Ders: 33. Söz 19. Pencere

İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi

*"Sâni'-i Zülcelâl, semavatın ecramına o kadar hikmetler, manalar takmış ki; güya celal ve cemalini ifade etmek için semavatı; güneşler, aylar, yıldızlar kelimeleriyle süslendirdiği gibi"(Sözler, s: 668) Mesela güneş o azametiyle Cenab-ı Hakkın Celalini gösterdiği gibi, mesela Güneşin merkezinde çok celaldarane faaliyetler oluyor. Güneşin alevleri güneşten 200 bin kilometre kadar ileri gidiyor. Çok celaldarane faaliyetler bunlar. Güneşin ziyası da Cenab-ı Hakkın Cemalini gösteriyor. Çünkü o ziya hayata feyiz getiriyor.

Yine hava tabakası bir yandan bulutların toplanması, şimşeklerin çakması, yıldırımların düşmesi ile Cenab-ı Hakkın Celalini gösterdiği gibi, bir taraftan da pıtır pıtır yağmurların dökülmesi Cenab-ı Hakkın Cemalini gösteriyor.

* Kainat baştan başa zikirhane.. İnsanın kulağı ola da dinleye.. Aklı ola da düşüne. Düşünmeyen akıl neye yarar ki? Cenab-ı Hak insana göz vermiş, görmek için, kulak vermiş, dinlemek için. Diğer azalar da hakeza öyle düşünün. Peki, aklı ne için vermiş? Tefekkür için..Neyi tefekkür edecek, düşünecek? Aklı kim vermişse onu..

*Bu kâinat Cenab-ı Hakkın varlığının, birliğinin, büyüklüğünün, rahmetini, ihsanların yüzde birini gösteriyor. Ahirette yüzde yüz görülecek.

*Öyle mahlûkat var ki otuz bin defa büyültürsen ancak görünebiliyor. Hâlbuki o kendi kendinin ayağını görebiliyor. Koskoca bir hayat o kadar küçük bir mahlûkun içine sıkıştırılmış.

Not: Üstad bunu Mesnevisinde şöyle ifade ediyor; "Veyahut şu kitabın bir noktası olan hurdebînî bir huveynat ki, çok defa büyülttükten sonra görünür. Dikkat et! Nasıl mu'ciznüma, hayret-feza bir misal-i musaggar-ı kâinattır. Sure-i Yâsin, suret-i lafz-ı Yâsin'de yazıldığı gibi, cezaletli, mûciz bir nokta-i câmiadır. Onu yazan, bütün kâinatı da o yazmıştır."(Mesnevi-i Nuriye, s: 248)

*İstanbul'da meşhur bir adam vardı, Ona demişler; "Allah'ı nasıl bilirsin?" "Ohoo" demiş, "her taraf Allah ile dolu." Acaib bir kelime ama doğru bir kelime. Her yerden Allah görünüyor yahu.

*Merhum Muzaffer Özak, Vatikan'a gitmiş. Orada bir Mescid yapılıyormuş. Muzaffer Hoca orada bir papazın misafiri olmuş. Sohbet sırasında papaz demiş ki; "Hıristiyanlık dinindeki müsamahayı görüyor musunuz? Bakın Vatikan Hıristiyanlığın merkezi. Siz gelmiş burada cami yapıyorsunuz. Şimdi biz gelsek, Mekke'de kilise yapsak izin verir misiniz?" Muzaffer Efendi diyor ki; "biz sizin Peygamberinize inanıyoruz. Kitabınıza da inanıyoruz. Siz de bizim Peygamberimize iman edin, Kur'an'a inanın. Gelin Mekke'de kilise kurun.(!)

*Bediüzzaman Hazretleri bu eser külliyatını yazmış, onu bu eseri yazdığından dolayı nasıl seviyoruz. Ya Cenab-ı Hak? Bu kâinatı nasıl yazmış, düzmüş? O nasıl sevilmesin yahu?