astronomi ilmiyle güneşin veya ayın tutulacağını önceden bildiği için mi yazmış? Elbette ikincisi doğrudur. Buradan da anlaşılmaktadır ki, takvimcinin yazmasıyla güneş tutulmuyor. Nasıl oluyor, takvimci de öyle biliyor. Netice itibariyle her işinde hikmet ve adalet olan Cenab-ı Hak, insanın kusurlarına bahaneler aramaması ve de onun sevap ve günahlarına kaynak olabilmesi için insana bir irade vermiştir. Bu iradeye, cüz-i irade veya cüz’î ihtiyarî denir. İşte seçmek, istemek niyet ve azmetmek manalarına gelen cüz’î ihtiyarî, kusurunu kadere yüklemek isteyen insanın karşısına çıkar ve ona, ‘mes’ulsün, zira seçen sensin’ der. Son söz olarak şunları ifade ederek bu meseleyi bitirelim: İnsanın hayatında işlemiş ve işleyecek olduğu iyi veya kötü her bir fiilinin, Allah tarafından ezelde bilinip tespit edilmiş olması, onun iradesine rağmen değildir. Zira, insan iradesinin söz konusu olduğu yerde yapılan takdirde, onun iradesinin hangi tarafa sarfedileceği Cenab-ı Hak tarafından bilinmekte ve ona göre takdir edilmektedir. Sanki yüce Yaratıcı bu takdiriyle/tespitiyle insana şöyle demektedir: “Ben, şu zamanda, iradeni şu istikamette kullanacağını biliyorum. Onun için de senin hakkında bu işi o şekilde takdir ediyorum.” Böyle bir tespit ise, iradeyi iptal etmek değil, onu teyit etmek demektir.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Soru: Mü’min olduÄŸumuz halde niye geri kaldık?

Soru: Mü’min olduÄŸumuz halde niye geri kaldık?

Bu soru zaman zaman görsel ve yazılı basında, zaman zaman da dost meclislerinde gündeme geliyor

Soru: İslamın kadına bakış açısını kısaca belirtebilir misiniz?

Soru: İslamın kadına bakış açısını kısaca belirtebilir misiniz?

Dinimizde, kadın aynen erkek gibi cemiyetin bir parçası olarak kabul edilir, görüşü alınır

(Resulüm!) Sana bu mübarek Kitab'ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.

Sa'd, 29

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Her kim bir namazı (kılmayı) unutursa (onu) hatırladığında kılsın. Onun bundan başka keffâreti yoktur.

Sahih-i Buhari, KİTÂBU MEVÂKÎTİ'S-SALÂT

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI