RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-109

Ders: 10. Söz, Zeylin Dördüncü Parçası İzah: Selim Gündüzalp *İnsan bazen kendini unutuyor. Nasıl önemli bir varlık olduğumuzu unutuyoruz. Başbakan nereye giderse, peşinde bir gazeteci ordusu gidiyor. Sen de nereye gidersen, melek ordusu geliyor. Her şey kayıt ediliyor, her şey ama..


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2016-03-22 11:27:34

Ders: 10. Söz, Zeylin Dördüncü Parçası

İzah: Selim Gündüzalp

*İnsan bazen kendini unutuyor. Nasıl önemli bir varlık olduğumuzu unutuyoruz. Başbakan nereye giderse, peşinde bir gazeteci ordusu gidiyor. Sen de nereye gidersen, melek ordusu geliyor. Her şey kayıt ediliyor, her şey ama..

Not: Selim beyin bu misali, merhum Kırkıncı Hocaefendi'ye aittir ve aslı şöyledir; "İnsan, halife-i arz olduğu için her hareketi zaptediliyor. Bilindiği gibi, bir başkanın seyahati esnasında basın mensupları onu adım adım tâkip ederek, müspet veya menfî bütün hareketlerinin, sözlerinin ve davranışlarının pozunu alıyorlar. Bu sebeple o da, her hareketine dikkat ettiği gibi, değil bir cümle, bir tek kelime dahi menfî veya lüzumsuz söz söylememeye ihtimam gösteriyor.

Bununla beraber, aynı gün uçakla veya diğer vesaitle daha binlerce insan seyahat ettiği halde, onların hiçbirinin peşine gazeteciler takılmıyor.

Aynen bunun gibi, her bir insan da melekler tarafından devamlı murakabe altında tutuluyor ve bütün hareketleri ve sözleri zapt ediliyor. Bu durum, hayvanat ve nebatat için söz konusu olmuyor.

İşte, mezkûr başkanın yolculuk esnasındaki hassasiyetini, bizim de bütün ömrümüz boyunca göstermemiz lâzım geliyor. Tâ ki, ahirette kendimize ait menfî tablolarla karşılaşmayalım ve onlardan hesaba çekilmeyelim."(Mehmed Kırkıncı, Nükteler, s; 43-44- Erzurum Kültür Eğitim Vakfı Yayınları, İst. 1987)

*Yeryüzünde Cenab-ı Hakkın bütün masnuatı(sanat eserleri) içerisinde Cenab-ı Hakkın isimlerine mazhariyet noktasında önemli bir yeri olan insan korunuyor, muhafaza ediliyor, kendisine ikram ediliyor.

Şüphesiz, yaptığı günahları çirkin görmeyen, günahlarla âlude bir insan için Meleklerin varlığı ağır gelebilir. Ama bu şazdır, asıl değildir. Kâinattan maksat olan hayırdır, güzelliktir, insanın yaratılışına uygun gaye ve hedefte bulunmasıdır. 

İşte o gaye, o hedefte yürüyen bir insanın bu güzel amellerinin tesbit edilmemesi, en azından vicdanen, kendisinin aklında, hafızasında bildiği bir gerçeğin bir de melekler eliyle muhafaza edilememiş olması, üzücü olurdu.

Bazen bundan gaflet ediyoruz, Sanki kimse yokmuş gibi, alanı boşaltıyoruz. Nefis diyor ki; "merak etme, burada böcek yok, kamera yok, bir şey yok, rahat konuş". İşte o alan boşaltıldığı anda, gıybet sınırları içerisine, haddi aşan hallere çok rahat girilebiliyor, Allah muhafaza.

Burada isterse spor basınından alalım, istersen haberlerden alalım, hiç kimsenin hiçbir ahvali ne şekilde olursa olsun, Cenab-ı Hakkın kabul etmediği hiçbir söz, hiçbir davranışın İslami manada bir yankısı yok yani.. Mutlaka insanın aleyhine bir durum söz konusu..

Cemaatler noktasında olabilir, şahıslar noktasında olabilir, fertler noktasında olabilir ama ağızdan çıkan her bir sözün kendine mahsus bir mesuliyeti var.

Muhammed Bozdağ kardeş seneler önce Zafer dergisine "İçimizdeki Düşman" diye bir yazı göndermişti. Şöyle bir tespiti vardı; "Gıybet yapmama konusunda kararlı bir hale girmeye çalıştığım zaman, bir eroinmanın eroinden kesildiği zaman ne yaşıyorsa onu yaşadım" demişti. Yani..hepimiz uyanıyoruz herhalde.. Hayırlı sabahlar olsun. Hakkaten öyle olsun yani..

Bunu birbirimize demeli, hatırlatmalıyız. Yoksa bizi ne temsil ettiğimiz dava, ne şu, ne bu bizi kimse, üstad dahi kurtaramaz.

Şimdi bunu bu kadar kesin ve net söylediğim ve bildiğim halde, nasıl açmaza düşüyoruz? İşte bazen kardeşlerimizi dinliyoruz, arkadaşlarımızı dinliyoruz, öyle tehlikeli alanlara giriliyor ki, ikaz etme hassasiyetini kaybediyoruz.

*Birbirimizin hayatına ateş değil nur taşımalıyız.

*Allah'ın Hak ismi tecelli ettiği zaman, ne sana ne bana ihtiyaç var. Bizim vazifemiz hakkı Hakkın elverdiği ölçüde söylemek, gerisi bize ait değil? Ne güzel diyor; "Manen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perişaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinat, bir Kadîr-i Rahîm'in mülküdür. Mülkü sahibine teslim et, ona bırak.. Cefasını değil, safasını çek. O hem Hakîm'dir, hem Rahîm'dir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi "Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler" de, pencerelerden seyret, içlerine girme."(Asa-yı Musa s: 228)

*"İnsan der: "Çürümüş kemikleri kim diriltecek?" Sen, de: "Kim, onları bidayeten inşa edip hayat vermiş ise o diriltecek."(Yasin 36/78-79) Bu ayet-i kerime ile ilgili yıllar önce yaşadığım bir tecrübem söyleyeyim. Gençlik yıllarımda, bir gün bu ayeti okudum, mushafı kapadım. "Sual devasa, dehşet bir sual " dedim.

Cevap ne olmalı? Nasıl bir cevap olmalı yani? Cevabı; "onları önceden kim inşa edip hayat vermiş ise, o diriltecek" Bir kere, insanı yaratanın Allah olduğunun bir delili bu. İnsan nasıl bir problem içerisinde? Nefsine kıyaslama gibi bir mantıksızlığa güya mantık adı altında düşüyor. Neyle kıyaslıyor? Nefsiyle. İnsanın bunu yanlışını kim bilebilir? Yaratanı bilebilir. Yaratan sözü nasıl çevirir ve insana doğrusunu gösterir? Kendi sözünün yanlışı içinde ona cevabı buldurur. Çok uzun söz söylemiyor, çok kısa ve veciz söylüyor. Uzun uzun kâinattan misaller getirilerek anlatılabilir. Ama yok öyle demiyor. Çünkü burada tokmak gibi bir cevap lazım. Bu cevabı okudum ve dedim ki; "Evet, Kur'an Allah'ın kelamı."

 *Elimizdeki kurşun kalemle yazı yazarken bir tarafından beyaz bir çiçek çıkmaya başlasa korkar, kalemi elimizden atarız ve çok şaşırırız. Kardeşim, kalemin asli malzemesi olan odundan Allah çiçek çıkarıyor, meyve çıkarıyor. Ona neden hayret etmiyorsun? Tabii hayret oraya buraya dökülünce, gözümüz önündeki bu harikalıklara karı elimizde hayret edecek duygu da kalmıyor.

*Amerika'da bir yaşlı bayan 11 Eylül hadiseleri olduğu zaman merak edip Kur'an'ı okumak istemiş. İfadesi enteresan. "Okumaya başladım. Kur'an bitti, ben de bittim." Müslüman olmuş.

*İkra(oku) emri arkasında 9 tane hikmet sıralayan âlimler var.

1-Oku emri bir ikramdır.

2-Oku, kerem olan Rabbinin insana okuyabilecek düzeyde yaratılmasının ve öğrenme fiilinin kendisine açılmasıdır. Okursa öğrenir, öğrenirse bilir, bilirse yaşar, yaşarsa anlatır. Oku emri üzerinde bir sürü açılımlara birçok güzelliklere kapılar aralayan bir manayı muhtevi yani.

*Hiyeroglif yazılarının anlaşılması, sırlarının çözülmesi iki yüz seneyi geçmiyor. Ya kâinatın sırları? 'Nereden gelip, ne yaptığımız ve nereye gidiyoruz' un sırları? Kur'an inmeseydi biz bunları görebilecek miydik? Hayır. Sırrı çözülmesi gereken maceralar içerisinde yaşayan bir varlık olacaktık. Kur'an, hayatı kadar büyük, ölümü kadar önemli bütün konuları getirip insanın önüne koyuyor. Allah kitabı olduğu buradan belli.

Üstad "fıtrat-ı selime" diyor. Yani beyazına griler çalınmamış temiz bir fıtrat okusa, bu kelamın Allah'ın kelamı olduğunu ve içindeki ses ile bütünleştiğini, senkronize olduğunu, içindeki o yankıya yani vicdana da cevap verdiğini görecek diyor.

Not: Üstadın ifadesinin orijinali şöyle; "Hem Kur'an, fıtrat-ı selime cihetiyle musaddaktır. Eğer bir ârıza ve bir maraz olmazsa; her bir fıtrat-ı selime onu tasdik eder. Çünkü itminan-ı vicdan ve istirahat-ı kalb, onun envârıyla olur. Demek fıtrat-ı selime, vicdanın itminanı şehadetiyle, onu tasdik ediyor. Evet fıtrat, lisan-ı haliyle Kur'an'a der: "Fıtratımızın kemali sensiz olamaz!" (Mektubat, s: 190)

Diğer bir yerdeki ifadesi de şöyledir; "Hükümleri delail-i akliye ile müeyyed ve fıtrat-ı selimenin şehadetiyle musaddaktır. (Mesnevi-i Nuriye, s: 54 )

* Takliden iman etmek ayrı. Peki, sizin, Kur'an'ın Allah kelamı olduğuna dair sizin kendi tecrübenizle elde ettiğiniz ve uğrunda canınızı vereceğiniz bir deliliniz var mıdır?

İşte Kur'an'ı vicdani muhatap olarak okumalar insanın yol haritasını çiziyor, bazen bir ayet bile..Mesela Hud Suresinde;

وَلَئِنْ أَذَقْنَا الإِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُ إِنَّهُ لَيَؤُوسٌ كَفُورٌ {*} وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ نَعْمَاء بَعْدَ ضَرَّاء مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّئَاتُ عَنِّي إِنَّهُ لَفَرِحٌ فَخُورٌ

"İnsana kendimizden bir rahmet taddırıp da sonra onu ondan geri çeksek, şiddetli bir ümidsizliğe düşüp nankör olur. Başına gelmiş bir sıkıntıdan sonra kendisine bir hayır taddırsak,"kötülükler artık benden gitti" der. O sırada kendisi son derece neşeli ve kibirlidir(Hud: 11/9-10)

Bu ayet işte bizi anlatıyor. Altıncı asırda gelmiş. 1400 sene geçmiş, hâlâ bizi anlatıyor.

İnsan değişmemiş ki. Teknik gelişmeler insanı hayatının kolaylaştırılması için yan ürünler mesabesinde. Yoksa hayatın merkezinde olan şeyler Allah'a, ahirete, ölüme dair olan meseleler. Bunlara Kur'an'ın haricinde biri gelsin de, ikna edici cevaplar versin de, görelim.

*Haşir risalesinin 9. Hakikatı bir nevi Haşir risalesinin özü, özeti mesabesindedir.

*Asa-yı Musa risalelerden derlenmiş bir eserdir. Müstakil bir risale değildir. Üstad adeta bütün risalelerden bir gül demeti yapmış. En seçme bahisleri toplamış.

* Bir zât göz önünde bir günde yeniden büyük bir orduyu teşkil ettiği halde, biri dese: "Şu zât, efradı istirahat için dağılmış olan bir taburu bir boru ile toplar, tabur nizamı altına getirebilir." Sen ey insan, desen "İnanmam." Ne kadar divanece bir inkâr olduğunu bilirsin.

Aynen onun gibi; hiçlikten, yeniden ordu-misal bütün hayvanat ve sair zîhayatın tabur-misal cesedlerini kemal-i intizamla ve mizan-ı hikmetle o bedenlerin zerratını ve letaifini emr-i kün feyekûn ile kaydedip yerleştiren ve her karnda, hattâ her baharda rûy-i zeminde yüz binler ordu-misal zevil-hayatın enva'larını ve taifelerini icad eden bir Zât-ı Kadîr-i Alîm, tabur-misal bir cesedin nizamı altına girmekle birbiriyle tanışan zerrat-ı esasiye ve ecza-i asliyeyi bir sayha ile Sur-u İsrafil'in borusuyla nasıl toplayabilir? İstib'ad suretinde denilir mi? Denilse, eblehçesine bir divaneliktir. (Sözler, s: 114)

1983'de Manisa- Kırkağaç'ta askerliğimi yaptım. İlk günlerde o kadar insanın nasıl bir tabur nizamı alacağını düşünüyordum. Ama bir komutanın emri altında ne kadar kolay olduğunu, anladık. Şimdi otuz sene sonra tekrar aynı yere celp olunsam taburumu, bölüğümü, yerimi biliyorum. Hiçbir zorluk olmaz. Bu artık herkesin bildiği göz önündeki bir misal. Aynen bir taburdaki veya alaydaki gibi, istirahat için dağılmış askerlerin bir komutanın emriyle veya bir boru sesiyle bir araya gelmeleri gibi, senin vücudunu teşkil eden esas zerreler nereye dağılırsa dağılsın, Allah'ın emriyle mahşerde tekrar bir araya getirilir diyor Üstad. Sen vücudunun hiç yoktan nasıl yaratıldığını unutmuşsun.

Zaten bir ağaç kesildiği zaman yerine ağaç getirilmiyor, tohum getiriliyor. Hz. Peygamber de buyurmuş ki, insanın kuyruk sokumunda acb-üz zenep denilen bir kemik var, insanın genetik kartı mıdır, D.N.A'sı mıdır, bilemiyoruz. Ama bunun maddi örneği var, koca ağaç gidiyor, tohum atıyoruz, koskoca ağacı Allah oradan yaratıyor. Aynen öyle de, insanın maddi bedenine ait unsurlar nereye giderse gitsin, ki Cenab-ı Hakkın Muhit ismini tecellisi ile madem Muhittir, ihata vardır, O ismin kuşatması dışına hiçbir şey kaçamaz. Muhitse biliyordur, Biliyorsa ihata ediyordur. Yokluk yoktur yani. Hiçbir şey bir yere gidemez, Allah'ın ilminde mahfuzdur. Ha, oraya gider, buraya gider, sana göre dağınık gözükür, yok olmuş gözükür, o bize göredir. Cenab-ı Hak tek tek her şeyi nasıl numaralandırmış, vücudumuzdaki zerreler nereye giderse gitsin, onları tekrar toplamak Allah'ın ilmine, kudretine göre çok kolaydır.

*Şiddetli bir rahatsızlık geçiriyoruz, "eğer bu hastalıktan kurtulursam, şöyle olucam, böyle iyi biri olucam" diyoruz. Tabii 'lahmacunun acı geçene kadar' derler ya..Arkadan yine aynı şey. Kırkıncı hocamın çiğ köfte yerken dediği meşhur bir şey var ya; "yesen olmiyir, yemesen olmiyir."

Ben Niyazi(Beki) Hocaya sormuştum; "Hocam, insan bir yandan günahlara dalıyor, bir yandan sevaplar işliyor. Hani 13. Lem'ada(bkz; 13. Lem'a 5. İşaret) var ya, Acaba böyle bir hayat onun imanına zarar vermiyor mu? Niyazi Hoca dedi ki; "Ya, benim doktora itimadım var. Bana 'acı yeme' diyor. Fakat acıyı gördüm mü dayanamıyorum. Ben doktora inanmıyor değilim, fakat acıya dayanamıyorum." İnsanın da günaha dayanamaması bunun gibi. Bir boşluk buldu mu, 'değiş tonton', kaçacak bir taraftan yani. Şükür ki Cenab-ı Hak tevbe kapısını açık bırakmış.

*Bir istatistik araştırmasında mesela 70 milyonluk bir ülke için 5000 kişiyle bir anket çalışması yapılıyor. Üç aşağı beş yukarı ülke insanın ne tarafa yöneliş yaptığının sonuçları çıkıyor. Aynen bunun gibi Cenab-ı Hak sonsuz bir hayattan bir yetmiş sene bize veriyor, "al kulum kullan" diyor. Aşağı yukarı, sonsuz da yaşasak bizim ne olacağımız belli.

Onun için mümin devamlı hamle yapıyor; 'Aman Cuma gecesi geldi bir şeyler yapayım, aman Bayram geldi, aman seyran geldi, aman üç aylar girdi, aman Ramazan geldi, aman Umre, aman Hac, aman zekât, aman oruç, aman beş vakit namaz derken, devamlı bulunduğumuz toprağı kendimize uygun bulmama, yeni hamleler yaparak, Allah'ın bizden istediği maksud, matlup, o güzel nokta ne ise, oraya yürümek istiyoruz. Müminin hamlesi bunun için. Yani kendisini dondurmuyor.

Öbürü artık kepenklerini kapamış, şeker çuvalı gibi, müşteri bekliyor. O, trilyon sene de yaşasa yine o. Allah kimseye haksızlık etmez.

*Kim kendisi değişmek istedi de Allah ona yeni bir kapı açmadı? Kim kendisi kurtulmak istedi de Cenab-ı Hak ona bir ip uzatmadı? Kim kendisini Cenab-ı Hakka yakın buldu da, Allah onu rahmetinden uzak etti? Kim?..Hiç kimse..Allah aşkına yani, O bize yakın değilse kim bize yakın? 

*Bugün Küçükçekmece'de çocuklar bana bir soru sordu; "Ömrünüzde hiç aksini düşünmeyeceğiniz, hiç red etmeyeceğiniz, tek bir şey olsaydı, o ne olurdu?" dediler. Soru devasa. Şaşırdım, Soruyu tekrar sorduruyorum, bir yandan da düşünüyorum. Sonra dedim ki; "Vazgeçemeyeceğim tek şey Allah olurdu." Çocuklara " böyle bir cevap bekliyor muydunuz" dedim. "Beklemiyorduk" dediler. "Valla ben de beklemiyordum" dedim. Ben de sorudan kıvranıyordum, birden Cenab-ı Hak kalbime getirdi.

Bunlar hep Allah'ın ikramıyla oluyor arkadaşlar. Yoksa ne siz dinliyorsunuz, ne ben konuşuyorum. Yapan, yaptıran Allah. Cüz'i irademizle çok cılız bir şekilde bir mandala dokunuyoruz ya.. Her taraf süt gibi kader denizi. Allah'ın ilminden hariç hiçbir şey yok ki.

*Hani adamın birini ipe götürmüşler, asacaklar. "Bir şey söyle, öyle anlamlı bir şey iste ki, seni ipten kurtaralım" demişler. Demiş ki; "Torunumun elinden altın tastan su içtiğim günü görmek isterim" demiş. Adamı ipten almışlar, salıvermişler.

Şimdi, bir söz söyle, kurtul. "Allah" de, kurtul. Çünkü Ataullah İskenderani; "Cenab-ı Hakk'ı bulan, neyi kaybeder? Ve Onu kaybeden, neyi kazanır?" diyor.

*Bu dünyada insan tercihlerin toplamıdır ve özgürlüğe mahkûmdur. Seçim kendisine aittir.

*Bir dersteyiz, karşımda hoş bir kardeş var, tanımıyorum ona dedim ki; "kardeşim gördün mü Cenab-ı Hak verdiği nimetler mukabil bizden zikir, fikir, şükür istiyor. Adın ne" dedim. "Fikri" dedi. "Maşallah" dedim, "bir de zikri" olsaydı.. "Abimin ismi Zihni" dedi. "Bir de şükür olsaydı" dedim, "Abi, soyadımız Şükür" dedi.

Yine bir derste bir kardeşle tanıştık, "İsmim İsrafil" dedi. "Cebrail nerde" dedim, "Evde, o kardeşimin ismi" dedi.

Bakın imanla melaiketullah bile ilişkimiz değişti. Bayburt'ta bir söz var; "Azrail de olsa, gelen melek değil mi?" Ömründe bir kere de olsa bir melek görecen yani.

*Üstad hazretleri ölüme nimet olarak bakıyor. Birçok başka kitapta aradım, bulamadım. Ayette de sarahaten geçmiyor. Ama Üstad ölümün yokluk olmadığından, oraya intikal ederek, ölüme nimet damgasını basıyor yani. Ve nimetin mukaddimesi de nimettir diyor.

Not; Üstadın orijinal ifadesi şöyle; "Ölüm, saadet-i ebediyeye mukaddemedir; bu itibarla nimet sayılabilir. Çünki nimetin mukaddemesi de nimettir. Nitekim vâcibin mukaddemesi, vâcib; haramın mukaddemesi, haramdır.(İşarat-ül İ'caz, s: 180 ) Onun için Cüneyd-i Bağdadi'nin vefat ederken söylediği kelam "bismillahirrahmanırrahim." 

*Kırkıncı Hocama bir gün demiştim; "Hocam, ben hadis-i kudsideki Cennet tarifindeki "ne göz görmüş, ne kulak işitmiş, ne de insanların kalbine gelmiş" nimetler meselesini anlayamıyorum." "Anlayamıyor musun" dedi. "Evet" dedim. "O zaman sen bana dua et, ben Cennete gireyim. Sen de inşallah oraya gelirsin. Ben sana derim, "nasıl, öyle değil mi?" dedi. Yani öyle bir açığa düştük, sorma..Hocam demek istedi ki, burada Cennet hakkında ne tarif yapsak, nasıl anlatsak, yine orada mahcup olacaktık.

*Şadi Hoca(Prof. Dr. Şadi Eren) bir gün Kırkıncı Hocama bir şey sormuş. Hocam "olabilir" demiş. Şadi Bey; "Hocam, 'olabilir' derken, olabilir tarafı mı?" deyince Hocam; "Hem olabilir, hem olmayabilir tarafı" demiş.

*TV seyrederken şuraya bir sayaç koysalar, biraz sonra o sayaca baksak "ömrünüzden 25 dakika geçti" diye yazsa, bir daha kimse gidip o kutuya dokunamaz. Düşünün, televizyon başında ömrümüzden ne üç saatler, ne beş saatler gidiyor.

*Adamın cebinden cüzdanı çekiyorlar, hırsızlık oluyor. İnsanların kaç saatlerini boş işlerde, eğlencelerde çekip alıyorlar, bir şey olmuyor. Halbuki nitelikli dolandırıcılık yani..Hem de seve seve dolandırılmak istiyoruz. Oturuyoruz televizyonların başına. Saatlerimiz gidiyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-200

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-200

Ders: 3. Söz İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *Allah ya..Allah’tan gelen şey nasıl olur,

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-199

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-199

Ders: Mesnevi-yi Nuriye, Katre’nin Hatimesi İzah: Prof. Dr. Alaaddin Başar *Üstad, İslam âl

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-198

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-198

Ders: Asa-yı Musa(s. 106) İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah Edilen Kısım: Sonra o mütefekkir

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-197

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-197

Ders: Mesnevi-yi Nuriye, Katre risalesi, s. 69 İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım:

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-196

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-196

Ders: 11. Söz İzah: Prof. Dr. Şener Dilek *Sanattaki letafeti, ilimdeki derinliği, tezyinattak

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-195

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-195

Ders: Hutbe-i Şamiye(s. 19) İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım: “İstikbal yaln

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-194

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-194

Ders: 33. Söz, 23. Pencere İzah: Prof. Dr. Şener Dilek Not: Bu ders, İstanbul Yüzevler’de,

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-193

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-193

Ders: 14. Lem’a, İkinci Makam İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *“Kâinat sîmasında, arz

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-192

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-192

Ders: 17. Lem’a, 13. Nota İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *Cenab-ı Hak bizi kul olarak yar

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-191

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-191

Ders: Şualar(13. Şua,) s: 307 İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım: “Bugün, bü

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-190

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-190

Ders: 14. Lem'anın İkinci Makamı İzah: Prof. Dr. Alaaddin Başar *“Besmelenin rahmet noktas

Kim Allah'a güvenip dayanırsa, Allah ona yeter.

Talak,3

GÜNÜN HADİSİ

İşçinin alın teri kurumadan hakkını veriniz.

İbn-i Mace

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI