BATININ İSLAM DÜNYASINI İŞGAL ETMEKLE GÜTTÜĞÜ AMAÇLAR
Sömürgeci Batının İslam dünyasını istilâ etmekle güttüğü pek çok hedefi bulunmaktadır. Batı, bütün gücüyle bu hedefleri gerçekleştirme peşindedir. Bu hedefler, çeşitli oldukları halde iki ana başlık altında ele alınabilir:
Sömürgeci Batının İslam dünyasını istilâ etmekle güttüğü pek çok hedefi bulunmaktadır. Batı, bütün gücüyle bu hedefleri gerçekleştirme peşindedir. Bu hedefler, çeşitli oldukları halde iki ana başlık altında ele alınabilir:
A. Maddî Sebepler
Batının İslam Dünyasını işgal etmesinin maddî sebebi, Müslümanların kaynaklarını ve zenginliklerini ele geçirip bunları batıya aktarmak ve işgal edilen bu zenginliklerle batının gelişmesini sağlamaktır. Şayet İslam dünyası batıya hammadde aktarımı yapmaktan vazgeçse, birkaç hafta zarfında batının sanayisi büyük oranda çöker.
B. Manevî Sebepler
İşgalin manevî sebebi ise, Müslümanları, onların muazzam ve eşsiz kuvvet kaynağı olan dinlerinden uzaklaştırmaktır. Batılılar, bu güç kaynağını çok iyi bilmektedirler. Bütün dünya, Kur'an'ı eline alarak Britanya parlamentosunda konuşan Gladston'un şu sözlerini duymuştur: "Bu Kur'an Müslümanların elinde olduğu sürece onların topraklarında sürekli kalmamız mümkün değildir."
Batı, Müslümanları dinlerinden uzaklaştırmak için değişik yollara başvurmuştur. Bunların en çirkin olanları, Batının, dinin esasları, sabiteleri ve teşri' kaynaklarına dair ileri sürdüğü şüphe ve tereddütlerdir.
Batılılar, İslamî ilimlerde çeşitli araştırmalar yapmışlardır. Ancak bunu, ilim uğruna ve ilmî hakikatlere ulaşma amacıyla yapmamışlardır.
İslamî ilimlerin araştırılması ve öğrenimi için yüksek meblağlara mal olan büyük müesseseler kurmuşlardır. Ancak bütün bunlar, İslam'a ve İslamî esas ve sabitelere dair şüphe ve tereddütler üretmek amacıyla yapılmıştır. Nitekim onların selefleri de aynı yola başvurmuşlardı:
إِنَّهُ فَكَّرَ وَقَدَّرَ {*} فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ {*} ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ {*} ثُمَّ نَظَرَ{*} ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَ {*} ثُمَّ أَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَ {*} فَقَالَ إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُ {*} إِنْ هَذَا إِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِ
"Düşünüp taşındı, ölçtü biçti. Canı çıkası ne biçim ölçtü biçti. Sonra canı çıkası nasıl ölçü biçtiyse Sonra baktı.
Sonra kaşlarını çattı, suratını astı En sonunda sırt çevirip kibirlendi de:
'Bu Kur'an olsa olsa (sihirbazlardan öğrenilip) nakledilen bir sihirdir. Bu, insan sözünden başka bir şey değildir.' dedi. (Müddessir, 74/18-25)
Kur'ân-ı Kerim'den sonra teşrîin ikinci kaynağı olan Sünnet-i Nebeviye, bu şüphelerden büyük ya da en büyük payı alan kaynak oldu. Söz konusu çevreler sünnetin müslümanların gönlündeki kudsiyetini zedelemek ve kat'î delillerle sabit olan hücciyetini yok etmek için değişik açılardan birçok şüphe ürettiler. Sünnetin hücciyetine delalet eden bu delillerin başında Peygamber (S.A.V.)'in nübüvveti, ismeti ve ne önünden ne ardından hiçbir batıl unsurun kendisine yanaşmadığı Kur'an-ı Kerim gelmektedir. Adı geçen mihraklar, bu şüpheleri birçok İslamî esası reddetmek, ümmetin icmaına mazhar olan ve dinden olduğu bedahetle bilinen birçok hükmü dışlamak için bir payanda olarak kullandılar.
Batının İslam Dünyasındaki Uzantıları ve Temsilcileri
Batı, bu şüphe dalgasını müslümanlar arasında yaymak için İslam dünyasında birtakım uzantılar edinmeye çalıştı. Bu kimselerin üniversite ve enstitülerde ilmî faaliyetlerde bulunan özellikle de İslam'ı araştıran ve İslamî ilimlerle ilgilenen kimselerden olmasını tercih etti. İslam ülkelerinde üniversitelerde yer alan doktor vb. unvanlı bazı akademisyenleri bu şüpheleri yaymak için istihdam ettiler. Bu kimseler, batı kafasıyla düşünmekte ve çalışmalarında batılı tezleri eksen almaktadırlar. Onların seslerini duyurmakta ve sözlerini papağanlar gibi tekrarlayıp durmaktadırlar.
Bütün bunlar, ilmî tetkikler ve bilimsel etütler ismi altında yapılmaktadır. Daha acı ve üzücü olanı bunların çoğu kez İslam'ı savunma ve İslam'ın hakikatlerini açıklama ve doğru anlama adına yapılmış olmasıdır. Sanki ulemâ ve müçtehid imamlardan -hatta Ashabı Kiram'dan bu yana- İslam'ı doğru anlayan hiç kimse olmamış da sadece bu Yahudi, Hıristiyan ve dinsiz kâfirler doğru şekilde anlamışlardır. Evet, bunların İslam'ı anladığı doğrudur. Ama sapkın bir anlayışla ya da atalarının yaptığı gibi tahrif etmeye çalışan bir anlayışla anlamışlardır.
يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَن مَّوَاضِعِهِ
"Onlar, kelimeleri yerlerinden değiştirip tahrif ederler.(Nisa,4/46)
Oryantalist Tezleri İslam Dünyasında Yaymaya Çalışan Dört Grup
Mezkûr şüpheleri yaymaya çalışanları dört gruba ayırmak mümkündür.
A. Bilinçli Olarak Faaliyet Gösteren Münafıklar
Birinci grup, Oryantalizmin üretip özenle beslediği eğitim ve öğretimi için hiçbir harcamadan kaçınmadığı kimselerin oluşturduğu gruptur. Bunlar esasta İslam'ı, din ve Hz. Muhammed (S.A.V.)'i peygamber olarak kabul etmemekte, ancak bazı nedenlerden ötürü İslam etiketi taşımakta ve müslüman görünmektedirler. Müslüman halkın tepkisini çekmemek ve İslamî ortamlarda saygı ve itibar görmek bu nedenlerden sadece bir kaçıdır.
Bu nedenlerden bir diğeri, belki de en önemlisi şudur: Müslümanların kalbinde ve kafasında şüphe oluşturabilmek için müslüman halkın güvenini yitirmemek gerekmektedir. Bunlar Allah Teâlâ'nın haklarında
وَإِذَا لَقُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ قَالُواْ آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْاْ إِلَى شَيَاطِينِهِمْ قَالُواْ إِنَّا مَعَكْمْ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِئُونَ
"Müminlerle karşılaştıkları vakit iman ettik, derler. Şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise 'biz sizinle beraberiz. Biz onlarla sadece alay ediyoruz.' derler. . (Bakara,2/14] buyurduğu türden kimselerdir.
B. İslam'ı Oryantalist Kaynaklardan Öğrenmeğe Çalışanlar
İkinci grup, İslam'ı din, Hz. Muhammed (S.A.V.)'i peygamber olarak kabul eden, ancak İslam'ı asıl kaynaklarından öğrenememiş ve sağlam yöntemlerle tahsil edememiş kimselerin oluşturduğu gruptur. İslam'ın sağlam yöntemlerle tahsili, İslamî ilimlere vakıf olan otorite kimselerin kılavuzluğu ışığında sahih kaynaklardan öğrenmek suretiyle gerçekleşir. Bu gruptan olan kimseler ise İslam'ı, sahih olmayan kaynaklardan ya da dine ve Peygambere inancı olmayan oryantalistlerin şüphelerle dolu ve çirkin amaçlarla yazılmış eserlerinden öğrenmiş ve sonuçta şüpheye kapılmışlardır. Zihinlerine takılan şüpheleri ilmî ve İslamî hakikatler olarak telakki etmeye başlayıp bunları yaymaya ve hararetle savunmaya koyulmuşlardır. Bunlar Allah Teâlâ'nın haklarında
وَأُشْرِبُواْ فِي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ
"Kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu." (Bakara, 2/93) dediği tiplerdir.
C. Oryantalist Tezlerden Etkilenip Bunları Savunan Aydınlar
Oryantalizmin yaydığı şüphelerden etkilenip bunları savunan aydınlan üçüncü bir grup olarak zikretmek mümkündür.
Bunlar, İslamî İlimleri sağlam kaynaklardan öğrenmeye çalışmış ancak ilimlerin öğreniminde izlenmesi gereken yolu takip etmemiş kimselerdir. İster İslamî, ister gayr-i İslamî olsun herhangi bir ilmi öğrenmenin yolu, o ilimde söz sahibi ve otorite olan kimselerin gözetiminde, alana ilişkin ilk, orta ve nihâî seviyedeki kaynakları tahsil edip kolaydan zora doğru tedricî bir seyir izlemektir. Ancak bu kimseler, bunun aksine sağlıksız bir yöntemi, yani kitapları üstâd edinme ve ilmi, kitaplardan almakla yetinme yolunu tercih ettiler.
Bu insanlar, çok malûmat sahibi olabilirler. Ancak bu malûmat, derinliği olmayan yüzeysel bir bilgi yığını olmanın ötesine geçmez. Bunlar, ilimlerin esaslarını ve inceliklerini elde edememekte, ilmî meselelere dair meleke ve sahih muhakeme sahibi olamamaktadırlar. İslam'ın hakikatine ve İslamî meselelere ilişkin birçok konuyu yanlış ya da eksik anlamaktadırlar. Bu tür insanların bilgileri arttıkça, buna paralel olarak hataları da artış göstermektedir. "Bir şey elde ettin; fakat birçok şeyi kaybettin" sözünün canlı örnekleridir.
Bunlar ilmî meleke ve sahîh bir muhakeme kazanmadıkları için, elde ettikleri bilgi biri kimini hazmedememekte ve sağlıklı mukayeselerde bulunamamaktadırlar. Dolayısıyla çelişkilere düşmekte ve sonu gelmeyen şaşkınlıklara girmektedirler. Bu durumun nedeni ise şudur: İlmin kapısı âlimlerdir, kitaplar değil. Bundan dolayı "hocası kitap olanın hatası, savâbından fazladır", "İlim, sahafı (üstada müracaat etmeden ilmi sahifelerden öğrenmeye çalışan)den; Kuran mushafî (Kur'an'ı kendi kendine öğrenmeğe çalışan kimse)den alınmaz" denilmiştir.
Tıpçılara başvurmadan sadece tıp kitaplarını okumakla birinin tabîp, fizikçilere başvurmadan sadece fizik kitaplarını okumakla birinin fizikçi olduğu hiçbir zaman görülmüş değildir. Keza herhangi birinin bir marangoz yanında çalışmadan marangozluk mesleği öğrendiği de vâki' değildir. Aynı şeyi bütün ilim ve meslek dalları için söyleyebiliriz.
Bu (üçüncü) grupta yer alan aydınlar (âlimler demiyoruz) arasında kalemi güçlü ve dili akıcı, sivrilmiş bazı yazarlar da bulunmaktadır. Bunlar, bazı konularda özellikle toplumsal ve siyasal meselelerde güzel kalem oynattıklarından ilmî meselelerde de kendilerinde bir kudret tasavvur etmektedirler. Bundan hareketle ilmî meselelere girişip çok büyük hatalara düşmekte ve ilginç çelişkiler yaşamaktadırlar. Bunun örnekleri sayılmayacak kadar çoktur.
Hâsılı bu aydınlar, ilmî yeterlilik ve duyarlılığa sahip olmadıklarından, iyi niyetleri sebebiyle karşılarına çıkan bazı şüpheleri kabullenmektedirler.
Hatta bazan kendilerini Allah yolunda çalışan İslam davetçisi olarak algılayıp İslam için İslam'la savaşmakta ve İslamî hakikatleri inşa namına onları yıkmaktadırlar.
Sömürü ve oryantalizm kökenli şüphe ve tezleri İslam dünyasında yaymaya çalışan gruplar bunlardan ibarettir.
Birçok enstitü ve üniversite öğrencisi ve pek çok aydın, özellikle de sağlam ilmî ortamlardan uzak olanlar bu faaliyetlerden etkilenmiş bulunmaktadırlar.
Maalesef Türkiye bu propagandistlerden ve onlardan esinlenen şahsiyetlerden büyük oranda etkilenmiştir.
Bunun iki sebebi vardır.
1. Bilindiği üzere Türkiye'nin belli sebeplerden dolayı diğer İslam ülkelerinden daha fazla batının etkisine maruz kalması.
2. Türkiye'de ilmin zaafa uğraması ve İslamî ilimlerde otorite denebilecek ulema sayısının az olması.
D. Sünnetin Hüccet Oluşunu İnkâr Edenlerden Olumsuz Etkilenip Psikolojik Çöküntüye Uğrayanlar
Bunlar vücutta meydana gelen şişikleri kabartan tabib gibi, konjüktürü meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar. Bu gurup sünneti reddetmese de ona tamamıyla da itimad etmemektedir. Sünnetin hüccet değerini inkâr edenlerle kabul edenler arasında gidip gelmektedirler.
Esefle belirtmek gerekir ki Türkiye'de de buna benzer bir durum söz konusudur. Türkiye İslam dünyasında bir dönem tartışılıp reddedilen görüşlerin pazarı haline gelmiştir. Söz konusu fikirler benimseniyor ve yayılmaya çalışılıyor. Bunu yapanlar yenilik ve objektiflik adına çıkan ve net ilkeleri olmayan çevrelerdir.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.
SAFF, 3
GÜNÜN HADİSİ
Allahu Teala, kulunu helal (kazanç) talebinde yorgun görmeyi sever.
250 Hadis, s.197
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...