Soru: Neden kadınların şahitliği erkeğin yarısı değerindedir? Din neden kadınları eksik bir varlık olarak değerlendiriyor?


2003-02-02 13:21:10

Öncelikle şunu ifade edelim ki, İslâm hukukunda kadının şehadeti muteberdir. Çünkü kadın da, erkek gibi şehadet ehliyeti için gerekli olan niteliklere sahiptir. Kadınların şahitliğini âyet-i kerime şöyle anlatıyor: “Erkeklerinizden iki de şahit tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa, şahitlerden kendilerine güvendiğiniz bir erkek ve biri unuttuğunda diğerinin ona hatırlatması için iki kadın yeter.” (Bakara, 2/282) Her zaman iki erkek şahit bulmak mümkün değildir. Burada İslâm kolaylık sağlamakta ve kadınları da şahitliğe çağırmaktadır.Âyette öncelikle erkekler şahitliğe çağrılmaktadır. Zira dengeli İslâmi bir toplumda, çalışan sınıfı onlar oluşturur. Bu huzur ve güven toplumunda, günümüzdeki bozuk cemiyetlerde olduğu gibi kadın, çok az bir para karşılığında çalışmak zorunda kalarak, istikbali omuzunda taşıyacak evlatlarını terbiye etme ve yetiştirme gibi çok önemli annelik görevini bırakma mecburiyetinde kalmaz. Dolayısıyla çarşıda, pazarda, vekalet, kefalet ve şehadet gibi mevzularda kadının çok fazla ilgisi olmayacağından ilk önce erkekleri şahitliğe çağırmaktadır. Şâyet iki erkek bulunamazsa “güvenilir bir erkek ve iki kadının, şahit olabileceği” ifade edilmektedir. Âyet-i kerimede iki kadının şehadette bir erkeğe mukabil sayılması, bu mevzunun onun asıl meselesi olmaması ve psikolojik yapısından kaynaklanan bir eksikliğidir. Yoksa bunun, kadın ve erkek eşitliğini iddia edenlerin dediği gibi, kadının insan yerine konulup konulmamasıyla, ona değer verilip-verilmemesiyle hiçbir ilgisi yoktur. “Eğer iki erkek bulunmazsa, şahitlerden kendilerine güvendiğiniz bir erkek ve biri unuttuğunda diğerinin ona hatırlatması için iki kadın yeter.” (Bakara, 2/282) Burada bahsi geçen unutmanın çeşitli sebebleri olabilir. 1) Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi İslâmi bir toplumda kadın çok nadir olarak çarşıya-pazara çıkar, başkalarıyla karşılaşır ve muhatap olur. Onun en büyük ve en değerli vasfı anneliktir. Anne, tabii olarak vaktinin çoğunu ev içinde çocuklarının bakımı ve terbiyesiyle geçirir. Dışarıda cemiyette cereyan eden hadiselere fazla şahit olamaz. Zaman zaman çarşıya-pazara çıksa da, yapılan alış-verişler ve olup biten hadiseler asıl meselesi olmadığı için onun dikkatini çekmez. Dikkat ettiği şeylerde, bir kere gözüne iliştiğinden dolayı unutabilir. Psikolojideki hafıza kanunlarına göre de insan bir hadise ile ne kadar çok karşılaşırsa hadise, o derecede hafızasına yerleşmiş olur. İnsanın az karşılaştığı, seyrek müşahede ettiği hadiselere dair intibaları ve dolayısıyla onlara ait hafızası zayıftır. Bu türlü hadiseleri sonradan bütün yönleriyle hatırlamak daha zor olur. Binaenaleyh insanlar arasındaki alış-verişe ve diğer muamelelere pek az şahit olan kadının, bunlara dair, intibaları, duyum ve idrak kabiliyeti, hafızası, pek tabii olarak erkeğe nisbetle zayıftır. Dolayısıyla şahitlik yapacak bir kadının yanında, hadiseyi az da olsa gören, bilen bir başka kadının yardımcı olarak istenmesi adaletin tam tecellisi için en isabetli yoldur. En azından ikinci kadın, birinci kadının unuttuğu şeyleri hatırlatır, ona destek olur, şehadetine güç ve kuvvet kazandırır. İşte Kur’ân, bu durumda olan kadına yardımcı bir arkadaş vermiş, diğer taraftan böyle emretmekle adalete önem vermiştir. 2) Kadın ticari hayatta erkek kadar aktif olamayacağından ticari konularda ve anlaşmalar hakkındaki bilgisi az ve eksik olabilir. Bu da onun, anlaşmanın inceliğini kavramasına engel olduğundan sağlıklı bir şahitlik yapmasına mani olabilir. Ama bir başka kadınla beraber yardımlaşarak ticaret veya borç akdinin gerektirdiği bütün şartları daha iyi hatırlayabilirler. 3) Unutma, aynı zamanda kadının psikolojik durumuyla da ilgilidir. Kadının biyolojik olarak annelik görevi, psikolojik olarak buna uyumlu olmasını gerektirmektedir. Hatta bazen çocuğunun ihtiyaçlarını karşılamak için, düşünmeksizin hissi hareket etme mecburiyetindedir. Bu, Allah’ın (celle celâluhu) çocuğu için anneye bir lutfudur. Bu fıtrî durum her kadın için geçerlidir. Bugün, kadının erkeğe nazaran, ruhen daha heyecanlı olduğu, hadiseler karşısında daha çok heyecanlandığı psikolojik bir gerçektir. Bu gerçeği Gutteyman isimli bir bilgin şöyle dile getiriyor: “Kadında idrak, tahayyül, düşünce, isteyiş ve hereket gibi cihetlerin hep umumiyetle heyecanlılığa uygun düşen ve sadece bu zaviyeden anlaşılması mümkün olabilen karekteristik hususiyetler vardır. Nitekim bu amil gözetilmeden yapılacak etüdlerde, kadın ruhu, mühim bir kısmı itibariyle muamma kalır.” Evet, iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk tutulması, hiçbir zaman kadının, erkeğin yarısı olduğu manasına anlaşılamaz. Çünkü bu sedece şahitlikte, yani her türlü teminatın bulunmasına önem verilmiş olan hukuki sahada bir icraattır. Bu şahitlik, isterse itham olunanın aleyhine, isterse lehine olsun farketmez. Kadın, tabii temayülleri sebebiyle çabuk heyecanlanan ve merhamet tarafı ağır basan, davanın şart ve sebeblerinin tesiri altında kalması mümkün olan, böylece haktan sapma ihtimallerini üzerine çeken bir tabiata sahiptir. Dolayısıyla burada, şahitlerden birinde herhangi bir sapma olduğunda, diğerinin ona hatırlatarak gerçeğin ortaya çıkarılmasını, garanti altına alma maksadı vardır. Yoksa bu, kadını hor görme ve onu erkeğin yarısı sayma manasına asla gelmez. Böyle bir meselede de “kadın, erkeğe denk değildir diye Kur’ân’ın hükmünü tenkid etme, inkardan kaynaklanan şartlanmışlık ve insafsızlıktan başka bir şey değildir. Kaldı ki İslâm’ın, heyecanlarıyla, duygusallığıyla yaşayan kadına, heyecanını daha da artıran çeşitli hadiselere şahit olması anında, bir de yardımcı vererek onu manevi büyük mesuliyetler altına sokacak olan hatadan korumaya çalışması, kadına karşı gösterilen şefkatten başka bir şey değildir. Ayrıca altını çizerek burada şunu da ifade edelim ki, İslâm’da kadının bilgili sayıldığı ve başkalarının muttali olamayacağı kadınlığa ait işlerde, tek kadının şahitliği kabul edilir. Zira şahitlikten maksat hakkın zayi olmamasıdır. Yoksa şahidin erkek veya kadın olması asıl mesele değildir. Velâdet, bekâret ve kadınlara ait bazı önemli hastalıklar hakkında kadınların şahitliği geçerlidir. Miras alabilmesi için doğan çocuğun ses verip vermediği, mevzuunda yine kadınların şahitliği kabul edilir. Ramazan hilalinin görülmesinde de kadınların şehadeti geçerlidir. Maliki, Şafii ve Hanbeli alimlerine göre de, erkeklerin ekseriyetle göremeyeceği, bilemeyeceği, bekâret, evlilik, vilâdet, hayız, süt emzirme ve kadınlara ait hastalıklar hakkında münferit olarak şehadetleri makbuldür.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Soru: Mü’min olduÄŸumuz halde niye geri kaldık?

Soru: Mü’min olduÄŸumuz halde niye geri kaldık?

Bu soru zaman zaman görsel ve yazılı basında, zaman zaman da dost meclislerinde gündeme geliyor

Soru: İslamın kadına bakış açısını kısaca belirtebilir misiniz?

Soru: İslamın kadına bakış açısını kısaca belirtebilir misiniz?

Dinimizde, kadın aynen erkek gibi cemiyetin bir parçası olarak kabul edilir, görüşü alınır

"Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" dediler.

Âl-i İmrân; 173

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Eğer sizden birinizin elinde dikilecek bir hurma fidanı varken, kıyamet kopsa ve onu dikmeye vakit bulursa, hemen o fidanı diksin

250 Hadis, s.27

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI