RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-120

Ders: Mesnevi-yi Nuriye, Zerre, (s: 189) İzah: Prof. Dr. Şener Dilek *Kâinatta baktığımız zaman, önce neyi görüyoruz; tezyinat.. Allah her şeyi tezyin ederek, süsleyerek yaratmış. Kader kaleminin nakşında çok güzellikler var, çok hikmetler, çok maslahatlar var. Takdir güzelliği, tasarım güzelliği, plan güzelliği, tenasüb güzelliği..


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2016-06-16 14:44:46

Ders: Mesnevi-yi Nuriye, Zerre, (s: 189)

Ä°zah: Prof. Dr. Åžener Dilek

*Kâinatta baktığımız zaman, önce neyi görüyoruz; tezyinat.. Allah her şeyi tezyin ederek, süsleyerek yaratmış. Kader kaleminin nakşında çok güzellikler var, çok hikmetler, çok maslahatlar var. Takdir güzelliği, tasarım güzelliği, plan güzelliği, tenasüb güzelliği..

Mesela kavunun letafetine, güzelliğine bakın. Ne kadar müzeyyen, ne kadar mükemmel .. İnayet fırçası..

Bir gülü ele alın, Gülün zarafetine bakın. O zarafetin arkasındaki estetiği, o estetiğin arkasındaki kokuyu dikkatle mütalaa edin.

Âlem gayet zarif, âlem gayet müzeyyen, âlem gayet mükemmel olarak yaratılmış.

İkinci olarak kâinatta büyük bir kemalat göze çarpıyor. Cenab-ı Hak Rububiyetinin kemalatını, ilmindeki kemalatını, gizli, mahfi şuunatına medar kemalatı âlemde teşhir ediyor, gösteriyor. 

3-Güzel manzaralar, mevsimlerin güzelliği, dağların, denizlerin, derelerin vs. güzellikleri, semanın enginliği, mahlûkatın suret güzelliği, maharet güzelliği, ölçü ve tasarım güzelliği noktasından bakınca bir de kâinatta muhteşem ve muazzam, ruhu heyecana getiren, kalbi rikkate sevk eden, insandaki bir kısım hislerin açılımına kuvvet veren çok mükemmel, çok şâşâlı manzaralar var.

4-Bir de Allah, Rububiyetinin azametini ve uluhiyetinin haşmetini kainatta ne yapıyor, gösteriyor..Kainatta bulunan bütün cemal ve kemalatın arkasında yatan sır; Rububiyet güzelliğidir. Mesela, şu tahtayı nazara alın. Bu tahta buraya gelmeden önce ormanda yontulmamış kaba kereste idi. İmalata girdi, bir sanatkârın elinde yoğruldu, kesildi, biçildi, tertip edildi. Yani bir terbiyeden geçerek bu hale geldi. İşte kâinatta bulunan kemalat da, mahlûkatın Cenab-ı Hakkın terbiyesinden geçmesinden kaynaklanıyor.

Bütün çekirdeklere, bütün yumurtalara bakın, hepsi bir yazılım programı..Bahar ise bütün yazılımların açılımı..Cenab-ı Hak bahar sahifesinde sanatını nasıl sergiliyor, nasıl gören gözlere gösteriyor.

Her şeyde Cenab-ı Hakkın terbiyesi, Rububiyeti okunuyor ama en kâmil manada insanda görünüyor. İnsan bir damla sudan yaratılıyor ama o bir damlaya Allahu Teâlâ ne suretler, ne istidatlar, ne kabiliyetler giydiriyor.

*Bu derste aynı zamanda kâmil bir insanda bulunması gereken bazı vasıflara işaret ediliyor;

1-Kurulan şu sergi-yi İlahîde teşhir edilen tezyinata, kemalâta, güzel manzaralara ve rububiyetin haşmetiyle uluhiyetin azametine bir müşahid..

2-bir mütenezzih..

3-bir mütehayyir..

4-bir mütefekkir..

Bunların üzerinde biraz duralım..Cenab-ı Hak maharetini, sanatını, sonsuz kudretini, bin bir esma-i ilahiyeye medar güzellikleri alemde teşhir etti, kainat sarayında gösterdi, sergiledi. Nasıl ki beşerin çeşitli alanlarda açtığı sergiler, fuarlar oluyor. O konunun ilgilileri, uzmanları, sanatkârları, üretici firmaları, alıcılar o sergilere, o fuarlara gidiyorlar. 

Aynen bunun gibi, kâinat ta Allah'ın sergisi. Rububiyetin kemalatını ulûhiyetinin azametini gösteriyor. Tabii bu serginin değişik stantları var; zemin yüzü, bahar sahifesi, denizler, karalar, ormanlar, semalar, görünen âlemler..görülmeyen âlemler..Bu sergiye gönderilen insanoğlunun dört elzem vasfı üzerinde duruluyor;

1-Müşahid..Tabii herkes bakar ama herkes göremez. Kâinatta bu sanat eserlerini görebilmek bir nimet-i azimedir. İşte Müslümandaki görme mana-yı harfiyledir. Yan, sanattan sanatkara bakış..Eserden müessire intikal..Fiilden faili okumak..Üstad bunu ifade ederken diyor ki; "Ne kadar güzel yapılmış" de. "Ne kadar güzeldir" deme."(Sözler, s: 640)

Süleymaniye Camiini seyrediyorsun.. 'Ne güzeldir' dersen Mimar Sinan'ın ilmini, sanatkârlığını kapadın, örttün. Ama 'Ne güzel yapılmış' diye bakarsan, o zaman Süleymaniye Camii bir ayna olur. O aynada Mimar Sinan okunur, görülür, bilinir. Sinan'ın mahareti idraklere, düşüncelere mal olur. Sanattan sanatkara intikal.. O zaman o bakışta ibret olur, dikkat olur, fikret olur..

İşte Müslüman'ın kâinata bakışı böyle olması lazım. Kainat bir sanat-ı ilahiyedir. En mükemmel sanatkâr Allah'tır. Allah Sani-i Zülcelaldir. Mu'ciz yapar, yaratır. Ama bunu herkes göremez. Niye göremez. Mesela sanata takılır..Üstad bir misal veriyor, gerçekten tefekkür derinliği açısından hiç unutulmaması gereken bir misal..(Not: 12. Sözdeki misal)

Kısaca diyor ki, Bir padişah her bir harfi süslü ve altın, gümüş vesaire ile süslenmiş olarak hazırlanmış bir Arapça eseri iki kişiye verdi. Birisi Avrupa görmüş ama İslam yazılarından bihaber birisi. O zat gerçi Arapça bilmiyor ama belki dünya çapında bir kuyumcu..Altından, gümüşten, elmastan, bakırdan, çinkodan iyi anlıyor. O adam kitabı inceledi ama manasıyla hiç ilgilenmedi. Harflerle, nakışlarla, yazı sanatlarıyla kısaca kitabın maddesiyle meşgul oldu. Padişah'a bu kitapla alakalı sırf maddesiyle, süsleriyle alakalı bir rapor sundu.

Aynı padişah o kitabı bir İslam âlimine verdi. O zat gördü ki bu kitap Kur'an-ı Azimüşşandır. O da Kur'an'ı okudu, ondaki hakikatları, manaları ifade eden bir tefsir-i şerifi Padişah'a sundu.

İşte ilk adam baktı ama mesajı anlayamadı, harflerde, süslerde boğuldu. İmandan kopuk insanların kâinata bakışı budur, gözü inceler, onda derinleşir, kitap ta yazar. Ama kâinatı Allah namına okumaz. 

İşte Risale-i Nur bize bu gözlüğü veriyor; sanattan sanatkâra bakacaksın, fiilden faile intikal edeceksin, eserden müessire geçeceksin.

Not: Merhum Mehmed Kırkıncı Hocaefendi'nin kâinata yanlış bakış açısı ile alakalı şu misali çok yerindedir; "Felsefeciler, bir kazığa bağlanmış on tane at ile karşılaşsalar, derhal atları tetkike, kazığı incelemeye ve iplerle meşgul olmaya başlarlar, bu atları bu kazığa kimin ve niçin bağladığı ise hiç hatırlarından geçmez.

İşte, güneş bir kazık, seyyareler birer at, cazibe ve dafia kanunları ise birer ip mesâbesindedir. Dinsiz felsefenin kâinata ve ondaki hâdisata bakış tarzının isabetsizliğine bu misâlle bir derece bakılabilir."(Mehmed Kırkıncı, Hikmet Pırıltıları, s: 170, Cihan Yayınları, İst. 1983)

*Rönesans döneminin ressamları, heykeltıraşları insan anatomisi üzerine çok çalışmışlar. Leonardo Vinci'nin meşhur bir tablosu var-ben gençliğimde resim sanatı üzerine biraz çalışmıştım-tablonun ismi; La jakond(Mona Lisa)..Bir kadının resmini portrelemiş, yapmış. Sigorta şirketleri bu tabloyu sigortalayamıyorlar. Paha biçilemiyor yani..Çalınırsa, yanarsa, yırtılırsa eşi, benzeri yok..

Ne özelliği var? Üç tane özelliği var;

1-Kadının yüzüne tebessümü kondurmuş.

2-Ellerini çok canlı resmetmiş

3- Resimde bir derinlik var.

Bu üç özelliğinden dolayı resim otoritelerince dünya çapında bir resim olduğu kabul ediliyor, binlerce insan her gün seyretmeye koşuyor, ustasını alkışlıyor, takdir ediyorlar.

Bu tabloyu sanat tarihi dersinde veya üniversitelerde talebelere anlat, sanatkârını takdir et. Ama yetmiş sene yaşa da bir kere olsun aynanın karşısına geçip de kendi sanatkarını takdir etme.. Bakar kör ol..Olacak şey mi?..

*Müşahid bir müminin dünyasında tahkik vardır, tetkik vardır, "Rabbim ne güzel yapmış, yaratmış" diyerek her şeyi inceden inceye müşahedeye alma vardır. Diyor ya;

"Bak kitab-ı kâinatın safha-i rengînine

Hâme-i zerrîn-i kudret, gör ne tasvir eylemiş." (Sözler, s: 603 ) Cenab-ı Hakkın tezyinatına, kâinatı süslemesine, bezemesine müşahid manasında bak.

2- bir mütenezzih..Kemalat-ı İlahiyenin tecellisine medar güzelliklere de tenezzüh ederek bak. Tenezzüh ehl-i dünyada da var ama onlardaki tenezzüh galiben hayvanidir, şehvanidir, süflidir. Kamil bir Müslümanın da dünyasında tenezzüh var. O tenezzüh, kemalat-ı İlahiyeden ruhun teneffüs etmesidir.

3- bir mütehayyir..İmanda çok tabakat var, bu tabakalardan biri de hayret makamıdır. Peygamber aleyhissalatu vesselam'ın duası; "Ya Rab! Her an sana karşı olan hayretimi artır." Efendimiz(aleyhissalatu vesselam) buyuruyor ki; "yakin gıdamdır."

Mimar Sinan 300 küsur eser yapmış, sanırım dört yüze varmıyor. Bir de Allah'ın eserlerine bakın; la yuad ve la yuhsa. Tarife, tavsife, sayıya girmiyor.

Cenab-ı Hakkın en çok sayıda yarattığı mahlûkat; melekler. Kâbe'nin izdüşümünde meleklerin etrafında döndüğü Beyt-i Mamur var. Hz. Âdem'in(a.s) yaratılışından kıyamete kadar bir melek ancak bir kere tavaf şansını yakalıyor, o kadar çok melek var.

Not: Beytü'l-Ma'mûr Kâbe'nin üst hizasında bulunan bir yerdir. Diğer bir adı da "Durâh"dır. Beytü'l-Ma'mûr'dan Kur'an'ı Kerîm'de şöyle bahsedilir:

"Tur'a, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitâb'a, bayındır eve (beytü'l-ma'mûra), yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize andolsun ki, Rabbi'nin azabı hiç şüphesiz gelecektir" (et-Tur, 52/1-7).

Müfessirler bu ayet-i kerimede sözü geçen Beytü'l-Ma'mûr'u genellikle, yedinci kat semada, Kâbe'nin üst hizasında bulunan bir ev olarak tefsir etmişlerdir. Onu günde yetmiş bin melek namaz kılmak ve tavaf etmek için ziyaret eder ve kıyamete kadar da bir daha geriye dönmezler. Beytü'l-Ma'mûr Kâbe'nin üst hizasındadır. (Muhtasar'u Tefsir-i İbn Kesîr, Nşr. M. Ali es-Sâbünî, Beyrut 1401, III, 388-389; Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1936, VI, 4551; el-Hâzin, Lübâbü't-Te'vîl fî Maâni't-Tenzîl, IV, 242; el-Beydâvî, Envâru't-Tenzîl ve Esrâru't-Te'vîl, IV, 467; İsmail Hakkı Bursevî, Rühu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'an, IV, 123).

Mirac'la ilgili meşhûr hadiste Beytü'l-Mamur'dan da bahsedilir:

"Sonra bana Beytü'l-Ma'mûr gösterildi. Orayı her gün yetmiş bin melek ziyarete gidiyor. " (Buhârî, Bed'u'l-Halk, 6)

 İmam Sa'lebî diyor ki "Beyt-i ma'mûr üçüncü, altıncı veya yedinci kat semâdadır. Onun gökyüzündeki kıymeti, Kâbe-i Muazzama'nın yeryüzünde kıymeti gibidir."

Tarih-i Mekke kitabının yazarı Ezrâkî de şu açıklamayı yapar; "Beyt-i ma'mûr, Beyt-i Harâm'ın (Kâbe'nin) üst tarafına düşmektedir. Yere düşecek olsa, onun üstüne düşer. Orayı her gün daha önce hiç görmemiş yetmiş bin melek ziyâret eder."(Salih Okur)

*İlmin bir teşbihi var. Astronomi ilmi ile uğraşanlar diyorlar ki; ' Yeryüzünde ne kadar kum tanesi varsa, onlardan daha fazla gökyüzünde yıldız var." Evet, Rububiyetin haşmeti, ulûhiyetin azameti.

4-bir mütefekkir.. Tefekkürün çok boyutları ve derinliği var. Bir kul Allah'ın iclal ve celalini, azamet ve kibriyasını düşündüğü zaman, onun kalbinde bir hüzün tecelli eder. Mahzuniyet görünür. Cenab-ı Hakkın sıfatların büyüklüğü, azamet ve kibriyaya medar tecellileri tezekkür ve tefekkür ettiği zaman, o kalpte hafv(korku) tecelli eder. Rahmet ve inayet sofralarını, bahar sahifesini, çiçekleri, bağları, bahçeleri, tezyinatı, rızk ve iaşe-yi Rububiyetin bütün kâinattaki formatlarını temaşa ettiği zaman da insanda beşuşiyet, tebessüm tecelli eder.

*Bir çekirdekte ağaç olma istidadı var ama ağaç olması şartlara tabi. Önce toprağa girip tam ifna olacak, kabuğunu çatlatacak. Topraktan su ve gıdasını alacak. Sonra ser verecek, boy atacak, güneş ışığını alacak, yağmurlardan ve kökleri de topraktan besleneek vs. İnsan da o çekirdek gibi.. Ahirette ebedi bir hayat ağacı olarak vücut bulması için, toprağa girecek toprak gibi bir tevazu sahibi olacak, enaniyetini çatlatacak, marifet huzmelerini emecek, Kur'an'ın ab-ı hayatından beslenecek, kemirici kötü huylardan sıyrılacak. Fıtratta hakim olan o kanun maneviyatta da geçerli..

*Cenab-ı Hak insana İsm-i Cami'ye mazhar ettiği için, insanın istidat ve kabiliyetlerinin camiiyeti başka hiçbir mahlûkata benzemiyor. Belli ki bu istidat ve kabiliyetler sadece dünyevi hayatı kazansın diye ona takılmamış. İnsanın koordinatları ebede müteveccih.

Şan-ı ulûhiyetin azametini, kibriyasını, izzet ve celalini, kâinatta münteşir esmanın namütenahi güzelliklerini temaşa, tezekkür, tagaddi edecek donatımlar, istidatlar, kabiliyetler, hep insana verilmiş. 

İnsanın bu istidatlarına yanlış kullanmasına güzel bir misal olarak bir fıkra anlatılır; Adamın biri bir padişahın huzurunda bir maharetini göstermek istemiş. İki metre uzaktan bir iğne deliğine ipi atarak geçirmiş. Padişah tekrar etmesini istemiş, tekrar yapmış. Padişah sormuş; 'sen bu mahareti kaç senede kazandın." "Padişahım, tam kırk senemi verdim." Padişah kızmış; "buna kırk tane değnek vurun, kırk tane de altın verin."

Åžairin biri diyor ki;

"Bir bahr-ı muazzam gibi cûş etmişsin

Fakat heyhat, çorak arazide akıp gitmişsin."

*Bu ahirzamanda bakıyorsun başlar aşağı inmiş, ayaklar yukarı çıkmış. 

*Bizim bütün bu donatımlarımız, bu istidatlarımız, bu kabiliyetlerimiz şu dört mana için verilmiş;

1-Marifet-i İlahiye; Allah'ı bilmek, Allah'ı tanımak

2-Muhabbet-i Rabbaniye; Cenab-ı Allah'ı sevmek..

3- Ubudiyet-i Külliye; Allah'a kulluk görevini ifa etmek

4-Marziyat-ı İlahiye; Allah'ın rızasını tahsil etmek.. Allah hepimizi şu dört kulvarda büyütsün, intişar ve inkişaf ettirsin.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-200

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-200

Ders: 3. Söz İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *Allah ya..Allah’tan gelen şey nasıl olur,

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-199

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-199

Ders: Mesnevi-yi Nuriye, Katre’nin Hatimesi İzah: Prof. Dr. Alaaddin Başar *Üstad, İslam âl

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-198

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-198

Ders: Asa-yı Musa(s. 106) İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah Edilen Kısım: Sonra o mütefekkir

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-197

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-197

Ders: Mesnevi-yi Nuriye, Katre risalesi, s. 69 İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım:

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-196

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-196

Ders: 11. Söz İzah: Prof. Dr. Şener Dilek *Sanattaki letafeti, ilimdeki derinliği, tezyinattak

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-195

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-195

Ders: Hutbe-i Şamiye(s. 19) İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım: “İstikbal yaln

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-194

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-194

Ders: 33. Söz, 23. Pencere İzah: Prof. Dr. Şener Dilek Not: Bu ders, İstanbul Yüzevler’de,

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-193

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-193

Ders: 14. Lem’a, İkinci Makam İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *“Kâinat sîmasında, arz

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-192

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-192

Ders: 17. Lem’a, 13. Nota İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *Cenab-ı Hak bizi kul olarak yar

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-191

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-191

Ders: Şualar(13. Şua,) s: 307 İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım: “Bugün, bü

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-190

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-190

Ders: 14. Lem'anın Ä°kinci Makamı Ä°zah: Prof. Dr. Alaaddin BaÅŸar *“Besmelenin rahmet noktasÄ

Kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa güzel bir amel işlesin ve Rabbine kullukta hiç bir ortak koşmasın.

Kehf, 110

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Îmân altmış bu kadar şu'bedir. Hayâ da îmânın bir şu'besidir.

BUHARİ,KİTÂBÜ'L-ÎMÂN, EBU HUREYRE(r.a.)'dan

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI